Türkiye’de ulusalcı kesimin öne çıkan simalarından biri olan ve son dönemde isminden sıkça söz ettiren Ankara Barosu Başkanı, CHP Parti Meclisi Üyesi Metin Feyzioğlu, Egedesonsöz’e konuştu.
Cihan DURAK/EGEDESONSÖZ - CHP Parti Meclisi Üyesi ve ikinci kez Ankara Baro Başkanlığı'na seçilen Metin Feyzioğlu ülke gündeminde sıkça yer alan konuları Egedesonsöz'e değerlendirdi. Yeni CHP söylemine karşı çıkışlarıyla ve ulusalcı duruşu ile medya tarafından adı sıkça anılan Fezyioğlu, Ergenekon Davası'nda Şemdin Sakık'ın gizli tanık olarak dinlenmesini 2. Habur Vakası olarak değerlendirmişti. PKK terör örgütünün bir dönem 2 nolu ismi olarak görev yapan bir mahkûmun gizli tanık olarak dinlenmesinin arka planına ilişkin değerlendirmeler yapan Feyzioğlu, son dönemde yaşanan gelişmeler ile eli kanlı örgütün Kürt halkının haklarını savunan direniş örgütüne dönüştürülmek istendiğinin altınızı çizdi.
CHP'nin önemli isimlerinden bir dönem bakanlık da yapmış olan Turan Feyzioğlu'nun torunu olan Metin Feyzioğlu, ulusalcı tabanda rahatsızlık yaratan Yeni CHP kavramını da değerlendirdi. Siyasette önemli olanın insana hizmet ile mümkün olduğunu ve dünyanın kendi etrafında dönmediğini bilmenin önemli olduğuna dikkat çeken Feyzioğlu, İzmir'i ve İzmirli'ye bakışını da anlattı. Son dönemde ülke gündeminde sıkça tartışılan Başkanlık Sistemine ilişkin görüşünü de açıklayan Feyzioğlu, başkanlık sisteminin ülkeye değil kişiye fayda saylayacağına dikkat çekerek kulislerde CHP Genel Başkanlığı için isminin anılmasını da egedesonsöz okurları için yorumladı.
DAHASI MUHABİRİMİZ CİHAN DURAK SORDU FEYZİOÐLU YANITLADI.
İŞTE O ÇARPICI RÖPORTAJ:
CHP'nin önemli isimlerinden bir dönem bakanlık da yapmış olan Turan Feyzioğlu'nun torunu olan Metin Feyzioğlu, ulusalcı tabanda rahatsızlık yaratan Yeni CHP kavramını da değerlendirdi. Siyasette önemli olanın insana hizmet ile mümkün olduğunu ve dünyanın kendi etrafında dönmediğini bilmenin önemli olduğuna dikkat çeken Feyzioğlu, İzmir'i ve İzmirli'ye bakışını da anlattı. Son dönemde ülke gündeminde sıkça tartışılan Başkanlık Sistemine ilişkin görüşünü de açıklayan Feyzioğlu, başkanlık sisteminin ülkeye değil kişiye fayda saylayacağına dikkat çekerek kulislerde CHP Genel Başkanlığı için isminin anılmasını da egedesonsöz okurları için yorumladı.
DAHASI MUHABİRİMİZ CİHAN DURAK SORDU FEYZİOÐLU YANITLADI.
İŞTE O ÇARPICI RÖPORTAJ:
SONSÖZ - Ergenekon Davasında gizli tanık Şemdin Sakık çıktı. Siz bu durumu 2. Habur Vakası olarak değerlendirdiniz. Biraz açar mısınız?
Daha önce açıklamadığım netlikte bir denklem kuracağım. Madde madde giderek açıklamak istiyorum. İlk olarak Kürt Sorununun çözümü için siyasi çözüm şart diyenler çoğalmaktadır. İkincisi siyasi çözümün ne olduğunu sorduğunuzda ise altından sadece 'özerklik maddesi' çıkmaktadır. Parantez açıyorum burada. Kürt sorunu ve terörle mücadele ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Ve bunlarla mücadele ekonomik, adli, mali, polisiye ve askeri yöntemler ile olabilir. Hepsi bir arada değerlendirilir. Bütün bu çözümlerin arkasına demokratik hukuk devleti standartlarında siyasetçi desteğini koyar ve bu başlıklar altında çözüm üretirsiniz. Bunun adı siyasi çözüm değildir. Siyasetçinin ürettiği ve desteklediği çözümdür. Siyasi çözüm ise ülkenin uniter devlet yapısı içinde bir parlamenter rejim altında mı yönetilecek yoksa başkanlık sistemi altında eyaletleri bölünerek mi yönetecektir. Burada parantezi kapadım.
