BAU Global kaptanı Enver Yücel, Fark Yaratanlar’da Hanzade Ünuz’un konuğu oldu. Tüm soruları içtenlikle yanıtladı.

İlk başta kaya gibi sert bir duruşu var.

Duruma göre çarpıp, sekebilirsiniz.

Gelmiş geçmiş bütün okullarımın, tüm müdürlerinin toplamından daha ciddi bir şekilde ve bilmediğim yerden soracak gibi baktı ilk önce.

Şöyle hızlı, yüksek matematiksel bir süzüşle notunu verdi.

Ardından iç dünyasının kapıları açıldı.

Enver Yücel ile Boğaz'daki Bahçeşehir Üniversitesi'nde muhteşem manzaralı makamındaki ilk karşılaşmamızı tarif ediyorum.

'Eğitim Holding' patronu Enver Yücel...

Bahçeşehir - Uğur Eğitim Kurumları Yönetim Kurulu Başkanı..

Eğitim gurusu Enver Yücel...

İşine aşık demek, Enver Yücel'i kesmez.

Tutkulu bir adamın öyküsü var karşımızda.

Olmaz tanımayan, hayalleri gerçek yapan girişimci bir ruh.

Hep böyleymiş.

Hep sınıf başkanı, hep takım kaptanı, hep lider.

Bu özelliği Enver Yücel'i Giresun'un mütevazı bir köyünden İstanbul'a, ardından da dünyanın en prestijli noktalarına taşıdı.

Kendine güveni ve azmiyle tüm engelleri aştı.

17 yaşında üç derslikli Uğur dershanesiyle girdiği eğitim sektöründe 42 yıl sonra Uğur Okulları, Bahçeşehir Koleji ve artık bir dünya markası olan Bahçeşehir Üniversitesi'ni, BAU Global'i kurdu.

Dünyada 150 bin kişiyi bulan eğitim ordusuyla şimdi hem yerel, hem küresel ölçekte büyümeye devam ediyor.

Gerçek bir eğitim gönüllüsü olan Enver Yücel, genç zihinlerin yaratıcılık ve yorum kapasitesinin geliştirilmesini ilk ve en önemli madde olarak görüyor.

Eğitimin her alanında en son gelişmeleri, en iyileri soluk soluğa takip ediyor.

Öğrencilerinin geleceği tasarlayan gençler olmaları için tüm imkanları seferber ediyor.

Ezberci, test kuşakların Google kafalı çocuklar olması tehlikesine karşı uyarıyor.

Harvard'da girişimcilik dersi veren Enver Yücel, yeni şeyler öğrenerek dinleniyor.

Giresun 'dan çıkıp, keyifle sürdürdüğü 60 yıllık hayat mücadelesini Washington D.C'de Beyaz Saray'a 500 metre mesafedeki üniversiteye taşıyan bir çılgınTürk, bir eğitim neferi Enver Yücel.

Cumhuriyetin 100. yılında 2023'te BAU Global'i dünyada ilk 500'e sokmayı hedefleyen bir idealist.

Merakı hiç dinmeyen...

Yalnızlıktan korkan...

Ama içindeki çocukla eğlenmeyi bilen...

Bahçeşehir - Uğur Eğitim Kurumları'nın maestrosu Enver Yücel, çarpıcı hayat öyküsünü ve ideallerini Ege'de Sonsöz okurlarıyla paylaştı.

-Giresun'un Piraziz ilçesi Şeyhli mahallesinde doğan Enver Yücel nasıl bir çocuktu?

YÜCEL: Ben biraz hiperaktif bir çocuktum. Böyle içi içine sığmayan yapıya sahiptim. O yapım bu yaşlara uyarlanmış şekilde de devam ediyor aslında.

-Diğerlerinden farkınız neydi?

