Yazarımız Gönül Soyoğul'un İzmir Barosu seçimlerini kazanan Çağdaş Grup'un Başkanı Sema Pektaş'la yaptığı keyifli röportaj...

BAŞLARKEN…
7 listeli İzmir Barosu seçimlerini 6 yıldır muhalefette olan Çağdaş Grup kazandı, biliyorsunuz. Ve listenin başkan adayı da bir kadındı. Avukat Sema Pektaş.
Hani adını 2000'li yıllardaki Manisa davasında duyduğumuz, işkence gören gençlere sadece hukuki savunma yapmayıp onlara kol kanat geren, adeta 'ablaları' da olan Sema Pektaş.
29 Ekim törenlerine 'Baro Başkanı' sıfatıyla katılmasının hemen ardından buluştuk onunla. Yaptıklarıyla ismen tanıdığım Sema Pektaş'la, cismen ilk tanışmamız.
Ne gam! O klasik deyimdeki gibi, sanki yıllardır tanışıyoruz, anlaşıyoruz. Bazen cümlelerimizi tamamlıyoruz.
Yüzünde hem ciddiyet, hem gülümseme ile anlatıyor Sema Pektaş.
Dışarıdan izleyen gözler; 'iki kadın kahve eşliğinde eş/çoluk çocuk/iş üçgeninde laflıyorlar işte' diye okuyabilir.
Oysa biz, 102 yıl sonra İzmir Barosu koltuğuna oturan ilk kadını, neler yapmayı planladığını, mesleğinin sorunlarını, 30 yıllık iktidardan sonra Çağdaş Grup'un niye kaybettiğini, 6 yıllık muhalefette ne öğrenildiğini, Manisa davasını, kutuplaşan Türkiye'de ağır konuları konuşuyoruz.
Ama gerilmeden, tatlı tatlı, usul usul konuşuyoruz.
Bu kadar ciddi konuyu hem ciddiyetle, hem de yüzü gülerek, gözleri ışıl ışıl anlatabilen bir kadınla ilk kez karşılaştığımı düşünüyorum sohbet anında.
Kaygı yerine umut geçiriyor bana.
'Evet, çok ciddi sorunlarımız var ama bunları aşabiliriz' duygusu katıyor içime.
Öylesine barışık ki kendinle, öylesine emin ki ekibiyle birlikte yapacaklarından…
Ve öylesine 'kişisel hırs'tan arınmış, belki de hiç bulaşmamış biri ki…
Sohbetten dingin ve zenginleşmiş biri olarak...
İzmir Barosu'na ilk kadın başkanın yakıştığını, ama Sema Pektaş'ın daha da yakıştığını düşünerek ayrılıyorum…
GÖNÜL SOYOÐUL: 102 yıllık bir koltuğa ilk defa bir kadının oturması ne açıdan önemli?
SEMA PEKTAŞ: Toplumun yarısı kadın ve İzmir barosuna kayıtlı avukatların da yüzde 56'sı kadın oldu artık. Ve kadınlar bu işi çok da iyi yapıyorlar üstelik.
Avukatlık mesleği bir duruştur, avukatlıkta usul çok önemlidir. Yargılama süreçleri hep usul üzerinden yürür, hukuk usulü kanunumuz vardır bizim, ceza yargılaması usulü kanunumuz vardır, yargılama faaliyeti bir seremonidir aynı zamanda. Dilekçeyi belli bir şekilde vereceksiniz, belli sürede itiraz edeceksiniz, belli şekle itirazlarınız olacak; şekil şartları çok önemlidir hukukta ve hukuki işlemlerde. Ben kadınların bu hususlarda çok daha dikkatli olduklarını düşünüyorum ve kadınlara avukatlığın çok da yakıştığını düşünüyorum.
SOYOÐUL: Erkek meslektaşlarınız alınmasın?
PEKTAŞ: Elbette, alınmasınlar. Erkeklere yakışmıyor demiyorum, kadınlara çok daha yakışıyor diyorum. Kadınların daha adil olduklarını düşünüyorum. Bir de kadın-erkek sorununun da dışında, yasa maddelerini farklı bakış açılarıyla yorumluyoruz, uygulamaya koyuyoruz. Bu bir bakış farklılığıdır. Biz kadınlar ve erkekler, konuların farklı yönlerini görebilme becerisine de sahibiz. Kadınların bu meslekte etkin olması yasaların farklı yorumlanması, toplumun kadın nüfusunun ihtiyaçlarının da o yorumlama sırasında hayata geçmesini de sağlayacaktır. Bu fark, yargılama faaliyetlerini tek boyutlu olmaktan çıkartır.. Kadınların konumu açısından da eşit olmayan, toplumsal yaşama eşit olarak katılmayan bir cinsin bu sorunlar karşısındaki duruşu, talepleri, konumunun ne olduğunun görülerek eşitliğin sağlanması açısından, onların fonksiyonunun tam sağlanması da önemli. Bu anlamda biz kadınlar, yönetim kurullarında bulunduk ama başkanlık temsil görevidir, bu bir aşamadır. Görünmektir, kadınların görünür olmasını da sağlamaktır belki. Yönetim kurulunda çalışırken, baronun işlerini yaparken kadın arkadaşlarımız çok daha fazla iş yapıyorlardı, kararlar da veriyorlardı ama temsilci olmak, görünür olmak başka bir şey. Kadınların da görünür olmasının zamanı geldi diyorum ben… Demokrasi de eşitlik de budur işte. Bizim hep böyle bir topal demokrasimiz var, eksik demokrasimiz var; bu görüntüyü de sağlayamadığı için… Görüntünün de, görünür olmanın da önemli olduğunu düşünüyorum ben…
SOYOÐUL: Bu kadar çok kadın avukat olmasına rağmen, niye bu 102 yıllık gecikmişlik? Kadınlar mı talepte bulunmadı? Biz kadınlar görünür olma konusunda erkekler kadar istekli değiliz; yapamayacağımızdan değil bence. Sizce?