Üçüncüsü ise siyasi çözüm eşitliktir özerklik yarım adım ötesi ise bağımsızlıktır. Bu sürecin bağımsızlık olarak devam edeceğini olmasını Kuzey Irak'taki duruma bakarak tespit edebiliriz. Örnek verilen Kuzey İspanya'daki Katalanya Kuzey Irak'tan farklı bir yapıya dönüşmüştür. Kuzey Irakta fiilen kurulan Kürt Devleti ile Bağdat'ta kurulan merkezi hükümet şeklen aynı devletin parçasıdır. Amerika elini biraz bölgeden çekecek olsa Merkezi Hükümet ile Kuzey Irak arasında savaş çıkması ihtimali vardır.
Dördüncü olarak Kürt ve Terör sorununa siyasi çözüm isteyenler muhatap olarak bir taraftan İmralı bir taraftan BDP ve son olarak PKK'nın denklemin içinde olması gerektiğini vurgulamaktadır. Yani siyasi çözümde Kürt sorununu siyasi çözüm müzakeresinde temsil edecek olanların İmralı, BDP ve PKK olduğunu söylemektedir siyasi çözümden yana olanlar.
Beşincisi toplum, PKK'nın bir çözüm müzakeresinde muhatap alınmasını kabul edecek durumda değildir. Çünkü PKK otuz yılı aşkın süredir acımasızca güttüğü katliam politikasında on binlerce askerimizi, polisimizi, öğretmenimizi ve beşiğindeki bebekleri bile katletmiştir. Ayrıca her gün ardı arkası kesilmeyen şehit haberleri ocaklara ateş düşürmeye devam etmektedir.
PKK'YA GÖMLEK DEÐİŞTİRTİYORLAR
Şuan mevcut haliyle PKK'nın siyasi çözümde muhatap alınmasını toplumun kabul etmesinin mümkün olmadığı açıktır. PKK'yı doğrudan muhatap aldırmayı başaramayan siyasi çözümcüler taktik değiştirmişlerdir. Yeni plana göre ya PKK muhatap olmaktan çıkarılacak ya da gömlek değiştirilecektir. Yani terör örgütünü muhatap olmaktan çıkarmak istemeyenler örgütün gömlek değiştirmesi için karar vermişlerdir. Eli kanlı terör örgütü, 'bebek katili PKK' bu gömleğini atıp meşru direniş örgütü kimliğine büründürülürse bu durumda toplum tarafından terör ve Kürt sorunu çözümü içinde muhatap alınacak bir örgüt halini alabilir.
Peki, bunca katliamdan sonra topluma nasıl olacak da bu terör örgütü topluma meşru direniş örgütü olarak takdim edilecektir? Bu noktada terör örgütünün Kürt halkını meşru müdafaa durumunda kaçınılmaz olarak müracaat ettiği silahlı direniş hareketi olarak takdim edilmesi ve paketlenmesinin gündeme geldiği ve planlandığı anlaşılmaktadır.
Şemdin Sakık terör örgütünün ikinci adamıdır. Olayların başlangıcı yani milat 33 silahsız askerin katledildiği o hatırlamak istemediğimiz andır. Kurgu şu şekilde yapılmaktadır. 33 askerin katli derin devletin işidir. Derin devlet 33 erin katlini PKK yükleyerek Kürt halkına karşı acımasız bir yok etme saldırısını başlatmanın mazeretini oluşturmuştur. Kürt Halkı meşru müdafaa hakkını kullanmak zorunda bırakılmıştır. Bu amaçla PKK bir silahlı direniş örgütü olarak kurulmuştur. Mademki PKK terör örgütü değil bir silahlı direniş örgütüdür, özerklik ve bağımsız mücadelesinde muhatap alınacak meşru taraf olmalıdır.
