Türkiye ekonomisinin hızla gelişen sektörlerinden biri olan ambalaj ve plastik sanayinde emin adımlarla ilerleyen Güloğlu Plastik, ikinci kuşak yönetimiyle sektördeki iddiasını sürdürüyor. Kalite ve müşteri odaklı hizmet anlayışı ile sektörde iddialı bir marka haline geldiklerini belirten Pan-Pen Güloğlu Plastik Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi Genel Müdür Yardımcısı ve Lider Yaratıcı Katılımcılar (LİYAKAT) Derneği Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Gülçin Güloğlu, geleceği ilişkin düşüncelerini sizlerle paylaştı.

Kutay GÜROCAK/EGEDESONSÖZ - Plastik ve ambalaj sektörünün önde gelen firmalarından biri olan Güloğlu Plastik, kalite odaklı hizmet anlayışı ile müşterilerine özel çözümler üretirken; aldığı ödüllerle de sektördeki yerini sağlamlaştırmak istiyor. Teneke ve soba malzemeleri imalatıyla sektöre adım atan; günümüzde ise Tire Organize Sanayi Bölgesi'ndeki tesisiyle plastik kasa üretiminde iddialı bir marka haline gelen Güloğlu Plastik'in öyküsünü, firmanın ikinci kuşak kadın temsilcisi Pan-Pen Güloğlu Plastik Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi Genel Müdür Yardımcısı Gülçin Güloğlu'ndan dinledik. Baba Seracettin Güloğlu'ndan aldığı bayrağı daha ileri taşımak için çalıştığını belirten ve birçok sivil toplum kuruluşu ile meslek örgütünde görev alan Gülçin Güloğlu, oda seçimlerinden plastik sektörüne kadar birçok konudaki düşüncelerini EGEDESONSÖZ okuyucularıyla paylaştı.

Dilerseniz görüşmemize, yaklaşan Oda ve Borsa seçimleriyle başlayalım. Siz, İzmir Ticaret Odası (İTO) Plastik Grubu Meslek Komitesi üyesisiniz. Fakat isminiz Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO)'nda kadın başkan adayı olarak geçti. Son durum nedir?
Evet. Aslında Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO) deyince tedirgin oluyorum çünkü gazete haberlerinde EBSO'ya başkan adayı olacağıma ilişkin haberler yer aldı. Hatta bir ara EBSO Yönetim Kurulu Başkanı Ender Yorgancılar'a rakip olacağım bile söylendi. Halbuki işin doğrusu şuydu: 2009 yılında Petkim'in dergisine verdiğim bir röportajda geleceğe ilişkin hayallerimden bahsettim ve orta vadede kendi kulvarımda ilerlemek istediğimi söyledim. 'Kadın başkanlar Sivil Toplum Örgütü (STK)'nde de var neden sanayi odasında olmasın?' demiştim. Söylediğim tam anlaşılmadı. Halbuki olayın özü buydu. Sonuçta bizim sektörde çok fazla bayan yönetici bulunmuyor. Dolayısıyla bayan bir şirket yöneticisi haberlere konu olduğu zaman ilgi çekiyor. Ben de bu röportajda projelerimi anlatmıştım. Hepsi bu.
Aslında İzmir'deki birçok kurumda kadın yönetici ve girişimci sayısı diğer kentlere göre daha fazla. Kadınların buralarda daha çok görev aldığını görüyoruz. Sanıyorum biraz da bu size cesaret verdi?
İzmir Ticaret Borsası (İTB) Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu Kestelli, Deniz Ticaret Odası İzmir Şubesi Meclis Başkanı Özden Çokdeğer gibi isimler var. Şehrimizde Oda ve Borsalarımızda hem mecliste hem de komitelerde görev alan kadın sayısı oranı oldukça yüksek. Biz işkadınları olarak dört sene önce, bu kurumlarda daha fazla kadın olmasına yönelik bir kampanya başlatmıştık. Böylece kadınların ilgisi arttı. Odalarda kadın kurulları oluştu. Bu dönemde kadın sayısı daha fazla olacağını düşünüyorum. EBSO'daki seçimlere gelince bunun ilk aşaması meclise girmek. Bu seçimde plastik grubundan EBSO meclisine girmeye çalışacağım. Geçen ay seçim olsaydı, rakibimiz yoktu. Ama şimdi var. Yine de seçimleri olumlu görünüyor. Benim için seçim seçimdir.

Seçimlere hazırlanmakta oldukça zor. Oda'yı takip edenler kadar Oda ile hiç ilgisi olmayan üyeler de bulunuyor. Bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Her Oda ve Borsa'da belli bir grup var. Bunlar, Odaları sadece para ödenen birer mecra olarak görüyor. Bazısı da Odaları, aidat verilmesi gereken bir yer olarak düşünüyor. Bu üyelerle görüşmeye gittiğiniz zaman 'Bana gelmeyin, Oda'nın hiçbir faydasını görmüyorum' diyerek şikayet ediyor. Halbuki, kimse size gelip, 'Bunu şunu verelim' demez. Önce sizin talepte bulunmanız gerekiyor. Dolayısıyla buna dikkat etmek gerekiyor.