PEKTAŞ: Biz kadınların çok fazla sorumlulukları var. Öyle çok sorumluluklarımız var ki… Çocuklar bizim asli görevimiz olarak algılanıyor. İşlerini kadın arkadaşlarımız çok başarılı yapmak istiyorlar, dolayısıyla bir işe aday oldukları zaman mutlaka gereğini yerine getirmek istiyorlar. 'Ya yapamazsam' türü korkularımız var bizim. Biz o korkuları ciddi yaşıyoruz ama erkek arkadaşlarımızda böyle değil. Onlar her şeye doğuştan itibaren 'yapabilir' olarak geliyorlar. 'Yapamaz mıyım acaba, uygun muyum' türü düşünceler, bizim aklımıza geldiği kadar onların akıllarına gelip gitmiyor. Bizim böyle bir kendimizi geri çekme tarafımız da var. Geri çekiyoruz kendimizi.
Şöyle bir taraf da var. Siyasetin çok belirleyici olduğu yerler buralar, temsil kurumlarının olduğu yerler. Hatta, kadınların siyasette etkin olmamasından kaynaklanıyor diye düşünüyorum. Kadınlar aksesuar olarak görülüyorlar hala. Var mı bir kurumda kadın? Var. Orada da kadın görüntüyü, tabloyu tamamlamak için var. Ama gerçek fonksiyonuyla olmak için değil. Türkiye'de ciddi bir kadın hareketi de var artık. Meydanlarda, her yerde bağırıyorlar. Ben kadın hareketinden gelme biriyim aynı zamanda. Kadın platformlarında oldum, kadın dernekleriyle birlikte çalıştım, medeni kanun tasarısı hazırlıklarında meclise gittik geldik, çalıştık. Siyasetin içinde olmanın… biraz önce söylemiştim belediye meclis'inde çalışmanın kattığı zenginliği…
SOYOÐUL: Evet sizin siyasi geçmişiniz var. Bugün çıkmadınız bu yola. Nereden başladığınızla devam edelim isterseniz sohbetimize.
PEKTAŞ: 12 Eylül öncesi bir ODTÜ geçmişim var. ODTÜ ekonomi öğrencisiydim ve 12 Eylül öncesi aktif olarak öğrenci derneklerinde vardım zaten. 12 Eylül ezdi geçti ve ben o dönemde hukuk okumaya karar verdim. ODTÜ'yü bıraktım, 12 Eylül'den sonra Dokuz Eylül Üniversitesi'nde hukuk okudum. Mezun oldum ondan sonra 87'den itibaren İzmir'de avukatlığa başladım. İnsan hakkı ihlallerine karşı durmak için, hukukçu olmanın önemini kavrayarak, avukatlık yapmak üzere hukuk okudum ben. İnsan haklarının ihlallerine karşı donanımlı karşı durabilmek açısından. Haklarımızı bilmeliyiz, bildiğimiz zaman kullanabiliyoruz çünkü. İnsan Hakları Derneği'nin kuruluşunda bulundum, 90-92 arasındaki yönetim kurulunda görev yaptım, sürekli toplumsal davalarda görev almaya çalıştım.
SOYOÐUL: Mesela Manisalı gençlerin işkence davası… Birazdan ona da değineceğim zaten.
PEKTAŞ: 92-99 arasında SHP-SODEP üyeliğim vardı, 92-94 arası Balçova/Büyükşehir Belediye Meclis üyeliği, 94-99 arası yine Balçova/Büyükşehir Belediye Meclis üyeliği. Bunlar benim için ciddi birer deneyimdi. Hep hukuk komisyonunda çalıştım, belediye meclisinin işleyişini öğrendim, siyasilerle bir arada oldum. Benim için artılardı bunlar. Ama mesleğimi hiçbir zaman bırakmadım. Avukatlık benim için asli görev. Kamusal sorumluluğu olan her türlü görevde bulundum. Bu arada bizim hep bir de kadın hareketimiz vardı. 92'de zannediyorum, Dokuz Eylül'den Meryem Koray'la, Şenel Aksu ile birlikte çalıştım. Onların bir çağrısı vardı İzmir'deki kadın örgütlerine, kadınları bir araya getirmek üzere. Hatta ilk medeni kanun tasarısını İzmir'deki kadın kuruluşları başlattı imza kampanyasıyla. O kampanya ile bütün Türkiye'ye yayıldı. 2002'de değişiklik oldu ama kadınlar bunu kendi gündemlerine 91'lerde falan aldılar. Bir taraftan kadın platformunda çalışmalarım sürdü, bir taraftan insan hakları, bir taraftan siyasi çalışmalarım devam etti. O çalışmalar içinde ben baroda hep Çağdaş Grup içindeydim, baro yönetimlerinde çağdaş grup vardı o dönemlerde de.
SOYOÐUL: İzmir Barosu yönetiminde yer almış mıydınız o günlerde?
PEKTAŞ: Hayır, hiç almadım. Komisyonlarda çalıştım, barodaki arkadaşların çalışmalarına destek verdim. Ben İzmir Barosu'nun çağdaş baro yönetimleriyle çok işler yaptığına inanan bir insandım. Çünkü insan haklarını ciddiye alan, insan hakları için mücadele veren bir gruptu bu, hukukçu kimlikleriyle insan hakkı mücadeleciliğini birleştiren gruptaki arkadaşlarımızdı, onlar baro yönetiminde çok güzel işler yaptılar. Onların o çalışmaları hep önemliydi.
SOYOÐUL: Ne oldu da kaybettiniz peki? Çağdaş Grup madem bu kadar güzel çalışmalar yapıyordu da seçimi Cumhuriyetçilere nasıl kaptırdı? Kadir kıymet mi bilinmedi?
