Yazarımız Gönül Soyoğul'un Bayraklı Belediye Başkanı Hasan Karabağ'la siyaset ve belediyecilikle ilgili yaptığı söyleşi...

BAŞLARKEN…
28'ken, 30 oluvermiştik bir gün Bayraklı ve Karabağlar'la.
Sınır tartışmasıyla, belediye başkanlık yarışıyla, Kent A.Ş kriziyle falan derken, gündemlerden hiç düşmedi Bayraklı.
Meclisi'nde sık sık çıkan marazalar ve sonunda AKP'li Meclis üyeleri ve Başkan Hasan Karabağ'ın karşılıklı mahkemeye taşınmaları ile… Şu aralar yine, pek hayli gündemde.
Öncelikle merakım, birazı Karşıyaka'dan, azıcık da Bornova'dan alınarak ilçe yapılmış Bayraklı'nın hangi noktada olduğu…
AKP'nin İzmir'i almak için yarattığı iki stratejik ilçeden biri olan ama CHP'ye kaptırdığı Bayraklı'da, ilçe meclisinde niye bu kadar sık hır gür yaşandığı…
Ve bir de tabii…
Klasik belediye başkanı imajından farklı görüntüsü ve şaşırtıcı kişiliği ile sıra dışı/aykırı bir tip izlenimi çizen Hasan Karabağ'ı tanıma isteği.
AKP'nin İzmir'i alma planını bozan, camilere hizmet götüren, cemaatlerle iyi ilişkiler kuran ve çizdiği kişilikle insanda tanıma isteği uyandıran belediye başkanını, kendi ağzından dinleme ve anlama merakı.
Birazı kişisel, birazı mesleki bir merak diyelim...
Basın Danışmanı arkadaşım sevgili Yeşim'le buluştuk önce. Bornova'dan Engelli Merkezi olarak devredilip belediye binası yapılan binadaki odasında.
Sonra Başkan Karabağ'ın bulunduğu, yine Bornova'dan devredilip belediye binasına devşirilen eski Sağlık İşleri binasına gittik.
İlk izlenimim, Karabağ'ın makam odasıyla ilgili oldu. Şöyle ki, Başkan'ın odası da kendisi gibi. Klasik makam odalarından farklı. Hani yeni taşınılmış da daha eksikleri tamamlanmamış gibi, insanda boşluk hissi yaratan, lüksün yanından bile geçemediği çok sade bir oda.
Biraz odadan, biraz son meclisteki gerginlikten bahsettik önce.
Kayıt dışı sohbetle ortamı ısıtmaya çalışırken…
Söyleşinin ısınma turlarını atarken farklılığının altını çizince, bastım tuşuna teybin, belki de sona doğru sorulması gereken bir soruyla başladım kayıtlı sohbete…
GÖNÜL SOYOÐUL: Nasıl bir belediye başkanısınız siz?
HASAN KARABAÐ: Sizin söylediğiniz gibi diyeyim.
SOYOÐUL: Sıra dışı, aykırı?
KARABAÐ: Evet, öyle. Evet, biz bayramlarda hanımla tatile gitmeyiz mesela. Bayraklı'da gecekondulara gideriz, insanlarla bir arada oluyoruz.
SOYOÐUL: Teybi açmadan önce dediniz ki belediye başkanlığınız için, 'ben farklıyım, çünkü…'
KARABAÐ: Çünkü belediye başkanlığını geçim kapısı olarak görmüyorum, sistemle barışık olmak zorunda değilim o yüzden de…
SOYOÐUL: Sistem derken?
KARABAÐ: Yani düzen içinde hiç kimse ile çatışmadan götürmen lazım, eğer bu işlerden bir takım ekonomik çıkar sağlaman gerekiyorsa…
SOYOÐUL: Peki, belediye başkanlığını çıkar kapısı olarak gören….
KARABAÐ: Var mıdır diye soracaksınız? Ben değilim, ben onu biliyorum. Ben kimseyi itham etmiyorum. Belki sistemle barışık olup uzun yıllar bu yeri korumak isteyenler de olabilir. İlla ekonomik çıkar sağlamak değildir, insanları öyle de suçlamamak lazım. Belediye başkanlığı makamının gücü var, insan egosunu iyi tatmin eden bir yer!
SOYOÐUL: Peki o egoya nasıl oluyor da yenik düşmediğinizi söyleyebiliyorsunuz?
KARABAÐ: Bu biraz da yapıyla ilgili. Benim hayat tarzım, ailem, eşim de aynı yapıda…
SOYOÐUL: Nasıl bir yapı bu?
KARABAÐ: Doğal bir yapı. Eşim mesela, hiç belediye başkan eşi gibi davranmaz. Dün neyse, bugün de öyle. Buna da gerek yok. Şimdi ben uzun süre siyasette bulunduğum için gözledim arkadaşlarımı. Dün arkadaş olduğumuz adam, belediye başkanı olunca, o söylediğiniz halka içinde kalanlar oldu, bu iş hiç bitmeyecekmiş gibi davrananlar oldu. Bunları hep izlemişimdir. Oysa… Belediye başkanı olarak seçilmişsin ama bir gün halkın arasına ineceksin. Dolayısıyla yarın sokağa inecekmişim gibi yaşıyorum ben. Mesela hafta sonları makam aracını kullanmam, kendi arabamı alırım, sivil hayatımı sürdürürüm.
