Geçen hafta ülke gündemine damgasını vurdu, ‘Yok artık’ dedirtti. Milyonlar onu konuştu. Çoğunluk şu görüşte birleşti: Helal olsun, böylesi kaldı mı? İnanmayanlara göre; kurmacaydı, ağabeyi için imaj çalışması ve PR yapılmıştı. Habere imzasını atan kişi olarak, yarım kalanı tamamlamak, karanlıkta olan soruların cevaplarını kamuoyu ile paylaşmam gerekiyordu. Telefonla aradığımda benden 11 yaş büyük olmasına rağmen, ‘Buyur, Hasan abi’ diyecek kadar alçak gönüllü olan, “Ben saygı duyduğum herkese, yaşına hiç bakmadan abi diyorum” açıklamasını yapan bu kişiyle, yeni ve çok daha geniş bir röportaj yapmam artık bir zorunluluktu.

Elbette tahmin ettiniz, Celal Kılıçdaroğlu'ydu, telefonun öteki ucundaki kişi… Pazar günü olmasına rağmen işinin başındaydı. Benim gibi izinli günlerinde olan fotoğraf ve kamera çekimi konusunda deneyimli iki arkadaşımla, Bekçi Celal'in çalıştığı inşaata giderken heyecanımız zirvedeydi. Ortaya, geçen haftaki haber/röportajdan çok daha çarpıcı bir çalışma çıkacaktı çünkü…
- Kendisi ve aralarında Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun da bulunduğu 7 kardeşi tek maaşla okutan babasından nasıl bir terbiye aldı?
- Ailenin en şımarık ve nazlı çocuğu kimdi?
- Lise son sınıfta müzik dersinden kalıp okulu terk ettiğini anlatırken, pişmanlığını hangi sözlerle dile getirdi?
- Röportaj sırasında Bornova'dan geldiğini söyleyen üniversitesi öğrencisinin iş konusunda kendisinden yardım istemesiyle şaşkına dönüp, ne cevap verdi, niye üzüldü?
- İnşaat işiyle, ilk olarak ve ne zaman tanışmıştı?
- Ağabeyi Başbakan olursa, ondan hangi üç sorunu ivedilikle çözmesini isteyecekti?
- Memleketindeki 4 ceviz ağacından aldıkları mahsulü nasıl pay ediyorlar?
- İmralı sürecine nasıl bakıyor?
- Tek kişilik baza-yatak, iki eski koltuk ve bir plastik sandalye, 37 ekran eski televizyon ile birkaç parça kap-kacak dışında halısı bile olmayan kiralık evinden işine gidip, gelirken neden yarım saat yürüyor?
- Geleceğe nasıl bakıyor, neden 2,5 ay sonrasının endişesini yaşıyor?


Yakından tanıdığınızda, Mevlana'nın, Yunus Emre'nin, Hacı Bektaş-i Veli'nin, Karacaoğlan'ın, Köroğlu'nun, Aşık Veysel'in yetiştiği Anadolu'nun o kendine has felsefesiyle, hayat tarzıyla, insanı insan olduğu için seven, yumuşak, sevecen, karıncayı incitmekten korkan, her canlının hayat hakkını ön planda tutan değerlerin temsilcisi olan bir insan vardı sanki karşımızda… İşte, tamamını okuduğunuzda daha da şaşıracağınız, inanmakta zorluk çekeceğiniz röportajın ayrıntıları ve işte 'Bekçi Celal'in' yaşam öyküsü:
Tunceli'de, 8 Nisan 1954 yılında, Kılıçdaroğlu Ailesi'nin yedinci çocuğu olarak dünyaya geldi. Feride, Ali, Yusuf Ziya, ikiz kardeşler Adil ve Kemal ve Fikriye'den sonra doğan, ailenin en küçük ferdiydi, şımarık ve nazlı olarak büyütülmüştü. 'Sevilen ve saygın bir adamdı' dediği babası Kamer Bey'in o doğduktan sonra tayini çıkan Ağrı'nın Patnos ilçesinde tüm yaşıtları gibi; çelik-çomak, körebe ile misket oyunları oynadı, arkadaşlarıyla en büyük zevki, amcasına ait olan ağaçlardan kopardıkları cevizleri gizlice yemekti. O günlerden hatırladığı, çelik-çomak oyunu sırasında komşularının camlarını kırınca, saklanacak delik aramasıydı.
O dönemde Elazığ'da okuyan ağabeyi Kemal Kılıçdaroğlu'nun dışındaki tüm aile fertlerinin, Bingöl'ün Genç ilçesinden üzeri brandayla kapalı bir kamyonun kasasında ve tezekler arasında Patnos'a olan yolculuklarını bugün gibi hatırlıyordu.
Ardından ilkokul yılları geldi. Derslerinde sıradan bir öğrenciydi, ancak haylazlıklarıyla biliniyordu. İlkokul öğretmeni Tekin Temizer'in, 'Ben pencereden bakıp, kim ders çalışıyor, kim çalışmıyor bakıyorum' sözlerinden etkilenip, ev ödevlerini eksiksiz yapmaya çalışıyordu.