YÜCEL: Bir kere hep sınıf başkanıydım ilkokuldan itibaren. Köyde top oynardık, takım kaptanı olurdum. Bir liderlik özelliğim vardı. Kimin işi, kimin oyunu olursa olsun aklımın erdiğince karışmadan yapamazdım. Girerdim, ben de oynardım. Oynatmazlarsa bozardım. Derler ya ele avuca sığmayan çocuk diye… Hareketliydim ama çok da arkadaş canlısıydım. Yanımda arkadaşım olmazsa canım sıkılırdı. Mutlaka birileriyle birlikte olmam gerekiyordu. Ben öyle büyüdüm.

-Nasıl bir öğrenciydiniz?

YÜCEL: Vasat bir öğrenciydim, ders çalışmayı çok sevmezdim. Ama hoşuma giden bir şey varsa da onun en iyisini yapardım.

-Örneğin?

YÜCEL: Okulla ilgili konuşacak olursak benim geometrim hep 10'du. Hayal etmeyi, çizmeyi, tasarım yapmayı çok severdim. Takım olmayı, yarışmayı ne olursa olsun hep ben organize ederdim.

BİR DÖNEM AÐLADIM

-Ne oldu da yolu İstanbul'a düştü bu çocuğun?

YÜCEL: Öğretmenler bu anlattığım çocuk daha iyi okusun diye düşündüler. Anadolu'da büyük adam olmak için büyük kentlere gidilirdi. Haydarpaşa, Kabataş gibi liseler Anadolulu çocukların geldiği köklü büyük liselerdi. Köyümüzde Haydarpaşa'dan mezun olan büyük abilerimiz vardı. Haydarpaşa'da okumak, yatılı olmak…

-Korktunuz mu, heyecanlandınız mı ?

YÜCEL: Çok korktum. Dediğim gibi biz sahilden 5 kilometre içeride yaşıyorduk, deniz kenarında değildik. Sen İstanbul'a gidiyorsun, 14 yaşındasın. Şehire gitmemişsin, kimseyi tanımıyorsun. Yatılı kalıyorsun. Haydarpaşa'ya geldiğim zaman bir dönem sürekli ağladım. Çünkü çok büyük bir okuldu, okulda kayboluyorsun. Yatakhane 100 kişi. Öyle bir şeyler… Ama sonra Haydarpaşalılık, alışma, sıcaklık, arkadaşlık… Şimdi benim her şeyim Haydarpaşa'dır. Arkadaşlık, beraber olmak, beraber oynamak…

SINIFTA KALDIM

-Sizin dönemden Acıbadem Sağlık Grubu Başkanı Mehmet Ali Aydınlar da var mesela… Bir 25 kuruş meselesi var aranızda…



YÜCEL: Mehmet Ali sınıf arkadaşım, hepimiz yatılıyız. O da Malatya'dan gelmişti. Anadolu çocuğuyuz, birlikte yiyorsun birlikte aç kalıyorsun. Öğrencilik yılları işte. Okul bitti, ben son sınıfta kaldım. Son paramızla çay içmiştik ama o başka anlatıyor, ben başka anlatıyorum (gülüyor).

-Sınıfta mı kaldınız?

YÜCEL: Lise sonda sanat tarihi ve kompozisyondan sınıfta kaldım. Sınıfta kaldığım zaman babam bana artık İstanbul'a gitme demişti. Baktım köyde kalacağım, çalıştım sınavı verdim ve geçtim. Hem derslere çalışmak, hem üniversite için dershaneye başlamıştım. İki sınıflı bir yerdi dershane, sahibi satıyordu.

17 YAŞINDA DERSHANE SATIN ALDI

-Uğur dershanesi mi?

YÜCEL: Uğur dershanesiydi evet. 22 66 41 telefonu vardı (önündeki kağıda numarayı yazıyor). Her telefonu unuturum, bu telefonu unutmam. Tabelasında yazıyordu.

-Öykü Uğur dershanesiyle başlıyor. Dershaneyi 50 Tl., 10 taksit ile satın alıyorsunuz…

YÜCEL: Bırakıp gidiyordu sahibi, bir para da değildi zaten.

-İyi ama siz 17 yaşında bir öğrencisiniz henüz o sırada. Nereden aklınıza geldi dershane almak?

