İzmirli ünlü psikiyatrist Dr. Osman Seçkin’le yaptığımız söyleşinin ikinci bölümü:
Bu duygunun üstesinden gelmek mümkün mü?
Elbette mümkün. Sorun, çözümü olan şeydir. Bu tür insani arazlar daha iyi insan olabilmemiz için fırsatlardır. Kıskançlığı, etkili bir biçim de yönetebilmek için (baş etmekten daha ileri bir düzey, baş etmek çabalamaktır.)
-Sorunun farkına varmak. Korku mu, kayıp mı? Aşağılanma mı, dışlanma mı? Kıskançlıkla ilgili en acı verici düşünce(ler), ne(ler )dir? Dışlanmak kuşkusuz çok acı vericidir, ancak bir aşk ilişkisini kaybetmek kadar acı vermez. Onları, inciten şeyi açıklığa kavuşturmak için uğraşmayanlar, önemsiz bir olay karşısında ilişkilerini kaybetmiş gibi tepki verebilirler. Kıskançlığa yatkın kişiler, kendilerini “Ben kıskanç bir insanım” diye etiketlemek yerine, kıskançlığa yatkın olduklarını kabul etmeye çaba göstermelidirler.
-Bu konuda bir şeyler yapma sorumluluğunu almak. Sevgisini ve acısını anlatmak, saldırmadan açık ve düşünceli, eksiksiz dürüstlükle konuşmak.
-Ne yapılabileceği ve yapılması gerektiği konusunu açıklığa kavuşturmak.
-Yeni yöntemler üretmek ve eski yöntemleri geliştirmek. Kıskançlık işkencesinin kıskacındaki kişilerin her düşündüklerinde en keskin acıyı hissetmelerine neden olan belirli ''travmatik bir sahne''leri vardır. Erkekler için bu genellikle cinsel bir sahnedir. Kadınlar için ise bu yakın bir ilişki sahnesi oluyor. Bu sahne ile ilgili yineleyici düşünce ve duygular çalışılıp saf dışı bırakılırsa, kıskançlık sorunundan kurtulmak olasıdır.
Kıskançlık eğitim, aile, kültür, hatta coğrafya ve belki de ruhsal beslenme şekline göre değişkenlik gösterebiliyor mu?
Kıskançlığa yatkınlık belirli ailevi, kültürel geçmiş ya da eskide kalmış bir yakın ilişki sonucu gelişmiş olabilir. Beslenme şeklini ruhsal-entelektüel beslenme olarak aldığım da modelleme olarak etkindir. Töre ve geleneklerin koşullaması, kıskançlık davranışlarını suça dönüştürebilir. Kardeşler: Habil ile Kabil; Hangisi babasının göz bebeği? Ares ve Hephaistos; Kızı kim alacak? Romulus ve Remus; En büyük ve en güçlü kim?
Kıskançlığı ortaya çıkaran aşktır, tıpkı külleri ateşin var etmesi gibi. Ama aşkı yok eden de kıskançlıktır, tıpkı küllerin ateşi söndürmesi gibi.
Çok yakınınızda kıskanç insanlar var ve ortamı değiştirmeniz mümkün değil. Onlara karşı nasıl yaklaşılmalı?
Çoğumuza tanıdık gelen bir durum. Ortamı değiştirmek kaçmak, konuyu çevirmek anlamlarına geliyorsa bu doğru değil. Kıskanılan kişi bir kişi mi (haset-garez), üçgen de miyiz (aşk-romantik ilişki de kıskançlık), imrenme-özenme-gıpta etmek mi? Bunu ayırt edip, konunun konuşulası olduğunu, öfke, aşağılama, kötüleme, dedikodu ve yargı üretmeden, bu tutumların modeli olarak maruz kalmak yararlı olur. Elbette kitabi, ahlak ve etik nutukları çekmeden. Ve de kıskançlar ve kıskanç olmayanlar diye bölmeden, bölünmeden. Evvelden kıskanıyordum, şimdi imreniyorum ve yakın oluyorum diyebilmek.
Ne kadar seviyor, o kadar kıskanıyor mu?
Yeşil gözlü canavar mı, aşkın gölgesi mi?
''Ah efendim, sakının kıskançlıktan! Kıskançlık, beslendiği avla oynayan yeşil gözlü bir canavardır.''Shakespeare, Othello
''Kıskanmayan âşık değildir.''St. Augustine
Ölçüyü kaçırmamak gerek. Sahiplenici mülkiyet duygusu ve gösterişçilik sevileni gözetmek değildir. Kıskançlık sevgiyi artırmaz, tedirgin eder, korkuyu artırır, yalana sürükler. Sevgi kıskançlığı yatıştırabilir. Kıskançlık sevgi tezahürü sayılıp, kıskanılan kişi düzeltilmeye çalışılmamalıdır. Kıskanan kişi değişikliği-onarımı kendinde başlatmalıdır. Yıkıcı çekişmenin ilacı cömertliktir. Cömertlik eksilmeden verebilme edimidir. Cömert değilsek şükran da duyamayız. İlksel kıskançlık duygusunu, olgun şükran duygusuna taşımak esastır. Kıskançlığı geride bırakmak insanı yepyeni bir hayat ve sevme kapasitesiyle taçlandırır. Eksileceğimizi düşünürsek kaygılanır, verişimizi fedakârlık olarak algılarız. Sevmek verebilmektir. Severek vermek özveridir. Vermenin doyumsuz açlığa üstün geleceğine inanmak ve bunu istemek, sonuca bağlı olmadan aktif umut için de olmaktır.
Haftaya kardeş kıskançlığıyla sürdürüyorum.