İzmirli iş insanı Kemal Çolakoğlu, yazarımız İhsan Özduran'ın sorularını yanıtladı.

Egedesonsöz'deki ilk söyleşimi, İzmir'in 2019 yılı Örnek Kıdemli Vatandaşı ödülünün sahibi İzmirli İş İnsanı, EBSO Geçmiş Dönem Meclis Başkanı ve Meksika Fahri Konsolosu Kemal Çolakoğlu ile yapmak istedim. Sayın Kemal Çolakoğlu söyleşi önerimi kabul ettiğinde, söyleyişimizi okuyacak hemşehrilerimize, kendisinin bakış açısıyla günceli aktarabilecek olmanın mutluluğunu duydum… Çünkü kendisinin vizyonu, hayatı ve olayları ele alış biçimi, EBSO çatısı altındaki çalışmalarımız sırasında bizlere önemli bir yol gösterici olmuştur. İçinde bulunduğumuz dönemde ise kendisi ile bu söyleyişimizin gençlere, genç iş insanlarına ve tüm okuyuculara katkı sağlayacağı kanaatindeyim. Kemal Çolakoğlu ile etraflıca söyleştik, pek çok şey hakkında sordum, tüm okuyucularımıza keyifli okumalar dilerim…

***

Sayın Başkanım, sekiz yılı meclis başkanlığı olmak üzere EBSO'daki çeyrek asra izafeten, söyleşimize EBSO ile başlamak isterim... EBSO yıllarınızdan başlayarak ve buna bağlı olarak Sivil Toplum Örgütlerindeki çalışmalarınızın, elde edilen kurum kültürünün, kişisel ve toplumsal yararlarını değerlendirir misiniz?

23 yaşındaydım, ticarete atıldığımda… Bu dönemi sanayiciliğe adım atarak ilerlettim. Babam rahmetliye ait demir haddehanesi ilk görgüm, çivi ve tel üretmek için kurduğumuz tesis, benim sanayici olarak ilk adımımdı… Bu dönemde İzmir'in en eski, en kalabalık ve prestijli spor kulübü Kültürpark Tenis Kulübü'nde yönetim kurulu başkanlığı yaparak ilk STK tecrübemi edindim. Halen bu güzide kulübün 10 yıldır divan başkanlığını yapıyorum… Ayni şekilde kardeş kulüp olan Küçük Kulüp Derneği'nin de 10 yıldır divan başkanlığını sürdürüyorum… O yıllarda Ege Bölgesi Sanayi Odası'nda çalışmak, sektörümün sorunlarını ve çözüm önerilerini kamuoyuna taşımak ve sektörümü temsil etmeye karar verdim ve EBSO Demir Çelik Meslek Komitesi'nde göreve seçildim. Sağolsun, dostlarım beni genç yaşımda ve ilk görevimde Meslek Komitesi Başkanı yaptılar... Meslek Komitemde o dönemde METAŞ'ın Genel Müdürü olan rahmetli Arif Onat, rahmetli İsmet Yorgancılar, rahmetli Adnan Süvari ve Mehmet Soyer gibi çok değerli isimler vardı… Meslek Komitesinde dört yıl görev yaptıktan sonra, EBSO Meclis'ine seçildim. Gayet iyi hatırlıyorum, EBSO Meclis üyeliğine aday olur olmaz, odamızın ve hepimizin büyüğü, duayen iş insanı, bizlerin iş dünyasındaki rehberi rahmetli Sayın Şinasi Ertan'ı, Mehmet Soyer ve Ahmet Piriştina ile ziyarete gittik. Odadaki çalışmalarımızın yönlendirilmesi için tavsiyelerini rica ettik. Bizlere, Bütçe Komisyonu ile başlamanın en doğru adım olacağını söyleyince, sevgili Ahmet ile komisyonda göreve seçildik.

