Demokratik Katılımcı Hekimler Grubu’nun lideri Prof. Dr. Süleyman Kaynak, göreve gelmeleri halinde yapacakları çalışmaları Ege' de Son Söz'e anlattı.

Göz hekimi, Prof. Dr. Süleyman Kaynak, İzmir Tabip Odası'nın 16 Nisan'da yapacağı genel kurulda ve 17 Nisan'daki seçimde yönetim kurulu üyeleriyle birlikte üyelerin huzuruna çıkacak. Üyelerden yeni dönem için görev isteyecek. Demokratik Katılımcı Hekimler Grubu'nun lideri Prof. Dr. Süleyman Kaynak, göreve gelmeleri halinde öncelikle yapacakları çalışmaları Ege' de Son Söz Yayın Koordinatörü Muhittin Akbel'e anlattı.

Prof. Dr. Süleyman Kaynak, Muhittin Akbel'in sorularını yanıtlarken, öncelikli olarak sağlık çalışanlarının özlük hakları, sağlıkta şiddet ve malpraktis kaynaklı tazminatlara yönelik çalışmalar yapacaklarını belirtti. Bunların dışında 12 aynı sorunları daha olduğunu, onları da çözmek için tüm güçleriyle çalışacaklarını dile getiren Prof. Kaynak, sağlıkta şiddetin tesadüf olmadığı görüşünde.

HEKİMLER, BUGÜN VERDİKLERİ SAVAŞI DA KAZANACAK
- Sevgili hocam, hekimlerin bugün itibariyle ciddi sorunları var, hiç kuşkusuz. Eskiden bu kadar derin miydi sorunlar?

- Aslında Türkiye'de sağlık sektörünün, hekimlerin, hemşirelerin, tüm sağlık çalışanlarının çok ciddi sorunları var. Çünkü Türkiye'de, Osmanlı ailesinin tebası olmaktan çıkıp Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına dönüştükten sonra, ülkemizin insanları Atatürk ile beraber, Cumhuriyetin yeniden yapılanmasıyla beraber, sağlık alanında da çok büyük savaşlar kazandı. Türkiye'nin hekimleri, hemşireleri, bu savaşlardan çok hızlı ve yüzünün akıyla çıktı. Veremle savaş, sıtmayla savaş, frengiyle savaş, Cumhuriyet döneminin büyük sağlık savaşlarıydı. Başta Hıfzıssıhha'nın kurulması olmak üzere sağlık alanında önemli gelişmeler sağlandı. Türkiye, aşı üreten dünyada lider ülkelerden biriydi, Kurtuluş savaşından bu yana...

HEKİMLER, BANT İŞSİÇİ POZİSYONUNA SOKULDU
- O günlerden bugüne neler değişti?

- Bugün dünyada sağlıkla ilgili yaklaşık 1 trilyon dolarlık hareket var. Bu kadar büyük bir para hareketinin olduğu yerde elbette hem uluslar arası büyük şirketler, hem de büyük zengin devletler, tüm dünyadaki sağlık sektörünü ticarileştirmeye çalıştılar. Son 20 yıl içinde Türkiye'de bu ticarileşme konusunda sağlıkta dönüşüm programı altında bir dönüşüme uğratıldı. Bu sağlıkta dönüşümde esasında hastalar, bu ticari sürecin müşterisi haline getirildiler, hekimler bu ticari sürecin çok yoğun hasta akışının düzenlenmesinde sanki bant işçisi pozisyonuna sokuldular. Örneğin 5 dakikada bir hasta bakacaksınız dayatmasında olduğu gibi. Bunu yapmazsanız, şiddetle karşılaşırsınız gibi, aba altından sopa gösterildi. Hastaneler de gerek kamu, gerek özel hastaneler olsun, birer ticarethane gibi, gelen hastadan ne kadar para kazanabiliriz, derdine düştüler. Sosyal Güvenlik Kurumu, farklı isimler altında para almaya başladı. Son 20 yıldaki sağlık dönüşümü, dayatmacı bir politika olarak yürütüldü.

TABİP ODALARI, KANUNLA KURULMUŞ BİR KAMU KURUMUDUR
- Bu ortamda Tabip odalarının rolü nedir?

