Devlet kurumlar hiyerarşisidir.
Mahkemeleri, polisi, askeri, dini kurumları, eğitim kurumları, seçim kurulları, hasılı milletin ihtiyaçlarını karşılayacak tüm kurum ve kuruluşları ile hiyerarşik bir yapı içinde ve başta Anayasa olmak üzere yasaların çizdiği sınırlar içinde çalışıp görevlerini ifa ederler.
Bunu yaparken:
Yasalara uymak başta olmak üzere, tarafsız ve bütünüyle 'milletin organları' olarak hareket ederler.
Kesinlikle, 'kişinin, partinin, grubun veya sair kuruluşların' organı olamazlar.
Bütünüyle herkesi kucaklamak ve herkese eşit mesafede durmak zorundadırlar.
Bu yine başta Anayasa olmak üzere yasaların amir hükmüdür.
Bu organların en önemli özelliklerinden biri ve belki de birincisi 'güvenilir' olmalarıdır. 'Güven' kaybolmuşsa, başkaca kaybedecek bir şeyleri yok demektir.
Şimdi:
31 Mart'ta yerel seçimler yapıldı.
Bu köşede birçok kez bu seçimlerin çok önemli olduğunu ve ismen 'yerel' dense de doğuracağı sonuçlar itibariyle 'genel' bir seçim olduğunu vurguladım. Ve öyle de olduğu şimdi apaçık ortaya çıkmıştır.
İstanbul'da olup bitenlerin ve yapılanların hukuksal bir izahı yoktur. Çünkü, yasalar açıktır ve emredicidir. Herhangi bir hal için itirazlar olacaksa, öncelikle 'delil, gerekçe ve sandıkta' bunun ilgiller tarafından yapılması gerekir. Yasanın saydığı bu hususlara uyulmamışsa ilgili kurum ki; ilçe seçim kurullarıdır, daha esasa girmeden ret etmesi gerekir. Hele 'toptancı' bir anlayışla, baştan sayılsın, yeniden sayılsın,tamamı sayılsın gibi iddialar ve talepler yasanın özüne ve sözüne aykırı olur.
İşte bu haller olursa ortada 'güven' unsuru kalmaz ve verilen kararlar sürekli tartışılır.
31 Mart seçimleri ile bir gerçek ortaya çıkmıştır:
Nisan 2018 referandumu ile Anayasa'da yapılan değişiklikle uygulamaya çalışılan 'Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi' tutmamıştır. Kurumlar söylenenlerin aksine çalışamaz hale gelmiştir. 'Tarafsızlık, demokratik teamüller, hukukun üstünlüğü ve adalet' gibi kavramlar önemli ölçüde irtifa kaybetmişler ve kaybetmeye de devam etmektedirler. Bu sebeplerle acilen sistemi normalleştirmek ve TBMM'nin etkinliğini artırmak ve denetim mekanizmalarını tekrar hayata geçirmek zarureti bütün şiddeti ile kendini hissettirmektedir.
Yine birçok kez altını çizerek vurguladığım gibi 'Demokratik Parlamenter Sistem' Türkiye için en uygun sistemdir.
Bu sebeple:
Ortaya çıkan tablo karşısında ülkenin belki çok erken bir öngörü olacak ama 'Perşembe'nin gelişi Çarşamba'dan bellidir…' atasözü gereği, en çok iki yıl içinde bir genel seçime gideceği muhtemeldir. '2023'e kadar seçim yok!' sözü sadece yasak savmadan ibarettir ve gerçeklerle bağdaşmamaktadır.
Bu sebeple:
Öncelikle muhalefetin kendisini bu gerçeğe göre tasarlaması ve çekidüzen vererek yeni bir yapılanmaya gitmesi şarttır.
İktidarı da ellerinde bulunduranın veya bulunduranların bu konuyu düşünerek karar vermeleri ve artık bunun zaruret haline geldiğini anlayarak yanlışta ısrarın ülke çıkarları ile bağdaşmadığının bilinmesi şarttır.
Güneş balçıkla sıvanmaz.
Ben yaptım oldu ile ülke yönetilmez.
Çoğulcu demokrasinin temel kuralı, seçimlerin ortaya koyduğu mesajı doğru algılayıp doğru karar vermektir.
Yanlış kıdem ile doğru olmaz…