Hayatımda çok önemli bir yeri olan Ege Bölgesi Sanayi Odası'ndaki yolculuğum beni daha sonra Bütçe Komisyonu Başkanvekili, Yönetim Kurulu Muhasip Üyeliği, Yönetim Kurulu Başkan Vekilliği, Meclis Başkanvekilliği gibi görevlerle devam etti. Bu birikim daha sonra da beni EBSO Meclis Başkanlığı'na taşıdı…

'AHDE VEFANIN DEÐERİNİ VE ÖNEMİNİ ÖÐRENDİK…'
Ege Bölgesi Sanayi Odası, Türkiye'nin ilk ve tek bölge odası olarak dürüstlük, şeffaflık, vatan ve ülke sevgisi gibi değerlerle yoğrulduğu için çok saygın bir yere sahiptir. Ayrıca, EBSO çatısı altında bulunan tüm sanayici dostlarımın bilgi, tecrübe ve çalışkanlıkları ile sahip olunan terbiye ve disiplin içinde ülkede çok değer verilen, sözü dinlenen bir kurumdur. Bizler de o çatı altında görev yaptığımız tüm sürede bu temel ilke ve davranışlardan asla taviz vermeden, yolumuzda yürüdük. O çatı bizler için diploması olmayan, ama her şeyi ile büyük bir üniversite idi... Çok şeyler öğrendik. Kendi bildiklerimizi paylaştık. Birbirimize sahip çıkıp, destek olduk. Gelenler ile gidenler arasındaki bağ hiç kopmadı. Ahde vefanın değerini ve önemini öğrendik, hakkı ile bu değerlere sahip çıktık...

'EBSO'NUN YAŞAMIMDAKİ YERİ DAİMA ÇOK ÖZEL…'
EBSO, yaşamımda edindiğim bilgi, birikim, tecrübe, dostluk, dayanışma, mücadele azmi gibi pek çok değeri kazanmama, geliştirmeme vesile olan bir kurumdur… EBSO çatısı altında verilen hizmetler ve duruşumuz, davranışlarımız Sanayi Camiamızın takdirini kazanmış olmalı ki, bizi TOBB Sanayi Konseyi Başkanlığı'na taşıdı. Ayrıca, İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi (İAOSB ) Başkanlığı, PETKİM Yönetim Kurulu Başkanlığı, EGİAD, ESİAD gibi değerli STK'larımızda başkanlıklar, İzmir Kalkınma Ajansı (İZKA) Kalkınma Kurulu başkanlığı gibi hayatımda çok değerli yerleri olan görevler, tarafıma tevdi edildi… Ancak şunu özellikle vurgulamalıyım ki, yürüdüğümüz bu yolda, elde edilen itibar ve başarıların temeli EBSO tarafından bizlere verilen güçtür. Bu nedenle EBSO'nun yaşamım içindeki yeri daima en önde ve çok özeldir…

EBSO, İTO, İTB, EİB gibi iş dünyasını temsil eden kurumların mevcudiyetlerinin İzmir'e katkıları için neler söylersiniz?
2000'li yıllara kadar ülkeler siyasi erk tarafından yönetilirken, o dönemden sonra toplumsal iletişim ve etkileşimin artması ile sivil toplum kuruluşlarının ve meslek odaları gibi yapılanmaların yönetim erkine etki etmeye, müdahale etmeye, kısaca bu gücü paylaşmaya başladığını görüyoruz.

21. yüzyıl da ülkelerin gelişimi ve gücü sadece parlamenter sistem gibi siyasi yapılanmalar ile değil, STK'ların ve bu tür kuruluşların gücüne, üretimine bağlıdır. Gelişen ülkelere baktığımızda bu anonim yapıyı rahatlıkla görebilmekteyiz.

İzmir'imizde tarihi en eski ve en çok üyeye sahip olan İzmir Ticaret Odası (İZTO), sanayimizin ve sanayicilerimizin temsilcisi EBSO, tarım alanındaki güçlü temsilcimiz, İzmir Ticaret Borsası (İTB), Deniz Ticaret Odası (DTO İzmir Şubesi), Ege İhracatçı Birlikleri gibi kurumlar İzmir'in sadece ekonomik gidişatına değil aynı zamanda sosyo-kültürel yaşamına da müdahil olarak, büyük katkılar vermiş ve vermeye devam etmektedirler.

