Gönül Soyoğlu sordu, Esnaf ve Sanatlarlar Odaları Birliği Başkanı Zekeriya Mutlu yanıtladı… Kentin en büyük sivil toplum örgütünün başındaki isimden çok çarpıcı açıklamalar ve bir de ‘ağlatan soru’…
Hayatın her alanında, her dakika hayatımızın içindeki meslekler grubunun İzmir'deki en büyük başkanı, oda sayısı açısından da Türkiye'nin ikinci büyük Esnaf ve Sanatlarlar Odaları Birliği'nin başındaki kişi olan Zekeriya Mutlu ile görüşmeye giderken, aklımda esnafa yönelik sorular kadar…
İzmir'in bu en büyük sivil toplum örgütünün yaklaşan yerel seçimlerde tavrının ne olacağı, onursal başkanları Mehmet Ali Susam'ın CHP İzmir Milletvekili olmasının avantajları ve dezavantajlarını sormak da vardı. Aradan çok uzun süre geçse de kabuk kaşımak amacıyla değil asla, içim(iz)de kalan bir sorunun cevabını almak, merakımı gidermek adına; Kocaoğlu ile Susam arasında yaşanan (o malum) tatsız hadise sonrası Sayın Mutlu'nun niçin sustuğu, hiç konuşmayışının nedenini öğrenmek de…
Esnafla ilgili sorularıma sular seller gibi yanıtlar veren, hatta zamanımız yetmediği için söyleyeceklerinin çoğu içinde kalan Sayın Zekeriya Mutlu, iş siyasete gelince, yayında da ifade ettiği gibi bir hayli terledi. Alttaki sakala da üstteki bıyığa da değmeyecek sözler seçmeye, mesajlarını satır aralarından vermeye gayret gösterdi.
Ve alnından akan terlere, Susam-Kocaoğlu sorusunu yanıtlarken gözyaşları da eklendi. Sesi boğuldu/titredi; yıllardır röportaj yapan biri olarak bana, ne yapacağımı şaşırttı. Kafamda konuyla ilgili oluşmuş pek çok soru ve yoruma, yeni sorular/yeni yorumlar eklememe yol açtı.
Bakalım siz okurken, hangi soruları soracak, hangi yorumlarda bulunacaksınız…
GÖNÜL SOYOÐUL: Ekmeğimizi aldığımız bakkal, fırın; gazetemizi ayıran bayi, bindiğimiz taksi/dolmuş, saçlarımızı yaptırdığımız kuaför, aracımızı tamir ettirdiğimiz servis ve daha yüzlerce meslek grubuyla her an hayatımızdasınız. Hem sayı hem de çeşitlilik olarak gerçekten çok geniş kesime hitap eden bir oluşumun, 2007'den bu yana başkanısınız… Önce biraz geçmişe gidip, Kökleri 11. yüzyıla uzanan ahilik kültürü ve geleneğinden geriye ne kaldığını sorsam… O günden günümüze uzanan yolda neler eksildi ve neler var hala esnafın içinde?
ZEKERİYA MUTLU: Çok teşekkür ediyorum. Konuşmanızın girişinde de bahsettiniz. Esnaf ve sanatkarlar olarak bu ülkede kökleri 11. yüzyıla dayanan ahilik geleneğini devam ettirmeye çalışan ve o dönemden aldığı eğitimle, terbiyeyle, ahlakı da hepsini bir arada tutarak yeni gelişen teknolojiyle, bilgi iletişim çağıyla birleştirerek bugün insanların hizmetine sunmaya çalıştığımız mal ve hizmet üretmede toplumun ayrılmaz parçası olan bir kuruluşuz. Eğer sizin de söylediğiniz gibi genel bir değerlendirme yapacak olursak; ilimizden örnek veriyorum, 350 bine yakın üyesi bulanan, 131 meslek odası olan ve bu meslek odalarının 75'e yakını il merkezinde diğerleri ilçelerde olan 130'a yakın meslek kuruluşu bulunan, 200 bini aktif 350 bin üyesiyle ve şu an işlerinin başında ve çalışan insanların olduğu, bu kentte ve bu ülkede insanlara mal ve hizmet üretmek için çabalayan bir meslek kuruluşunun başında bulunuyorum.
SOYOÐUL: Aileleriyle birlikte aşağı yukarı 1 milyon insanı kapsıyor diyebilir miyiz?
MUTLU: Doğru… İzmir'de 350 bine yakın esnaf ve sanatkar var sicilimizde kayıtlı... Bunlar eşleriyle beraber 750 bin, bir de çocuk varsa 1 milyon insan eder. Yani 4 milyon nüfuslu Türkiye'nin 3. büyük kenti olan İzmir'de, toplumun dörtte birini oluşturan bir topluluktan bahsediyoruz. Bu nedenle kentimizde en büyük sivil toplum kuruluşuyuz sayısal açıdan... Yine bu ölçeği yurt geneline taşıyacak olursak, 2 milyona yakın esnaf ve sanatkardan bahsediyoruz bakanlığımızda kayıtlı olan... Bunlar eşleriyle çocuklarıyla yaklaşık 15-20 milyona tekabül ediyor. Sizin de söylediğiniz gibi, insanın yaşam biçiminin her aşamasında bulunan meslek gruplarının toplamı… Sabahleyin yataktan kalkıp gözünü açtığı zaman sıcak ekmek, gazetesini aldığı, iş yerine giderken taksiye, dolmuşa bindiği, elbisesini aldığı, tıraş olduğu, arabası arızalanınca tamire götürdüğü, bir insanın yaşamında ayrılmaz bir parçası olan bir kuruluştan bahsediyoruz. O nedenle bu kuruluşun ayakta kalması, üretimini devam ettirmesi ve insanlığa insan odaklı hizmet vermeye devam edebilmesi, bu teşkilatın varlığını devam ettirmesi insan hayatı için çok önemli… Bunu bir tespit yaparak yerine oturtmak lazım. İnsan hayatının devamının ayrılmaz bir parçası esnaf ve sanatkarlar... Nereyi düşünürseniz orada bir esnaf ve sanatkar sizin hizmetinizde, mal ve hizmet teminizde yanınızda olup size hitap eden bir teşkilattır.