Şemdin Sakık'ın ifadesini hedefi budur.
SAKIK'IN HAYATI BİZDEN DAHA GÜVENLİ
Peki, bunca katliamdan sonra topluma nasıl olacak da bu terör örgütü topluma meşru direniş örgütü olarak takdim edilecektir? Bu noktada terör örgütünün Kürt halkını meşru müdafaa durumunda kaçınılmaz olarak müracaat ettiği silahlı direniş hareketi olarak takdim edilmesi ve paketlenmesinin gündeme geldiği ve planlandığı anlaşılmaktadır.
Şemdin Sakık terör örgütünün ikinci adamıdır. Olayların başlangıcı yani milat 33 silahsız askerin katledildiği o hatırlamak istemediğimiz andır. Kurgu şu şekilde yapılmaktadır. 33 askerin katli derin devletin işidir. Derin devlet 33 erin katlini PKK yükleyerek Kürt halkına karşı acımasız bir yok etme saldırısını başlatmanın mazeretini oluşturmuştur. Kürt Halkı meşru müdafaa hakkını kullanmak zorunda bırakılmıştır. Bu amaçla PKK bir silahlı direniş örgütü olarak kurulmuştur. Mademki PKK terör örgütü değil bir silahlı direniş örgütüdür, özerklik ve bağımsız mücadelesinde muhatap alınacak meşru taraf olmalıdır.
Şemdin Sakık'ın ifadesini hedefi budur.
SAKIK'IN HAYATI BİZDEN DAHA GÜVENLİ
Ben Ergenekon ve Balyoz sürecine hukuki değil siyasi bir süreç olarak bakılması gerektiği bakılması kanısındayım. Dolayısıyla hukuki tahlillerin duvara çarptığı ve anlam ifade etmediği bir süreci yaşıyoruz. Bu olayda da düşüncem ispatlanmıştır. Bir tanığın gizli tanık olarak kimliği gizli olarak korumadan yararlanması için can güvenliğini tehlikede olması gerekir. Oysa ki üst düzey güvenlikli bir hapishanedeki Şemdin Sakık'ın hayatı hepimizden daha güvenlidir. En azından trafik kazası geçirme riski yoktur. Öyleyse bu şahsa gizli tanık sıfatı verilmesinin kimliği gizlenerek bu cümlelerin etmesinin amaçlanmasını sebebi veya sonucu PKK 2. adamının cümlelerinin istenilen etkiyi doğurmayabilecek olmasıdır. İçerden olduğu ifadesinden açıkça anlaşılan ama kim olduğu bilinmeyen birinin beyanları bahsettiğim PKK meşrulaştırmamı sürecine büyük katkı sağlamaya elverişlidir. Hiçbir şekilde can güvenliği tehdit altında olmayan gizli tanıklığı hiçbir şekilde gerçekleşmeyen birisini neden gizli tanık kalkanı altına alındığı ve bu kişinin kimliğini kendi rızası ile açıklamasıdır. Bu sürece ilişkin hukuki süreçlere bir cevap vermeyi anlamlı bulmuyorum. 15 yıldır cezaevinde olan ve hayatının geri kalanını burada geçirecek olan Şemdin Sakık'a acaba bir çıkış mı vaat edildi ve bu vaadin yerine getirilmesinde gecikme mi oldu ki Sakık gizli kimliğini açıkladı.
ATATÜRK'ÜN TAKİPÇİSİYİM!