Şöyle bir baktığımızda bu kurumların İzmir'de pek çok alanda önder olduğunu görürüz. İzmir'de fuarcılığın gelişimi ve bir fuar kültürü oluşması gibi, EBSO önderliğine kurulan Organize Sanayi Bölgeleri'nin üretim ve istihdam alanındaki katkılarının ortaya çıkması gibi, İzmir tarımının şartlara adapte ederek varlığını ve gücünü sürdürmesi gibi, Türkiye'nin en büyük ihracat limanına sahip olunması ve ihracatı ile Türk Ekonomisi'ne katkısı ile oluşan değerlerin temelinde bu kurumlarımız vardır.

'İZMİR BİRLİÐİNİN GÜCÜNÜ DEPREMDE GÖRDÜK…'

Bu kurumların birlikte hareket etme kültürünün ve anonim bir güç olarak yarattığı sinerjinin değeri sizce nedir?

Türkiye'de sadece İzmir'de bulunan bir yapı vardır. Bunun adı 'İzmir Başkanlar Kurulu' dur… Bu kurulda İZTO, EBSO, İTB, İESOB, EİB, EGİAD, EGİFED, İZSİAD, ESİAD, BASİFED, EGEV gibi kurum ve kuruluşlarda görev alan Başkanlar yer almaktadır. Bu kurul en az ayda bir kez toplanmakta, İzmir'in geleceğine dair projeler üzerinde çalışmalar yapmakta, bu projelerin kurumlar arası koordinasyonu hususunda bir misyonu üstlenmektedir. Bazı şehirlerde bu görevdeki kişiler bir masada yemek yemezken, İzmir'de bu masanın etrafında 30 yıla yakın bir süredir toplanılmaktadır.

Bu birlikteliğin yarattığı sinerjinin gücünü en son yaşanan İzmir Depremi sonrasında bir kez daha gördük. Bu birliktelikler İzmir'in tanımında olan hoşgörü ve dayanışma sözcüklerini güçlendiren oluşumlardır.

Ayrıca, İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin kurmuş olduğu Ekonomik Kalkınma Koordinasyon Kurulu gibi bir yapılanmamız daha vardır. Bu kurulda da meslek kuruluşları, üniversiteler, sendikalar, STK'lar bulunmaktadır. Bu tür kurulların varlığı ve gücü ciddi bir sinerji yaratmaktadır.

'PANDEMİ YÜZÜNDEN İZMİR CİDDİ TRAVMA YAŞADI…'

Yaşadığımız Pandemi sürecinin; şehrimizde yarattığı kişisel, toplumsal ve ekonomik etkileri nelerdir?
Dünya hiç beklemediği bir dönemde, hiç tecrübe etmediği bir salgın sürecine yakalandı. Küreselleşmenin getirdiği birliktelik, dünyanın her ülkesinde olduğu gibi bu virüsü Türkiye'ye de taşıdı. Bu salgının yarattığı korku, tedirginlik ve korunmak için alınması gereken tedbirler tüm insanlığın yaşamını tekrar şekillendirdi. Ortak mekanlarda, toplumsal birliktelik içinde yaşanan tüm hayat aktiviteleri kesintiye uğradı. Böylesine bir ortamda, ev dışında da yaşamayı seven, balkonu, Kordon'u, Güzelyalı ve Bostanlı sahilleri ile özdeşleşmiş İzmir yaşamı ciddi bir travma yaşadı.

Bu dönemde gördük ki, özellikle insanla yaşayan, çalışan esnafımız ciddi bir sıkıntılı döneminin içine girdi. Kapı önüne konan bir kilim, balkonda bir çift sandalye, çimenlere yayılarak alınan deniz havası ile oluşturulan sosyal yaşam bitti. İzmir hayatının sosyal mekanları olan restoranlarımız, kafeteryalarımız, büfelerimiz ya kapandı ya da çok zor şartlar altında sınırlı bir çalışma sürdürmek zorunda kaldı. Belki geçen yaz aylarında pandeminin bir nebze düşüş ivmesine girmesi ile günlerimizi daha az sıkıntı ile atlattık. Ancak, sonbahar ile başlayan şehre dönüş, iş yaşamını sürdürme zorunluluğu ve hareketlenme ile virüsün etkisi tekrar görüldü...

İzmir özgürlüğün şehridir. İzmir kapanmaya, kısıtlanmaya, hareketsiz kalmaya alışık bir şehir değildir. Ama insan yaşamının değeri her şeyin önüne geçmiştir.