SOYOÐUL: Büyük bir gücün başındasınız. Kökleri de oldukça geçmişe dayanan... Ama geldiğimiz nokta şu… Son konuşmalarınızdan birinde 2012'nin esnaf açısından iyi kapatmadığını, esnaf olarak sosyal güvenlik kurumunda olan değişikliklerden umduğunuzu bulamadığınızı söylemiştiniz. Ayrıca hep konuştuğumuz gibi esnaf ekonomi çarklarının altında en çok ezilen kesimlerden birisi... Bunu rakamlara dökmek istersek, varsa elinizde eğer; İzmir'de esnafın mali durumu nasıl? Temerrüde düşenler, kapananlar, haciz sayısı nedir? Yeni açılan esnaf sayısı nedir? Bunları rakamlarla anlatabilir miyiz? Mesela üye olduğu kuruluşa aidatını ödeyebilen, düzenli ödeyebilen kaç kişi var? Ödeyemeyen, ödeyemeyecek durumda olan esnaf sayısı nedir?
MUTLU: Şimdi çok detaylı rakamlar vermek yerine genel bir değerlendirme yapalım. Makro ekonomide açıklanan ihracat rakamlarının zirvede ve rekor kırdığı bir dönemde, ithalatın çok yüksek olduğu bir dönemde, kişi başına düşen gelirin 10 bin doların üzerine çıktığının beyan edildiği bir dönemde bu verilerin doğruluğu hususunda hiçbir tereddüdüm yok! Mutlaka ilgili birimler, kuruluşlar, hükümet, bakanlık bu çalışmaları ve bu verileri açıkladığı zaman, dünyanın içinde bulunduğu durumu dikkate aldığınız zaman, ABD'deki kriz, AB ülkelerinde borç ödeme krizi, hatta ülkelerin kendi borçlarını ödeyememekten dolayı ekonomik tedbirler aldığı bir dönemde Türkiye'nin bu ekonomik krizle, dünya ülkeleri içerisinde en az etkilenen ülkelerin arasında olduğu ilgililer ve yetkililer tarafından açıklanıyor. Başbakanımız, Maliye Bakanımız, Sanayi Ticaret Bakanımız açıklıyor… Bunlarda hiç tereddüdüm yok. Ama her zaman ve her yerde söylediğim bir tek şey var: Bu açıklanan makro verileri biz tabanda göremediğimizi söylüyoruz. Benim söylemek istediğim şu: Evet milli gelir artıyor… Son olarak Sanayi Ticaret Bakanımız Zafer Çağlayan İzmir'deydi, dinledim. 152.6 milyar dolar bir ihracatımız olduğundan bahsetti. Bütün dünya ülkeleri içinde sadece 2 ülkeye, o da çok küçük iki ülkeye ihracat yapamadığımızdan bahsetti. Bunlara sonsuz inancım var. Emeği geçenlere teşekkür ediyorum ama benim söylemek istediğim, temsil ettiğim esnaf ve sanatkarlar açısından bu verilerin tabana yansımadığını görüyorum. Yani ben Kemeraltı'na gittiğim zaman milli geliri 10 bin doların üzerinde seyreden insanlar göremiyorum. İnsanların dükkanları açıp akşam kapadıkları zaman elde ettikleri ciro ve kar oranları itibariyle bir sıkıntı içinde olduklarını görüyorum. Çeklerini ödeyemediklerini, vergi borçlarını ödeyemediklerini, sosyal güvenlik kurumuna borçlarını ödeyemediklerini görüyorum, kısacası sıkıntılı bir dönem görüyorum. Bunu da bazı nedenlere bağlıyorum. Kendi çalışmalarıma göre, öngörülerime göre ve yapılan açıklamalardan çıkardığım sonuçlara göre bu tabanda gözükmeyen makro verilerin olmaması nedenini şu: Daha önce koalisyon iktidarı döneminde faizler yüzde 100-150'lere fırlamıştı. Hepimiz bu ülkede yaşayan insanlarız, enflasyon oranlarının ne kadar olduğunu hepimiz biliyoruz. Ama bundan 10 yıl önce Adalet ve Kalkınma Partisi'nin tek başına iktidara gelmesinden sonra tek partiye olan güven, istikrar, ekonomik güven ve herkesin buradan yakaladığı sinerji nedeniyle hem enflasyon oranlarında hem de faiz oranlarında büyük bir düşüş yaşadık. 10 yıl öncesine dönersek, o zaman Esnaf Kefalet Kooperatifi kanalıyla yüzde 59'la kredi veriyorduk... Oysa bugün Esnaf Kefalet Kooperatifi'nin faiz oranları yüzde 5-5.5-6.7... Bunun da yaklaşık yüzde 50'sini de hükümet sübvanse ediyor. Dolayısıyla yüzde 10 civarında bir enflasyon var. Yüzde 120'den yüzde 10'a düşen, faiz oranını yüzde 80'lerden yüzde 8'lere indiren bir enflasyon var. Bu nasıl oluyor da esnaf ve sanatkara olumsuz yansıyor? Bu gelişmelerden şunu çıkarıyorum: Biz bugün sokağa çıksak Kemeraltı'na Konak'a Karşıyaka'ya… Sokaklardan geçen insanların üç tanesini çevirsek ve sorsak, bu üç kişiden iki tanesi borçlu... Nereye? Bankalara... Bu gelişen enflasyon ve faiz oranlarının düşüşü, bu ülkede yaşayan tüm insanlar tarafından bir fırsat kabul edilmiş, bir fırsat olarak görülmüş ve bu görülen fırsattan yararlanmak için bütün