TÜRKÜ SÖYLEYEMEDİ, OKULU BIRAKTI
İlkokulu, ardından ortaokulu bitirdi. Liseye de Patnos'ta devam etti. Son sınıfta müzik dersinden bütünlemeye kaldı. Müzik öğretmeni türkü söyletip, not veriyordu. Kendisinden önce türkü söyleyenlere gülmesine kızan öğretmeni, kendisini bu dersten bıraktı. Çünkü kendisi de iyi türkü söyleyemiyordu. Babasına karnesini gösterdiğinde kızmasını bekliyordu. 'Bütünleme sınavına gireyim mi?' diye sorduğu babasından 'Sen bilirsin' cevabını alınca, okulu bıraktı. Bunu hayatının en büyük hatası olarak gören Celal Kılıçdaroğlu, hem babasını, hem de okulu bırakmasındaki pişmanlığını şu sözlerle anlattı:
'Babamın bizlere bir fiske bile vurduğunu, yüksek sesle azarladığını hiç bilmiyorum. 'Namusunuza, şerefinize, haysiyetinize, gururunuza zarar getirmeyin, çalmayın, çırpmayın, asla yalan söylemeyin' derdi sürekli olarak. 'Sen doğru dur, eğri belasını bulur' sözü de o günlerde kulağıma küpe oldu. Bir yanlış yaptığımızda, çeşitli hikayeler anlatıp, neyin doğru, neyin yanlış olduğunu anlatırdı. Böyle yaptığı için söyledikleri, nasihatleri daha çok aklımızda kalırdı. Fakat o zaman müzik dersinden kaldığımda bana kızsaydı, belki bir tokat atsaydı, okulu bırakmazdım. Şimdi başka yerlerde olurdum. Annem Yemuş Hanım daha disiplinliydi. Terlikle çok dayağını yedim. 130-140 kiloluk, otoriter bir kadındı.'
Kendisiyle birlikte kardeşlerine hayat felsefesini, dürüstlüğü, namusu, şerefi ve çalışma azmini aşıladığını söylediği babasından övünmeden de edemedi: Kolay mı tek maaşla yedi çocuğu büyütmek. Yokluk yıllarıydı. Kemal ağabeyim gibi, tüm kardeşlerimle yama üstüne yama yapılan elbiseler giydiğimizi gün gibi hatırlıyorum.