Halen devam etmekte olan bu zor süreçte İzmir'imizdeki tüm sağlık kuruluşlarının, sağlık çalışanlarının olağanüstü gayretleri ve kamunun, belediyelerimizin tüm çalışanları ile verdikleri hizmet ve desteklerin yardımı ile şehrimiz ayaktadır. Öncelikle bu süreç içinde mücadele veren, hizmet veren herkese şükranlarımı sunmak isterim.

Süreç çok zordur. Öngörülemeyen bir dönem yaşanmaktadır. İşini, gelirini, sağlığını kaybeden herkesin gözü önce devlettedir.

Ülke kaynaklarının en verimli, en adil şekilde kullanılması ile bu dönemi de atlatacağımız umudumuz hep içimizdedir. Aşılanmanın başlaması da bu umudu güçlendirmektedir.

26 YILDIR MEKSİKA'NIN İZMİR FAHRİ KONSOLOSU…

Çok özel bir göreviniz daha var, o da 1995 yılından beri yürüttüğünüz İzmir Meksika Fahri Konsolosluğu'dur. Bu görevinizi nasıl değerlendirirsiniz?

Ben bu görevi değerli meslek büyüğüm, rahmetli Raşit Özsaruhan'dan devir almıştım. Raşit Bey bu görevi 22 yıl yapmıştı, ben de bu yıl 26'ncı seneye giriyorum… Zaman çok hızlı akıyor…

Bu görev bana teklif edildiğinde, Türkiye ile Meksika'nın 200 milyona varan toplam nüfusu için, müşterek bir fahri gönüllü olmak beni çok heyecanlandırmıştı.

Meksika, bağımsızlığını savaşarak kazanmış, Cumhuriyetini büyük mücadeleyle kurmuş, aile ilişkileri çok kuvvetli, renkli bir kültüre sahip, mükemmel bir mutfağı olan, turizmde büyük potansiyeli olan bir G20 ülkesidir. Bakın, bu cümlenin başındaki Meksika kelimesini kaldırın yerine Türkiye yazın, bahsettiğimiz değerlerin özünde hiçbir değişiklik olmayacaktır. Bu denli birbirine benzeyen iki ülkedir, Meksika ve Türkiye.

Türkiye ve Meksika ilişkileri hep çok iyi olmuş ve aramızda bir Ticaret Anlaşması yapılmıştır. Ancak coğrafi uzaklık ve her iki ülkenin üretim portföylerinin benzerliği nedeni ile ticaret hacmi istenen boyuta ulaşmamıştır.

İzmir'in çok popüler ve prestijli sokaklarından birine 'Meksika Sokağı' adı verilmesi ve sokağın başladığı yerde Meksika Halk Kahramanı Zapata'nın büstünün yerleştirilmesi bana gurur verdiği kadar, Meksika'da da çok ses getirmiştir. 2013 yılının Aralık ayında, Meksika Devlet Başkanı Sayın Pena Nieto bizzat İzmir' e gelerek, bana Meksika'nın en büyük devlet nişanı olan ve geçmişte Nelson Mandela, Bill Gates gibi küresel isimlere verilen 'Aztec Eagle' (Aztek Kartalı) madalyasını takdim etmiştir. Bu çocuklarıma ve torunlarıma bırakabileceğim en güzel miraslardan biri olmuştur.

'TARİHİ KEMERALTI ÇARŞISI İZMİR'İN KALBİ OLMALIYDI…'
UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesine kabul edilen, dünyanın ilk açık hava AVM'si olan Kemeraltı için görüşlerinizi merak ediyorum.

Bazı şehirlerin öyle değerleri vardır ki, bu değerler o şehri farklı kılar, çekici kılar ve uluslararası pazarlarda gidip, görülmek istenen bir marka haline dönüştürür. İşte, Kemeraltı İzmir için böyledir. Kemeraltı İzmir'in 'Altstadt'ı, 'Old City'sidir… Kemeraltı İzmir'in sosyal yaşantısının kalbi haline getirilmelidir. Restoranların, kafelerin, sanat mekanlarının, özel ürünleri satan dükkanların Kemeraltı'ya yönlendirilmesi sağlanmalıdır. Elbette bu tür kararlar ekonomik kararlardır. Her işletme arz-talep dengesine bakar, piyasanın hareketliliğine bakar. Bu nedenle Kemeraltı'nın hem yapısal, hem de yönetimsel anlamda özel bir stratejiye ihtiyacı vardır.

