Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı başkomutanlığından elde ettiği güç ve karizmayı, Cumhuriyet'i kurma projesinde kullanmıştır. Kurtuluş Savaşını, her kesimin ve Osmanlı komutanların desteğini sağlayarak başaran Mustafa Kemal, Cumhuriyet konusunda liderlik gücünü kullanmıştır.
Cumhuriyet'i, Mecliste ve çok da kolay olmayan şekilde kabul ettirse de, bu haberi sadece bir akşam önce arkadaşlarına duyuruyor. Daha sonra da ard arda reformlar. Kurumların yenilenmesi ve yeni kurumların oluşturulması, hep radikal ve tepeden inme kararlar.
Elde, kurum olarak Kurtuluş Savaşı'nı kazanmış ve Osmanlı döneminin Paşalarının yönetimindeki Ordu var. Ama diğerleri yeniden kuruluyor. Çünkü yeni bir toplum inşa ediliyor.
Yeni toplumu eldeki tek kurum olan Ordu ile kuracağı ve de toplumda beklenin dışında düzenlemeler yapılacağı için baskıcı yöntemler devrede. Mahkemeler, Anayasa, Medeni Kanun, zorunlu temel eğitim, üniversite kurmak, Dil Devrimi, Kılık Kıyafet Devrimi, Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Kanunu vs.. hepsi bir yerde Ordu öncülüğünde ve baskıcı yöntemlerle gerçekleşiyor.
Oluşturulan yeni devlet bürokrasisi de yine çoğu zaman ordudan besleniyor. Valiler, bakanlar vs. Böyle inşa edilmeye çalışılan yeni toplum ve Cumhuriyet, Ordu eliyle modernleştirme projesi olarak sürüyor. Tek Partili dönemde de daha sonra Çok Partili dönemde de, rejimin sahibi olarak Ordu kurumu öne çıkıyor.
Rejimden sapma olarak görülen dönemlerde Askeri darbeler ve Muhtıralar gündeme geliyor. Ve bütün bu askeri müdahaleler hep Kemalizm adına gerçekleşiyor. Bu nedenle de Atatürk ve Cumhuriyet ağırlıklı olarak Ordu'ya dayanan bir anlayışla topluma empoze ediliyor. Rejimin ve ülkenin sahibi Ordu anlayışı egemen.
En son Şeriat ve bölünme endişesi, dolayısıyla rejim endişesi yükselince belli ölçüde toplum desteği sağlayan Cumhuriyet Mitingleri de adeta geciken Darbe çağrısı niteliği taşıyordu. Her ne kadar bu mitinglerde 'Ne Sarık ne Postal' sloganı atılsa da, bu sadece bu kitlenin bir bölümünü temsil ediyordu.
AKP ve Erdoğan iktidarının Cumhuriyet karşıtı yönetimi, yani siyasal İslamcı uygulamaları ile toplumun belli bir kesiminde oluşan endişeler giderek artıyordu. Ordu ve darbelerden umudu kesen endişeli modernler, artık sivil tepkiler oluşturmaya başladı. Bunun doruğu Gezi Direnişi'dir.
Gezi Direnişi, Cumhuriyetin Orducu değil sivil yorumuydu. Tekçi değil çoğulcuydu. İktidar hedeflemiyor, itiraz ediyordu.
Cumhuriyet ilan edildiği dönem gereği radikal bazı dönüşümleri içeriyordu ve bunun sıkıntıları yaşandı. Kılık kıyafetten, tek dil ve tek mezhebe kadar bazı örneklerden söz edilebilir.
Ama öte yandan Medeni Kanun, Kadın Hakları ve Laiklik bakımından Cumhuriyet, küçümsenmeyecek başarı ve birikim sağlamıştır. Bugün Siyasal İslamcı hamlelere kitlesel ve sivil tepkiler bu sayededir.
Bugün Cumhuriyeti benimsemek ve Atatürk sevgisi artık Ordu'ya dayanmamaktadır. Hatta Atatürk ve Cumhuriyet'i savunacak bir Ordudan bile söz etmek oldukça güçtür.
Anıtkabir'deki kitlesel gösterileri, günümüzdeki Cumhuriyet mitinglerini ve tribünlerden konserlere yansıyan tepkiler hep bunun gösterisidir. Çeşitli bankaların, holdinglerin ve şirketlerin, Cumhuriyet ve Atatürk'ü anma reklamlarına bakınca bu sivilleşme daha belirgin hale gelmektedir.