Önder Sav’a yakın parti örgütlerinde operasyon beklentisi arttı. Tüm bu tartışmalar yaşanırken CHP’nin iktidar olduğu İzmir’de gözler il örgütüne çevrildi. Dolayısıyla da örgütün başındaki isim Rıfat Nalbantoğlu’na…
Onur Çakır/Egedesonsöz - CHP'deki 'iç savaş' bitti ama tartışmaları bitmedi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, eski Genel Sekreter Önder Sav ve ekibini partiden 'şimdilik' saf dışı bıraktı.
Kimilerine göre Kılıçdaroğlu partideki 'liderliğini' kesinleştirdi. Sav'a yakın parti örgütlerinde de operasyon beklentisi arttı. Tüm bu tartışmalar yaşanırken CHP'nin iktidar olduğu İzmir'de gözler il örgütüne çevrildi. Dolayısıyla da örgütün başındaki isim Rıfat Nalbantoğlu'na…
Nalbantoğlu ile çok samimi bir röpörtaj yaptık, çok az sayıda kişinin bildiği ofisinde. Nalbantoğlu sorularıma samimi cevaplar verdi. Kimi zaman sinirlendi, kimi zaman da güldü. Aslında Nalbantoğlu ile sadece haber yapmayı planlıyordum. Fakat başkan çok doluydu ve ortaya bu güzel ropörtaj çıktı.
Onur ÇAKIR: CHP'de büyük tartışmalar yaşandı. Hatta kıyamet koptu diyebiliriz. Bu tartışmanın sonucunda partideki 'ekip' değişti, yönetime yeni isimler geldi. Eski İl Başkanı Ekrem Bulgun Baykalcı idi istifaya zorlandı. Sizin için de 'Bulgun kadar olamadı. İstifa etmeli' eleştirileri var. Ne diyeceksiniz?
Rıfat Nalbantoğlu: Ben hiçbir konuyu, meseleyi özellikle parti içi meseleyi kişilere bağlı olarak ya da kişiler üzerinde değerlendirme yapmam söz konusu olmaz. Ben herhangi bir parti içi meseleyle ilgili, ileriye dönük atılacak bir adımda kişiye özgü bir değerlendirme yapmam. Benim değerlendirmem CHP ve onun temel değerleri üzerindendir. CHP'nin bugün ülkedeki vizyon ve misyonu ülkemizin demokratikleşmesi, Türkiye'de çağdaş, demokrat, aydın bir yapının yönetim oluşmasıdır. Ben bu felsefenin günlük hayatımızda da temel düstur olmasını düşünür ve ben hep öyle davranırım. Bu güne kadar böyle yaşadım. Farklı bir şey yapmadım. Son yaşanan gelişme, partinin uzun yıllardır geçirdiği devinime bağlı olarak her partide olduğu gibi CHP de genel başkan endeksli bir parti. Bu doğru bir şey midir, sürdürülebilir mi bu ayrı bir konu. Ancak son yaşanan tartışma olarak ifade edilen şeyde genel başkanın bir tavrı vardır. Dolayısıyla her CHP'linin genel başkanın bu anlamdaki tavrına, iradesine saygı göstermesi gerekir. 1. Mesele budur.
Çakır: Buna herkes dahil mi?
Nalbantoğlu: Evet buna herkes dahil. Zaten öyle olmuştur. O ilk mesele çıkan sıcaklıklarla, atmosferi insanların oturup konuyu değerlendirme fırsatı bulduğu süreçleri aynı değerlendirmeyin. İnsanların oturup herhangi bir konuyu enine boyuna değerlendirme imkanı olduğu halde hala o konuda yanlış yapmaya devam ediyorsa, onun adı başka bir şey. Ama anlık refleksler oluyorsa onun adı başka bir şey oluyor. Bugün CHP'de herkes genel başkanın ortaya koyduğu bu iradeye saygı göstermek zorundadır. Bugün önceki dönem genel sekreterimizin bu konuda çok net açıklamaları vardır. 'CHP'de genel başkanını iradesine herkes saygı göstermek zorundadır' demiştir. Şu çok önemli CHP'nin birliği, dirliği ve bütünlüğü. Bu bütünlüğü sağlama işi, özen gösterme işi sadece CHP'lilerin görevi değil, bir yurttaşlık görevi. Çünkü Türkiye'nin ihtiyaçları ortada. Türkiye'nin CHP'ye olan ihtiyacı ortada. Bu ihtiyaç apaçık ortadayken bu partinin varlığına, bütünlüğüne sahip çıkmak sadece CHP'lilerin değil bir yurttaşlık görevi. Bugün tüm CHP'li böyle davranıyor zaten.