SONSÖZ - Parti içinde sizin ulusal kesimin sözcüsü olduğunuz gibi bir algı var. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben 20 sene önce ne diyorsam bugünde aynı şeyi söylüyorum. Ben Atatürkçüyüm. Dolayısıyla ulusalcılığı tanımlarken benim bildiğim ulusalcılık ulusal değerleri her türlü şahsi veya başka devletlere ait menfaatlerin üzerinde tutmaktır. Bu çerçevede dünya ile kucaklaşmaya dünyanın bir parçası olmaya elbette varız. Örneğin avukatlığın, hekimliğin, bankacılığın ve sanayinin yabancılar tarafından işgal edilmesine Türkiye'nin yeraltı kaynaklarının akarsularının ve ormanlarının tahrip edilerek yabancıların menfaatlerine çıkarılmasına elbette yokuz. Suriye'de Türkiye'nin üstün menfaatlerini koruyacak dış politikaya varız. Bu dış politikanın Amerika, Avrupa Birliği ve Ortadoğu ülkeleriyle çağdaş standart ile uyumlu hale getirilmesine varız. Amerika'nın, Avrupa Birliği ülkelerinin ve İsrail'in menfaatine ve Türkiye'nin zararına olacak bir dış politikanın güdülmesine yokum. Bu ulusalcılıksa ben ulusalcıyım. Bu bağımsızlık ise ben bağımsızlık aşığıyım. Bu özgürlük ise ben özgürlükçüyüm. İşin özeti ben antiemperyalizmin bayrağı olan Atatürk'ün takipçisiyim.
YENİ CHP DEMEYECEÐİM, DEMİYORUM
SONSÖZ - Yeni CHP ve eski CHP diye bir ayrım var? Siz yeni CHP diye bir kavramı bilmediğinizi söylediniz. Ayrıca yeni CHP'nin doğu politikası partinin ulusalcı söylemden uzaklaştığı yönünde eleştiriler alıyor. Ne diyorsunuz?
SONSÖZ - Yeni CHP ve eski CHP diye bir ayrım var? Siz yeni CHP diye bir kavramı bilmediğinizi söylediniz. Ayrıca yeni CHP'nin doğu politikası partinin ulusalcı söylemden uzaklaştığı yönünde eleştiriler alıyor. Ne diyorsunuz?
Genel Merkezin politikalarının özü bu şekilde değildir. Ancak Konak'taki toplantıda oradaki arkadaşlarımızın ifade ettikleri gibi bazı kesimlerde algı bu şekildedir. Siyaseti nasıl yaptığınız kadar yaptığınızın nasıl algılandığı da önemlidir. CHP'nin altı ilkenin sonuna kadar sahibi olmaya devam ettiğini ve altı ilke içinde devrimcilik ve sürekli devrimcilik yani sürekli yenilenmenin olduğunu hatırladığımızda yeni CHP kavramının faydalı olmadığını düşünüyorum. Çünkü yeni CHP dediğimizde halkın partisi sanki ilkeleri yanlıştı ve artık geçmişe bir perde çekilerek başkayız algılamasına sebep oluyor bazı kesimlerde. Kutuplaşmaya değil kucaklaşmaya ihtiyaç var şu anda. Şucu/bucu onun adamı bunun adamı gibi konulara son vermek gerekiyor. Sayın Genel Başkan kucaklayıcıdır. Kimsenin daha önce nerede kimle çalıştığına bakmadan her partiliyi kucakladığını daha öncede ifade ettim. Genel Başkanımızın bu ifadelerini bu söylemini boşa çıkaracak her türlü yaklaşımdan ve hür türlü söylemden kaçınmalıyız. Ben bu sebeple yeni CHP demeyeceğim, demiyorum.
Çağı yakalayan daima kendini yenileyen devrimci, Atatürkçü, Atatürk Milliyetçisi ve ırk, din, dil ayrımı yapmayan herkesi kucaklayan üst kimlik olarak Türk diyen, Türk Milleti diyen, Türk milletine aidiyet içinde kesinlikle ırkçılık yapmayan ayrıştırma hareketlerini elinin tersiyle iten Atatürk'ün Cumhuriyet Halk partisi diyeceğim.