insanların bankalara hücum etmiş. Dolayısıyla herkes ya konut kredisi adı altında, ya taşıt kredisi adı altında, ya ihtiyaç kredisi adı altında ya da işletme kredisi adı altında herkesin düşük faizleri fırsat bilerek bankalara borçlandıklarını düşünüyorum. Borçlanma oranlarına baktığımız zaman da bunu doğrulayan sonuçlar görüyorum. Dolayısıyla bir memur, işçi olarak çalışan bir insanın elde ettiği aylık gelirinin büyükçe bir bölümünü bankalara yatırdığını düşünüyorum. Çünkü bakıyorum etrafımdakilere; ben de bu memlekette 30 yıla yakın ticaretle uğraşan bir insan olarak ben kendi evimi kaç sene sonra aldığımı düşünüyorum. Oysa şimdi karşılaştığım genç insanlara sorduğum zaman bunların güzel semtlerden iyi evler satın aldıklarını duyuyorum. Bunu bir gıptayla da izliyorum. Ben ticaret yaptığım dönemde 20-25 yıl sonra ancak bir zemin katında bir eve sahip oldum. Ancak şimdi insanlara bakıyorum, 5-10 yıl çalışmadan ev sahibi olabilmişler. Hatta bir araç sahibi olabilmişler. Hatta kendinin olduğu yetmiyormuş gibi eşinin de aracı olmuş. Dolayısıyla herkesin bankalara borçlu olduğu bir dönemde piyasada paranın sirkülasyonunun azalarak kısa yoldan bankalara gittiğini düşünüyorum. İşte bu nedenle her yıl sonu itibariyle açıklanan Türkiye'deki 500 büyük kuruluşa baktığımız zaman bunun en üst sıralarında bankaların olduğunu görüyorum.
Dolayısıyla insanların buraya borçlu olmaları bizim işlerimizi olumsuz yönde etkileyen nedenlerden birisi… Bizim işlerimizin kötü gitmesinde bir başka neden de işimizin iyi olması için diğer kesimlerin alış gücünün yüksek olması lazım... Bu kesimler kim, köylü, işçi, memur, tüccar, sanayici… Bunların gelirleri iyi olacak ki bizden alışveriş yapsınlar. Şimdi eskiden köylüler tütünü, inciri, zeytini, pancarı diğer tarımsal ürünlerini satıp kızına, oğlunu evlendirirdi, Kemeraltı'na gelirdi, alışveriş yapardı... Şimdi köylü kesimine baktığımız zaman insanların tarım üzerinde hem akaryakıt girdileri nedeniyle hem de gübre ve diğer nedenlerle gelirlerinde bir gerileme hatta üretimden vazgeçme gibi bir durum sergiledikleri için onların alış gücündeki eksiklik bizi olumsuz yönde etkiliyor.
Bir diğerine geçelim... Şimdi işçi ve memura hükümet yüzde 4-8 oranında zam yapıyor her sene... 1 milyon lira maaşı olan bir insanın 80 bin lira maaş artışı oluyor. Bu 80 binlik artış yetmiyor. Dolayısıyla tüccarda da sanayicide de olağanüstü gelişme ve durumlarında bir iyileşme olmadığı için bizim işlerimiz olumsuz yönde etkileniyor.
Teknolojik gelişmeler de bizi olumsuz yönde etkiliyor. Mesela sanayide, bizim 10'a yakın sanayimiz var. Burada insanların araçlarını götürüp tamir ettirdikleri, teknik alanda tamirden hizmetten yararlandıkları sanayi sitelerimiz... Şimdi bu teknolojik gelişmeler nedeniyle her aracın kendi servisi oluştu. Büyük sermayeler bu işe girdi. Yani daha önce Tofaş-Renault varken bugün dünyanın en gelişmiş araçları ülkemizde satılıyor. Bunlar kendi servislerini oluşturdukları için, garanti kapsamına aldıkları için, AR-GE ile bizden daha iyi hizmeti sunabildikleri için, bizim sanayi sitelerimiz olumsuz yönde etkileniyor. Dolayısıyla da bizim de her ne kadar yapılan bu hizmetlerin karşısında kendi üyelerimizi AR-GE yönünden yetiştirmeye onları bilgilendirmeye çalışsak da kalite, hizmet ve sermaye yarışında onlardan geri planda kaldığımız gibi, alışveriş merkezlerinde nasıl biz alışveriş merkezlerinde mücadele edemiyoruz. Niye edemiyoruz, başlıca sebebi fiyat, kalite, sunulan hizmet. Şimdi bir alışveriş merkezini düşünün bir de bizim mahalle bakkalını düşünün. İkisinin birbiriyle yarışabilmesi için aynı ölçeklerde olması lazım ki yarışabilsin.
SOYOÐUL: 'Bakkal' dediniz… Hakikaten bu sembol olmuş bir grup... Ve çok zor, acıklı durumdalar. Yazık ki, sayın Susam'ın başlayıp sizin de devam ettirdiğiniz hipermarket yasasıyla ilgili bir gelişme olmadı. Yakın zamanda da sonuç verecek gibi gözükmüyor. Bu durumda o esnafın elinden tutmak ki; bu bakkal olur, diğer küçük esnaf olur… Geçmişte bir BESAŞ örneği yaşanmıştı, yürümedi çeşitli nedenlerle... Yeni bir model var mı? Böyle bir arayışınız var mı? Düşündüğünüz bir şey var mı?