SOYOÐUL: Bu koltuğa ilelebet oturacakmış gibi bakmamak lazım diyorsunuz da, gelecek siyasi hedefler, başka makamlar yok mu hayalinizde?
KARABAÐ: Hangi insan ilelebet aynı noktalarda kaldı siyasette? Hepsi sona erdi.
Erdal İnönü'yü çok severdim ben mesela. Hiç değişmedi. Kendi gibi kaldı. İradesiyle de bırakıp gitti. Ben onun genel başkanlığı döneminde il yönetimindeydim.
SOYOÐUL: Hayran olduğunuz siyasetçi o muydu?
KARABAÐ: Tam olarak hayranlık demek ne kadar doğru bilmiyorum. Erdal Bey'in yapısı benimle tam örtüşmez. Erdal Bey daha sakin bir insandı. (kahkahayla gülüyor)
SOYOÐUL: Nasıldır sizin yapınız?
KARABAÐ: Ben daha agresif siyasetçilik yaparım, agresif belediyecilik yaparım. Agresif derken, hemen olsun, çabuk olsun, beklenilmesin, işler hemen yürüsün isterim. Bir acelecilik var bende. Onun için benim tempoma ayak uyduracak bir ekip yaratmaya çalışıyorum.
SOYOÐUL: Onun için mi ekibinizdeki değişikler?
KARABAÐ: Değişiklikler… Tamamen bu da değil Gönül Hanım, öyle dışardan göründüğü gibi değil bu işler… Karşıyaka'dan gelirken, müdür kadrolu tek bir arkadaşımız vardı bizim. Bir tane! O da Serpil Eslek'tir, onu da başkan yardımcısı yapmışımdır. Teftiş kurulu başkanıydı. Normal, sıradan personel geldi bize Karşıyaka'dan. Kuruluş aşamasından sonraki süreçte arkadaşlar alanlarında uzmanlaştıkça, yönetimi belirliyoruz. Hepsi bu. Dışardan söylendiği gibi değil. Müdür vardı da biz mi kullanmıyoruz? (kahkahalar)
SOYOÐUL: Bayraklı Meclisi'nde mahkemelik oldunuz, AKP'li üyeler sizi, siz de onları şikayet ettiniz. O gün, o mecliste şöyle bir sözünüz vardı: 'İktidarınız öyle saçma sapan bir ilçe yaptı ki, bu durum ortaya çıktı' dediniz. Nasıl bir Bayraklı buldunuz, niye saçma sapan bir ilçe?
KARABAÐ: Bir kere, yaşanan şu. Bölünmede hiç taraf olmayan bir belediye başkanısın, görmediğin memurlarla/personelle çalışmak zorundasın, iki ilçeden oluştuğu için, diğer ilçelerden çok daha zor bir kuruluşu oldu Bayraklı'nın. Mesela, Bornova personeli üç ay sonra geldi. Karşıyaka'dan ise hemen geldi. Bir karar almıştı hükümet Karşıyaka ve Bornova'da belediyeler 6 ay boyunca bulunduğu bölgelerde hizmete devam edecek diye.. Kent A.Ş krizi çıktığı için, Karşıyaka Belediyesi Nisan'ın 20'sinde hizmetleri çekiverdi. Biz daha hizmet alımı yapacak noktada bile değildik… Dolayısıyla bütün bunların önceden düşünülüp hesaplanıp yapılması lazımdı. Hizmet mekanları yoktu, gönderilen araçlar yine bizim olmadığımız ortamda, vilayette kurulan bir komisyon tarafından hepsi hurda halinde, bahçede bekleyen araçlardan seçilip gönderilmişti. Yeni kurulan bir ilçenin, bu tür haksızlıklara uğramadan daha korunarak bölünmesi gerekirdi.
SOYOÐUL: Neler yoktu?
KARABAÐ: Hiçbir şey yoktu. Belediye binamız yoktu, oturacak yer yoktu. Belediye binalarımız, şu an konuşlandığımız burası Bornova Belediyesi'nin Sağlık İşleri Hizmetleri'nin binasıydı ki, beş ay sonra boşalttı burayı Bornova Belediyesi. Boş olan bina, engelliler için kurulan merkezdi. Şu an ağırlıklı olarak üç binada hizmet veriyoruz. Bunu niye böyle yaptık? Hem bölge geniş olduğu için, hem de kira verip eldeki üç kuruşu kullanmak istemedim. Aslında yer kiralama şansımız vardı ama blok bir apartmanı kiralasak, 50 milyardan aşağı olmazdı. Yani mekanları düşünülmemiş, personeli belediye başkanı ile birlikte oluşturulmamış, malzeme ayrımı, personel ayrımı önceden yapılmış, ortada bir belediyesi yokken… Hiç müdahale edememe gibi bir durumda olan bir başkanın, eline verilen malzemelerle, verilen binalarla bulabildiği kadarıyla, verilen elemanla kurmaya çalıştığı bir ilçe oldu Bayraklı. İki belediyeden gelen sıkıntıları birlikte paylaştık. Ayrıca Kent A.Ş. krizi çıktı biliyorsunuz o süreçte.