YÜCEL: Şimdi ben 40 yıldır eğitim sektörü içindeyim, benim hocalara anlattığım şey işte öğrenciye bu ruhu verebilmek.

-Bu girişimci ruh öğretilir mi, yoksa kişide var mıdır?

YÜCEL: Hem vardır, hem verilir. Genlerden gelen bir meziyeti olabilir ama bu artırılabilir. Biz memleket için hep bir şeyler yapma gayreti içindeydik. En azından iyi insan olmak için. Dünyanın politik işlerini konuşurduk, sürekli bu ortamdan beslenirdik. Bu ortamdan yoksun insan bir şey üretemez, bilmez, duymaz. Bir işin yok, karnını doyuracaksın. Hayata atılıp, tutunup başarı elde etmek istiyorduk.

BAŞKA YOL YOK, BURASI İSTANBUL...

-O ruh para mı kazanmak istiyordu?

YÜCEL: Başarı elde etmek, başarmak ve en başta aileme göstermek. Ben başarıyorum, yapıyorum. Biz buraya geldik, bunu başaracağız. Başka yolu yok, burası İstanbul. Biz bu işi yapacağız, bunu yapan var mı? Var. Ben niye öyle değilim? Ben şimdi diyorum ki, Türkiye neden bir Japonya olmasın? Ben bunu görüyorum.

-O günkü Enver Yücel ile bugünkü arasında fark yok…

YÜCEL: Hiçbir fark yok ama şimdi tabii görgüm çok arttı. Türkiye'nin bu noktada yapabileceği işi ben görüyorum. Bunun için de çalışıyorum. Yetkim daha fazla olsa, daha fazla şeyler yapabilirim. Ne kadar yetki ve sorumluluğun varsa o kadar yapabiliyorsun ama onu da çok iyi yapıyorum.

-Peki neden matematik bölümünü tercih ettiniz üniversitede?

YÜCEL: ODTÜ mimarlık kazandım ama sınıfta kaldığım için gidemedim. Dediğim gibi benim geometrim çok iyiydi. Konuşma, yazma gibi işler bana boş gelirdi. Ben hesap kitap yapacağım, göreceğim. Bir şeyleri artırmak, büyütmek, çoğaltmak, daha iyi yapmak. Bunları düşünürdüm. Dersane işine girince de matematik öğretmenliğini seçtim.

ELEKTRİK DİREKLERİ BENİ TANIR

-Uğur Dershanesi'ni satın aldıktan sonra kolları sıvamışsınız…

YÜCEL: Dershaneyi matematik öğretmeni bir yakınım ile satın aldım. O ders veriyordu, ben idari işlere bakıyordum. Temizlik, pazarlama gibi. Kaldığım yer dershanenin altındaki bodrum katıydı. Mehmet Ali (Aydınlar) ile orada kalıyorduk. Rutubetliydi, hala gözümün önündedir. Pis pis kokuyordu. Akşam dokuz oldu mu sokaklara çıkardım, direklere afiş asardık. İstanbul'daki her elektrik direği beni tanır. Arkadaşları toplardım, sabahın ikisine kadar Uğur dershanesi afişi asardık. Teşkilatçılığım orada ortaya çıktı. Hadi arkadaşlar Kadıköy'e derdim, giderdik. Takım ruhuyla hareket ederdik.

-Dolmuşları bile koordine etmişsiniz dersanenin adı tanınsın, bilinsin diye...

YÜCEL: Bizim yerimiz Laleli'deydi. Çemberlitaş'tan Aksaray'a giderken 10 dakikada yukarı çıkıyorduk. Şoföre sesleniyorduk, 'Uğur dershanesinde inecek var diye. Ama büyük bir keyifti. Hevesti, zevkti. 20'li yaşlardasınız. Bakın ne diyorum Rize'den Samsun'a kadar her elektrik direğine çıkıp büyük afişler astım Uğur dershanesi için.

-Nasıl Rize'den Samsun'a kadar?