MUTLU:Alışveriş mağazalarıyla ilgili en büyük çabayı Türkiye'de bana göre İzmir Esnaf Odaları Birliği yaptı. Bunun da önderliğini Mehmet Ali Susam yaptı. Birlik başkanlığı dönemde… Bu benim de kendisinin yanında birlik başkan yardımcılığı görevini yaptığım dönemdi ve ben de bunun bir tehlike olduğunu, ileride büyük sıkıntılara yol açacağını dilimin döndüğünce anlatmaya çalıştım. Mehmet Ali Susam birlik başkanlığı bırakıp 2007'de İzmir milletvekili oldu. Şimdi gıyabında konuşuyorum; hakkını inkar etmemek lazım, yiğidin hakkını yiğide vermek lazım, parlamentoda olduğu dönemde alışveriş merkezleriyle ilgili kanun teklifi hazırladı. Meclis'te bütün komisyonlarla görüştü. İktidar-muhalefet partileriyle görüştü. Ama ne yazık ki 10 yıllık bir süreç içerisinde bakanlık görüşmelerinde ve buraya davet ettiğimiz ilgili ve yetkililerin en kısa zamanda bu kanunun çıkacağına dair bize söylemleri olmasına rağmen, bugüne kadar bu kanun çıkmadı.
Geçtiğimiz dönemde siz de yakından takip ediyorsunuz, hem limanda hem Alsancak Stadı'nda, HEM Üçkuyular pazarında alışveriş merkezi, Göztepe Stadı'nın olduğu yerde alışveriş merkezi projeleri gündeme geldi… Bir sürü tartışma yaşadık. Şimdi benim söylemek istediğim şu: Biz 1995 yılında Gümrük Birliği'ni imzalamış, Avrupa Birliği'ne müracaat etmiş müzakereler yapan bir ülkeyiz. Bizim alışveriş merkezleriyle ilgili, perakende alışverişi düzenleyen bir kanun yapılmasıyla ilgili zaruri bir ihtiyacımız var gözüküyor. Neden? Eğer elimizde bir kanun, bu kanunu düzenleyen yönetmeliklerimiz olsaydı, biz veya başka kurumlar Alsancak Limanı'na alışveriş merkezi kurulmasını tartışma konusu yapabilirler miydi? Açılır, bakılırdı kanuna, yönetmeliğe bakılırdı. Buraya alışveriş merkezi yapılabilecekse kanuna, yönetmeliğe göre benim 'Hayır olmasın' deme yetkim olmazdı. Böyle bir söylemim de olmazdı. Veya 'Buralara alışveriş merkezi olamayacak' diye bir kanun-yönetmelik varsa buralara alışveriş merkezi yapmaya kimse cesaret edemezdi. Dolayısıyla bizim istediğimiz şu: Bu gümrük birliği anlaşması imzaladığımız, AB'ye gireceğimiz bir ortamda 'Alışveriş merkezleri olmasın' diye bir düşüncemiz yok ki. Olsun ama bunları düzenleyen bir kanun-yönetmelik olsun. Şehrin göbeğine bütün trafiği alt üst edebilecek şekilde olmasın. Bir Balçova'yı düşünün. Ata Caddesi'nin girişinden İnciraltı'na ayrılan yola kadar yan yana sıralanmış; Agora, Palmiye, Koçtaş, Kipa Express… Şimdi buraya gelen insanları düşünün, Cumartesi-Pazar günleri yoldan geçemiyorsunuz. O zaman bu bir sorunsal… O zaman bu sorunu düzenleyebilecek kararlar almamız lazım. Olmasın değil olsun. Seferihisar'a olsun, Menemen'i geçince olsun. Herkes arabasına binsin alışverişe gitsin. Ama bizim AB'ye uyum sağlayabilecek müzakereleri yaptığımız dönemde oradaki kurallar neyse, buradaki kurallar da o olsun.. Dolayısıyla bunun böyle düşünülmesi gerektiğine inanıyorum.
Bizim de Esnaf Odaları Birliği olarak neler yaptığımızı kısaca başlıklar içinde vermek istiyoruz.: Geçmişte ahilikte nasıldı? Ahilikte bize şunu öğrettiler; dediler ki 'Sana alışverişe gelen bir insan sabahleyin senden alışveriş yaptığı zaman ikinci gelen adama 'komşuya git' de. Şimdi yandaki komşuya gitmesin bana nasıl gelsin diye çalışma yapıyoruz. Dolayısıyla böyle acımasız bir ekonomik sistem içinde Esnaf Odaları Birliği'nin hem personeli hem yöneticileri hem çalışma grubu kapanmış, yok olmuş meslekleri tespit edip bunları bir müzeyle arşivle insanların geçmişini hatırlamaları bir nostalji yapabilmeleri açısından ahilik haftalarında getiriyorum görüyorsunuz. Bu kapanmış meslekleri bir nostalji içinde bir müze hali içinde canlandırmaya çalışıyoruz. İki, orta vadede kapanmaya yüz tutacak mesleklerimiz var.
SOYOÐUL: Neler mesela bunlar?
MUTLU: Mesela alışveriş merkezlerinden dolayı etkilenen mesleklerimiz var. Eskisi gibi çok manav yok... Mesela eskisi gibi balıkçılar yok. Bunlar butikleşmeye yöneliyorlar. Eskiden açık deterjan satan şirket var mıydı? Şimdi sadece açık deterjan satan şirketler var. Sadece alkollü içecek, sigara satanlar var. Böyle butik haline dönüşmüş meslekler var. Şimdi bundan 15 sene şunu söyleselerdi: Simit sarayları olacak, Türkiye'de en üst seviyelere çıkacak deselerdi inanır mıydık? Şimdi görüyoruz ki yeni meslekler oluşmuş. İnciraltı'nda sabahleyin gidip insanların masaya oturmak için ayakta bekleyip çoluk çocuğuyla eşiyle annesiyle kahvaltı yapmak için sıra beklediğini söyleseler, 15 sene önce kahvaltı salonları olacak deseler inanır mıydınız? Bize 15 yıl önce işte cep telefonları bu kadar gelişecek deseler inanır mıydınız? Dolayısıyla bizim AR-GE birimimiz bunlara yönelik çalışmalar yaparak mevcut üyelerimizi kapanan mesleklerden ya da orta vadede kapanacak mesleklerden yeni teknoloji nedeniyle açılacak olan mesleklere yönlendirmeye çalışıyor. Çünkü biz tarım toplumundan sanayi toplumuna geçtik. Sanayi toplumu da şimdi geride kaldı. Şimdi teknoloji-iletişim çağına geçtik. Şimdi yeni teknoloji yeni bilgi, bilgiyi iyi kullanma buna yönelik bir çağa geçtik. Şimdi gelişmiş ve kalkınmış ülkeler teknoloji satıyorlar.