SOYOÐUL: Siz belediye başkanlığına talip olurken, bu tür sıkıntılarla karşılaşacağınızı bilmiyor muydunuz? Sonuçta yeni bir belediye alacağınızı biliyordunuz…
KARABAÐ: Kent A.Ş. krizi dışında, beklentilerime çok aykırı düşmedi. Olabilirdi böyle şeyler. Ben bunları şikayet etmek amacıyla konuşmadım. Masa vardı da biz mi kullanmadık diyorum sadece? Bunu söylemeye çalıştım. Ortada masa yok, sandalye yok, bilgisayar yok, hiçbir şey yok. Başkan olduktan sonra bir hafta arabada, minibüste gezdim yersizlikten sandalyesizlikten. Çay bardaklarını kendi cebimden aldım, bütçeden kullanamadığımız için. Paralar bankada, bütçesi yapılmadığı için… Bütçeyi yapacaksın, meclisinden, büyükşehirden geçireceksin, müdürlükler oluşacak, harcama yetkilisi olacak, imzalar olacak falan…
SOYOÐUL: 'Allahım ben nereden düştüm buralara' dediniz mi hiç içiniz daraldığında?
KARABAÐ: Hiç demedim, demem de. Beni insanlarla uğraşmak yoruyor. Buranın yapısı, özellikle kırsalı çok karmaşık bir yapı.
SOYOÐUL: Nasıl bir yapı?
KARABAÐ: Tam bir Türkiye mozaiğidir Bayraklı. En uç noktadaki marijinal sol gruplardan en sağ noktadaki cemaatlere kadar hepsini içinde bulunduran bir yapı. Türkiye'nin hemen her yerinden göç almıştır. Alevisi, Kürdü, Lazı, Çerkezi, Türkü, kilisesi, cem evi, 59 camisi ve 49 okulu olan bir ilçe. Böyle bir bölge. Dolayısıyla böylesine bir yapı içerisinde ortalama bir tavır yakalayıp herkese eşit mesafede olman gerekiyor. Birileriyle ilişki kurarken, diğerlerini kırmaman gerekiyor. Burada en büyük sıkıntı, muhalefetin sıkıntısı. Çünkü Türkiye'de belki de ilklerden birini yaparak, özellikle AK Parti'nin zeminine müdahale ettik biz. Camilere girdik. Camileri temizledik, tamiratlarını yaptık.
SOYOÐUL: Onu da soracaktım. Sizi sıra dışı gösteren özelliklerden biri de bu. Çünkü CHP camilerle ilgilenmez diye bir şey yok ama pek de alışık bir görüntü değildir bu CHP'liler arasında..
KARABAÐ: Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi, içinde halk lafı olan bir parti. Ama son dönemde, sadece cumhuriyet tarafı vardı. Cumhuriyetçi. Aslında halkçı olması gereken sol partinin, cumhuriyetçi bir görüntüsü var. O da tamam ama halk olmadan cumhuriyetin, cumhuriyet olmadan da halkın birbirini bütünlemediği bir ortam da benim için doğru bir ortam değil. Dolayısıyla biz Cumhuriyet Halk Partisi'nin, eksik gördüğümüz bu tarafını öne çıkarmak istedik. Halkçı olabilmen için, halkın her kesimine eşit yaklaşman ve aynı derecede yaklaşman gerekiyor. Kırsalda kaybedilen oylar nerede? Camilerde. 12 Eyül'den sonra dincileştirildi, cemaatlerin cirit alanı buralar. Biz herkese samimi yaklaştık. Ben cem evine gidenin de camiye gidenin de ben Manavkuyu'daki orta hallinin de iyi hallinin de belediye başkanıyım dedim. Ben alevinin de belediye başkanıyım, Kürdüm diyen Onur Mahallesi'ndeki vatandaşın da belediye başkanıyım. Dolayısıyla bu tavrı yakalamanın yolu olarak, onların her türlü duruşuna eşit şekilde yaklaştık. Camilere de bu anlayışla, bu samimiyetle girdik. AKP'nin amacı biliyorsunuz; bu cemaatlerden yola çıkıp İzmir'in tamamını ele geçirmekti.
SOYOÐUL: Bayraklı, AKP'nin Truva atı olacaktı diyorsunuz.
KARABAÐ: Buydu. Sınırları falan öyle belirlendi. Soğukkuyu mesela Bayraklı sınırlarına ayrıldı. Oysa Karşıyaka'nın kuruluş mahallelerinden bir tanesidir. Veya işte Manavkuyu, Mansuroğlu'nu o kadar iyi düşünemediler, bu bölgenin hesabını iyi yapamadılar. Manavkuyu, Mansuroğlu, bizim çağdaş yüzümüz. Biz hep onu söylüyoruz. Manavkuyu, Mansuroğlu, Osmangazi mahalleleri, gecekonduları aydınlatan, duruşu ile bize yardımcı olan mahalleler, onlarla gurur duyuyoruz. Ve onlarla ilişkimiz de çok iyi doğrusu. En büyük desteği buralardan gördük ama Bayraklı'nın genelinde ortalama bir noktaya geldik destek manasında. Mesela, Cengizhan, Nafiz Gürman gibi mahallelere yönelik sıcak ilişkimiz, giderek bize sevgiye dönüşüyor. Zamanla partiye olan sevgiye dönüşecektir diye umuyorum.