Her türlü altyapısı tamamlanmış, 24 saat yaşamaya hazır mekanlar oluşturulmalı, bu mekanların 24 saat güvenliği, aydınlatması çok acil sağlanmalıdır. Yapılacak özel çevre düzenlenmeleri, özel kent mobilyaları, yayalara özgür hareket imkanı tanıyan parkurlar yerli yada yabancı herkesi Kemeraltı'ya gelmeye cezbetmelidir. Bu yapısal bir mimari ve sosyo-kültürel değişim olacaktır. Yoksa bazı binaları yenilemek ya da bazı esnafı Kemeraltı'na getirmek gibi çözümler asla Kemeraltı'nın gerçek değerini bulmasını sağlamayacak ve çok zaman alacaktır. Kemeraltı'nın çözümü yine Kemeraltı'nın içindedir. Bu noktada İzmir'e ulaşım, özellikle de uluslararası ulaşım çok stratejik bir öneme sahiptir . Bu nedenle İzmir Havalimanı'nın THY'nin ikinci 'hub' (Aktarma Merkezi)'ı olması çok önemlidir. İzmir'e gelmek isteyen insanlar, ızdırap çekmeden, saatlerini yolarda harcamadan İzmir'e ulaşabilmeli, İzmir'den tek uçuşla ülkelerine dönebilmelidir... Yukarıda bahsettiğim iki konuda atılacak her yapıcı adım, Kemeraltı'nın değerini ve yaratacağı ekonomik katma değeri sürekli artıracaktır.

'İKTİSAT KONGRESİ İZMİR'İN EN ÖNEMLİ MARKA DEÐERİ…'

Yaşadığımız deprem gerçeği ve sonrasında İzmir Büyükşehir Belediye binasının yıkım kararı hakkında ne düşünürsünüz? Ayrıca kent öneminin vurgulanması açısından, ilk iktisat kongresinin yapıldığı şehir olan İzmir'imizde, iktisat kongresinin devamlılığı (belli aralıklarla) söz konusu olmalı mı?

Büyükşehir Belediyesi bu binayı yıkmak ve yenisini Basmane çukuruna yapmak isterse, buna şapka çıkarır, alkışlarız. Çok doğru olur.

Esasında ben estetik olarak ve ekonomik değer olarak ince eleyen, sık dokuyan her şeye hak ettiği değeri veren ve kolay, kolay vazgeçmeyen biriyim. Mücbir sebeplerden dolayı sıkıntı yaşanan yerlerde özellikle anlamı ve tarihi olan binalara önce kurtarabilir miyiz, diye bakarım. Ancak bu imkan yok ise T.C Merkez Bankası (Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi) ve TC. Hazine ve Maliye Bakanlığı binası ve hatta İZSU binasını bu günkü Belediye binasını da içine katan bütünleşik bir projeyi tercih ederim. Her ne kadar devlet binalarının yıkılması çok zor kararlar gibi görünse de, Konak Meydanı'nı, dünyada tanınan bir yapıya kavuşturmak için çıkabilecek engeller karşılıklı diyalog, anlayış ve dayanışma ile çözülmelidir.

İzmir İktisat Kongresi konusuna gelince de, Birinci İktisat Kongresi'nin yapıldığı yeri çocukluğumdan gayet iyi hatırlıyorum. Hatta bu mekan gençliğime kadar da ayakta durmuştu. Rahmetli Remzi Reyent'e ait bir taş bina içerisinde, incir işletmesiydi. Binanın içinde bir yol geçerdi, bir çeşit tüneldi. İçinden geçerken insanın boğazını yakan bir incir aroması kokusu vardı. Ve bu bina yıkıldı. Soruyorum şimdi, böyle tarihi bir eser yıkılır mı? Kim bilir hangi Atatürkçü geçinenler yıktı bu binayı ve biz İzmirliler sessiz kaldık. Ne yazık!