Açıkçası bizim farklı bir ideolojiye ve farklı bir sembol arayışına ihtiyacımız yoktur. Atatürk yüzyılların yetiştirdiği en büyük dehadır. Hiçbir şekilde dogmatik değil. Devletlerin tarihinde 90 yıllık süreçler çok kısadır. Atatürk CHP'yi kurarken oturttuğu temeller bugün, en az dün olduğu kadar canlı ve geçerlidir. Bir ilkeyi alalım. Mesela milliyetçilik. Atatürk Anadolu ve Trakya topraklarında Türk Milleti kavramını yeniden oturtmak ama bu defa yaşayan ve kendini Türkiye Cumhuriyetine bağlı hissiden herkesi kucaklayacak şekilde oluşturmak için bütün hayatını adamıştır. Atatürk'ün milliyetçiliğini hangi cahil ırkçı bir milliyetçilik olarak kabul edebilir. Bu ilke bir üst kavramdır. Üst kavram olarak Türk Milletini kabul etmediğimiz halde herkes kendini üst kavram olarak Türk, Kürt, Çerkez, Rum, Ermeni, Laz veya Bektaşi, Alevi, Sünni istediğiniz kadar derinleştirebilirisiniz bu ayrımlar dile bu şekilde dile getirildiğinde Türkiye'nin bu durumda paramparça olacağını görmüyor musunuz? Bu kadar farklı dilin konuşulduğu ve insanların iç içe geçtiği bir coğrafyada üst kavram olmaksızın yaşamaya devam edebileceğimizi nasıl düşünebilirler? Mustafa Kemal Atatürk, Türk Milliyetçiliği ile her kim Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlıysa bu açıdan Türk sayılır. Yaşayan herkesi kucaklayan bir kavramdır. Senin ana dilin, dinin, ırkın veya mezhebin ne olduğu ile ilgilenmiyor. Ne dilini ne ırkına ne de mezhebine bakarım diyor. Senin asimile ederim demiyor. Kendinden sonra anlaşılamayacağını tahmin ederek 'Beni tanımak demek yüzümü görmek değil beni tanımak fikirleri takip etmektir' diyor. Kendinden sonra gelip onu tanımadan fikirlerine burun kıvıranlara peşinen ders veriyor.
Çağı yakalayan daima kendini yenileyen devrimci, Atatürkçü, Atatürk Milliyetçisi ve ırk, din, dil ayrımı yapmayan herkesi kucaklayan üst kimlik olarak Türk diyen, Türk Milleti diyen, Türk milletine aidiyet içinde kesinlikle ırkçılık yapmayan ayrıştırma hareketlerini elinin tersiyle iten Atatürk'ün Cumhuriyet Halk partisi diyeceğim.
Açıkçası bizim farklı bir ideolojiye ve farklı bir sembol arayışına ihtiyacımız yoktur. Atatürk yüzyılların yetiştirdiği en büyük dehadır. Hiçbir şekilde dogmatik değil. Devletlerin tarihinde 90 yıllık süreçler çok kısadır. Atatürk CHP'yi kurarken oturttuğu temeller bugün, en az dün olduğu kadar canlı ve geçerlidir. Bir ilkeyi alalım. Mesela milliyetçilik. Atatürk Anadolu ve Trakya topraklarında Türk Milleti kavramını yeniden oturtmak ama bu defa yaşayan ve kendini Türkiye Cumhuriyetine bağlı hissiden herkesi kucaklayacak şekilde oluşturmak için bütün hayatını adamıştır. Atatürk'ün milliyetçiliğini hangi cahil ırkçı bir milliyetçilik olarak kabul edebilir. Bu ilke bir üst kavramdır. Üst kavram olarak Türk Milletini kabul etmediğimiz halde herkes kendini üst kavram olarak Türk, Kürt, Çerkez, Rum, Ermeni, Laz veya Bektaşi, Alevi, Sünni istediğiniz kadar derinleştirebilirisiniz bu ayrımlar dile bu şekilde dile getirildiğinde Türkiye'nin bu durumda paramparça olacağını görmüyor musunuz? Bu kadar farklı dilin konuşulduğu ve insanların iç içe geçtiği bir coğrafyada üst kavram olmaksızın yaşamaya devam edebileceğimizi nasıl düşünebilirler? Mustafa Kemal Atatürk, Türk Milliyetçiliği ile her kim Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlıysa bu açıdan Türk sayılır. Yaşayan herkesi kucaklayan bir kavramdır. Senin ana dilin, dinin, ırkın veya mezhebin ne olduğu ile ilgilenmiyor. Ne dilini ne ırkına ne de mezhebine bakarım diyor. Senin asimile ederim demiyor. Kendinden sonra anlaşılamayacağını tahmin ederek 'Beni tanımak demek yüzümü görmek değil beni tanımak fikirleri takip etmektir' diyor. Kendinden sonra gelip onu tanımadan fikirlerine burun kıvıranlara peşinen ders veriyor.