SOYOÐUL: Siz camiye gidiyor musunuz?
KARABAÐ: Bayram namazları için gidiyorum.
SOYOÐUL: İnanan bir insan mısınız?
KARABAÐ: Camiye gittiğime göre… Zorla kimse bana bir şey yaptıramaz. Bakın cami cemaatleri dediler ki, 'başkanımıza teşekkür ederiz diye pankart asalım.' Kesinlikle astırtmadım, istemedim. Samimi olmadığını düşünürdü insanlar. Ben olsam öyle düşünürdüm.
SOYOÐUL: Sizin için ölçü samimiyet mi? Görüşü ne olursa olsun, bir insanda aradığınız ilk öncelik mi?
KARABAÐ: Evet, samimiyet. Ne olursa olsun, insan olduğu gibi görünmeli. Olduğu gibi olursa, bir insanla anlaşabilirsiniz bir şekilde. Ben mesela karşımda samimi bir şekilde muhalefet yapmış bir adamla, gitmiş-gelmiş adamı aynı kefeye koymam. Bana muhalefet etmiş insanı daha çok severim. Aldatmamıştır ne beni, ne kendini.
SOYOÐUL: Sizin mecliste ne var ki sürekli tartışmalı/kavgalı/sorunlu geçiyor oturumlar?
KARABAÐ: Ak Parti hala Bayraklı'da gelecek bekliyor çünkü. Belediyeyi alma hevesindeler, hevesli arkadaşlarımız var mecliste grup başkanı, ilçe başkanı. Onlar hep belediye başkan aday adayıydı. Diğerleri değil ama. İçerde çok sakin duran, seviyeli arkadaşlarımız var, çoğunluğu seviyeli. Birkaç arkadaş dışındaki arkadaşları tenzih ederim. O birkaç arkadaş, dikkat ederseniz hep aynı isimlerdir zaten gürültü çıkaranlar; onlar Bayraklı ile ilgili olarak heveslenmiş ama hevesleri olmamış, acaba olur mu diye sürekli hamle içinde olan arkadaşlar. Yöntemleri de maalesef çok kötü.
SOYOÐUL: Peki az önce dediniz ki, ben agresif belediyecilik yapıyorum. O agresiflik kişiliğinizde de var mı?
KARABAÐ: Bilmiyorum ama meclislerde şimdiye kadar kimse öyle görmedi beni.
SOYOÐUL: Herkesi kucaklamaya çalışıyorum diyorsunuz ama size yönelik iddialardan bir tanesi, taşıdığınız parti rozetini çıkarmadığınız, bu yüzden her kesime adil davranmadığınız yolunda.
KARABAÐ: Çok önemli bir çizgide götürmeniz gerekiyor bunu. Belediyecilik yaparken, inanın ki aklıma hiç particilik gelmez. Öyle olsaydı başkan da olamazdım. Sonuçta benim partim burada 800 bin oy gerideydi. Yüzde 26'dan aldık biz burada oyları, referandumda yüzde 57'ye çıkan bir tablo var.
SOYOÐUL: Bu kadar karışık bir yapıdan başkan olarak çıkmayı nasıl başardınız diye başlayıp, sonra da referandum sonuçlarını değerlendirelim Bayraklı özelinde…
KARABAÐ: Şimdi benim 47 yıllık bir gecekondu geçmişim var. Gecekonduda büyüdüm ben. Son 5-6 yıldır merkeze taşındım ben. Sırtlardaydım, yaşamının çok büyük bölümü o gördüğünüz sırtlarda geçti. Babam buraya ilk geldiğinde yapmış gecekonduyu. Üç katlı kaçak bir yapı. Çiçek mahallesinde. İmar affı geldi sonra. 2000'lerde indim ben aşağıya.
SOYOÐUL: Siz şimdi bu sözlerle, Bayraklı insanı beni kendilerinden biri olarak gördüğü için seçti mi demek istiyorsunuz?
KARABAÐ: Karşıyaka'ya bağlıyken Bayraklı özellikle 12 mahalleli bölümü, Yamanlar'daki gecekondu sırtları… Karşıyaka merkeziyle buralar arasında müthiş bir sınıfsal farklılık var; hem ekonomik hem sosyal fark var. Ve hep şu imaj vardı burada; 'Karşıyaka hizmetleri merkeze gidiyor kırsala gelmiyor, içimizden biri çıkarsa, çok daha iyi olur.'
Bizden biri olsun düşüncesi, etken oldu seçilmemde. Bu bölgelerden yetişenler doktoru, mühendisi, burada oturmuyorlar, evlenip gidiyorlar ya da evlenecekleri kızı orada oturtma şansları olmuyor. Dolayısıyla benim eşim öğretmen, Durmuş Yaşar'da öğretmenlik yaptı, kızımız orada dünyaya geldi, orada Bayraklı Lisesi'nde okudu, o da öğretmen oldu ve ayrılmadı. Dolayısıyla biz buradan hiç ayrılmadık, burada kaldık. Yetişmiş insan olsaydı başka birileri de olabilirdi belki ama zaten başka bir argüman yoktu herhalde ki, bizi aday gösterdiler.