PEKTAŞ: İktidar yıpratır bir kere. 30 yıla yakın bir yönetim… İkincisi kendi içinde bir takım sıkıntıları oldu. Türkiye'deki siyasi konjonktürün de değişmesi… Türkiye'de bugün siyasi kavramlar, liberalizm, demokrasi, sağ-sol, her şey o kadar çok taraflara savruldu ki… Çift kutuplu dünya, tek kutuplu dünya haline geldi, dünyanın dengeleri değişti, kavramların içleri boşaldı, yeni kavramlar çıktı. Bunlara ilişkin kendini yeniden de üretmeniz gerekiyor; siyaset, kendinizi yeniden üretebildiğiniz sürece sizi var eder. Siz de siyasette var olursunuz. Bu sıkıntılar kaçınılmazdı belki. Bir de Çağdaş Grup tek bir siyasi hatta olan bir grup değildir. Solcu bir gruptur ama solun çeşitli renklerini içinde barındırırdı. Şimdi yine öyle. İçimizde solun çeşitli renkleri var. Biz baroda solun farklı renkleri olarak bir araya gelip iş yapabilmeliyiz, benimle sadece birebir aynı düşünenlerle olmam mümkün değil. Yok böyle bir şey. Hayatın gerçekliği değil. Birebir düşündüğünüz insanları bulamazsınız. Zaten zenginlik de ortak paydanız çerçevesinde, farklı renkleriniz olduğu zaman daha tatlı, daha renkli gruplar olursunuz, daha çok üretirsiniz. Çağdaş Grup bu niteliğini yeniden kazandı. Bu yönetimde olmadığı 6 yılda olgunlaştı biraz daha… Dinlemek, kendine dönük eleştiriler yapmak insanları geliştiriyor. Böyle bir sürecin yaşanması iyi oldu, olgunlaşmayı sağladı. Neleri yapmaması gerektiğini öğrendi ayrıca.
SOYOÐUL: Nelerdi onlar Sema Hanım? Yapmaması gerekenler?
PEKTAŞ: Çok içimize kapanmamamız gerektiğini öğrendik en başta. İşlere bu kadar yoğun dalıp bazen unutuyoruz, meslektaşlarımızın sorunlarını da unutuyoruz. Baro, baronun işlerini yapmak birinci faaliyet haline geliyor..
SOYOÐUL: O dönemde Çağdaş'a gelen eleştiriler arasında aklımda, baronun sırf siyasetle uğraşır hale geldiği, meslektaşlarının sorunlarını önemsemediği kalmış. O dönemde Cumhuriyetçi grup hem siyasette yükselen trendi ulusalcılığı öne çıkarmıştı, hem de İzmir Barosuna bağlı avukatların sorunlarına eğileceği sözünü vermişti; yanlış anımsamıyorsam…
PEKTAŞ: Bizim arkadaşlarımız o dönemlerde bir de durmadan Baro parası biriktirdiler, İzmir Barosu'na bir yer alalım diye. Hedefti. Bir de Adliye buraya yeni taşınmıştı, koşullar kötüydü, yerimiz oradaydı. Orada bir şey yapmak mümkün değildi. Biz mesleğimizi yaparken tabii ki kolaylıklarımız olmalı. Bu kolaylıkları sağlamalıyız. Çok zor koşullarda görev yapılıyor. Çok zor bir meslektir avukatlık. Hep negatif enerji alırsınız. Sorunu olan, ihtilaflı insanlar gelir size. Olumsuz enerjiler yükleniyoruz. O yüzden mesleğimizi yaparken kolaylıkların olmasını sağlamalıyız. Orada bir denge kaçırması olmuştu. İktidardan uzak olduğumuz süreçte bunları gördük…
SOYOÐUL: Şöyle sorayım o zaman. Baronun asli görevi nedir? Siyasetten arınmış bir baro olabilir mi mesela, bazı meslektaşlarınızın iddia ettiği gibi?
PEKTAŞ: Olamaz. Hukukun siyasetini yapmak zorundayız. Siyaset derken… Yaşamak zaten siyasi bir duruş, siyasi tercihlerinize göre de belirleniyorsunuz. Görev yaparken ödeyeceğiniz katma değer vergisinin oranından, ödeyeceğiniz vergiden, protokoldeki yerinize kadar pek çok şey siyasetle iç içe… Mesleği siyasetten, yaşamı siyasetten soyutlamak mümkün değildir. Ama baroların hukuk siyaseti dili olmalıdır. Gündelik siyasetin, hamasetin ötesinde… Nutuk atmak yerine barolar hukukçu duruşuyla hukukun siyasetini yaparak, yasaları, insan hakkı ihlallerini eleştirmelidirler, hak ihlallerine karşı mücadele etmelidirler. Avukatlık kanununun verdiği görev de budur zaten. Kanunda yazılı görevdir, meslektaşlar arasında dayanışma sağlayarak mesleğin sorunlarını çözerek… Mesleğin sorunlarını çözmek de aynı zamanda bir siyasi mücadeledir. Mesleğin onurunu korumak, mesleğin güçlü, bağımsız, etkin yapılmasını sağlamak… Etkin, güçlü, bağımsız bir avukatlık mesleği, hukuk devletinin garantisidir. Ancak hukuk devletinde avukatlık mesleği yapılabilir. Avukatın etkin olmadığı yerde hukuk devleti yoktur. Avukat etkin olduğu zaman hukuk devleti vardır. Bu anlamda, aslında bütün meslekler önemlidir ama avukatlık mesleği çok daha da önemlidir. Bu yüzden, avukatlık mesleğinin etkinleştirilmesi için de çalışmamız gerekiyor bizim. Bu bir siyasi çalışmadır aynı zamanda; birbirinden kopuk konular değil hiçbirisi. Ama mesleğimizi yaparken elbette kolaylıklarımız olmalı. Benim adliyede, baro odamda bilgisayarım olmalı, çayımı içmeliyim, birazcık dinlenebildiğim yerim olmalı. Mesleğimi yaparken maruz kaldığım kötü muameleye karşı baro benim yanımda olmalı. Birlikte mücadele etmekle bir sürü sorun çözülür, herkes tek tek mücadele ederse, tek kişinin kazanımıdır veya kazanamamasıdır. Bu anlamda tüm avukat arkadaşları aslında baroya sahip çıkmaya, birlikte bir şeyler yapmaya davet etmeliyiz. Biz birlikte olursak bir şey yapabiliriz. Ve baroyu bu konularda işler hale getirebilirsek, bir şey yapabiliriz. Baro hep gündemde olmalıdır, var olmalıdır. Biz, baro varsa güçlüyüz.