İktisat Kongresi İzmir'in en önemli marka değerlerinden biridir. Böyle bir değerli marka İstanbul'un elinde olsa, inanın şimdi bir başka Davos olmuştu. Bu güne kadar yapılan İzmir İktisat Kongrelerinin hiç birinin birincisi kadar anlamı olmamıştır.

Siyasi aktörler tarafından düzenlenen kongreler doğal olarak, siyasi bir güç gösterisi haline dönüştürülmüştür. İzmir'de İktisat Kongrelerinin adına yaraşır, sağlıklı bir biçimde devamı için İZKA, EGEV gibi kurumlarımızın öncülüğünde her türlü siyasi sahiplenmeden uzak bir organizasyon olmalıdır… Bu kongreler her yıl ulusal, beş yılda bir uluslararası olarak organize edilebilir. Mustafa Kemal Atatürk'ün İzmir'e yadigarı olan bu kongre İzmir Markası haline gelme potansiyeline sahiptir. Tabi bu noktada İzmir'imizde böyle bir kongrenin sağlıklı bir biçimde organize edilmesi için toplantı, konaklama vb. hususlarda da altyapımız tamam olmalıdır.

Bir liman kenti olan şehrimizde, İzmir Limanı'na ve Körfeze hareket ve renk katan kruvaziyer turizmi çok mu gerilerde kaldı?

İzmir konumu gereği sekiz bin yılı geçen bir süredir, bir deniz ve liman kentidir. İzmir Körfezi, denizden yolcu ya da mal taşımacılığının en önemli noktalarından biri olmuştur. Ancak İzmir'in yaşadığı ulusal yada uluslararası politik ve ekonomik sorunlar İzmir limanından beklenen verim ve katkının alınmasını engellemiştir. İzmir'in deniz ulaşımının istenen ve sahip olduğu potansiyelde kullanılabilmesi bazı yapısal adımların atılması gerekmektedir. Bunlardan ilki, İzmir limanından dökme yük taşımacılığı kaldırılmalıdır. Aliağa Limanı yeniden düzenlenmeli, Çandarlı Limanı da devreye sokulmalıdır. Dökme yük taşımacılığı bu limanlara kaydırılmalıdır.

İzmir Limanı ise konteyner ve kruvaziyer limanı olarak yeniden yapılandırılmalıdır… Özellikle kruvaziyer liman yapılanmasının İzmir Turizmi'ne olan katkısı geçmişte yaşanmış, deneylenmiştir. Bu nedenle İzmir Limanı tekrar kruvaziyer hatlara dahil edilmeli, Alsancak Limanı misafirlerimizi karşılama ve ağırlama bakımından tüm olanaklarla donatılmalıdır. Ayrıca, deniz yolu ile İzmir'e gelen misafirlerimiz için de, Alsancak Limanını, Kemeraltı'na bağlayan 10 yılı geçkindir masanın üstünde bekleyen yaya yolu ve mini raylı sistem projeleri de bitirilmelidir.

Elbette kruvaziyer turizm, her turizm alanında olduğu gibi ciddi bir destek ve tanıtımla ayağa kalkabilir. Bunun içinde konuya dahil olan başta İZTO, İESOB, İZKA gibi kurumların liderliğinde İzmir Vakfı, ETİK gibi STK'ların da içinde olduğu, yerel yönetimler tarafından tam destek gören bir yapı oluşturulmalıdır.

'NEDEN İZMİR'DE TARIM AZ KONUŞULUR OLDU?'

İzmir ve havalisinde azalan tarım gerçeği ve tarıma dayalı sanayii konusundaki görüşleriniz nelerdir?

Nedense, İzmir'de tarım az konuşulur olmuştur. İzmir'in gelecek vizyonunu çizmeye çalışanlar ticaret, sağlık, turizm, sanayi, kültür, eğitim gibi sektörleri sayarken tarım biraz gözden ırak bırakılmıştır. Oysa Ege Bölgesi ve İzmir sahip olduğu verimli topraklar, ekolojik yapısı ve su kaynakları ile yüzyıllarca bir tarım kenti olmuştur. İzmir'in tarım ürünleri portföyüne baktığımızda yüzün üzerinde ürün görürüz. İzmir'deki sanayinin yapısı incelendiğinde de, yüzde 40'a yakın bir bölümün tarım ve tarıma dayalı sanayi olduğu ortaya çıkacaktır.