SOYOÐUL: Az önce Karşıyaka ile Bayraklı arasındaki sınıfsal farktan bahsettiniz; bu anlamda Bayraklı'nın ayrılıp bağımsız yerel yönetime kavuşması iyi mi oldu?
KARABAÐ: Bence iyi oldu ama sınırları tartışılır. Şimdi Bayraklı'nın ilçe olmasını biz istedik. SHP-DYP dönemi 93'te önergeleri biz verdik, etkinlikler yaptık. Belediye meclis üyeliği de yapmıştım ben. Ama o zamanlar Bayraklı ilçe yapılamadı, ama bu sınırları çok tartışıldı biliyorsunuz, adil olmadı. Yani bölünmeyi, bu oy hesabına göre yaptılar. 'Bornova'dan şunu alalım, Karşıyaka'dan bunu alalım, önceki seçimlerde oyları bu kadar… Arada 8 bin fark var, zaten biz kömür dağıtıyoruz, yeşil kart veriyoruz hallederiz' dediler… Karabağlar da aynen öyle oldu.
SOYOÐUL: Peki bu sınırların değişme/değiştirilme ihtimali yok mu artık? Yani sizin kafanızda, şu mahalleyi de bizim sınırlarımıza katsak diye bir şey geçmiyor mu?
KARABAÐ: Sınırları itibariyle büyük bir ilçeyiz biz. Sanırım üçüncü büyük ilçe. Benim halkım karar verebilir ona. Yamanlar bölgesi, özellikle sekiz mahallesi ayrılalım istediler, referandumlar yaptılar, Karşıyaka'ya bağlanmak istediler tekrar. Bornova'da da üç mahalle. Fakat süreç içerisinde özellikle Mansuroğlu, Manavkuyu tepkili mahallelerdi… Biz bunu bir şekilde tölare ettik. Hizmetlerimizle, onlara dengeli yaklaşımlarımızla… Ben artık o isteğin kalktığını düşünüyorum. Çünkü girilmedik sokak bırakmadık. Gecekondu insanı benim az önce söylediğim gibi, hizmetlerin Karşıyaka merkezine yapıldığını, Bayraklı'ya ikinci sınıf insan muamelesi yapıldığını düşünüyordu. Çöp, bakım hizmeti alamıyoruz diyordu. Şimdi her gün çöp aracı gidiyor, sokaklar süpürülüyor. Karşıyaka merkezindeki, Bornova merkezindeki insanlar gibi hizmet aldıklarını görüyorlar artık.
SOYOÐUL: Referandum sonuçları tablosuna baktığımızda İzmir'de Kemalpaşa'dan sonra en fazla evet oylarının çıktığı ilçeler arasındasınız. Hani neredeyse kılpayı hayırlar fazla çıkmış gibi bir durum. Ama az önce 'biz yerel seçimlerde aldığımız oyları artırdık' diyorsunuz. Bunu yorumlar mısınız?
KARABAÐ: Şimdi yorumu şu. Buradaki Erzurumlu nüfusu Manisalılardan sonra, yüzde 7.5 oranında üçüncü göç veren ildir. İzmir doğumlular birinci sırada, yüzde 12 civarıyla Manisa doğumlular ikinci sırada, yüzde 7.5 civarında da Erzurumlular. Arkasından Kars geliyor, Konya geliyor, Afyon geliyor. Özellikle Erzurumlular… Şimdi kızacaklar yine ama MHP tabanının evet verdiğini biliyorum. Çünkü matematiksel olarak sonuçlar ortada. Geçen seçimdeki MHP oyları, bu referandumda evet olarak çıktı o mahallelerden. Cemaatlerin bilinen etkileri de var işte… Yerel seçimlere girilse, biz parti olarak çok daha fazla çıkarız. O cami cemaati dediğimiz, dini duyguları öne çıkmış kesimin mesela, bireysel olarak, belediye başkanı olarak bana oy vereceklerini düşünüyorum. Çünkü AKP'liler gittiği zaman o cemaatlerin yanına, 'bizim belediye başkanımız iyidir, geliyor yanımıza, şimdiye kadar hiç kimse camilerimizi temizlemedi, bakımını yapmadı, bize araç verip gezdirmedi… Bu cemaati yok saydılar' diyorlar. Şimdi böyle bir belediyeye ne diyecek AK Parti?
Parti ayrımı yapmadık şimdiye kadar. Kim ihtiyaç sahibiyse el uzattık. 2300 öğrenciye burs verdik, kırsalda 1000 bayanımıza meslek edinme kursları verdik, yaklaşık 250-300 bayanımız benim verdiğim ücretsiz tezgahlarda ürettikleri malları satıyorlar. Ne söylediysek yaptık.
SOYOÐUL: CHP için dediniz ya cumhuriyeti ön plana çıkardı, partinin diğer okları ihmal edildi diye...
KARABAÐ: İhmal edildi demeyelim de, çiftçiyle, işçiyle, işsizle kırsaldaki insanlarla diyaloğu kesildi.
