Son dönem bir dizi olayı ard arda sıralayınca, Erdoğan ve Bahçeli'nin mesajları ve savcıların hamlelerinden, İmamoğlu ve Demirtaş'ın olmadığı bir siyasi tablo oluşturulmaya çalışıldığı net olarak ortada. Nitekim bu yazıya başlık ararken, bir arkadaşımın sosyal medya 'İmamoğlu'suz CHP ve Demirtaş'sız DEM' notunu görünce, bu işi de çözmüş olduk.

Özgür Özel'in CHP Genel Başkanı olmasından hem Erdoğan'ın hem de Bahçeli'nin memnun olduğu, kendileri tarafından açıkça dile getirilmiştir. Hatta Erdoğan son Grup Toplantısında, Özgür Özel'e minnetlerini dile getirdi.

Aynı şekilde hakkında olumlu mesajlar verilmese de CHP'de Cumhurbaşkanı aday adaylığı konusunda adı ön planda olan Mansur Yavaş ile de iktidarın pek sorunu olmadığı anlaşılıyor.

İmamoğlu hakkındaki 'ahmak' davasının da, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'in tutuklanma ve görevinden alınma şekli de hukuksal değil, siyasi bir darbe niteliğindedir.

Ahmet Özer, yerel seçimler öncesi İstanbul'daki Kentsel Uzlaşı çerçevesinde aday yapılmıştı. Yani Özer, DEM'in CHP'ye önerdiği adaydı. Bu çerçevede çok sayıda belediye meclis üyeleri de aynı yöntemle belirlenmişti.

İmamoğlu liderliğinde oluşan bu uzlaşı çabaları, iktidarın uykularını kaçıran bir projeydi. DEM seçmenini CHP'li adaylara oy verebilir hale getirmede Eski Genel Başkan Demirtaş'ın çok etkili olduğu malum. Kendisini adeta siyasi rehin konumuna düşmesinde Demirtaş'ın bu tutumu oldukça etkili olmuştur.

'Seni Başkan Yaptırmayacağız' sloganı da Demirtaş'a aittir, 'Yürü Bay Kemal' diye son Cumhurbaşkanlığı seçiminde Kılıçdaroğlu'na destek açıklaması da.

Oysa Öcalan'ın kardeşi ve yakın çevresi ise, Erdoğan'a destek açıklamaları ile hafızalarda kaldı. Nitekim, yerel seçimler sonrası DEM'in değerlendirmesinde CHP'ye verilen desteğin hata olduğu dile getirilmişti.

DEM, Kandil ve Kürt Diasporası üzerinde en etkili aktör şüphesiz Öcalan'dır. Dolayısıyla tecritin kaldırılması ile Erdoğan ve Bahçeli'nin doğrudan Öcalan'ı muhatap almasını, DEM ve Demirtaş'ı etkisiz kılmak gibi bir hamle olarak da görmek mümkündür.

Sırf bu bile siyaset ve değişim açısından ayrı bir analiz konusudur. Çünkü silah kimdeyse güç odur, anlayışı, meşru ve legal siyaset aracılığı ile değişimi ve çözümü itibarsızlaştırmak anlamına gelir.

Her ne kadar bu gelişmeleri, Ortadoğu'daki dehşet dengesinin iç politikaya etkisi olarak görsek de, bir o kadar da iç dinamiklerle ilgili olarak da değerlendirmek mümkün. Daha doğrusu Erdoğan ve Bahçeli iktidarı, bu dış dinamiklerden de yararlanarak, iktidarı sürdürmekte de kullanmaktadırlar.

Bunun iktidar açısından birinci faydası, ekonomik kriz ve geçim sıkıntısını gündemdeki ağırlığını azaltmak olmuştur. İkincisi ise, muhalefette ittifak ihtimallerini ortadan kaldırma ihtimalidir.

Öte yandan Ahmet Özer'in tutuklanması ve görevden alınması, siyasette ve toplumdaki tepkinin düzeyini ölçmeye yarayabilir. Buna bakarak sonraki adımın İmamoğlu'na siyasi yasak getirilmesi konusunun değerlendirilmesi olabilir.

CHP, İmamoğlu'ndan başka bir Cumhurbaşkanı adayı çıkaramaz. Genel Başkanından en alt kademe yönetim kademelere kadar CHP'ye başka bir aday kararı verdirilemez. Peki, bu durumda Mansur Yavaş ne yapar? Gözlemcilerin çoğunluğu, CHP aday yapmazsa da, Yavaş bir şekilde aday olur yönünde.

Böyle bir denklemde kim kazanır yorumları yapılmakta doğal olarak. Seçim Yasası değişmez ise, ilk turda üç aday da kazanamaz. Ancak ikinci turda kimin kazanacağı ise, seçmen ittifakının değişip değişmeyeceğine bağlı. Bu durumda Demirtaş'ın değil, Öcalan'ın DEM'lilere mesaj vermesinin sağlanması sürpriz olmayacaktır…