YÜCEL: O zaman Anadolu'dan öğrenci geliyordu. Dershaneler İstanbul, Ankara ve İzmir'de vardı. Doğu'ya giderdim, Trakya'ya giderdim.

SATTIÐIN ÜRÜNÜ SEVECEKSİN

-Tanıtım ve pazarlama için…

YÜCEL: Evet tanıtım ve pazarlamayı bilirim. Şimdi yeni kurumsal iletişimci arkadaşlar var (gülüyor), onların stili daha farklı ve modern tabii. Önce sattığın ürünü seveceksin. Sattığın ürünü çok iyi tanıyacaksın, inanacaksın. O zaman satıyorsun. Elinin ucuyla işte bu kalem iyidir dersen, satamazsın.

-Karşı tarafa ne mesaj geçiyor o zaman?

YÜCEL: Siz şimdi bana bakıyorsunuz, ben sizin gözlerinizden bana inandığınızı görüyorum. Ben doğruyu söylüyorum, eğer karşı tarafa güven vermezseniz satamazsınız.

HARVARD'DA DERS VERDİ

-Eğitim sektöründe dünyadaki örnekleri takip ediyor musunuz?

YÜCEL: Kaplan Test Prep vardır Amerika'da, o da matematik öğretmeni. Şimdi Amerika'da bine yakın şubesi var, üniversite kurdu. Bir de Hint kökenli Cems okulları vardır, dünyanın en büyüğüdür. Ama Türkiye'de de çok değerli büyüklerimiz, eğitim girişimcilerimiz var. Ben Harvard'da yüksek lisans öğrencilerine eğitim girişimciliği dersi verdim.

-Birçok farklı şapkanız var, karışmıyor mu işler?

YÜCEL: İyi organize edebiliyorsanız karışmıyor. TÜSİAD Eğitim Çalışma Grubu Başkanıyım şimdi, hem katkı sağlıyorsunuz, çevreniz genişliyor hem de öğreniyorsunuz. Mesela Steinhard Eğitim Fakültesi yönetimine girdiğimde dört yıl kaldım, New York Üniversitesi'nden çok şey öğrendim. Amerikan üniversitelerinin nasıl çalıştığını görmek istedim. Onlara da Türkiye, Ortadoğu ve eğitimde uluslararası olma konusunda katkım olmuş olabilir.

-Bahçeşehir Üniversitesi'nin açılışında 'Harvard olmak için 250 yıl mı bekleyeceğiz' diye bir sözünüz var…

YÜCEL: Evet 'Biz Harvard olmak için 250 yıl bekleyemeyiz' dedim. Türkiye de bekleyemez. O zaman günleri aylara, ayları yıllara sıkıştırmak mecburiyetindeyiz dedik ve o hızla da çalışıyoruz. Bahçeşehir Üniversitesi kurulalı 18 yıl oldu, araştırsalar bu kadar hızla büyüyen azdır. Dedim ya genelde hayal ederim, o hayale de tutkuyla sarılırım. Ayakları yere bastığında tamam derim. Üniversiteyi kurmayı önceden hayal etmiştim yani. Türkiye ancak iyi eğitimle kalkınır, fakirliğin de belini ancak eğitim kırar. Fakirin torununun fakirliğinin kırılma noktası eğitimdir. Ben kendimden de biliyorum, buraya gelip okumasaydım neticede şimdi köydeydim. Kaliteli eğitimi her öğrenciye götürmek çok önemli ve büyük de bir keyif. Türkiye'nin en büyük ihtiyacı bu.

BEYAZ SARAY'A 500 METRE

-Dünya markası olma hedefine ne kadar yaklaştınız?

YÜCEL: Ne kadar yaklaştık bilemem ama dünyada sayılı marka olmak için nelerin yapılması gerektiğini öğrendim, biliyorum. Hedefimiz 2023'te cumhuriyetimizin 100. yılında cumhuriyetimize ve kurucusuna bir armağan vermek. Bahçeşehir Üniversitesi'ni dünyada ilk 500 içerisine sokabilmeyi istiyoruz. Biz bu hedefle yola çıktık, ilk 500'e girmek için sayı yetmez kalite önemli. Biz şu anda 27 bin öğrenci, bin 200 akademisyen ile çalışıyoruz. Şimdi içerik ve kalite ile uğraşıyoruz.