SOYOÐUL: Yakın zamanda, Eshot-Uluslar arası Taşımacılar Birliği ve İzmir Esnaf ve Sanatkarlar Birliği olarak kent içi ulaşımda ücret yönetimi konulu toplu taşımacılık Türkiye kongresi yaptınız. Ki orada sSizin konuşmanız, Başkan Aziz Kocaoğlu'nun konuşmaları ön plana çıktı. Orada da diyorsunuz ki 'İletişim ve ulaşım konularındaki teknolojik gelişmeleri yakalamak için yeni adımlar atmak gerek. Üyelerimize yönelik AR-GE çalışmalarına önem vermeliyiz'…. Günde 1 milyon 800 bin yolcu taşınıyor İzmir'de ve ben bunun 600 binini sizin üyeleriniz taşıyor, taksiyle dolmuşla, servisle… Bu noktada sorayım; neler öneriyorsunuz? Ulaşımda daha çağdaş bir hizmetin yakalanması adına neler yapacaksınız?
MUTLU: UITP Belçika'da kurulmuş uluslararası, toplu taşımacılık ile ilgili bir kuruluş... Tüm dünya ülkelerinde toplu taşıma sektörlerinde çalışanların ne olduğunu bir merkezden, bilginin teknolojinin gelişimin insanlara aktarılarak bilgi alışverişinde bulunarak kaliteli, çağı ve teknolojiyi yakalayan toplu ulaşım alanında çalışma yapan bir kuruluş. Biz de Türkiye'de UITP'ye üye olan tek meslek kuruluşuyuz. Bunu iftiharla söylüyorum. İzmir Büyükşehir Belediyesi, ESHOT Genel Müdürlüğü ve İzmir Esnaf Odaları Birliği müştereken UITP'nin organizasyonunda İzmir'de toplu ulaşıma yönelik bir konferans yaptık. Başta Sayın Aziz Kocaoğlu'na, ESHOT Genel Müdürü'ne, UITP'nin genel sekreteri ve başkanına teşekkür ediyorum. Amacımız şu: İzmir'de 1 milyon 800 bin kişi toplu ulaşımdan yararlanıyor. Bunun yaklaşık 600 binini bize bağlı olan esnaf teşkilatı yapıyor. Kim bunlar? Taksi işletmeleri, minibüsçüler, servis otobüsçüleri… Dolayısıyla da biz toplu ulaşımın üçte birini yapan bir esnaf teşkilatı olarak Büyükşehir Beledisiyle ve toplu ulaşımda çalışan kurum ve kuruluşlarla iletişim halinde olmayı bir zaruret olarak görüyoruz. Bu kentte yaşayan insanların en kaliteli ve insan odaklı en iyi hizmeti alabildiği en ucuz hizmeti alabildiği toplu ulaşımdan yararlanması lazım. Metrosuyla, raylı sistemiyle, taksisiyle, minibüsüyle ve bu yararlanılan sistem içerisinde Sayın Aziz Kocaoğlu ile Minibüsçüler Odamız ve Esnaf Odaları Birliğimiz yaklaşık 2 yıl önce başlattığımız bir çalışmanın son noktalarına geldik. Biz ne düşünüyoruz İzmir'de? Kentkart'ı olan birisi Karşıyaka'dan vapura binip Konak'ta indiği zaman gerekirse takside de bu Kentkart'ı kullanabildiği bir sisteme geçebilmeyi düşünüyoruz. Raylı sistemde Karşıyaka Alaybey'de inip Egekent'e çıkacak bir hanımefendinin, beyefendinin minibüste de aynı Kentkart'ı kullanmasını istiyoruz. Tıkandığımız nokta şu: 1-. Büyükşehir Belediyesi ESHOT Genel Müdürlüğü'nün uyguladığı 90 dakika uygulaması... Biz aynı zamanda güvenlik güçlerimizin, polisimizin, asker, öğrenci, özürlü olan ve bu kentte yaşayan insanların yararlanmış olduğu avantajları biz sunamıyoruz. Aziz Bey açıklama yaptı ve dedi ki 'Şu kadar sübvanse ediyoruz'… Bizim bunu yapma şansımız yok. Ancak biz şunu düşünüyoruz: Bunların sayısı tespit olunarak ücretsiz veya indirimli binenlerin bir asgari maliyet hesaplayarak bize Büyükşehir Belediyesi tarafından veya ilgili bakanlık ya da kuruluşlar tarafından, mesela eğer bir polis bizim araçlarımıza ücretsiz binecekse, İçişleri Bakanlığı'nın bunu maliyet ücretini ilgili teşkilata vererek bunu sübvanse edilmesinden yanayım. Çünkü nihayetinde hepimiz bunu birlikte sübvanse ediyoruz.
SOYOÐUL: Bir de buna hükümetin 65 yaş üstüne ücretsiz ulaşım kararı da eklendi...