Gerek özel sektörün gerekse kooperatiflerin aracılığı ile İzmir Türkiye'nin süt üretiminin yüzde 10'unu, hindi etinin yüzde 40'ını, yağlık zeytinin yüzde 20'sini, organik tarımın yüzde 40'ını karşılamaktadır. Kırmızı et üretiminde ise Konya'nın ardından ikinci il İzmir'dir… Bu tespit önceki İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Aziz Kocaoğlu tarafından da yapılarak, bu kapasiteyi kullanmak ve geliştirmek için İzmir'e özgü bir kırsal kalkınma modeli oluşturulmuştur. İzmir'in tarımla geçinen halkı tarafından da kabul gören bu sistem neticesinde İzmir'in tarımsal üretimi daha verimli ve daha katma değer yaratır bir duruma gelmiştir. Aynı sistem bu dönemde İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nı yürüten Sayın Tunç Soyer tarafından da geliştirilerek devam etmektedir. Bu her türlü takdirin üstündedir. İzmir her değeri ile olduğu gibi tarımı ile de özel bir kenttir…

Kadına ve çocuğa, özetle insana karşı nazik duruşunuz hep bilinir... EBSOV Kadınlar Birliğinin kadın, çocuk ve gençlerle ilgili gerçekleştirdiği çalışmalarımızda her zaman değerli desteğinizle yanımızda oldunuz. Türkiye'de kadın ve çocuk istismarı hakkında dolayısı ile tümden bakış açısı ile insan hakları konusunun analizi nasıl olmalıdır?

İnsana kadın ya da erkek diye cinsel bir sınıflama ile bakmak günümüz dünyasında yapılacak en kritik hatalardan biridir. Öncelikle karşımızda olan her bireye insan olarak bakmayı becermeliyiz. Hiçbir cinsi diğerinden daha önemli, daha değerli kılmak mümkün değildir. Erkeğin doğadan gelen fiziki gücünün bir üstünlük, bir sahiplik unsuru olduğunu düşünen kafaların modern dünya dediğimiz bu zamanda bile bizim karşımıza çıkardığı olayları, yarattığı acı ve ızdırabı şiddetle kınıyor ve lanetliyorum.

Bizim tarihimize baktığımızda kadın ve erkek daima yan yana olmuştur. Kadın toplumsal görevleri içinde ailenin birlik ve dirliğini sağlayan ana unsurdur. Kadın anadır, eştir, bacıdır. Günümüzde çalışma hayatı içine giren kadınlarımızın ülke ve aile ekonomisine katkıları çok önemli boyutlara ulaşmıştır.

Hal böyle iken, kadına el kaldırmayı, ona şiddet göstermeyi, onu psikolojik olarak ezmeyi haklı gösterecek bir tek neden yoktur... Her gün basından üzüntü ve kızgınlıkla takip ettiğimiz kadına ve çocuklara karşı yapılan şiddet kökenli davranışların azalması, hatta hiç yaşanmaması, istismarların ortadan kalkması için damarlarımızdaki kanda gezen, yukarıda bahsettiğim değerlerimizin farkına varılması sağlanmalı, anlamı öğretilmelidir.

Bu süreç aile içi eğitimden başlayarak, okullar ve işyerlerinde ki kurumsal eğitim ile kaynaştırılarak bir yaşam prensibi haline getirilmelidir. Bu tür gerçekleştirilen eylemlere ise asla taviz verilmeden en uygun cezalar verilmelidir.

'KENDİMİ HİÇ BİR ZAMAN VAZGEÇİLMEZ GÖRMEDİM…'

Şehrimizin ve ülkemizin sorunlarının mercek altına alınıp tartışıldığı EGİAD Danışma Kurulu üyesisiniz... Ve de her yıl; TÜRYAK tarafından düzenlenen organizasyonla, İzmir'in 2019 yılı Örnek Kıdemli Vatandaşı ödülünün sahibisiniz... Tecrübelerinize, değerli şahsınıza ve çalışmalarınıza ithaf edilen bu ödül ile bağlantılı olarak sormak isterim ki; yeni dünya düzeninde genç nesle tavsiyeleriniz altın anahtar niteliğinde olacaktır... Bu konuda söylemek istedikleriniz nelerdir? Kısacası; hayat başarısı nedir? Maddi ya da manevi, başarılı olmanın sırrı nedir?