SOYOÐUL: Bu önümüzdeki dönemde nasıl bir yönetim anlayışı; ki, az önce ipuçlarını verdiniz zaten, içinde olacaksınız? Ne vaat ediyorsunuz demeyelim de politikacılar gibi, meslektaşlarınıza nasıl bir katkı sağlayacaksınız?
PEKTAŞ: Öncelikle anlattığım gibi, katılımcı bir baro diyoruz. Herkesi kucaklayacak bir baro. 6 bine yakın meslektaşım vardı, hepsinden oy istedim. Avukatın mutlaka bir siyasi görüşü vardır zaten ve ben hepsinin siyasi görüşüne saygı duyuyorum. Hukuk okumuş insan, memleket meseleleriyle de ilgili olan insandır biraz. Öyle olmak zorundadır.
SOYOÐUL: Hele ki şu dönemde, kıyametin asıl büyüğü yargı üzerinde koparken…
PEKTAŞ: Nasıl siyaset yapmam diyecek, değil mi? O yüzden ben hepsinin bir siyasi fikri olduğunu düşünüyorum, olmak zorunda da diyorum. Herkesin siyasi görüşüne saygı duyuyorum. Ama baro bir meslek örgütü olarak, bir hukuk kurumu olarak, hukuk kurumumuzun etkin hale getirilmesi gerekmektedir. Güçlü etkin, bağımsız ve sözü dinlenir bir baromuzun olması lazım. Bunun için de üyelerinin sahip çıktığı bir baro olmak zorunda. Üyeleriyle birlikte hareket edebilen, örgütlü bir gücü olan baro… Sadece yönetiminin söz söylediği değil, her türlü konuda görüş oluşturan, gerekirse Meclis'in önüne dökülebilen… Gerekirse protokol görüşmelerini yapabilen… Etkin bir baro, güçlü, bağımsız. Bağımsızlığını çok önemsiyorum, hukukçu duruşu olan bir baro olması lazım. Bunun için de meslektaşlarımızın hepsini baroya, çalışmaya davet ediyoruz. Bu konuda çeşitli komisyonlar oluşturacağız. Biz mesleki sorunlarımızı da böyle çözebiliriz. Mesleğe ilişkin sorunlar aldı başını gidiyor. Sorumlu avukatlık kurumunun mutlaka Türkiye'ye de gelmesi gerekiyor. Avukatlık, yargılama organlarında faaliyet göstermekle sınırlı olmamalıdır. Kişiler hukuk korumasına sadece adliyede sahip olmamalıdır. Hukuki işlem yaparken de hukuksal koruma içinde olmak zorundalar. Belli miktarın üzerinde sözleşmeler imzalanırken, avukat imzası mutlaka aranmalıdır. Resmi şekle tabi, belli şekilde yapılması gereken işlemleri bireyler tek başına yapmamalıdırlar.
SOYOÐUL: Bu kastettiğiniz işlemler, mesela kira sözleşmesi gibi mi?
PEKTAŞ: Tapudaki alışverişler gibi, ipotekler gibi… Bunları avukata iş çıkartmak, avukata iş alanı yaratmak gibi düşünmemeniz lazım bizim. Kişinin hukuki koruması olarak düşünmek lazım. Birey tek başına güçsüzdür. Organlar, kurumlar güçlüdür. Devlet güçlüdür, bankalar güçlüdür… Hukuk'a başladığımız zaman bize şöyle öğretilir. Hukuk güçsüz-yalnız bireyi korumak içindir, zayıfı korumak içindir. Devlet organize güçtür, kurumlar organize güçtür, ama onların avukatları var. Birey tek başına gidiyor, sözleşmeleri imzalıyor, krediler alıyor, ipotekler veriyor, alım satımlar yapıyor. Bunlar ciddi anlamda hukuk reformu gerektiren şeyler. Avukat imzası olmadan belli tip sözleşmeler hayata geçmemeli. Çocuğu varsa insanın, boşanması mutlaka avukatla olmalı. Çünkü boşanıyor geliyor, hiçbir şey istememiş, şimdi ben ne yapabilirim diyor? O sırada bir karambolden boşanmış ve nafakayı unutmuş. Varsa gayrı menkuller, onlardaki haklarını unutmuş. Geriye dönüş yok. Belli davalar mutlaka avukatla olmak zorunda. Zorunlu avukatlık sistemi CMK ceza yargılamasında kişi mutlaka avukatıyla olmak zorunda. Yargılama faaliyeti sırasında tek başına kalan birey, gerçekten kendi savunmasını yapamaz.
SOYOÐUL: Ama bu noktada şöyle bir eleştiri gelecek size. Avukatlara iş yaratılmaya çalışılıyor denecek. Söylediklerinizde kuşkusuz haklısınız. Ama şunu söyleyen de haklı: Bizim paramız yok, her işlem için nasıl avukatlık parası bulacağız? Çünkü biliyorsunuz ki, Türkiye'de adalet hayli pahalı.