-Toplam kaç öğrenciniz var?

YÜCEL: Dünya genelinde şu anda 150 bin öğrenciye hizmet veriyoruz. Türkiye'de bunları yaptıktan sonra dünya ile rekabet edelim dedik ve Washington'un merkezinde üniversite kurduk. Beyaz Saray'a en yakın üniversiteyiz, 500 metre mesafe bile yok. Beyaz Saray'ın bahçesi bizim bahçeye açılıyor. Her gidişimde Lafayette Park'ta gezerim. Yerimiz çok prestijli. Siyaset bilimi uluslararası ilişkiler, ekonomi, finans bölümleriyle başladık. İkinci yılımızda kırka yakın ülkeden öğrencimiz var. Berlin'de bir üniversite kurduk. Bahçeşehir Üniversitesi'ni BAU Global adıyla dünyaya açtık, hepsi artık BAU Global'a bağlı. Kıbrıs, Batum, Berlin, İstanbul, Washington D.C.'de üniversitelerimiz var. Toronto, Roma ve Hong Kong da merkezlerimiz var.

GLOBAL VATANDAŞLAR YETİŞTİRECEKSİN

-Afrika dahil üç kıtaya açılmak istediğinizi açıkladınız...

YÜCEL: Benim anlayışıma göre eğitim bir araçtır. Eğitimin amacı insana, topluma yarar sağlamaktır. Global dünya diyoruz ya, dünya küresel küçük bir köy oldu diye... Global dünyada, global vatandaşlar yetiştireceksin. Dünya vatandaşı yetiştireceksin, kültürlerarası ilişki ve diyaloğa sahip bireyler olacak. Felsefeyi buna oturtmak lazım. Müfredatın, eğitimin içeriği bugün yaşanan dünyadan feyz almalı.

-Çocukların eğitimi nasıl olacak?

YÜCEL: Dünyanın üç önemli sorunu var. Yoksulluk ve gelir adaletsizliği, çevre ve etik değerler ve birlikte yaşama kültürü. Müfredatınız ve yapınızın buna cevap vermesi lazım. Anaokulundan itibaren empatiyi öğretmeniz lazım, farklı kültürlerin zenginlik olduğunu öğretmelisiniz. Girişimciliği öğreterek, üretmemiz gerekiyor. Türkiye'de iş arayanlar değil, iş kuranlar yetiştirmemiz lazım. Farklılık ortaya koyması, yaratıcı olması lazım. Demek ki Google kafalı çocuklar değil, düşünen bilgiden üreten çocuklar yetiştirmemiz lazım.

EZBERLEMEK DEÐİL, YORUMLAMAK ÖNEMLİ

-Google kafalı derken...

YÜCEL: Şimdi Google'a soruyoruz, her şeyi biliyor zaten. Ezberlememize gerek yok, çocuğun yorum yapması lazım. Bilgiyi kullanmak, yorumlamak çok daha önemli. Eğitim anlayışımız ve yapımız buna göre yapılanmalı.

-Açıklanan yeni eğitim müfredatını incelediniz mi?

YÜCEL: İnceledim, yeni müfredatın en önemli değişim noktası Stem mantığının geliyor olması. Biz dört yıldır kullanıyoruz. Bütün kurumlarımızda bu sistemle eğitim veriyoruz.

-Stem sistemi nedir?

YÜCEL: Çok eskisine gidersen Köy Enstitüleri anlayışı gibi uygulamanın içinde öğretiyorsun. Bu en başta ABD'de uygulanıyor, fen ve teknoloji lisesi yaptılar. Bilgi ezberlemek yerine varolan bilgiden üretim yapma anlayışı getirdiler. Uygulamanın içinde eğitim ve öğretim yapmamız lazım. Öğrencinin sürekli düşünmesi lazım. Matematiği, fiziği, kimyayı, tarihi Boğaz Köprüsü'nü örnekleyerek de anlatabilirsiniz. O köprüde matematik de var, coğrafya, geometri, rüzgar da ver. Her şeyi artık böyle öğreteceksin.