Çakır: Parti içindeki yaşanan tartışmaların bir anda dindi. Bu durum için 'fırtına öncesi sessizlik' deniyor. Sizce de öyle mi?
Nalbantoğlu: Bunların hepsi spekülatif yorumlar. Zaten çok acıdır ki ya da benim üzülerek izlediğim süreçtir ki CHP o çalkantı, problem yaşadığı gün bütün ulusal kanallarda, ertesi gün gazetelerde, CHP üzerine o meseleyi yorumlayanların hiçbiri CHP'li değil. Hiçbirisinin CHP'ye yolu ne düşünsel anlamda ne de örgütsel anlamda hiç kesişmemiş insanlar.Yani isim vermek istemiyorum ama gün boyu ulusal kanallarda öyle kişiler yorumlar yapıyordu ki zaten adamın varlık sebebi CHP'yi kötülemek, CHP'yi küçük düşürmek ve yanlış yorumlamak. Üzüldüğüm nokta bu. Yoksa fırtına öncesi sessizlik gibi yorumla spekülitif yorumlar. Herkes CHP'de söyleyeceğin açıkça söyler ve konuşur.
Gelelim sorduğunuz ilk soruya…
Ben bütün davranışımı bu ifade ettiklerimin içinde hareket ederek belirlerim. İşte 'Ekrem Bulgun istifa etmişti, Rıfat Nalbantoğlu istifa etmedi' Bu iki konun alakası yok. Alakasını olduğunu düşünenler de spekülitif davrananlar ve konuşanlar. Mesele kişilere endeksli değildir. Ancak hep söylerim demokrasi, demokratik duruş gibi kavramlar öyle belli yerlerde yazan güzel cümleler değil. Eğer sizin hayatınızın, yaşam biçiminiz temel direği, temel omurgası olmadıysa böyle acayip acayip yorumlar yaparsınız. Hiçbir kişiye bir şey söylemiyorum, alakam yok. Ama 27 Şubat'ta 2010 İzmir İl Kongresini demokratik kongre olarak değerlendirenlerle benim işim olmaz. Onun hiçbir değerlendirmesi kale almam. 27 Şubat'ta saf tutmaya çalışanlar, 27 Şubat'ı organize etmeye çalışanlar, organize edenler şimdi bu konuda yorum yapıyorlarsa, hiç kusura bakmasınlar benim onları ne okuyacak ne yorumlayacak ne de onlara cevap verecek vaktim var ne de ahlakım var. Hiç kimse kusura bakmasın. Çünkü demokrasi denen şey beş tane süslü cümle değil, yaşam biçimidir. Bugünkü konumla o günkü konum arasında hiçbir benzerlik yoktur. 27 Şubat'ta 600 delegeli kongrenin 500 tanesinin imzası cebimde iken yine genel başkanımın iradesiyle ben köşeme çekilmiş ve il başkanımın emrinde olduğumu çok net bir şekilde ifade etmiştim. Partinin birliği, bütünlüğü için bunu yapabilmiş insana dönüp demokrasi dersi vermeye, bu konuyu hazırlayan ve tarafı olanların zerre kadar hakkı yok. Herke haddini, sınırını bilecek. Şurada bir durum var. Ben katılırım katılmam, iradesi şu yönde oldu, gideyim şuraya mevzileneyim benim işim değil. Onların işi. Biz bir yerde mevzilenmeye çalışmadık. Biz dedik ki 'başkanım emrindeyiz' İçimize sindi mi? Sinmedi. Bu ayrı bir şey. Ama sözlerime ilk başlarken söylediğim benim için önemli olan partinin birliği, dirliği ve bütünlüğüdür cümlesinden hareketle emrinizdeyim dedim.
Çakır: İsteseniz aday olabilirdiniz o zaman?