MUTLU: Şimdi merak ediyorum Bakanlık almış olduğu kararı nasıl uygulayacak? Şöyle mi diyecek belediyelere 'Bunlar sizin araçlarınıza binecek ücret almayacaksınız'? Yoksa bunu ben katma bütçeden size takviye edeceğim mi diyecek.
SOYOÐUL: Bana ilki olacak gibi geliyor.
MUTLU: Gerçi aynı anlama gelir. Herkesin ödediği vergilerle bir bütçe hazırlanıyor. Bu bütçenin gelir rakamları belli, gider rakamları belli... Gelire katılan tüm kurumlar belli. İyi bir diyalog içerisinde amaç kentte yaşayan insanlara iyi hizmeti sunmak. Bunu sunabilmek için de iyi ilişkiler içinde iyi diyalog kurarak bu masanın üzerinde farklı gördüğümüz düşünceleri harmanlayarak iyiyi çıkarmak. Büyükşehir Belediyesiyle böyle bir çalışma yapıyoruz. Bununla ilgili Sayın Kocaoğlu'nun ilgili bakanlıklara, hükümete müracaatları var. Eğer son aşamada bir birleştirme yapabilirsek bu kentte toplu ulaşımla seyahat eden insanların en ucuz, en iyi, en kaliteli hizmeti alabileceği alanları yaratmak amacımızdır. Bu amaçla bu konferansı yaptık. Konferansın konuşmalarında 6 dünya ülkesinden konuşmacıların yer aldığı sunumlar yapıldı. Londra'da, Tokyo'da nasıl yapılıyor, bütün bunlara yönelik çalışmalar yapıldı. Ve burada bir konuşmacı çok enteresan artık kart sisteminin eskidiğini artık bunların cep telefonu kullanılarak toplu taşımacılık yapılacağını söyledi. Girerken kart okutma yerine daha modern bir sisteme geçileceğini söyledi. Bunlar bilgi çağı dediğim gelişimi yakalamanın ve insanların hizmetine sunmanın çabalarıdır. Bu çabaları biz de Esnaf Odaları Birliği olarak gösteriyor, büyük bir gayret sarf ediyoruz.
SOYOÐUL: Biraz da bu kadar büyük bir sivil toplum örgütünün siyasetteki belirleyiciliği konusunda sohbet edelim. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun buraya geldiği zaman Ticaret Odası'nı ve Sanayi Odası'nı ziyaret ettiğini biliyoruz ama bu kadar büyük bir sivil toplum örgütüne gelmemiş olmasını nasıl yorumlayacağımızı bilmiyoruz! Siz mi çağırmadınız Kılıçdaroğlu'nu?
MUTLU: Şimdi beni terletecek sorulara geldiniz! İzmir Esnaf Odaları Birliği hem Cemal Bey'in zamanında, hem Mehmet Ali Bey zamanında, düşünün ki bu birlik 1958 yılında kurulmuş. Kurulduğundan beri başkanlık yapan Cemal Tarcan üç dönem milletvekilliği yapmış. Yapmış olduğu dönemde siyasette etkin rol oynamış. Ondan sonra göreve gelen Sayın Mehmet Ali Bey CHP'den İzmir milletvekili olmuş. Bulunduğu dönemde etkin rol oynamış. Parti Meclisi'nde bulunmuş. MYK'da bulunmuş. Ve bugün de İzmir'de etkili siyasetçilerden birisi… Dolayısıyla bizim bu kadar geniş bir tabana yayılmış en büyük üye sayısına sahip bir sivil toplum kuruluşu olarak siyasetin dışında kalma, içinde bulunmama gibi bir durumumuz olamaz. Ancak biz hep şunu diyoruz: Esnaf teşkilatı vefalı bir toplumdur. Kendisine yapılanları hiç unutmaz. Olumlu yapılanları da unutmaz olumsuz yapılanları da unutmaz. Olumlu yapılanları hep mükafatlandırmışızdır. Bugüne kadar hep karşılığını sandıkta vermiştir. Ama olumsuz davranışları da bizim işlerimizi olumsuz etkilemiş, bize zararı olmuş insanlara da hem mahalli seçimlerde hem genel seçimlerde gerekli titizliği göstermişizdir.
Şimdi biz Esnaf ve Sanatkarlar Birliği olarak geçtiğimiz dönemde bütün siyasi partilere eşit mesafede durmaya özen gösterdik. İl başkanı seçildikleri zaman hepsine gidip tebrik ettik. Buraya geldikleri zaman sorunlarımızı anlatarak, gerekli yardımı almak için onlara talepte bulunduk. Bizim kapımız her zaman açık. Buraya gelmek isteyen siyasi parti liderine bizim 'gelme' demek gibi bir durumumuz olmaz. Biz ahilik geleneğinden gelmişiz. Gelenin başımız üstünde yeri var. Geçen seçimlerde böyle yaptık. Geçen seçimde de bütün siyasi partilere telefon edip, 'Ey Adalet ve Kalkınma Partisinin İl Başkanı, milletvekillerinle beraber ne gün geleceğini bize bildir hazırlık yapacağız', Cumhuriyet Halk Partisi'nin İl Başkanı'na 'Bize ne zaman geleceksin, milletvekillerinle bir takvim yap' dedim. Bu takvim içinde bütün siyasi partileri sırasıyla ben de teşkilatımı çağırdım aday olan parti ve partili milletvekillerine 'Siz ne talep ediyorsunuz, ne istiyorsunuz, ne söylüyorsunuz?' dedim, oturdum. Bilgi alışverişinde bulunmalarını sağladım. Yerel yönetimlerde de böyle yaptım.
Ancak biz yerel yönetimlerde farklı düşünüyoruz. Neden farklı düşünüyoruz? Genel seçimlerin dışında biz işlerimizi, bizi ilgilendiren işlere müdahil olmamız açısından kendi işimizin görülmesi açısından biz de meclislerde bulunmak istiyoruz. Bulunduk da. Geçtiğimiz dönemde 109 belediye meclis üyemiz var.