TOBB ve TEPAV'ın desteğiyle AllWorld Network tarafından oluşturulan, Türkiye'nin en hızlı büyüyen şirketler listesinde 6. sırada yer aldınız. Bu başarınızdan bahseder misiniz?
Bu ödülün hikayesi şöyle gelişti. Bir gün Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB)'den elektronik bir posta aldık. Bu postadaki formda, istihdamdan sosyal sorumluluk projesine kadar birçok konuyla ilgili şirket bilgileri talep ediliyordu. Yani sadece cironuz değildi sizden istenen. Uzun ve son derece zor bir süreç başladı bizim için. Çünkü formda çok ince ayrıntılı sorular yer alıyordu. Sonuçta bunları büyük bir dikkatle doldurup TOBB'a geri yolladık. Sonradan öğrendik ki, geçen sene bu ödülü kazanan firmalardan birisi bizi aday olarak göstermiş. Her neyse, yapılan değerlendirme sonucunda Güloğlu Plastik'i Türkiye'nin en hızlı büyüyen 6. şirketi seçtiler. Ancak bize bunun bilgisi gelmedi, sonradan öğrendik bu sonucu. Dolayısıyla Dubai'de yapılan ödül törenine katılamadık. Yine de madalyamız buraya geldi. Tabi ki, bu ödül bizi çok mutlu eden bir sonuç oldu.
Bu ödülü almanızda, kuşkusuz ürünlerinizin kalitesi kadar mevcut projeleriniz ve yatırımlarınızın da etkisi olmuştur. Öyle değil mi?
Güloğlu Plastik, bir markadır ve kalite standartları da bellidir. Yani, müşterilerimiz bizden aldığı üründen kötü bir şey olacağını beklemez. Çünkü, kalite anlayışımız yüksektir ve bu da karşı tarafa gücen verir. Sevgili babam Seracettin Güloğlu, yıllar öncesinden tenekenin yerini plastiğin alacağını öngörmüş. Gerçekten de aradan geçen yıllar onu haklı çıkarmış. Şimdi bu alanda en kaliteli ürünü ve hizmeti sunuyoruz.
Peki bu ürünlerinizde ne tür Ar-Ge çalışmaları yürütüyorsunuz? Sektördeki rekabet unsuru, ürüne mi yoksa fiyata mı endeksli? Sizin bakış açınız nedir?
Benim kişisel olarak özelliğim ise her zaman bir projemin olmasıdır. Ben rüya görür, proje ile uyanırım. Örneğin ilk kasa imalatı yapmaya başladığımız dönemde, 'Biz bu çiftçilere kasa kredisi çıkartalım. Gidip bankalarla görüşelim' dedim. Bu benim için olabilir bir fikirdi. Bizim sektörde inovatif ürünlerle pazara giremiyorsunuz. Lakin, 'Ambalajcıyım' diyebilmeniz için o sektörde kullanılan en az 30 kalıbınızın hazır olması gerekiyor. Yani, herkesin temel portföyünden sizin de olması gerekiyor. Bu şekilde piyasaya girdiğiniz zaman doğal olarak rakipleriniz de oluyor çünkü siz pazara girmeden önce bu ürünler satılıyordu. Dolayısıyla ilk etapta fiyat düşerek pazara girmeniz gerekiyor. Daha önce başka birisiyle çalışan birisini ikna etmeniz zor. Size 'Ben aldığımdan memnunum. Niye senden alayım?' diyor. Bu nedenle inovatif bir girişi hemen yapamıyorsunuz. Bu yüzden ilk etapta fiyat odaklı rekabete giriyorsunuz.
Sanıyorum temel ölçekte pazara nüfuz ettikten sonra farklı ve butik ürünleri piyasaya sunmak daha kolay oluyor. Peki, karşı taraftan nasıl bir talep geliyor farklı ürünler konusunda?
Gururla söylüyorum, ıspanağı çuvaldan çıkartıp kasaya sokan firma Güloğlu Plastik'tir. Burada önemli olan üreticiyi ikna etmek. Biz bunu başardık. Üretici 'Çuvalla sattığım zaman ucuza veriyorum' diyor. Bu çok doğal çünkü o ıspanaklar çuvalın içinde eziliyor ve kalitesi düşüyor. Ancak bunu kasayla sattığınız zaman bu durum ortaya çıkmıyor. Kalitesi düşmeyen ıspanağın fiyatı artıyor. Ama dedim ya biraz önce, ilk etapta bu şekilde pazara giremiyorsunuz. Önce mandalina ve portakal kasası yapıyor, sonra bu işe yöneliyorsunuz. Üretici ancak ondan sonra 'Bu markaya güvenebilirim' diyor. Bu noktadaki en önemli sıkıntı, çözüm arayışındaki firmanın olaya bakışı. 'Gelin size özel bir çözüm üretelim' diyoruz, 'Bize aynısını yapın' diyorlar. İyi de buradaki dezavantajı yaşayan sensin. Bunu senin söylemen gerekiyor. Dolayısıyla Ar-Ge faaliyetlerimizi bu gerçeğe göre titizlikle yapıyoruz. Kasa imalatı konusunda kısmen yeni olsak da, bu alanı çok seviyorum. Yaratıcılığa açık bir alt sektör.