Nalbantoğlu: Tabi olabilirdim. Ama genel başkanını iradesine rağmen CHP'de ve diğer partilerde hiçbir şey olmaz. O partinin birliğini düşünen, geleceğini düşünen hiç kimse aksi yönde hareket etmez. Etmemeli. O gün hangi düşünceyle hareket ettiysem bugün de aynı düşünceyle hareket ediyorum. Bugün ben açık söylüyorum. Türkiye'nin CHP'ye ihtiyacı vardır. Türkiye'nin CHP'ye olan ihtiyacı bu kadar netken ve CHP'nin iktidarı bu kadar net gözükürken hiç kimsenin CHP'nin bu iktidar yürüyüşünde, kimsenin genel başkanını iradesine karşı tavır koyma hakkı, özgürlüğü yoktur. Yapmakta olduğumuz da budur.
Çakır: Yanşan tartışmalardan sonra genel başkanınızla konuşma imkanınız oldu mu?
Nalbantoğlu: Tabi ki oldu. Genel başkanımızla hep konuşuyorum. Oturup saatlerce bu konuları istişare etme imkanımız olmadı ama tabi ki görüşlerimi ifade ediyorum. Genel başkanımın görüşlerini alıyorum. Yani aşağı yukarı tüm aşamalarda görüşüyorum. Partinin birliği, bütünlüğü konusunda herhangi bir CHP'li bugün engel olacak noktada mıdır buna bakmak lazım. İl başkanları toplantısında büyük bir mutlulukla gördüm 40'a yakın il başkanımız konuştu, kendi kişisel düşüncelerini açıklamalarının yanı sıra biraz önce ifade etmeye çalıştığımı genel başkanını iradesinin esas olduğu ve genel başkan hangi tavrı koyarsa, o tavrı uygulamak üzere görevli insanlar kendimizi hissetimizi çok net bir şekilde ortaya koyduk. Yani diyelim o günün konusu olağanüstü kurultay meselesi idi. Arkadaşlarımız söyledi. Net olarak şudur: Gidin seçime kadar çalışın derseniz gidip çalışırız, ama yarın kurultay var denirse buradayız. Yani genel başkanı, partiye sahip çıkma tavrı budur. Ortaya il başkanları tarafından da benim tarafımdan da ortaya konan tavır budur.
Çakır: Sav'a haksızlık yapıldığını düşünüyor musunuz?
Nalbantoğlu: Bu bir yönetim meselesidir. Sayın genel başkanımızla, önceki dönem genel sekreterimizin arasında yönetim anlayışları konusunda bellik ki anlaşma sağlanamamıştır ve genel başkanımız da iradesi bu yönde tecelli etmiştir.
Çakır: Önder Sav'la görüştünüz mü? Emekliye mi ayrıldı?
Nalbantoğlu: Ömrünü siyasete vermiş bir insan. Siyasetten emekliye ayrılma işi bu işten başka amaçlar bekleyenlerin işi. Siyaset bizim için bir vatan görevi. Yani Tapu Kadastro Müdürlüğü'nden emekli olunur, ama siyasetten hiçbir siyasetçi emekli olmaz.
Çakır: Genel Başkan Yardımcılarından bir tanesi Alaattin Yüksel bir tanesi Oğuz Oyan. Her iki isim de Baykal'a olan muhaliflikleri ile anılıyor. Yüksel'le aranızda söylendiği gibi bir sıkıntı var mı?
Nalbantoğlu: Ben Sayın Oğuz Oyan'ın ve Allattin Yüksel'in partide daha önce görev aldıkları süreçte Sayın Yüksel il başkanımız idi, Oyan genel sekreter yardımcımız idi. Sayın Baykal'la olan ilişkileri ile ilgili bir şey söyleyemem. Ama Sayın Baykal'ın yönetimin anlayışı ile Sayın Oyan ve Yüksel'in yönetim anlayışlarının çok örtüşmediği konusundaki bilgi hepinizde olduğu gibi bende de var. Ama bu hangi nedenden kaynaklandı bilmiyorum. Partinin birliği meselesi… Türkiye'nin CHP'ye olan ihtiyacı meselesi ile hiçbir CHP'linin diğer CHP'li hakkında ön yargı ile onu rencide edecek, küçük düşürecek şekilde, onu yok sayacak şekilde düşünme ve davranma hakkı yoktur.