SOYOÐUL: Yeri geldi sorayım. Siz geçmiş dönemlerde siyasi partilerle yerel ya da genel seçimler öncesinde gücünüz oranında belli bir pazarlığa otururdunuz. Ya da müzakere, anlaşma diyelim… Yani kimin ne oranda ne kadar temsil edileceği, esnaf odasından kimlerin milletvekili olacağı, yerel meclislerde yer alacağı gibi… Ama… Sayın Mehmet Ali Susam'ın bu birlikten çıkıp parlamentoya gitmiş olması, O'nun CHP'den olması. Aynı zamanda yerel yönetimlerin İzmir'de CHP'den olması sizin elinizi bu anlamda biraz sıkıyor. Yani siz pazarlık avantajınızı kullanamıyorsunuz gibi bir algıdan söz ediliyor. Sayın Susam'ın CHP milletvekili olması, hem avantaj, hem dezavantaj mı? Ne dersiniz?
MUTLU: Mehmet Ali Susam benim kader birliği yaptığım, bugüne kadar da lider olarak kabul ettiğim, dost bildiğim bir insan… Aynı yolu bugüne kadar birlikte yürüdüğüm bir arkadaşım. Dolayısıyla da biz ona milletvekili olduktan sonra bizim onursal başkanımız unvanını verdik. Oy birliğiyle… Ayrıca şunu da belirtmek isterim 2007'de esnaf teşkilatı içerisinde samimiyetimle söylüyorum; başka partilerde gönlü olan insanlar bile bizim içimizden çıkan birisi olarak Mehmet Ali Susam'a bir teveccüh gösterdik. Dolayısıyla da bizim için handikap falan değil. Bizim bir vefa duygumuz vardır. Bu Mehmet Ali Susam'ın kişiliğinde, esnaf teşkilatının ona doğru yönelmesidir.
SOYOÐUL: Zaten handikap derken bu vefa duygunuzdan dolayı Cumhuriyet Halk Partisi'ne eleştirinizi yeterince yapamamanıza ya da bazı talep ve isteklerinizi Sayın Susam'a duyduğunuz saygı ve vefa nedeniyle tam olarak isteyemediğinize işaret ediliyor. Mesela Kılıçdaroğlu'nun buraya gelmemiş olmasını çok yüksek sesle dile getirebilecek iken getirememiş olmanız gibi…
MUTLU: Çok iyi anlıyorum ama bu kentim içinde barış ortamının olmasını kavganın ve münakaşanın hiç kimseye yarar getirmeyeceğini düşündüğüm için her zaman bir siyasetçi gibi konuşmamışımdır. Esnaf Teşkilatı'nın Başkanı, bizim bildiğimiz ahilik döneminin başladığı Osmanlı'nın kurulduğu dönemlerde de isyankarlar ile mazlumlar arasında arayı bulan bir adamdı... Şimdi ben burada ne diyeyim CHP Genel Başkanı'na? Gelmedi diye… Gelirse başımın üstünde yeri var. Biz iyi yapılanı da unutmayız yapılmayanı da unutmayız. Dolayısıyla bir herkesi eleştiririz. Hiç sorunum yok. Yani bütün siyasi partilerle de iyi ilişkiler içindeyiz. Mehmet Ali Başkanın CHP'de olması bizim Ak Parti'yle, MHP'yle ilişkilerimizin kötü olacağı anlamına gelmez. Çünkü bu teşkilat içinde CHP'li olan da var, MHP'li olan da. Dengeyi koruyup temsil ettiğimiz toplumun hak ve menfaatlerini korumak öncelikli amacımız. Bizim öyle bir endişemiz olmaz.
Biz bu kentte yaşayan insanlar olarak yerel yönetimlere ayrı bakacağız, bakıyoruz dediğimin içinde ne var? Belediye meclislerinde bizden insanlar olacak, olması lazım. Eğer bu kentte yaşayan 1 milyon insan bu teşkilatla ilgiliyse o zaman meclislerinizin yüzde 25'e yakını esnaftan olacak, olması lazım. Çünkü kendi sorunlarını orada anlatabilecek bu kentin kalkınmasına katkı koyabilecek hatta siz daha iyi biliyorsunuz ki insanların esnaf teşkilatının içinden gelen insanların bir mahallede bir ilçede olduğu zaman zafere ulaştığını yakından görüyoruz. İyi esnaf dürüst esnaf ahlaklı esnaf herkes tarafından bilinir ve belediye başkan adayı koyarsan herkesten fazla oy alırsın. Çünkü herkesin ona itimadı güveni vardır. O da üstelik esnaf penceresinden bakar.
SOYOÐUL: Sizin bu barışçı kişiliğiniz mi Sayın Aziz Kocaoğlu ile Mehmet Ali Susam arasındaki gerginlikte bir yorumda bulunmamanızı getiren? Nasıl baktınız, ne düşündünüz o dönemde? Aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık duygusu mu? Hiç konuşmadınız o dönemde, oysa en çok da belki sizin konuşmanız gerekiyordu. Ne diyorsunuz?
MUTLU: Konuşmam ben. Ölünceye kadar da konuşmayacağım. Mezara gidinceye kadar da konuşmayacağım. Çünkü bu ortamda o dönemde yaşanan bu sıkıntıyla ilgili en çok üzülen sıkıntı çeken insanlardan birisi benim. (Sesi boğuklaşıyor, titriyor ve gözlerinden yaşlar boşalıyor)
SOYOÐUL: Ama siz ağlıyorsunuz?!
