Uzman olmaya gerek yok! Alışveriş yapan her yurttaş, ülkemizde tarım ve hayvancılığın yok olduğunu görüyor. Mercimek Kanada’dan, buğday Rusya’dan, Ukrayna’dan, bakliyat uzak doğudan geliyor. Bulgaristan’dan saman ithal ediyoruz. AKP iktidarı Güney Amerika ülkelerine milyarlarca dolar ödeyerek canlı hayvan ve karkas et satın alıyor. Bu nedenle çarşı pazarda fiyatlar el yakıyor. Dört mevsimi aynı anda yaşayan cennet yurdumuzda tarım baş aşağı gidiyor. Kilosu elli liradan az sebze yok! Et ise zenginlerin ulaşabildiği sihirli bir gıda oldu. Aradan çıkan emekçi, emekli, öğrenci, memur ve tüketicilerle tasfiye edilen orta sınıf gıdaya erişemiyor. Yeni ve hastalıklı bir kuşak yetişiyor. Kısa boylu, yeterince gelişmemiş, obez bir makarna kuşağı siyasi iktidarın bu ülkeye yaptığı en büyük kötülük.
Oysa ister sosyalist isterse kapitalist yönetim modellerinde çözüm bulunmuştur. Sosyalist sistemin egemen olduğu dönemde Bulgaristan Anayasası’nda üç türlü mülkiyet tanımı vardı: Kamu, özel ve kooperatif mülkiyeti. Bugün Fransa’da tarım/gıda sektöründeki gelirin %40’ı, perakende sektörün %30’u kooperatiflerce karşılanmaktadır. Avrupa Birliği’ndeki (AB) 13 milyon çiftçinin 6,2 milyonu 22 bin tarım kooperatifi altında örgütlenmiştir. Tarım sektörü toplam çıktısının %40’ı kooperatiflere aittir. AB’de tarım kooperatifleri bir milyona yakın kişiye iş sağlamakta ve 350 milyar Euroluk ciro üretmektedir. Hollanda’da kooperatiflerin pazar payı %70’tir. Bu oran AB ortalamasının çok üstündedir. Süt ve süt ürünleri, şeker, patates, hayvan yemi, meyve/sebze ve çiçek başta olmak üzere tarım sektörüne bu örgütlenme egemendir.
Bize gelince… Osmanlı’nın son döneminde başlattığı kooperatifçilik hareketine Cumhuriyet büyük önem vermiştir. Atatürk’ün kurduğu ve ortak olarak yer aldığı kooperatifler vardır. TARİŞ, FİSKOBİRLİK, ÇUKOBİRLİK, TRAKYABİRLİK gibi büyük üretici kooperatifleri ülke ekonomisine büyük katkıda bulunmuşlardır. Çok partili yaşamla, NATO üyeliğimiz aynı tarihlere yani soğuk savaş dönemine rastladığından önce kooperatifçilik karalanmıştır. Rus salatasının Amerikan salatasına dönüştürüldüğü dönemde kooperatifçiliğin komünistlik olarak tanıtılması sürpriz olmamıştır! Yerden biter gibi çoğalan konut kooperatiflerindeki kötü örnekler de bu tür karalamalara çanak tutmuştur.
2001 ekonomik krizine çözüm bulmak için gelen Dünya Bankası ve İMF uzmanları kooperatifçiliği çöküntünün kara deliği olarak tanımlamışlardır. O kadar ileri gidilmiştir ki devletin kooperatiflere yardımı yasa çıkarılarak önlenmiştir.
Peki ne yapacağız? İmdat düdüğü çalan tarım ve hayvancılık sektörünü nasıl kurtaracağız? Yaklaşan açlık dönemini nasıl önleyeceğiz? Bu konuda yeterli çalışmaların yapılmadığı kanısındayım. Halkbank, Tapu ve Kadastro Müfettişlikleri yapan ve ülkemiz koşullarını yakından tanıyan Hüseyin Ölmez’in yeni çıkan “Yeni Kooperatifçilik ve Üretimin Finansmanı” adlı kitabında bu sorulara yanıt buluyoruz. Hayalcilikten uzak gerçekçi çözümlerle yaraya parmak basılmaktadır.
Hüseyin Ölmez’i 1980 öncesi CHP Gençlik Kollarından tanıyorum. Bu değerli eserin bu günlerde program çalışması yapan CHP Genel Merkezi’ne katkı sağlayacağına inanıyorum. Ülkemizin bunalımdan çıkıp esenliğe kavuşması için bu tür çözüm önerilerine şiddetle ihtiyacı var...