ASLOLAN ÖÐRETMENDİR

-Bu farklı sistem için farklı öğretmen de gerekmiyor mu?

YÜCEL: Müfredat işin küçük bir parçasıdır, aslolan öğretmendir. Siz bunu uygulayacak öğretmeni bulmanız, seçmeniz lazım. Obama 5 yıl önce 'Bana iki yıl içinde 150 bin Stem öğretmeni yetiştireceksiniz' dedi. Almanya keza yine yapısını buna göre hazırlıyor.

-Siz öğretmenlerinizi nasıl hazırlıyorsunuz?

YÜCEL: Bizim üniversitemizde Stem Merkezi'miz var. Başındaki Doçent arkadaşımız Bahçeşehir Koleji'ndeki, Uğur'daki öğretmenleri eğitip Stem öğretmeni haline getiriyor. Artık fabrikasyon eğitimden vazgeçmemiz lazım.

-Nasıl olacak, bugün öğretmen olmak istemeyen kişiler tesadüfen öğretmen oluyor...

YÜCEL: Yapamazsın... Cazip hale getireceksin. Eğer eğitim bir toplumun geleceği ise bu işi yapan insanların da çok önemli olması lazım. Eğer siz öğretmenlere değer vermiyorsanız, çocuklarınıza değer vermiyorsunuz demektir. Değer vermek, yılda bir sefer 24 Kasım Öğretmenler Günü'nde öğretmenlerimiz şöyledir böyledir demekle olmaz. Maddi ve manevi bütün ihtiyaçları, giderleri...

-Öğretmenlik ayrıcalıklı bir duruma mı getirilmeli?

YÜCEL: Ayrıcalıklı olmalı ki, biz Türkiye'nin genç nüfusunu eğitelim ve yarınlara kavuşmasında önemli araç yapalım.

EÐİTİME REKABET GELMELİ

-Siz Stem sistemini şu anda kendi bünyenizde uyguluyorsunuz yani...

YÜCEL: Uyguluyoruz ve kıskanmaksızın da topluma açıyoruz. Stem eğitimine A da getirdik, Art-Sanat- StemA önemlidir diyoruz. Örnek lise mi? 11 yıl önce Fen ve Teknoloji Lisesi açtık, denenmiş ve başarılı bir model. Bunu herkese açıyoruz, anlatıyoruz, gösteriyoruz. Çok anlamda örnek olduk. Biz eğitimindeki yeniliklerin lokomotifi olmak istiyoruz. Bunu sadece kendi okullarımız için değil, bütün Türkiye için yapıyoruz.

-İyi öğretmen dediğimde sizde nasıl bir fotoğraf oluşuyor?

YÜCEL: İyi öğretmen, öğrenmeyi seven öğretmen demektir. Hep söylerim, 'Bize çok bilen öğretmen değil, öğrenmeyi seven öğretmen bulun' derim. Yeniliğe açık olacaksın. Türkiye'nin önemli bir sorunudur bu. Öğretmen oluyorsun, memur kadrosuna giriyorsun sonra emekli oluncaya kadar öyle gidiyor. Olmaz bu. Üç senede, beş senede bir bazı derslerden sertifika alınmalı. Onun için diyorum ki, öğretmenlik mesleğinin memuriyetten sözleşmeliye geçmesi lazım. Kesinlikle sözleşmeli olması lazım. Eğitime rekabet gelmesi lazım. Amerika'daki öğretmenler sözleşmelidir, üç yıl içinde şu fark derslerini vereceksin denir. Gelişmiş ülkelerde 20 yıl sonra devlet bir bütçe ayıracak ve bu işi özel sektöre, vakıflara yaptıracak.

-Eğitim mutlaka yüzyüze mi olmalı?