MUTLU: Çünkü çok etkilendim. Bu işi daha iyiye götürebilmek adına, daha iyiyi yapabilmek adına… Hem bir tarafta benim uzun yıllar kader birliği yaptığım bir arkadaşım, öbür tarafta kenti yöneten, esnaf teşkilatının bütün sorunlarına katkı koymaya çalışan kentin başkanı… Aralarında bir sıkıntı çıkmış olabilir. Kişiler arasında sıkıntı olabilir ama bunu iyi yürüterek doğru yürüterek barışa katkı koyarak… Burada da böyle yaptım. Hem Mehmet Ali Bey'le konuşarak, hem de Aziz Kocaoğlu'yla konuşarak…Hemen olayın olduğu dönemin bir iki gün içinde her ikisiyle de konuştum. İyiye doğru çaba sarf etmeye özen gösterdim. Doğrusunuz, hiçbir şey söylemedim bugüne kadar, sessiz kaldım. Ama sessiz kalmak gerektiğini düşündüm. Olanları kamuoyuyla paylaşmadım. Bu yaşadıklarımı şimdi söylemem de doğru olmaz. Hepsini absorbe ederek katkı koymak adına çaba sarf ettim. Umarım ki doğru yaptığıma inanıyorum, çünkü vicdan olarak geriye dönüp baktığımda doğru yaptığıma inanıyorum. Hiçbir pişmanlığım yok. Gönlümde bir izdir…
SOYOÐUL: Bu kadar derin bir iz bıraktığını doğrusu tahmin etmemişim, çok şaşırdım. Hala hatırlayınca gözlerinizden yaşlar gelmesi, o talihsiz olayın Mehmet Ali Bey'i incittiği kadar, sizi de çok etkilediğini gösteriyor. Buna rağmen sessiz kalmanızı saygıyla karşılıyorum. Bu duygularla, barış için çalışmanız hiç kolay değil çünkü…
MUTLU: Geçti gitti artık ne yapalım…
SOYOÐUL: Sizi daha fazla üzmemek için bu konuyu noktalayalım. Son nokta, Esnaf ve Sanatkarlar Birliği olarak önümüzdeki dönemde neler yapacağınızla ilgili olsun.
MUTLU: Az önce söylediklerimi toparlayarak neticelendirmek isterim. Burada daha önce iyi çalışmış ve hem kent siyasetinde hem de ülke siyasetinde etkin olmuş insanlar benden önce görev yaptı. Dolayısıyla burası Türkiye'de esnaf teşkilatında çok önemli kurumlardan birisi… Kurum haline gelmiş, AR-GE'si, eğitimi, sicili, irtibat büroları itibariyle bu kentte esnaflık ve sanatkarlık yapan herkese hizmet etmiş bir kurum burası… Dolayısıyla burada bugüne kadar yaptığımız hizmetlerin yanında daha pek çok şey yapmaya özen gösteriyoruz.
Neler yaptık bugüne kadar, başlıklarla sıralayayım. Esnaf ve sanatkarların sosyal profilini çıkaran bir araştırma yaptık. TÜBİTAK'la ortak akıl platformu yaptık. Üniversitelerle protokoller yaptık. Üniversitelerde esnaf teşkilatıyla ilgili tez hazırlayanlara dedik ki 'Siz bizimle ilgili tez hazırlıyorsunuz biz size yardımcı olacağız'… Vergi sisteminin sorunlarını derleyen Dokuz Eylül Üniversitesi ile çalışma yaptık. 'İzmir'e gelen bir öğrenci nerede yer-içer, nerede kalır?'… Bu insanlara yön gösteren esnafların adreslerini veren bir kitapçık hazırladık. Özel istihdam bürosu kurduk. Her bankayla protokolümüz var. Finans bulmak daha ucuz... Denizbank'la 'Esnafkart' projemiz var. İzmir esnaf odaları birliği'ne tescilli. 'Esnaf Panaroma' diye esnafla iyi iletişim kurmak için programlar düzenliyoruz. Kemeraltı, Karşıyaka, Bostanlı iyi ilişkilerimiz var.
Geçtiğimiz günlerde 550 milletvekiline esnaf mektubu yazdık. Söyledim 'sizin ailenizde de esnaf var… Bunlara katkı koymanız lazım…''Biz Ar-ge yi yapalım eğitimleri verelim ama siz de gerekli kanunları çıkarmanıza ihtiyacımız var' diye mektup yazdık.
Ahilik haftası düzenliyorum. Tire'de esnafla organize sanayi arasında işbirliği kurmaya çalıştım. Arı esnaf var. Bu benim için önemli bir proje. İnsanların sanal alışverişe yöneldiğini görüyorum. Sanal alışveriş yaparak daha ucuza hizmet alabilecek yöntemler görüyorum. Sicil büroları kurduk. Tire'de Ödemiş'te, Bergama'da, Torbalı'da buraya gelmesine gerek yok bürolar kurduk. Bornova AR-GE'yi anlattım. Esnaf masalarımız var. Bundan sonra alışveriş merkezi kanununun çıkarılması için hem iktidarla hem muhalefetle iyi ilişkiler içinde, geçen gün İlknur hanım geldiğinde söyledim :'mutlaka çıkarmanız lazım' dedim.
SOYOÐUL: Peki çıkarmazlarsa esnafın gücünü meydanlarda göstermeyi düşünüyor mıusunuz?
MUTLU: Bu kanun çıkmazsa bir manavın da kasabın da söyleyecek bir sözü elbette var.
SOYOÐUL: Sandıkta…
MUTLU: E tabii... Ne diyeyim ben şimdi? Meclisin bu kanunu çıkarması gerektiğini düşünüyorum. AR-GE'ye önem verilmesini düşünüyorum. AR-GE'yi devletin de desteklemesi lazım. Mutlaka hükümetin esnafı teşvik edecek bir modele ihtiyacı var. Vergisini sigorta primini biz vereceğiz demesi lazım. Daha da düşük faizle yeni iş yeri açacaklara kredi vermesi lazım...