PEKTAŞ: Ben zaten oraya gelecektim. Sosyal devlet bizim devletimiz aynı zamanda. Hem hukuk devleti, hem de sosyal devlet. Onun için de mücadele etmemiz gerekiyor. Burada hukuk sigortaları olması lazım. Devletin adli yardım kurumu 1927'de girmiş bizim yasalarımıza. Adli yardım 2001 değişikliğiyle avukatlık kanununa girdi. Ama bu çok işletilen bir sistem değil. Biz bu adli yardım sistemini ve zorunlu CMK sistemini çok iyi hale getirmek zorundayız. Bu işte de para bulunmalıdır. Adil yargılama hakkını sağlamak ve buna para ayırmak devletin görevidir. Bu alanın genişletilmesi için çalışacağız.
Şimdi 30 yıllık bir iktidar, 6 yıllık aktif bir ana muhalefet… Bu konularda o kadar çok yetkin arkadaşımız var ki… Türkiye'deki CMK sistemini oturtan, Türkiye'nin her tarafına gidip anlatan arkadaşlar İzmir barosunda. Ben hiç zorlanacağımı zannetmiyorum. Arkadaşlarımızın hepsinin deneyimleri, birikimleri, projeleri var. Önemli olan bunları organize edip baronun örgütlü gücüyle gündeme getirebilmek…
SOYOÐUL: Siz, seçim sürecinde hangi konulara ağırlık verdiniz?
PEKTAŞ: Bir, bu ülkede yeni bir anayasaya ihtiyaç var, anayasa değişikliği için mutlaka İzmir barosu çalışmak zorundadır. Önümüze hukuk siyaseti anlamında hedef koyduğumuz ikinci şey de… Önce DGM'ler vardı biliyorsunuz. DGM'ler CMK 250'yle kapatıldı, özel yetkili ağır ceza mahkemesi adını aldı, özel yetkili savcılıklar ve özel yetkili mahkemeler. Biz bunların kaldırılmasını istiyoruz. Bunlar için de mücadele edeceğiz. Kampanya başlatacağız. Elbette yasa dışı her oluşuma karşı hukuk, gereğini yapmalıdır. Yargı organları önünde hesabını vermelidir. Türkiye'de de yasa dışı oluşumların varlığı biliniyor, bellidir, onlara yargının faaliyeti içinde hesap sorulmalıdır, yargılanmalıdır. Bu hiçbir zaman muhalifleri susturmanın aracı haline getirilmemelidir. Hukuka uygun olmayan dinlemeler… Herkes dinleniyor, herkes paranoyak oldu. Hepimizde var bu paranoya. Basit bir davasıyla ilgili konuşuyor insan, şimdi konuşmayayım, dinleniyordur korkusu içine giriyorsun bir anda. Sıradan bir dava oysa. Ama herkeste var bu korku. Bu korku toplumudur. Bu korkunun kaldırılması gerekiyor. Korku toplumunun olduğu yerde adil yargılanma da olmaz, hukuk da olmaz. Ne kadar adil yapıyorsanız yapın, o görüntü var ya… O görüntünün ben çok önemli olduğunu düşünüyorum. Tutuklama kararları çok uzun ve çok keyfi. Bu ama özel yetkili mahkemelerin yaptığı yargılamalarda göze batan bir olay. Zamanında DGM'lerden şikayetçiydik, DGM'ler isim değiştirdi, aynı süreç devam ediyor.
SOYOÐUL: Demokratikleşti sanmıştık bizler…
PEKTAŞ: Değil, aynı süreç devam ediyor. Biz bunların da Türkiye hukuk sisteminin bir yarası olduğunu düşünüyoruz. Ciddi hak ihlalleri oluyor. Kişilerin hukuki güvence altında olduğunu söylemek mümkün değil bu durumda. CMK 250 ve yeni anayasa, önümüze şimdilik koyduğumuz, iki hedefimiz. Tabii hayat neyi gerektirir, onu bilmiyoruz.
SOYOÐUL: Siz, diyelim ki referandum öncesi baro yönetimindeydiniz… Her baronun, üye sayısına bakılmaksızın oyunun bir sayılmasıyla ilgili adaletsizliğe, etkisiz kalmasına karşı mesela, nasıl bir duruş sergilerdiniz? İzmir Barosu'nun 6000'e yakın üyesinin oyunun 1 sayılmasına karşı?
PEKTAŞ: Demin anlattığım şey bu işte. Biz hamaset yapıyoruz. Vatan, millet, böldürtmem, öldürtmem, şunu yaptırtmam, bunu yaptırtmam… Biz bunun içeriğini tartışmalıydık. Demeliydik ki, 'bu adil değil, 67 bin avukatın temsilcisi böyle seçilmez. Siz şu kadar 67 bin avukatın 30 -40 binini dışarıya atıyorsunuz, 20 binin içinden seçim yapacağız diyorsunuz. Bu adil değil' derdik. İçerik tartışması da yapardık. Zaten anayasa değişikliği toplumsal mutabakat olmadan geldi. Birbirine benzemez hükümler aynı paket içerisine kondu. Ha, bazı çok asli olan, tartışılanların dışındaki maddelerin hepsi, herkesin evet dediği değişikliklerdi. Benzemez maddelerin bir araya gelip tartışılıyor olması doğru değildi. Anayasa değişikliğine kimisi bu nedenle evet dedi, kimisi yetmez ama evet dedi; herkesin, bütün bir toplumun kafası bu nedenle karıştı.
SOYOÐUL: Peki İzmir barosu yönetimi bu konuda…
PEKTAŞ: Hiç tartışma açmadı, hiç açmadı. Belki kendi aralarında yaptılar yönetim olarak ama üyelere açılmadı.
SOYOÐUL: O korku, baroyu da mı sardı? Çünkü pek çok meslek odasında bir sinmişlik, bir pasiflik göze çarpıyor.