Çakır: Ama CHP'de bu tür şeyler hep oldu?
Nalbantoğlu: Olabilir. Ama ben böyle düşünüyorum. Ben hep böyle davrandım. Bugün CHP'nin yeni tüzüğüne göre Sayın Oğuz Oyan da Sayın Alaattin Yüksel de İzmirli olmaları vesilesiyle İzmir'i temsil eden iki tane genel başkan yardımcımızdır ve hiçbir CHP'linin bu iki değerli arkadaşımızın sorunu olmayacağı gibi benim de asla bir sorunum olamaz.
Çakır: Eski İl Başkan Gürsel Tekin'in örgütten Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olması nedeniyle tartışma çıktığı biliniyor. Örgütün Tekin ismini kabul edemeyeceği söyleniyor. Siz ne düşünüyorsunuz?
Nalbantoğlu: Genel başkanını iradesi ortadır. Gürsel Bey de Örgüt İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısıdır. Genel başkan iradesini bu yönde koymuştur. Bunun hiçbir CHP'li tarafından tartışılması doğru bulmam. Konu budur.
Çakır: Milletvekilliğine aday olacak mısınız?
Nalbantoğlu: Milletvekili adayı olduğum zamanda partide bu şekilde bir görevim yoktu. Böyle bir görev ve sorumluluğum olmadığı zaman milletvekili aday adayı olmam sadece benim irademe bağlı bir işti. Ben karar verdim. Ondan sonra da listede olurum olmam, o genel merkezin vereceği bir karar idi. Ama aday adayı olup olamam sadece benim irademe bağlı bir işti. Ama bugün üstlendiğim göreve ve sorumluluk aday adaylığımın sadece benim irademe bağlı olmaktan çıkarmıştır. Ben CHP'nin İzmir il Başkanıyım. CHP'nin il başkanı mevcut MYK'nın ve başta genel başkanını görüşünü onayını almadan bu koltuğu, görevi bırakamam. Ben partimde İzmir İl Başkanlığı'nda kalıp kalmama konusunda aday olmak üzere irade sahibi olanlarla, genel başkanımızla konuştuktan sonra tabi ki kararımı vereceğim ve ona göre aday olup olmayacağıma karar vereceğim. Bu bana bağlı bir iş değil.
Çakır: Bayram'dan sonra CHP İzmir'de nasıl bir çalışma yöntemi belirleyecek. Anketler AK Parti'yi gösteriyor. CHP ne yapacak?
Nalbantoğlu: İl başkanları toplantısında genel başkanımız bize çalışma yöntemlerini ve biçimlerini, beklentilerini konusun net bir şekilde ifade etmiştir. Biz de bu beklentiye cevap olacak şekilde çok daha yoğun, partimizin tezlerini, iddialarını yurttaşlarımıza ulaştırmak ve yurttaşlarımızdan CHP'ye destek olmaları konusunda örgütümüzle çalışacağız. Anket sonuçlarını Ak Parti'yi yeniden tek başına iktidar gösterdiği konusundaki yorumlara katılmıyorum.
Çakır: Parti içinde yaşanan son tartışmalar sizce parti için olumsuz değil miydi?
Nalbantoğlu: Bu süreçler yaşanmadan, bu noktalar yaşanmadan parti içinde bu denli bir değişiklik radikal değişikliğe gerek olmadan bu problemler aşabilseydik bence de CHP'nin kamu önündeki genel imajı daha olumlu olurdu. Ancak şöyle olsaydı, böyle olsaydı ile iş olmuyor. Bu oldu mu kardeşim. Partimizin bu süreçten güçlendirerek nasıl çıkartırız bunun hesabını yapmalıyız.