HAYATINDAKİ TEK TORPİLİ KİM YAPTI?
Okulu yarım bırakan Celal Kılıçdaroğlu, ilk olarak Tunceli'de Devlet Su İşleri'nde mevsimlik işçi olarak çalıştı. 1982 yılında, altı ay süre çalıştığı bu işinde aylık 15 lira alıyordu.
Ankara Mamak'ta başlayan 20 aylık askerlik görevinde usta birliği, babasının uzun yıllar çalıştığı Patnos'du. Belki de hayatındaki tek torpilini, Bölük Komutanı Yüzbaşı Necati Kahraman yapmıştı. Hafta sonlarında evci iznine çıkıp, ailesinin yanında kalabiliyordu.
Askerlik sonrası sıra evlenmeye gelmişti. En büyükleri olan ablasının beğenip, ağabeylerinin istediği, babasının da onay verdiği eşiyle; düğünden önce hiç yüzünü görmeden evlendi. Ardından, kendisinden önce Kocaeli'nde işe yerleşen ağabeylerinin yanına gitmek üzere, gurbetin yollarına düştü. Aylarca iş aradı, bir yandan da inşaat işlerinde çalışmaya başladı. İnşaatlarda ne iş verilirse elinden geleni yapmaya çalışıyordu.
Ağabeyi Ali Kılıçdaroğlu'nun imar müdürü olarak görev yaptığı Kocaeli Büyükşehir Belediyesi'nde, 1992 yılında ustabaşı olarak göreve başladı. Birer yıl arayla doğan iki erkek, bir kız çocuğunu, anne-babasından öğrendiği aile terbiyesi ile büyüttü, bu aile terbiyesiyle ilgili olarak şu örnekleri sıraladı: 'Babamın hiç küfür ettiğini bilmem. Bütün kardeşlerim de öyledir. Ben de öyleyim. Çok kızdığımda 'Allah belanı vermesin' derim. Şimdi sokakta insanların birbirlerine argo sözlerle seslenmesini, küfürler etmesini çok tuhaf karşılıyorum. Abilerimin yanında, kendi çocuklarım benimle konuşmaya çekinir. Dışarıya çağırıp, dertlerini onların olmadığı yerde söylerler.'
Bekçi Celal'in aldığı aile terbiyesinin bir başka örneğine, röportaj sırasında da şahit olduk. Sigarasını yakmak isteyen bayan arkadaşımıza izin vermedi: Kadınlar baş tacımız. Hiçbir kadına sigaramı yaktıramam. Ailesinin bütün kahrını çeken, çocuklarımızı yetiştiren kadınların şiddet görmesini de dayanamıyorum. Kadına el kalkar mı? Ayrıca ben bu yaşıma kadar ağabeylerimin yanında hiç sigara içmedim. Öldürseler içemem.