SOYOÐUL: Ben Abdürrezzak Erten ile yaptığım röportajda, o da CHP'nin iki okunun üzerinde durulacağını, halkçılık ve devrimciliğin öne çıkacağını söylemişti. Sizin söylediklerinizle, genel merkezin bu söylemi örtüşüyor. Bu yeni anlayışla CHP'nin Türkiye genelinde iktidar olma şansını yakalayabileceğini düşünüyor musunuz?
KARABAÐ: Türkiye'nin sorunu, özellikle bizim iktidar açısından kolay değil. Büyük Ortadoğu projesinin zemini, 12 Eylül'le bağlantılı. İmam hatiplerin açılması, dincileştirilmesi. Amerika, AB diyor ki 'üretme kardeşim ben sana borç para da veriyorum, mal da gönderiyorum, sen üretme.' Benim işsizim var diyorsun. 'Sen benim verdiğim kredilerden kömür de verirsin, yeşil kart da verirsin. Onlar da otomatik oya bağlanır' diyor. Türkiye'nin geldiği nokta bu şimdi. Yoksullaştırılan, dini duyguları öne çıkarılıp düşünmeden geri bıraktırılan bir toplum, ellerine yeşil kart verilen, iaşe verilen sosyal yardım verilen bir toplum… Ama işsiz, ama üretmeyen, bunları kaybetmemek için ben iktidarda kalayım, sen oy ver bak, oy vermezsen kaybedersin noktasında şimdi Türkiye…
14 milyon yeşil kart dağıtılmadı mı? Elindeki yeşil kartı kaybetmemek için, bunun için bile gidip oy veriyor insanlar, bu kadar fakirleştirildi Türkiye. CHP'nin işi hiç kolay değil. Mesela genel başkanın söylediği, her aileden bir kişinin sigortalı yapılıp o sosyal yardımların daha ucuz maliyete düşürüldüğü proje çok güzel. Bence öne çıkarılması gereken bir proje. Çok yolumuz var daha. Tabii şimdi Amerikan emperyalizminin, AB'nin arkasında durduğu bir iktidar var. Bunun karşısında da ulusal bağımsızlığın bağrından çıkmış bir Cumhuriyet Halk Partisi var, kolay değil işimiz yani…
SOYOÐUL: Biz yine yerel siyasete dönelim… 'Yaptığım hizmetin asıl sonucu, bu önümüzdeki genel seçimlerde ortaya çıkar' diyebiliyor musunuz?
KARABAÐ: Hayır, olmaz. Yerel seçimle genel seçim her zaman ayrıdır. Yerel seçimde mutlaka kişi odaklı oy kullanılır. Sonuçta partisini seven adam, belediye başkanını ayırabiliyor. O mutlaka ayrılır. Ama genel seçimde referandumun benzer bir sonucu çıkar Bayraklı'da. Belki de aynı çıkar.
SOYOÐUL: Peki MHP'nin oyları nereye gidecek. MHP'liler 'evet' verdi demiştiniz…
KARABAÐ: Dilerim, MHP'ye gider, barajı aşarlar. Referandumda MHP oylarının ancak yüzde 2/3'ü gelmiştir bize. Yüzde 57'nin 55'i bizimdir. MHP'nin Bayraklı'da oyları 8.5'tu. Bu 8.5'un 5'i, banko 'evet'e gitti, 3'ü bize geldi.
SOYOÐUL: Siz genel seçimde ne bekliyorsunuz buradan, yüzde 55 falan?
KARABAÐ: Referandum sonuçlarından 3-4 puan aşağı iner aşağı yukarı. Ama net sonucu söylemek mümkün değil, çünkü sonuçta bizim insanlarımızın güçlüden yana tavrı vardır. Şimdi bakıyor vatandaş, referandumda yüzde 58 çıktı. Kararsızlar ve sandığa gitmeyenlerin kararları da güçlüden yana olabilir. Yerel seçimlerde ise tam tersi olur. Mesela Bayraklı'da AKP hiç heveslenmesin! Rüyalarında görürler ancak. Şimdi biliyorsunuz partinin genel merkezi, Başbakan hep Bayraklı'yı soruyor. Çünkü burası kentsel dönüşüm bölgesi, çok göz önünde…
SOYOÐUL: Bu arada sizin Büyükşehir'le, Aziz Başkan ile ilişkileriniz nasıl?
KARABAÐ: Eeee… Aziz Başkan ile ilişkilerimiz (durup soluk alıyor) makul… Kötü de demeyelim, iyi de demeyelim.
SOYOÐUL: Asgari müştereklerde birleşiyor musunuz?
KARABAÐ: Birleşeceğiz sonuçta…
SOYOÐUL: Bu yeni yasa, ilçe belediye başkanlarının Büyükşehir karşısında biraz alttan almasını gerekli kılmıyor mu? Sonuçta her türlü yetki, para Büyükşehir'in elinde.
KARABAÐ: Şimdi alttan almanın da bir sınırı var yani. Alttan al al, hiçbir şey olmuyor. Alttan alacağına, hiç alma daha iyi.
SOYOÐUL: O noktaya gelebilirsiniz yani..