PEKTAŞ: Biz toplum olarak da kutuplaştık, çok gerilimli hale geldik. Aklıselim yok. Tartışarak durayım dinleyeyim, burada şu da var, şöyle tartışayım, bunu da söyleyeyim. Biz aynı gemi içinde bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete hesabıyız. Ha belki iyi bir yere gidiyoruz, belki kötü; onu tartışmıyorum şimdi. Aklıselim yok, sağduyu yok. Bilmek gerekiyor, bilip tartışmak gerekiyor.
SOYOÐUL: Biz İzmir Barosu'nun sesini gür olarak uzun süredir duymadık. Kastettiğim kan kampanyasına katılmak değil. Hukuki bir duruş sergilediğini göremedik. Ne diyorsunuz bu konuda?
PEKTAŞ: Bir kişi allameyi cihan olamaz. Bir kişiyle hiçbir şey olamaz. Bir baro başkanıyla da hiçbir şey olamaz. Siz beslenmiyorsanız baro başkanı olarak, bütün sorunlarla ilgili olarak, benim bir kapasitem var, gayretimle öğrenebileceğimin de bir sınırı vardır. Ama bir ekip işidir bu. Meslektaşlarınızın bu işe katkısı çok önemlidir. Bir araya gelip sürekli beslenirseniz, bir de günlük rutin içinde siz de rutine düşüyorsunuz işleri yaparken. Diğer yönleri göremiyorsunuz, o yüzden beslenmek gerekiyor. O beslenmeyi de ne kadar çok arkadaşınızı bu işin içine katarsanız, ekibiniz ne kadar donanımlı olursa, baro çalışması o derece iyi bir çalışma olur. Bir ekip işidir bu. O yüzden ben şanslı bir baro başkanı olacağım, çok iyi bir ekibimiz var. Donanımlı, birikimli bir delegasyonumuz var, çok tecrübeli hukukçular bizimle birlikte. Çok genç arkadaşlarımız vardı, bizimle birlikte canla başla çalıştılar. Kongre günü biz gerçekten muhteşem bir gruptuk. Gençlerin heyecanı, duayenlerimizin birikimleri, çalışkan enerjik bir kadro. (gülerek) Biz iyi şeyler yaparız.
SOYOÐUL: Gençler dediniz, gençler için ne yapmayı planlıyorsunuz? Katılır mısınız bilmem ama, genç nesil hangi meslekten olursa olsun, hem şanslılar, hem şanssızlar…
PEKTAŞ: Her meslekte ben el vermenin önemli olduğunu düşünürüm. Çok iyi eğitim alsanız da bir meslek, sadece bilgi ile yapılmaz. Her meslekte böyledir. Meslek gelenekleri önemlidir ve ben gelenekleri de önemsiyorum.Yılların birikimiyle yaratılan değerler var, bunlar yaşanılarak öğreniliyor, okuldan mezun olunca oldum olmuyor. Şimdi maalesef oldum noktası var. Ama bu da yine hem eğitim sisteminin eksikliği, hem de meslek odalarının eksikliği diye görüyorum ben. Toplumsal bir değişim de geçiriyoruz. Bu geçiş dönemidir diye de düşünelim. Mesleğin tecrübe ile yıllarla, deneyimle de öğrenilebilir bir şey olduğunu da öğretmemiz gerekiyor. Gelenekleri, değerleri aktararak…
SOYOÐUL: Bu elvermeyi nasıl sağlayacaksınız gençlere?
PEKTAŞ: Stajın çok iyi olmasını sağlayarak.
SOYOÐUL: Baro'nun bir staj merkeziniz var bildiğim kadarıyla?
PEKTAŞ: Var ama işlevsel değil. Onu işlevsel hale getireceğiz, gençlerle mümkün olduğu kadar çok bir arada olacağız. Bir arada olarak deneyim paylaşacağız. Bu meslek, o deneyim paylaşımları ile de öğrenilir. Nasıl durmanız gerektiğini, ne söylemeniz gerektiğini, müvekkille nasıl konuşmanız gerektiğini hep bunları yaşayarak kendiniz, deneyerek öğrenirsiniz, bir de o deneyimlerden öğrenirsiniz.
SOYOÐUL: İkinci bir okul mu olacak baro, genç avukatlar için?
PEKTAŞ: Olmasını istiyoruz, hedefliyoruz. Eğitim dediğimiz şey, sadece bilgi aktarımı değildir. Mesleki dayanışmanın önemli olduğunu düşünüyorum.
SOYOÐUL: Sizin belediye meclis üyeliklerinizi unutmuşum ben. Ama Manisa işkence davasında gençlerin avukatı olduğunuzu, sanırım hiç kimse unutmadı. O davayı niçin kabul etmiştiniz, ya da nasıl almıştınız?
PEKTAŞ: Bizim Pelin'le (Erda) iyi arkadaştık. Biz kadın çalışmalarında Pelin'le beraberdik. Kadın platformunda aktif çalışıyorduk. Pelin'in kardeşi Manisa davasında gözaltına alındı. Ben DGM dosyalarına hep girerdim. Pelin 'durum kötü' deyince, ben, Sabri Bey, Pelin birlikte uğraşmaya başladık. O tempo içinde pek farkına varmadık ama o kadar çok şey yapmışız ki. Ailelerle arkadaş olduk, çocuklarla arkadaş olduk.
Çocuklara yönelik iddialar ne? Tren vagonuna 'yaşasın halkların kardeşliği' yazmış, okulun tuvaletine 'parasız eğitim' yazmış. Bu tür iddialarla, bu çocukları 11 gün gözaltında tuttular. Şimdi biz 2 gün, 4 gün gözaltı oldu mu bağırıyoruz, çağırıyoruz. 11 gün gözaltı!
SOYOÐUL: O dava, Türkiye'de bazı şeylerin değişmesine yol açtı değil mi?