ERDOÐAN-GÜL ÇATIŞMASI BENİ HİÇ İLGİLENDİRMİYOR
SONSÖZ - 29 Ekim'de yürüyüş yasağı konması sonrası güvenlik güçleri tarafından vatandaşa tazyikli su ve biber gazı ile müdahale edildi. Bunun için suç duyurusunda bulundunuz. Ayrıca Başbakan ve Cumhurbaşkanı arasında bu konuda kısa süreli bir çatışma yaşandı. Buna diyorsunuz?
Ben siyasetin çatışmalar üzerinden yapılmasını doğru bulmuyorum. Muhalefetin iktidar birbirine düşer aradan çıkar düşüncesi ile hareket edilmemesi gerektiğini ve bu şekilde hareket etmediğimizi düşünüyorum. Başbakan ve Cumhurbaşkanı arasında çatışma olması beni hiç ilgilendirmiyor. Beni ilgilendiren nokta 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nda Türk milleti her şehirde meydanlara koşmuştur. Cumhuriyet Bayramını millet sahiplenmiştir. Cumhuriyet Bayramı bizim milli günümüzdür. Bugünün anlamı o kutlamada yanınızda duran ve hiç tanımadığınız ve kim olduğunu bilmediğiniz bir kişiye sadece milletinizin bir ferdi diye sarılmanız ve sırf bu sebeple onu sevmenizdir. Hatta bu sebeple ona bir zarar gelir diye kalkan olmanızdır. 29 Ekim'de millet bayramını kutlarken dedelerin torunların üzerine bir silah olan biber gazı acımasızca sıkıldı. Biber gazı öldürücüdür. Pekala öldürebilir. İnanmayan varsa Hopa'da Metin Lokumcu Öğretmen'in nasıl can verdiğine baksın. Bu kutlamada birbirine hiç tanımayan insanlar aynı millet oldukları için birbirine kalkan olmuştur. Türk Milleti uzun zamandır bu bilinç ve coşku ile Cumhuriyet Bayramını yaşamamıştı. Meydanlara inen bayramlarını sahiplenen ve Cumhuriyet Bayramını milletin sahiplenmesini istemeden vesile olanlara çok teşekkür ediyorum.
AYGÜN YANLIŞ ŞEYLER SÖYLEDİ
SONSÖZ - Milletvekili arkadaşınız Hüseyin Aygün'ün kaçırılması ve kaçırılmasından sonra yaptığı açıklamalara sert tepki göstermiştiniz? Bugün hangi noktadasınız?
Milletvekilimiz Aygün'ün kaçırılmasına en sert tepkiyi gösterdim. Hatta kaçırılma olayı ardından ilk kınayanlardan biriyim. Bir kez daha geçmiş olsun dileklerimi tekrar iletiyorum. Ancak yaptığı açıklamanın doğru bulmadığımı da kendisine söyledim. Yapılması gereken orada basın mensuplarını hiçbir açıklama yapmadan o heyecan geçirildikten sonra genel merkeze getirilmeliydi. Aygün burada Genel Başkanımız ile görüştükten sonra ortak bir söylem ile basının karşına çıkmalıydı. Olaydan sonra gelir gelmez yapılan basın açıklaması içeriği itibariyle yanlış olmuştur. İçeriğinde neye karşı olduğumu söyleyeyim. Kürt sorunun siyasi çözüm olduğunu söyleyenlere şiddetle karşı çıkıyorum. Çünkü siyasi çözüm özerkliktir. Özerklikte bağımsızlığa kadar giden bir yolu oluşturmaktadır. Bu anlama gelecek açıklamanın karşısındayım. Tabi bunu tartışırım. Ancak masa başındaki soğukkanlı tartışmayı somut hale getirelim. Özerklik verilsin sorun çözülsün diyenler. Örneğin Hatay'ın Kürt Özerk devletine verilmesi durumunda Hataylılar ne demektir? İskenderun Limanı Özerk Devlette mi olacak yoksa başka şekilde mi olacak? Peki, sınırları güneydoğu ve doğu diye tespit ettiler. Özerklik verildi ve bütün taşlar yerinden oynadı. Mesela Aleviler dese ki benim dini inançlarımı baskı uygulanıyor dese ve biz Alevi Bektaşi temelinde özerklik istiyoruz derse nasıl olur? Sonra İstanbul Türkiye'nin yüzde 80 gelirini üretiyorum diyerek vergisel ve yatırım ilişkin özerklik isteyebilir. İzmir özel hayatımıza dair müdahale isteneceğinden korkuyoruz diyerek yerel parlamento ile özerklik isteyebilir. Trabzon geçmişten başka kültürümüz var. Biz bu defa Trabzon ve bölgesinde özerklik istiyoruz. Özerklik talebi ve durumunda ikinci ve beşinci adımların ne olacağı durumları göz önüne alınarak siz gerçekten özerklik istiyor musunuz? Özerklik istiyorsanız Türkiye'nin ne hale geleceğinin farkında mısınız?