KARABAÐ: Benim tarzım öyledir. (sesini yükseltiyor birden) Altı üstü yok. Ben belediye başkanlığında ilelebet kalacağım diye gelmedim. Kişiliğimden asla ödün vermem.
SOYOÐUL: Söz konusu Bayraklı ise?
KARABAÐ: Onun için veriyorum zaten. Siz hiç beni basının önünde bırakın Aziz Bey'i, bir partilimi eleştirirken duydunuz mu? Gördünüz mü? İlçe kongreleri yaşandı, bir sürü laflar söylendi benimle ilgili, hiçbirine cevap vermedim. Çünkü aynı gemide olan insanların, geminin kaptanının, makinistinin, miçonun birbirini eleştirmesi, seçmeni etkiler.
SOYOÐUL: Sizin ev meselenizi soracağım. Nedir bu konuşmalar? Az önce dediniz ki son 4-5 seneye kadar ben gecekonduda oturuyordum.
KARABAÐ: Babamın eviydi. Benim 2-3 tane evim vardı. Ben 30 yıllık mühendisim sonuçta. Eşim öğretmendi. Bizim birikimimiz vardı, sonuçta ben hiç malı mülkü olmayan bir insan değilim ki… Konuşulacak konu yok, bunu gündeme getirdiler. Aslında ben eşime demiştim ki, 'arabaları seçimden önce değiştirelim, evi de alalım, kışlık evimiz yok; seçimi kazanırsak bunun dedikodusu olur' dedim. Birkaç ev baktık, beğenmediler. Keşke o zaman alsaydık… Sonuçta banka kredisi ile alınan bir ev. Konuşacakları başka bir şey yok, konuşuyorlar işte… Ben daireyi aldıktan 8 ay sonra gündeme getirdiler işte. Kaynağı belli, banka kredisi. 280 milyarlık ev. Bu ev, kara para ile alınan bir ev olsa, dünyanın en aptal insanı olsa, gider başka birinin üzerine alır, 'ben burada kiracıyım' diye ortalığa yalan söyler. Bunları söyleyenler aptal. Eleştirenler çok daha büyük, lüks evlerde oturuyorlar. Bunlar siyasetçilerin başına gelir. Çok merak eden varsa, banka müdürü Erdem Bey'e gidebilir, yetki veririm, kredi belgelerini meraklısına gösterir.
SOYOÐUL: MHP ilçe başkanı sizin için egoist diyor, dediğim dedik, saldırgan diyor…
KARABAÐ: (gülüyor) Tam aksini söylüyordu referandumdan önce… 'Başkana haksızlık yapılıyor' diye beyanatları da çıktı gazetelerde. Benim referandum yorumuma kızdı o. Bence çok tecrübeli bir siyasetçi değil.
SOYOÐUL: Alkol konusunda size yöneltilen suçlamalar ne peki? Sizin alkolle aranız nasıl?
KARABAÐ: Kötüdür, sevmem. Beni kola içerken görürler, şarap zannediyorlar. Sigara da içmem. Ara sıra doktorlar da tavsiye ediyor diye şarap içerim ama oturup içmiş ve sarhoş olmuş bir insan değilim hayatımda. Sevmem yani. İçkili insanı da sevmem. Sarhoş olmuş insandan nefret ederim, hiç oturmam o tip masalara. Bunları söylemek de siyaset değil ki ya… Sen belediyenin gidişatını, icraatlarını eleştir. Bunu söyleyen arkadaşların, önce kendi özel hayatlarıyla yüzleşmesi gerekir.
SOYOÐUL: Nasıl bir Bayraklı hayal ediyorsunuz?
KARABAÐ: Gecekondusuz Bayraklı hayal ediyorum. İyi olacak Bayraklı.
SOYOÐUL: Var olanları ne yapacaksınız?
KARABAÐ: Kentsel dönüşümle kalkması gerekiyor. TOKİ değil, bizim Büyükşehir ile kat karşılığı sistemi ile mevcut gecekonduları olduğu yerde hak sahibi yaparak…
SOYOÐUL: Olduğu yerde?
KARABAÐ: Evet olduğu yerde. Bizim çok eski buralardaki gecekondular. İçinde ikinci, üçüncü, dördüncü kuşak, kentte doğmuş büyümüş çocuklar yaşıyor. Gitmek istemezler. Değişmesini istiyorlar, anketlerde öyle çıkıyor.
SOYOÐUL: Peki bu görev sırasında yapabilecek misiniz bunu?
KARABAÐ: Başlatabilirsem dünyanın en mutlu insanı olurum. Çünkü tek başına olan, yetkileri olan, arkasında hükümet desteği olan biri değilim. Büyükşehir'le birlikte kavgasız gürültüsüz başlatacağız inşallah. Konuşacağız bakalım, Aziz Bey yurt dışındaydı, gelmiş.
SOYOÐUL: İkinci bir görev süreniz olacak mı, istiyor musunuz?
KARABAÐ: Bunlar nasip işleri. Henüz erken. Belediyecilikte 5 yıl az tabii. Hele Bayraklı gibi yeni belediye olmuş bir ilçede. Ama bu işler olacağına varır. Ben hayata çok ihtiraslı bakan bir insan değilim. Eşim de değil. Biz hep kafamızı dinlemek istiyoruz eşimle.