PEKTAŞ: Evet. Biz bağırdık, sesimizi duyurduk. Uzun gözaltı vardı o dönemde, 15 güne kadar gözaltı süresi vardı; gözaltı süresi düştü ondan sonra. O süreçte çocuklar doktora götürülüyor getiriliyor. İşkence yapılıyor. Niye tutuyorsunuz bu çocukları diyoruz. Çocukların yanına gittik cezaevine. Bölük pörçük anlatıyorlar, anlatamıyorlar. Yazın bize bunları dedik. Sonra biz onları nasıl gördüysek yazdık, tutanak yaptık. Onlara 11 günlük öykülerini anlattırdık. Gözaltında çocuklar hastalanmışlar hastaneye sevkleri olmuş, birinin kanaması olmuş, kadın doğuma gitmiş mesela. Onları bulduk. Çocukların cezaevinde muayenesi olmuyordu, tabib odası ile insan hakları vakfıyla bütün kurumlarla çok büyük bir iletişim içinde çalıştık. Hastaneye sevklerini sağladık.
SOYOÐUL: Çok büyük bir dayanışma oldu o davada gerçekten. Basının büyük bölümü de çok destek verdi çocuklara, sizlere…
PEKTAŞ: Çok… O kadar büyük bir dayanışmaydı ki. Hiç değilse Türkiye'de adli raporların nasıl alınması gerektiği, hüküm altına alındı. Şimdi her dosyada, her gözaltına alınana, her gözaltından çıkana, adli form tutuluyor. Gözaltı süreleri düştü. Polisin davranışı değişti. Çünkü işkenceden yargılandılar.
SOYOÐUL: Sizinle konuşurken, tamam avukat olduğunuzu hissettiriyorsunuz ama aynı zamanda insana 'anne' olduğunuz duygusunu da geçiriyorsunuz. Sizde bir anaçlık da var.
PEKTAŞ: Beni bütün meslektaşlarım böyle değerlendirir, biliyor musunuz?
SOYOÐUL: Belki bu davaya bu kadar asılmanızda ve başarıda, bu yönünüz etkili olmuş olabilir. Ne dersiniz anaçlığınız da rol oynamış olabilir mi sizce de?
PEKTAŞ: Ben mesleğimi sadece profesyonel olarak görmedim. Ben hiçbir işime sadece profesyonel olarak yaklaşamıyorum. Geçen gün bir ilçeden bir avukat arkadaş aradı, dedi ki, 'sizin iyi bir kadın olduğunuzu söylüyor herkes' (kahkahalar)
Ben bildiğim her şeyi paylaşırım meslektaşlarımla. 'Bakın şöyle bir içtihat çıktı, şöyle bir değişiklik var aman atlamayın.' Diyebilirim. Ararlar, davalarıyla ilgili soru sorarlar. Herkesin Sema Ablası olmaya gayret ediyorum. Aslında bana bir şey sorulduğunda ona cevap verirken, ben de bir şeyler öğreniyorum o anda. Kendimi yeniliyorum. Ben bilginin paylaşılması gerektiğine inanıyorum. İnanın, ben bir şey anlatırken daha çok öğreniyorum.
SOYOÐUL: Bu kimliğiniz baroya nasıl yansıyacak?
PEKTAŞ: Biz insan ilişkilerinin, insan sıcaklığının da hissedildiği bir baro yaratacağız.
SOYOÐUL: Kayda başlamadan önce genç arkadaşım size tören alanında bu yıl baronun protokoldeki yeriyle ilgili bir gerginlik yaşanmadığını, bunun yerinizden memnun olduğunuz anlamına gelip gelmediğini sordu, biliyordunuz. Nedir bu baronun protokol sıkıntısı? Ve siz ne düşünüyorsunuz yerinizle ilgili?
PEKTAŞ: A protokolde, normalde baroların yeri, cumhuriyet savcısının yanıdır. Barolar, avukatlar, yargının kurucu unsurudur. Devletimiz hukuk devletidir, hukuk devletinde de yargılama organlarının kurucu unsurlarından biri de barolardır, avukatlardır. Baronun yeri, savcılığın yanıydı; İçişleri Bakanlığı genelgesiyle bu değiştirilmiş; barolar protokolde taa en sona alınmış, üniversitelerin sonuna konmuş. Araya bir de yürütme organlarını da koymuşlar. Konumuna uygun yeri de değil burası. Hukuk devleti ilkesine aykırı bir yer. Bununla ilgili dava da açılmış.
SOYOÐUL: Bugüne kadar tören anında İzmir Barosu tarafından sürekli bu yanlışlık dile getirilmiş. Siz bugün bu problemi niye dile getirmediniz?
PEKTAŞ: Çünkü orada bir tören var, o törenin gölgelenmesini istemedim, o törenin amacı cumhuriyet kutlaması. Biz o yanlışlığın kavgasını veririz, o tören onun yeri değil. Ben şimdi İçişleri Bakanlığı'na soru önergesi verilmesini sağlayacağım. Niçin böyle bir genelge çıkartmışlar? Vekil arkadaşlarımıza yazılı olarak müracaat edeceğim, bu durumu anlatacağım. Belki birçoğu farkında değil. Farkındaysalar niye ses çıkartmadılar? Bilmiyorlarsa İçişleri'ne sormalarını isteyeceğim. Ben de soracağım Bakanlığa. Bunun değişmesi gerektiğini, hukuk devletinin ne olduğunu anlatarak anlatacağım.
SOYOÐUL: Biliyorsunuz, bugünlerde gündemde yargıda rüşvet konusu var. Toplumdaki kirlenmeden ne kadar pay aldı yargı? Karamsar mısınız bu konuda? Yoksa kötü örneklerin hep çok öne çıkarıldığını mı düşünüyorsunuz?
PEKTAŞ: Yok, çok karamsar değilim. İyi örnekler söylenmez zaten, onlar olması gerekendir. Kötü örnek…Sizde de insan köpeği ısırırsa haberdir denir ya.. Bu da öyle bir olay. Elbette toplumda yaşanan kötülüklerden hiçbir kurum nasibini almadan kurtulmaz. Her kurum kirlenmeden mutlaka bir pay alır. Ama ben yargının kendini toparlayabileceğini düşünüyorum.