- Tabip Odaları, bir meslek odasıdır, sivil toplum kuruluşudur. Aslında kanunla kurulmuş bir kamu kurumudur. Yükümlü oldukları kanunla verilmiş sorumlulukları, yetkileri vardır. Bunların başında hekimlerin özlük haklarının, çalışma şartlarının iyileştirmesi yönünde her türlü uyarıyı, düzenlemeyi yaparken, bu konuda fikirler de üretir, çalışmalar da bulundu, siyasi erke, kamu yönetimine bunları iletir. İkincisi de toplum sağlığını ilgilendiren her konuda fikir oluşturur, kamu yönetimine bunu iletmek zorundadır. İzmir Tabip Odası, diğer illerin odaları gibi bu sorumluluklarını yerine getirmeye çalıştı. Biz de seçildiğimiz takdirde, bu yolda çalışmaların devamını sağlayacağız.

500 DOLARA HEKİM ÇALIŞTIRMAK, İNSAFSIZLIKTIR
- Seçimi kazandığınızda öncelikle üzerine gideceğiniz sorun hangisi olacak?

- Birincisi, özlük hakları olacak. Hekimler insanca yaşayacak bir gelire sahip olmalı. Aile hekimlerinin emekliliğe yansıyan resmi gelirleri, 7 bin 100 lira civarındadır. Devlet hekimine 7 bin 100 lira para veriyor. Bu para, 500 dolar yapar. Benzinin 1,5 dolar olduğu ülkede 500 dolara hekim çalıştırmak, diğer mesleklerle mukayese etmiyorum ama sadece bu açıdan bakarsak, çok büyük insafsızlıktır. Kamuda çalışmakta olan 10 senelik uzman hekimin aldığı para yaklaşık 13 bin lira civarındadır, 850 dolar civarında para yapar. Yılda 10 bin 500 dolar demektir. Akşama kadar 100 hasta baktırmak istediğiniz hekime ayda 850 dolar maaşı layık görüyorsunuz. OECD ülkelerinden, aynı statüdeki hekimler, en düşük maaş veren ülke Letonya'dır. Letonya, 10 yıllık bir uzman hekime yıllık 43 bin dolar civarında ödeme yapmaktadır. Bu da ayda 3 bin 600 dolar dolayında para eder. Zirvede Hollanda ve Almanya vardır. Aynı statüdeki hekime bu iki ülke 180 bin-190 bin dolar bandında yıllık para ödüyor. Türkiye'de ve Almanya'da aynı statüde iki hekimi yan yana koyalım. Türk hekim, Alman meslektaşının yaptığı mesainin dört katını yapmaktadır, ancak 18'de bir oranında da düşük maaş almaktadır. Emekli olan hekimlerin durumu daha hazindir. Emekli hekimlerimizin yüzde 93'lık kesimi tekrar iş aramaktadır, çalışmaktadır. Bunun nedeni de, emekli maaşıyla yaşayamamasıdır. Bu konuda büyük bir mücadele verilecek.

SAÐLIKTA DÖNÜŞÜM DİYE TANIMLANAN MODEL ARTIK ÇALIŞMIYOR
- Süleyman hocam, sağlıkta şiddet konusunda da çok büyük hassasiyetinizin olduğunu biliyorum. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