KEMAL AÐABEYİ İLE İLİŞKİSİ HİÇ DEÐİŞMEDİ
CHP Genel Başkanlığı gibi çok önemli bir görevde bulunan ağabeyi Kemal Kılıçdaroğlu'ndan neden yardım istemediği konusu kafaları kurcalayan 'Bekçi Celal'den bu sorunun cevabını da net biçimde almak gerekiyor. Anlatıyor, kendinden emin, olabildiğince vakur şekilde…
'Büyük oğlum Atilla'ya iki yıl önce ev alırken 35 bin lira kredi çektim. Emekli maaşımdan 500 lira kesiliyor. Zorda kalınca çalışmaya karar verdim. Kocaeli'nde lokantaları, inşaat firmalarını, akla gelen her yeri gezdim. İş bulamadım. İzmir'den uzaktan akrabamız olan Nihal ablamı (Ulusoy) telefonla aradım. İzmir'e geldim. CHP İzmir eski İl Başkanı olan Tacettin Bayır'la görüştürdü. Memlekette Adil abimle altlı üstlü oturan Kemal Gözlü'nin Gaziemir'de kazandığı ihaledeki inşaat işini buldular. Kemal Gözlü, bana 850 lira maaşla buradaki bekçilik işini verdi. Sadece abim Kemal'i değil, diğer abilerimi ve ablalarımı telefonla aradım. Hepsi uygun bulunca İzmir'e geldim. Buca'da kiralık bir ev buldular. Hayatım boyunca kendi ayaklarımın üstünde durmaya alışmış bir insanım. Çalışmaktan hiç gocunmadım, kaçmadım. Bu işi bulduğumda da Kemal Abim, 'Git, alnının akıyla, ekmeğini kazan' dedi.'
'Yardım etmediği için acaba araları bozuk mu?' şeklinde soru işaretleri bulunan CHP lider Kemal Kılıçdaroğlu ile fırsat buldukça görüştüğünü söyleyen 'Bekçi Celal', 'Olur mu öyle şey' deyip, devam etti: 'Ailemizde böyle bir şey mümkün değil olmaz. Ben ona hala Kemal abi derim, büyük abilerim ise, 'Kemal' der. Fırsat buldukça görüşürüz. İki üç günde bir arar. İki gün önce de aradı. Kalabalık bir heyetle Çin'e gideceğini, kendisiyle irtibat kurmak istersem özel kalemi Pınar Hanım'ı aramamı istedi. Kendisini aramak istersem ya Pınar hanımı ya da korumasını arıyorum.'
KILIÇDAROÐLU ADINI KULLANIP İŞE GİRENLER VAR MI?
Kocaeli'nde soyadı yüzünden kendisine iş verilmediğini ifade eden Celal Bey, basında yer alan 'Birçok kişinin soyadını kullanarak CHP'li belediyelerde işe girdiği' yönündeki haberleri de şiddetle yalanladı: 'Bizim soyadımızı taşıyan hiç kimse İzmir'deki belediyelerde çalışmıyor. Uzak akraba ya da köylümüz olan birkaç kişinin belediyelerde çalıştığını biliyorum. Ama onlar da yıllar önce işe girmişler. Benim de Gaziemir Belediyesi'nde işe girdiğimi sanıyorlar. Oysa bu işi alan taşeron firmada çalışıyorum. 2,5 ay sonra buradaki inşaat işi bittiği zaman, benim de işim sona erecek. O zaman nerede iş bulacağımı şimdiden düşünüyorum. Hatta dün Adil abimin oğlu yanıma geldi, o da işsizmiş, iş arıyormuş. Ona da çok üzüldüm.'
Röportaj sırasında bir genç yanımıza yaklaşıp araya girerek kendisini tanıttı. Dokuz Eylül Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu'nda harita teknikerliği eğitimi aldığını ve Bornova'dan geldiğini söyleyen Muzaffer Laka isimli genç, Celal Kılıçdaroğlu'ndan iş bulma konusundan yardım istedi. Şaşkına dönen Celal Bey, 'Ben iş bulmak için kendi öz abimden bile yardım istemedim, senin için kimi arayım' dedi. Gencin yanımızdan ayrılmasından sonra çok üzüldüğünü Bekçi Celal'ın, bize dönüp, 'Bu gence sizler yardımcı olamaz mısınız' sözleri röportajın en can alıcı noktasını oluşturdu.