Farklı projeler üremenize karşın temelde büyüme prensibiniz nedir? Bunun sihirli bir formülü var mı?
Babamdan öğrendiğim en önemli şey şuydu: 'Yatırım, para kazanılan dönemde yapılır.' Bu çok akılcı bir formüldü; çünkü ne para kazanmadan önce ne de para kazandıktan sonra bu yapılmıyor. Yani zamanlamayla ilgili bir nokta. Sonuçta bir yatırım yapmanız, ilk dönemde bir şey kazanamamanız anlamına gelir ki, bu noktada ayakta durmaya mecbursunuz. Biz her yatırımımızı öz sermayemizle gerçekleştirdik. Evet, kredi kullandık ama yatırım içinde çok küçük bir oranda oldu. Büyümemizin çıkış noktası öz sermaye ve istikrar oldu. Belki biraz daha agresif olunabilir ancak bunun olumlu getirisi kadar olumsuz yönlerini de unutmamak gerekir. Dolayısıyla bu iki unsura çok dikkat ediyoruz.

Yıllardır 'Plastik' ürünlerin doğaya verdiği zararlar tartışılır. Bu sektörde faaliyet gösteren bir firma olarak konuya yaklaşımınız nedir?
Günümüzde kağıttan alüminyuma demirden cama kadar birçok materyalin muadili polieliten yani plastik. Üstelik, rakip sektörlere göre plastiğin fiyatı oldukça düşük. Çünkü üretim ile geri dönüşüm maliyeti çok düşük. Plastiğin en yumuşak karnı çevreye verdiği zarar olduğu söyleniyor. Ben böyle düşünmüyorum. Geri dönüşümü en ucuz olan şey plastik. Burada bir tezat var. Siz geri dönüştürebildiğiniz sürece en yararlı ürün o. 'Milyonlarca yılda yok olmuyor' deniyor. Bu yanlış söylemleri çok duyuyoruz. Bu algıyı değiştirmek çok zor. Bunun sebebi rakip ürünler. Onlar hep bu yoldan gidiyorlar çünkü fiyatta rekabet edebilmeleri mümkün değil. İnternet de kullanıyoruz cep telefonu da. Her ikisinin de zararlı yönleri var ama onları kullanmaktan vazgeçmiyoruz. Önemli olan neyi, nerede ve nasıl kullanmamız gerektiği. Biz üretici olduğumuz için, her söylediğimizde bir sıfır yenik başlıyoruz. Bu yüzden sosyal sorumluluk projelerine önem veriyoruz. Çünkü, bizim firma kanalıyla bu olmuyor.
Bazı ürün gruplarınızı, yurt dışına yolluyorsunuz. Fakat bu sizin sektör için çok da rantabl gözükmüyor. Peki, hedef pazara yakın bölgesel bir yatırım yapmak daha mantıklı değil mi?
Biraz önce bahsettiğim gibi butik üretime ve firma bazlı çözüm önerileri sunuyoruz. Hem firmaların lojistiği hem de stoklamalarına avantaj sağlayabilecek projelerimiz bulunuyor. Bunun dışında kasa ihracatımızda bulunuyor. Fakat kasanın navlunu yüksek. Buna rağmen son olarak Filistin'e kasa ihraç ettik. Yurtdışında yatırım konusuna gelince. Birkaç ülkede bu tür yatırım düşüncemiz oldu ancak sonra çeşitli nedenlerle vazgeçtik. Çünkü, farklı dengeler söz konusuydu. Şimdi ithal ürün gruplarını, portföyümüze katmaya başladık. Önümüzdeki dönemde bunlar için bayilik vermeyi düşünüyoruz. Türkiye ekonomisinin 2013'teki durumunu çok iyi görmediğimiz için bazı yatırımlarımıza kısa süreliğine ara verdik. Duruma göre yeniden değerlendireceğiz.
Son olarak görev aldığınız kurumlardaki görevlerinizden de bahsedebilir misiniz?
Ben her zaman önce kendi işim diyen bir yöneticiyim. Sonuçta kendi işim olmazsa, diğerlerini de yapmam mümkün olmaz. Benim ilk göz ağrılarım, Mor Çatı ve Uçan Süpürge idi. Liyakat Derneği'nin ise yönetimindeyim. Burada birçok proje yapabilecek bir ekibimiz var. Ayrıca Türk Plastik Sanayicileri Araştırma ve Geliştirme Vakfı ile Ege Plastik Sanayicileri Dayanışma Derneği'nin de yönetiminde yer alıyorum. Buralarda sektöre ilişkin çalışmaların devam ediyor.