Çakır: Genelde yaşananları değil sonuca bakıyorsunuz…
Nalbantoğlu: Şimdi bu olmasaydı iyi olurdu. Tamam ama bu başka bir tartışma konusu, belki de daha iyi oldu. Kim test edebilir ki? Belki bu daha olumlu bir sonuç verecektir. Bunlar hep yorum. Sanki masadaki problemi çözer gibi bu tür sosyal olaylardaki ulaşabileceğiniz sonuçlar yoktur. Sosyal olayların her aşamasında bu işi lehine çevirebilecek, bu işten beklediğim paydayı elde edebilecek aşamalar stratejiler geliştirebilirsin. Onun için de söylenir hep bu girdaptan, bu sorundan da başarı ile çıkmalıyız. Yoksa bunun hepsinin herkesin üzerinde mutabık olduğu matematiksel sonuçları olsa…Ama böyle bir şey yok. CHP'nin çok daha problemli süreçleri aştığı konusunda bir sürü deney yaşadık. 22 Mayıs 2010 kongresi böyle bir süreç idi. Partimize direk gövdeden saldırı yapılmıştır. Eski genel Başkanımız Sayın Deniz Baykal'ın kişiliğinde. O zaman da herkes aynı şeyi söylüyordu. CHP bu hamleden sonra dağıldı, bitti denebilirdi. Oysa partimiz o süreçten de genel başkanımıza büyük bir haksızlık, saldırı yapılmış olmasına rağmen başarıyla çıkmıştır. O gün de denebilirdi ki CHP bitti. Oysa işler öyle olmuyor. Mesele en olumsuz koşullardan bile olumlu bir şey yaratabilecek stratejiyi ve vizyonu ortaya koyabilmektir. Esas olan CHP'nin dirliği, birliği ve bütünlüğüdür.
Çakır: Canan Arıtman'ın oğlunun düğününde eski Genel Başkanınız Deniz Baykal'ın yanına giderek elini sıktınız. İl kongresinden sonra ilk temas sağlanmış oldu Sayın Baykal'la…
Nalbantoğlu: Benim hayatımda ciddi bir bütünlük vardır. Hiç birbirinden kopuk, oradan oraya savrulan bir hayat değil. Sayın Genel Başkanımız Deniz Baykal'ın, 'ben senin il başkanı olmanı istemiyorum' dediği gün ben, genel başkanım iradesini ortaya koymuştur. Başım üstüne demişimdir. 500 imzayı bir kenara koyup, 'yeni il başkanımızın emrindeyim' demişimdir. Ama tabiî ki ondan sonra özel bir ilişkim olmadı Sayın Baykal'la. Hiç olmadı. Sadece ve sadece bir kere görüştük o da Baykal'la yapılan çok büyük haksızlıktaki üzüntümü ifade etmek içindi. Baykal bu partinin en önemli taşlarından bir tanesidir. Benim onunla ilgili bana karşı söylediği sözden dolayı kişisel duruşum, kişisel duygum Sayın Deniz Baykal'ın bu partinin en önemli taşlarından biri olduğu gerçeğini değiştirmez. Her CHP'li birbirine saygıyı, anlayışla yaklaşmayı yapmak zorundadır. Tabi ki bir araya geldiğimizde genel başkanımın yanına giderim, önümü iliklerim. 'Hoş geldiniz, şeref verdiniz' derim. Bundan daha doğal, bundan daha olması gereken bir durum var mıdır? Bunların hepsinden sonuç çıkarmaya çıkarmak, bu bizim işimiz değil. Bütün hayatım bir bütünlük ve birbiri ile ilintili orantılı yürümek zorunda. Dengeli yaşam dediğimiz bu.
Çakır: Daha önce Baykalcı idi bir anda Önder Savcı oldu şimdi de Kılıçdaroğlu'nu tutuyor deniyor. Ne diyeceksiniz?
Nalbantoğlu: Nasıl bakmak istersen ve sen nasıl yaşıyorsan meseleyi de öyle görürsün. Ben CHP'liyim. Ben tabi ki genel sekreterimin dedikleri benim için önemlidir. Genel başkanımın söyledikleri tabi ki önemli ve esastır. Bu yorumları yapanlar hep kafalarında 'oncu, buncu şuncu' diye ayrımlar, ayraçlar olduğu için, herkesi katogarize ederek şunun adamı bunun adamı diye nitelendirerek bir yaşam ve felsefe sürdürüyorlar. Zaten ne sayın Baykal, Önder Sav arasında ne de Sayın Sav ile Kılıçdaroğlu arasında tarif edildiği ve lanse edildiği gibi bir ayrım hiç olmadı. Yönetim anlayışları konusunda farklılıklar zaman zaman gündeme geldi.
Çakır: Sizin tabirinizle parti içinde hiç 'şucu ya da bucu' olmadınız mı?
Nalbantoğlu: Ben CHP'liyim.