SOYOÐUL: Ama sizdeki kirlenme başka bir kirlenmeye benzemiyor. Sizdeki kirlenme tuzun kokması oluyor…
PEKTAŞ: Doğru. Tuz kokarsa durumu… Daha çok titizlikle davranılması gerekiyor. Kurumlar çok önemli, birbirimizi denetlememiz çok önemli. Avukatlık mesleğinin doğru yapılmasını sağlarsak, bu tür aracıları, işi başka türlü halletme konularını ortadan kaldırabiliriz. Aslında hepimize görev, sorumluluk düşüyor.
SOYOÐUL: Sizin mesleğinizin en önemli sorunları, ilk beşte sayabileceğiniz sıkıntıları nedir sizce?
PEKTAŞ: Avukatların gerçekten ekonomik durumu çok kötü. Ücretlerini tahsil edemiyorlar. Avukatlığa gereksiz bir meslek olarak bakılıyor. Genel anlamıyla. Kötü muameleye tabii tutulma oranı, pek çok meslekten daha fazla.
SOYOÐUL: Kötü muamele derken?
PEKTAŞ: Karakollarda avukat olmasa diye bakılıyor. Avukatlar problem yaratan insanlarmış gibi değerlendirilerek, avukatlar yok sayılarak sorunlar çözülmeye çalışılıyor. Mesleğe yönelik bir itibarsızlaştırma kampanyası var. Oysa hukuk devleti olmasını sağlayan bir meslektir. Bu sorun, çok ciddi sorunlarımızdan biri. Hukuk fakültelerinin sayısının artması nedeniyle gerekli hukuk eğitimini almadan gelmiş meslektaşlarımız… Az önce dediğim gibi baroda da bu eğitimler olmayınca; meslekte, mesleki yetkinlikte bir düşüş, bir azalma var. Bu da önemli bir sorun. Dayanışmanın azalması var. Biz mesleğimizi bu dayanışma ile götürürüz.
SOYOÐUL: Siz 2 yıl süre görev yapacaksınız. Tüzüğünüzde, baro yönetimi şu kadar dönem yönetimde kalabilir diye bir madde var mı?
PEKTAŞ: Bizim çağdaş hukukçuların kendi kendilerine yarattığı bir gelenektir bu. Bizim geleneğimizde başkanlık ve yönetim kurulu üyeliği, 2 dönemden fazla yapılmıyor. Biz bunu 2001'de avukatlık kanununa da yazdırmıştık; İzmir Barosu etkin bir baroydu, yönetimlerde iki dönemden fazla görev yapılmaz diye karar aldırmıştı. Sonra onu değişiklikle kaldırdılar. Ama biz bu geleneğe uygun davranacağız. Geleneklerin demokrasi açısından önemli olduğunu söylemiştim. Biz bunu genel kurulda da taahhüt ettik.
SOYOÐUL: Diyorsunuz ki, benim başkanlığım en fazla iki dönem olacak.
PEKTAŞ: Yönetim kurulundaki arkadaşlarımın da. Bizim geleneğimiz böyle, iki dönemden fazla kalmıyoruz, bizim çok arkadaşımız var görev alacak. Katılımcılık böyle bir şeydir. Bakın az önce söyledim, bir rutinin içine daldığınız zaman kendinizi de köreltiyorsunuz, beslenemiyorsunuz. Hep o rutin içinde, çevrenizde hep aynı insanlar oluyor; siz gelişemiyorsunuz öyle olunca, göremiyorsanız da. Farklı bir enerjinin gelmesi lazım bir süre sonra. Herkesin bir stili, bir bakışı var. Yönetimlere bu yeni bakışla, yeni bir pencere açılabilir. Kurumun yenilenmesi için öyle bir pencere açılmasına imkan sağlamak gerekiyor. Bu bir zenginlik, kurumları zenginleştirir.
SOYOÐUL: Ama böyle düşünmeyip iktidara gelince 'ne kadar uzun süre kalabilirim'in hesapları başlıyor genellikle…
PEKTAŞ: İktidar bozar çünkü…
SOYOÐUL: Sizi de bozar mı acaba Sema Hanım?
PEKTAŞ: Yok, bozmaz, çok hevesli olmadım ben böyle şeylere. Bana dediler ki, belediye meclis üyeliği yaptığım dönemde, siyasetin emeklisi olmaz, rahmetlisi olur. Neden devam etmiyorsun. Benim için çok onurlu bir görevdi, ciddi olarak orada tecrübe edindim. Ama bu bir bayrak değişimi, nöbet devri. Bir başka arkadaşım da bunu yapmalı. Onun bakışıyla kurum zenginleşmeli. Ayrıca niye sadece iktidar? Hayatta o kadar çok keyif alınacak şey var ki? Niye onlardan mahrum kalayım? Diğer zenginlikleri de yaşamak varken!
SOYOÐUL: İlk etkinliğiniz ne olacak?
PEKTAŞ: 9 Kasım Müslüman ülkelerdeki kadın örgütlerinin kabul ettirdiği yeni bir gün olarak kutlanacak. Kadının bedenine ve cinsel kimliğine yönelik saldırılara karşı kadını koruma günü olarak. Bütün dünyadaki Müslüman ülkelerde. Biz İzmir Barosu olarak, burada var olacağız. İzmir barosunun belki ilk etkinliği bu olacak. Ve hemen bir kadın komisyonu kuracağız. Ben kadın arkadaşları göreve çağıracağım. 9 Kasım'da İzmir Barosu'nda yapılacak bu toplantı. Çünkü kadının tabii tutulduğu bu ayrımcılık, bu saldırı, çok önemli bir insan hakkı ihlali. İzmir'den buradan, güçlü bir ses vermeliyiz dünyaya.