- Üzerinde ısrarla duracağımız bir başka konu, sağlıkta şiddettir. Sağlıkta şiddet, tesadüfi bir şey değildir. Sağlıkta dönüşüm diye tanımladığımız model artık çalışmıyor. Hastalar ne hastaneden doğru dürüst randevu alabiliyorlar, ne doğru dürüst tedavi olabiliyorlar. Toplumun büyük bir kesimi sağlık alanında tıkanmış durumda. Dolayısıyla kamu yönetimi, hükümet, bunu yürütemiyor. Hükümet, sağlıkta devrim yaptığını falan söylüyor, bir yandan da sağlık sistemini çalıştırmak için yol arıyor. Bulunan yol şudur: Devletin zor kullanma yetkisi vardır. Suçluyu yakalar, tutuklar gibi. Devletin meşru zor kullanma hakkı vardır, bu kanunlarla sınırlıdır. Fakat devlet, sağlık alanında bu meşru görünen zor kullanma hakkını, vatandaşa devretti. Vatandaşa dedi ki, arkadaş ben sağlık sistemini çalıştıramıyorum, sen de hizmet almak istiyorsun! Bak şurada hastane, sağlık merkezi var. Ne istiyorsan, oradan al. Eğer herhangi bir nedenle vermezlerse, güç kullan, bana şikayette bulun, ben senin arkandayım! Ben bir taraftan bürokratik şiddet göstereceğim, sen de fiziki şiddetini gösterebilirsin, ben senin arkadandayım! Bunu nereden anlıyoruz? Çünkü çok ağır yaralanmalar dışında sağlık alanında şiddet gösteren kişiler, doğru düzgün cezalandırılmıyor. O ağır yaralanma, sokakta da başınıza gelse, saldırgan cezayı alıyor. Burada devlet, kendi adına, kamu hizmeti yapan, sağlık hizmeti veren hekimin, hemşirenin ve diğer sağlık personelinin asla arkasında durmuyor. Hastanelerde yıllardır konuşuyoruz, güvenlik önlemleri alınsın, diye. Bugün AVM'ye girerken, en kötüsü bir X-Ray'den geçersiniz, silahla geçemezsiniz. Hastanelerde yoğun bakıma kadar silahla girmek mümkün. Hiçbir kontrolle karşılaşmazsınız. Yıllardır bu hadiseler devam ederken, en ufak bir tedbir alınmaz mı? Demek ki sağlıkta şiddet, bir hükümet politikasıdır. Biz bunu topluma anlatmaya çalışacağız, hekimlerimize anlatmaya çalışacağız. Kamuoyu bu konuda bilgilendirilerek, kamu yönetiminin, hükümetin bu konuda tedbir almasını, yasalar çıkarmasını sağlamaya çalışacağız. Daha geçen haftalarda Adalet ve Sağlık komisyonlarında sağlıkta şiddetle ilgili bir tasarı çalışması sunuldu. Yapılan şey şudur: Sağlık mevzuatındaki bir maddeyi alıp Ceza kanununun içerisine koydular, o kadar! O madde zaten vardı, sadece mevzuattaki yeri değiştirildi. Zaten mevzuatta olan bir maddenin yerini değiştirmekle mi önlenecek sağlıkta şiddet? Niye böyle yapıyorlar. Çünkü sağlıkta şiddeti önlemek istemiyor devlet! Aksine teşvik ediyor. Bu konuda hiçbir şekilde önlem almak niyetinde olmadığını görüyoruz.

HEKİMİN KASITLI HATASI YOKSA, TAZMİNATI DEVLET ÖDESİN
- Hekimlerin sorunları sadece yukarıda sözünü ettiğimiz iki maddeyle sınırlı mı?

- Üçüncü bir konu daha var. Malpraktis, Türkçesi uygulama hatası. Tüm mesleklerde vardır, bu hata. Bu kelime kullanıldığında herkesin aklına tıbbi hata gelir. Vatandaş aldığı sağlık hizmetinden mennun değilse, hekimi mahkemeye verir. Mahkeme, ihtisaslaşmadığı için hekim aleyhine yanlış kararlar verebiliyor. Bilirkişilere soruyorlar. Bilirkişi olarak Adli Tıp Kurumu var. Adli Tıp Kurumu da çok ciddi bir şekilde politize olmuştur. O yanlış kararlar sonucunda hekimler tazminat ödemeye mahkum edilir. O tazminat hekimden istenir. Bir hakim yanlış karar verdi, diyelim. O yanlış karar Yargıtay döner. O yanlış kararı veren hakim tazminat ödemeye mahkum edilmez. Ama tıpta hekimlerden inanılmaz büyük tazminatlar isteniyor. Bu yanlıştan dönülmesi için çok yoğun bir çaba harcayacağız. Elbette tazminat çıkabilir ama o tazminatı devletin ödemesi lazım. Herkesin hatası olur. İhtisas mahkemeleri kurulsun, tıbbi hataları o mahkeme değerlendirsin. Bir kasıt yoksa, o tazminatı devlet ödesin. Bu konuda yasal düzenleme yapılmalı.

İZMİR TABİP ODASI ÜYELERİNDEN DESTEK İSTİYORUZ
- Süleyman Hocam, başka eklemek istediğiniz bir şey var mı?

- Bizim bunlara benzer 15 sorunumuz var, ben üçünü ana başlık halinde anlattım. İzmir Tabip Odası yönetimine geldiğimizde bunları unutturmayacağız, kamu yönetimine anlatmaya devam edeceğiz. Toplumu her konuda aydınlatmaya devam edeceğiz. Üyelerimizin bizimle olmalarını, bize destek vermelerini istiyoruz ve bekliyoruz. Mesleğimizin, sağlık çalışanlarımızın sorunlarını çözmek için yoğun çalışma temposu içinde olacağız.