KEMAL BEY BAŞBAKAN OLURSA, NE İSTEYECEK?
İşçilerin yoğun yağışın toprağı balçık seviyesine getirdiği için beton dökme işine gelemediği inşaat alanında sohbet ettiğimiz Celal Kılıçdaroğlu'na, CHP lideri olan ağabeyi Kemal Kılıçdaroğlu'nun izlediği politikayı da sorduk. Özellikle 'İmralı görüşmeleri' konusunda dikkat çeken açıklamalar yaptı: '30 yıldır akan bu kanın durması gerekiyor. Abimin bu konuda hükümete verdiği desteği olumlu buluyorum. Gencecik evlatlarımız ölüyor. Bazıları evli, çocukları babasız kalıyor. Çok üzülüyorum. Hükümet bu konuda geç bile kaldı. Masaya oturulmalı. Bizim oralarda aşiretler arasındaki kan davaları, araya birilerinin girmesiyle sona erer. Barış sağlanır, yıllarca düşmanlık güdenler, tekrar kardeşçe yaşamaya başlarlar. Dağdakiler de silah bıraksın. Suça karışmayan, kan akıtmayanlar ülkeye geri dönsün. Devlet onlara iş bulsun, işlenmeyen boş arazileri versin. Masaya oturmadan barış gelmez.'
Celal Bey, ağabeyinin Başbakan olması durumunda hangi üç sorunu öncelikle çözmesi gerektiği yönündeki soruya da şu cevabı verdi: 'Öncelikle terörü bitirmesini isterim. Çünkü bu ülke terörden çok çekti. İkincisi işsizlik. Üniversite öğrencisi gençlerimiz kahvehane köşelerinde zaman geçiriyor. Son olarak da emeklilerin durumunu iyileştirmesini isterim. Çünkü biz emekliler zor şartlar altında yaşam savaşı veriyoruz.'
EVİNDEN İŞE GİTMEK İÇİN YARIM SAAT YÜRÜYOR
Bekçi Celal, uzun süre itiraz etse de, oturduğu evi görme isteğimizi kıramıyor. Birlikte Buca'daki evine gidiyoruz. Gaziemir dolmuşlarına ulaşmak için sabahları ve akşam iş dönüşü yarım saat yürüdüğünü söylediği yoldan geçip, bir apartmanın ikinci katındaki daireye ulaşıyoruz. Oturma odasında iki eski koltuk, bir plastik sandalye, tek kişilik baza-yatak, penceresinde beyaz bir perde ile 37 ekran eski bir televizyon ile küçük bir dolaptan başka eşya bulunmayan bir dairedeyiz.
Yerde halı bile olmayan bu evde çekim yapılmaması için çok ısrar eden Celal Bey, kahvehane arkadaşlarının aralarında para toplayarak, eski bir buzdolabı ile çamaşır makinesini daha yeni aldıklarını söylüyor.
Ailesine, çocukluğuna ilişkin yanında fotoğraf olup olmadığını sorunca, kırık-dökük dolabın çekmesini heyecanla açıyor. 'Evet var, yanımda bazılarını getirdim' dediği fotoğraflardan; çocukluk, anne-babasının yer aldığı, düğününe ait ve gençlik yıllarını yansıtan kareleri gösteriyor. 'Çok var aslında, ama hepsini yanıma almadım' dediği fotoğraflardan bazılarını çekmemize izin verirken, gözümüze bir tomar gazete ilişiyor.

'ALNINDAN ÖPÜYORUM' SÖZÜ YİNE AÐLATIYOR
En kısa zamanda eşini de İzmir'e getireceğini söyleyen Celal Kılıçdaroğlu'na, dedesinin kurduğunu söylediği Tunceli'nin Nazımiye İlçesi'ne bağlı Ballıca Köyü'ne en son ne zaman gittiğini sorduğumuzda da, bir başka ayrıntıyı aktarıyor. En son geçen yıl ağabeyi Adil ile birlikte gittiği köyünde, kendilerine ait olan dört ağaçtaki cevizleri topladığını vurguluyor ve ekliyor: 'Ne kadar mahsul aldıysak, örneğin 10 teneke topladıysak, yediye böleriz. Herkesin adresine kargoyla göndeririz.'

Geçen hafta gündeme damgasını vuran, insanların birlikte fotoğraf çektirmek için sıraya girdiği Celal Kılıçdaroğlu, bu ilgiden de sıkılmış durumda… 'Ben anormal bir şey yapmadım' diyen Bekçi Celal, gazetelerde yer alan haberlere bakarken duygusal anlar yaşıyor. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun 'Kardeşim alnının akıyla ekmeğini kazanıyor, onu alnından öpüyorum' sözlerinin yer aldığı haberleri görünce, 'Onun böyle söylediğini duyunca gözlerim dolmuştu. Şimdi de haberleri görünce ağlamamak için kendimi zor tutuyorum' diyor.

Bekçi Celal röportajımızı, şu sözlerle noktalıyor: 'Ben sadece Kemal abimle değil, ablalarım ve ağabeylerimin hepsiyle gurur duyuyorum. Onlara, eşim ve çocuklarım ile tüm hemşehrilerime selam ve saygılarımı gönderiyorum. Burada çalışmaktan, ekmek paramı alın terimle kazanmaktan dolayı çok mutluyum. Beni düşünmesinler.'

Fotoğraflar: İlhan Dilmen/Ayten Kurucu Yavuz/Hasan Dalgıç