SOYOÐUL: Peki politikada başka bir hedefiniz yok mu, milletvekilliği gibi… İlerisi için…
KARABAÐ: Ben siyaseti hep, geneli düşünerek yaparım. Belediyeciliği de bu bakışla yapıyorum. Onun için kızıyorlar bana. Eleştiriyorlar. Ülkemin gidişatına katkı koymak isterim. Değişmesi için. İlerde. Benden parti nasıl faydalanmak isterse… Ha, olmazsa da olmaz. Bu arada Türkiye'nin gidişatını da iyi görmüyorum… Kötü gidiyor…
SOYOÐUL: Partinizin gidişatını nasıl görüyorsunuz peki?
KARABAÐ: Kemal Bey'in iyi niyetli olduğunu herkes görüyor, halk sevdi. Ben doğudan yeni geldim, Tunceli'den. Kürt insanı iyi bakıyor Kemal Bey'e.
SOYOÐUL: Ama Kemal Bey Tuncelili. Bir de o bölgede yaşayan Kürt insanı ile Urfa'da, Hakkari'de ya da ne bileyim Diyarbakır'da yaşayan Kürtler arasında fark vardır biliyorsunuz.
KARABAÐ: Ama olsun, bir elektrik sağlıyor. Kürt kökenli olduğu için… Onu doğru bir zemine oturtabilirse Genel Başkan, iyi bir irtibat kurulur. Bunun dışında Ege'de yadırganmaz Doğulu olması. Zaten etnik kimliğini öne çıkarmıyor biliyorsunuz. İyi yetişmiş bir insan.
SOYOÐUL: Peki Önder Bey?
KARABAÐ: Önder Bey çok zeki bir insandır. Önder Bey, bu halleri iyi okuyan bir insandır. Uzun vadeli ihtirasları olan bir insan değil, ben konuşuyorum onunla… Enteresan bir insandır. Birbirimizi çok severiz, onu da söyleyeyim. Basında çıkanın aksine, severiz birbirimizi. Akıllı bir insan Önder Bey ve akıllı insanları seviyor. Siyaseti. akıllı insanlar yapar zaten. Türkiye'yi düşünen bir insan Önder Sav.
SOYOÐUL: Sizin Bayraklı için yapmak istediğiniz çılgın bir proje var mı? Diyelim mi bu hizmet döneminin sonunda bıraktınız, aday olmadınız… Ne kalsın istiyorsunuz geride?
KARABAÐ: Döneme yetişecek tabii enteresan projelerimiz olacak. Mesela yapay kayak parkı istiyorum, Brüksel'de görmüştük.
SOYOÐUL: Yapay kayak parkı için burada öyle uygun bir yer var mı?
KARABAÐ: Var, buluruz.
SOYOÐUL: Bu dönemin sonuna yetiştirebilir misiniz?
KARABAÐ: Yetiştirirsek mutlu olurum. Bir aqua park olursa da iyi olur. Mesela dünya barış anıtıyla karşı tepeye gittiğimde düşünürüm, iki cazibe merkezi, iki farklı noktadan İzmir'i seyretmek… Rio'daki gibi. Üç tepeye iki teleferik koymuşlar, insanlar birine gidiyor, yiyor içiyor, ötekine geçiyor. Rio'yu üç değişik noktadan izliyorsunuz. Burada da böyle bir şans var. Yatırımcı bulabilirsek, dünya barış anıtıyla o bölge arasına teleferik çekip, cazibe merkezi haline getirmek düşünülebilir.
İzmir'in şanssızlığı; bir gecekondusunun olması, iki cazibe merkezlerinin olmaması. Bir de sembolünün yetersiz olması. Avrupa'da her ilin bir sembolü var. İzmir'de bir tek garibim saat kulesi, yanında da heykel. Cazibe merkezleri olmalı bu kentte. Bunu yaratmak lazım.
SOYOÐUL: Bunlar için para da lazım ama. Yap işlet devret mi düşünüyorsunuz?
KARABAÐ: Olabilir. O da bir ihtimal.
SOYOÐUL: Sizin semt evleri projeniz vardı bir de… Ne hedefliyorsunuz bu projeyle?
KARABAÐ: Özü, belediyeyi halkla iç içe geçirmek özü. Kursları orada yapmak, yardımlaşmayı orada sağlamak. Temel bazı hizmetleri, şikayetleri kolay almayı, halkla bütünleşmeyi, yardımları daha kolay daha rahat dağıtmayı sağlayacak. 4-5 yerde binalarımız tutuldu. Hazırlıklarımız devam ediyor.
SOYOÐUL: Siz nasıl anılmak istiyorsunuz? Dürüst başkan, halkçı başkan, cool başkan? Gülen başkan gibi…
KARABAÐ: Halkçı başkan olayını konuşmaya başladı insanlar. Dürüstlük zaten olması gereken bir şey olduğu için, onu matah bir şey gibi sunmamak lazım. Siyasi çizgimle öne çıkmak isterim. Bana halkçı desinler, yanına da çalmadı, çaldırmadı diye eklesinler…