BAŞKANLIK SİSTEMİ BU ÜLKEYİ BÖLER
SONSÖZ - Başbakanlık sistemi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Başkanlık sistemini Amerika dışında demokratik olan yürüten bir tek devlet yoktur. Amerika'da yürümenin sebepleri kültürel ve tarihidir. Amerika'da başkanlık sisteminin yürütüldüğü her ülkede başkanlık mutlak diktatörlüğe doğru gitmiştir. Dolayısıyla Türkiye'de başkanlık sisteminden kasıt diktatörlüktür. Ama huzurlu bir diktatörlük olmayacaktır. Çünkü başkanlık ülkenin tam ortasından ikiye bölünmesidir. Birbirine düşmanlaşmış şekilde kutuplaşmış eksende ikiye parçalanmasına yol açar. Başkanlık sistemi Türkiye'yi huzur ortamı getirmez. Başkanlık sistemini istikrar içinde isteyenler şunu göz önünde bulundurmalıdır. Türkiye'de üç dönemdir tek parti yönetimi vardır. Tek parti iktidarında Cumhurbaşkanı aynı partiden istifa ederek seçildi. Ama Cumhurbaşkanı kuvvet komutanı ya da anayasa başkanı değildir. Kendisi bir partiden istifa ederek Cumhurbaşkanı oldu. Üç yıldır istedikleri gibi Türkiye'yi şekillendiriyorlar. Demek ki başkanlık sisteminin istenilme sebebi istikrar değil belli bir kişiye özgülenerek isteniyor. Başbakanlıktan sonra aynı kişi bu daha güçlü yetkilerle yönetebilsin diye isteniyor. Başkanlık sistemi ülkeye değil sadece kişiye fayda sağlayacaktır.
SONSÖZ - Başbakanlık sistemi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Başkanlık sistemini Amerika dışında demokratik olan yürüten bir tek devlet yoktur. Amerika'da yürümenin sebepleri kültürel ve tarihidir. Amerika'da başkanlık sisteminin yürütüldüğü her ülkede başkanlık mutlak diktatörlüğe doğru gitmiştir. Dolayısıyla Türkiye'de başkanlık sisteminden kasıt diktatörlüktür. Ama huzurlu bir diktatörlük olmayacaktır. Çünkü başkanlık ülkenin tam ortasından ikiye bölünmesidir. Birbirine düşmanlaşmış şekilde kutuplaşmış eksende ikiye parçalanmasına yol açar. Başkanlık sistemi Türkiye'yi huzur ortamı getirmez. Başkanlık sistemini istikrar içinde isteyenler şunu göz önünde bulundurmalıdır. Türkiye'de üç dönemdir tek parti yönetimi vardır. Tek parti iktidarında Cumhurbaşkanı aynı partiden istifa ederek seçildi. Ama Cumhurbaşkanı kuvvet komutanı ya da anayasa başkanı değildir. Kendisi bir partiden istifa ederek Cumhurbaşkanı oldu. Üç yıldır istedikleri gibi Türkiye'yi şekillendiriyorlar. Demek ki başkanlık sisteminin istenilme sebebi istikrar değil belli bir kişiye özgülenerek isteniyor. Başbakanlıktan sonra aynı kişi bu daha güçlü yetkilerle yönetebilsin diye isteniyor. Başkanlık sistemi ülkeye değil sadece kişiye fayda sağlayacaktır.