Bize verilen zaman içindeki hayat olgusuna baktığımızda en çok peşinde koştuğumuz şeyin mutluluk olduğunu görürüz. Maddi ve manevi tüm dileklerimiz, taleplerimiz sonunda bizim mutluluk torbamızı dolduracak beklentilerdir.

Başarı da bu ödüllerin en değerlilerindendir. Ben yaşamım boyunca kurguladığım ve doğruluğuna inandığım ilke ve prensiplerimle var olmayı seçtim. Sevdiğim işi yaptım. Sevdiğim ve inandığım ülküye bağlı kaldım. Sevgi ancak sevgi ile doğar anlayışı içinde ailemi, toplumumu, yaşadığım çevremi, şehrimi, ülkemi ve en geniş anlamda bize yaşam ortamı olan dünyayı sevdim.

Sevgi yaşamdaki en güçlü duygudur. Sevgi her sorunumuzun çözüm anahtarı, her güzelliğin filizlendiği topraktır. İçimdeki sevgi ile çalıştım. Şehrime, ülkeme, insanlarıma hizmet vermek için girdiğim her işte asla o makama, o göreve ne için geldiğini unutmadım. O görevlerin, o makamların bana teslim edildiğini, günü gelince de benim tarafından en güçlü, en temiz bir biçimde teslim edilmesinin ne denli büyük bir sorumluluk olduğunu unutmadım. Mücadele anlarında hata yapmaktan korkmadım ama aynı hatayı iki kez yapma zayıflığına düşmedim.

İşimde, ailemde, toplum tarafından, bana inanan, güvenen insanlar tarafından tevdi edilen görevleri kendi asıl işim gibi benimsedim. Görevimi tamamlandığıma inandığım anda da benden sonra gelecek insanlara el vererek, devretmeyi prensip edindim.

Kendimi hiç zaman vazgeçilmez görmedim. Çevremin beni hak ettiğimi düşündükleri tanımlar ile anlatması benim en büyük gururum oldu. Kıskançlık, gurur, kibir, kabalık gibi duygulardan daima uzak durmaya çalıştım. Sevgimi ve saygımı aynı bilgi ve tecrübelerimde olduğu gibi insanlarla paylaşmaya özen gösterdim.

Günümüze kadar tamamladığımız her görevin devamında başarı ve üretkenliğin devamı için insan yetiştirmeye gayret ettim. Benden sonra benim başarabildiklerimi aşan her kişi benim gururum oldu.

'ÖRNEK KIDEMLİ VATANDAŞ ÖDÜLÜ' SAHİBİ…

Karşımdaki her insanın nedenlerini anlamaya çalıştım. Empati mekanizması benim için ruhu yapışan bir etiket değil, ruhumun işleyişinin temel parçalarından biri oldu. Gençlere ve eğitime olan inancım daima en üst düzeydedir. Eğitim derken de sakın aklınıza okullardaki gibi yaşamımızdaki düzenin getirdiği zamanlar gelmesin. Eğitim, her gün, her saat, her an devam eden bir aktivitedir. Ve insanın bu dünyadan ayrılacağı son ana kadar devam etmektedir. Zaman düzleminde bilgi ve bilimin açtığı, insanlığın menfaatine olan her yeni anlayışa saygı ile yaklaştım. Değişimin gereğine daima inandım. Aktarmaya çalıştığım bu değerler, ilkelerle yaşadığım, çalıştığım her anı kıymetlendirdim. 2019 yılında şahsımın layık görüldüğü 'Örnek Kıdemli Vatandaş' ödülünün altında yatan nedenlerin de bu değerler olduğuna inanıyorum. Bu nedenle beni bu şekilde değerlendiren ve o ödüle layık gören herkese bir kez daha şükranlarımı sunmak isterim. Kemal Çolakoğlu olarak bir değer, bir saygı, bir sevgi, bir inanç ve güven çizgisi içinde anılmak ise beni en çok mutlu edecek ve aileme, çocuklarıma, torunlarıma bırakabileceğim en değerli miras olacaktır.