2010 - 2016 sürecinden sonra en ciddi sancıların yaşandığı günlerin sonu. Suriye’de Esed yönetimi düştü. Esed’in de yurtdışına kaçtığı anlaşılıyor.
Irak’tan sonra “dış güçler”in yeni oyun alanı olarak belledikleri ve meşhur BOP’un (Büyük Ortadoğu Projesi) bir parçası haline getirilen Suriye’de sancılı, çatışmalı, büyük ölçüde de karanlık bir yeni dönem..
Umut dolu açıklamalara rağmen; tablonun arkasında sadece belirsizlikler değil; aynı zamanda hesaplaşma ve paylaşımlar olduğu da açık!
Sınırımızda nur topu gibi “yeni, büyük bir kriz” daha!
Şunu net söyleyebilirim; hiç bir ülkenin toprak bütünlüğünün parçalanması “komşu ülkeler”e yarar getirmez. O zaman “neyin sevinç çığlıkları”!
Bölünmüşlük; ya daha da bölünmüşlük, ya da uzun süre “hep anlaşmazlıklar” demektir.
Suriye’deki gelişmeleri ulusal politikalar, Türkiye’nin bekası, huzur ve güven ortamının tesisi, büyük Önder Atatürk’ün “yurtta barış, dünyada barış” söylemi üzerinden yürütmek doğru ve yerinde olur.
Terör örgütleri listelerini, güneyimizde Kürt devleti söylemi üzerinden yürütülen “bazı bölünmüşlük tohumları”nı, su ve petrol eksenli çıkar çatışmalarını unutmak ise “karanlık bir gelecek” demektir.
Sağduyu, uluslararası işbirliği ve doğru dış politika zamanı..
O yüzden şu an temel konu; Türkiye’miz.
Bir an önce Türkiye’de yerleşik konuma geçme hazırlıkları yapan “zorunlu göçe tabi konukları” geldikleri topraklara döndürme konusunda etkin adımlar atılmalı.
Elbette insan hakları temel kuralları gözetilerek..
Ama.. Bu öncelikli konuyla beraber sağduyu çok önemli..
Ne “gidenler” için ağlamak; ne gelenler için “alkış”.
Türkiye’nin geleceği aslında tarihinde saklı; yazılı