İZMİR CUMHURİYETİN KALESİDİR
SONSÖZ – Sizi sık sık İzmir'de görmeye başladık. İzmir'i ve İzmir'in siyasi duruşunu nasıl buluyorsunuz?
İzmir'i CHP'nin kalesi olduğu için koşarak gelmiyorum. CHP'li olduğum için buradayım. CHP'nin kuruluşunda tuğlası olan aileden geliyorum. İzmir Cumhuriyet'in kalesidir. İzmir çağdaş uygarlığı temsil ediyor. Bu sebeple İzmir'e çok önem veriyorum. İzmir hassasiyetleri olan bir şehirdir. Yaşam tarzına düşkün, özgürlüklerine müdahale edilmesine karşı tepkili hatta böyle bir ihtimalin doğması dahi bile derhal tepkisi gösteren bir yapısı var. Dolayısıyla İzmir Cumhuriyet'in değerlerinin temsilcisidir. İzmir'in bu hassasiyetlerinin Türkiye'nin gerçekleri ile buluşturmamız toplumun bu hassasiyetleri paylaşmasını ve çekinmeden söylemesini sağlamamız gerekiyor. Aynı zamanda İzmir'e yalnız olmadığını anlatmak gerekiyor. İzmir Cumhuriyet değerlerinin kalesi olduğu için CHP'nin kalesidir. İzmirlinin endişelerini hayallerini ve kaygılarını Türkiye'de milyonlarca insan paylaşıyor. Ama İzmir gibi aktif örgütlü bir şekilde meydanlara yakın zamana kadar taşımıyordu. Ama şuna toplum meydanlardadır.
GENEL BAŞKAN ADAYLIÐI: İHTİYAÇ DUYULAN ANDA GÖREV SAYARIM
SONSÖZ - CHP Genel Başkanlığı için isminiz daha önce anıldı. Hatta bununla ilgili Ankara sokaklarına afişler bile asıldı. Önümüzdeki süreçte fırsat bulursanız Genel Başkan adayı olmak gibi bir düşünceniz var mı?
Ben tercihimi ülkeme en iyi hizmet edeceğim noktalarda yaptım. Baro başkanı olarak görevim hiçbir siyasi partinin söylemlerinin ön veya arka bahçesi olmadan hukukun üstünlüğü siyasetini yaptım. Bir kişi de çıkıp aksini söyleyemez. Ancak çağdaş insanın başka boyutlu olması gerekir. Benim başka bir şapkam daha var. Siyaset ile doğrudan ilgilenen ve ülkenin sorunlarını siyasetin çözebileceğini görmüş birisiyim. Dolayısıyla bir de anayasal temel hakkım olan siyaset yapma hakkımı CHP içinde kullanıyorum. Bunu yaparken CHP içindeki söylemlerimde inandığımı söylemekten kaçınmıyorum. Doğru olmadığına inanmadığım hiçbir şeyi ne söyler ne de yaparım. Doğrularımı daima çağdaş bir şekilde tartışmaya hazırım. Çünkü doğru olduğuna inandığımı tartışırsam ve hala doğru olduğuna inanırsam demek ki doğru düşünüyorumdur. Görevim CHP çatısı altında görevim yerel ve genel seçimlerde başarılı olması için çalışmaktır. Biz birbirimizin başarısızlığında medet umacak insanlar değiliz. Birimizin başarısını hepimizin başarısı olarak anlamalıyız. Bu nedenle Genel Başkanımızın başarısı CHP'nin başarısıdır. CHP'nin başarısı ülkenin başarısı olmalıdır. Bütün bilgi birikimim ve enerjimle bu başarıyı sağlamak için çalışırım. Ancak ihtiyaç duyulan günde, ihtiyaç duyulduğu şekilde hiçbir makam hevesli olmadan gereken yerde bulunmayı görev sayarım. Devir başarısızlıktan küçük başarılar çıkarma ve dava arkadaşının başaramamasını kendi başarımız olarak saymaktan vazgeçme devridir.
SONSÖZ: Teşekkürler Sayın Feyzioğlu.
Bu fırsatı verdiğiniz için ben teşekkür ederim.
SONSÖZ: Teşekkürler Sayın Feyzioğlu.
Bu fırsatı verdiğiniz için ben teşekkür ederim.