YÜCEL: Öğretmensiz bir şey yapamazsın ama öğretmenin rolü değişecektir. Robotlar geliyor, yapay zekalar geliyor. Bunlar olabilir ama bunun için de öğretmen lazım. Dolayısıyla öğretmensiz bir eğitim düşünülemez.

FABRİKASYON EÐİTİM OLMAZ

-Peki öğrenci mi öğrenir, öğretmen mi öğretir?

YÜCEL: Öğrenemeyen öğrenci yoktur, öğretemeyen öğretmen vardır. Öğretmen öğretir ama tek tip anlayışla öğretemez. Fabrikasyon olmaz, her çocuk farklı farklıdır. Öğrenme stilleri envanteri diye bir şey var, siz dersinizi o öğrenciye göre anlatacaksınız.

-Siz öğretmeyi sever misiniz?

YÜCEL: Ben hiç ders anlatmadım, beş altı ay derse girdim. Ama öğretmeyi, bildiğimi paylaşmayı severim. Onun için de anlatırım.

-İnsanların kendini geliştirmesinden zevk alıyorsunuz...

YÜCEL: O özellik babamda da vardı rahmetli. Biz topluca kalkınmak, beraber olmak isteriz. Ben öne geçeyim, öbürleri aşağıda kalsınla mutlu olmuyoruz. Çok okul açtırdım, çok dershane açtırdım. İnsanlar üniversite açarken yardımcı oluyorum. Ben hiçbir şeyimi gizlemem, rakiplerime ben şu fuara gittim, bir daha ki sene birlikte gidelim derim.

-81 ilde üniversite olmasına ne diyorsunuz, içleri doldurulabildi mi?

YÜCEL: Her ilde bir üniversite kurulsun mantığı bence çok doğru değil. Ben meseleye şöyle bakarım, Türkiye'de 200 üniversite var ama yeterli mi? Değil. Üniversite olmalı ama böyle olmamalı. Üniversite farklı bir şey olmalıdır. Bölgelere göre mesleki okullar olabilir ama üniversite başka bir şeydir.

BM'DEN KÜRESEL ÖDÜL

-Eğitim ihracatına önem veriyorsunuz. Çin'den 100 bin öğrenci hayaliniz var...

YÜCEL: Çok hayal de değil, sırf onunla uğraşsak beş senede getiririm. İşim sadece Çin'den 100 bin öğrenci getirmek olsa yaparım. Neyi nasıl yapacağımı artık biliyorum. İngiltere'ye Amerika'ya bakın. Vakıf üniversiteleri kurulana kadar Türkiye'ye yabancı öğrenci gelişi ve böyle bir kültür yok. Eğitim bir sektördür, benim milli gelirimin önemli bir payı bu sektöre gidiyor. Eğitim üretilir, tüketilir, satılır. Eğitim bizde bir ihracat kalemi gibi görülmemiş. Dünyaya pazarlanmamış. Adı üstünde universal, sadece Türk öğrencilerle uluslararası olamazsın. Bizim üniversitemizde şu anda 104 ülkeden 3 bine yakın öğrenci var. Bir yabancı öğrenci ülkeye 40 bin Dolar gelir bırakıyor. Demek ki sadece Bahçeşehir Üniversitesi bu ülkeye 120 milyon Dolar döviz kazandırıyor. Hem para veriyor, hem de kültürümü öğreniyor.

-Afrika'ya açılma projeniz ne aşamada?

YÜCEL: Afrika orta vadede dünyanın önemli bir merkezi olacak. Afrika ile iş ve diyalog kurmamız lazım. Afrika'dan her ülkeden öğrencimiz var. 15 kişilik ekiple dünya fuarlarını gezip Bahçeşehir'i tanıtıyoruz. En fazla yabancı öğrenci gelen vakıf üniversitesi olduğumuz için TİM eğitim ihracat ödülü aldık. 2014 yılında Genel Sekreter Ban Ki Moon'un elinden Birleşmiş Milletler Küresel Eğitime Katkı ödülü ile onurlandık.

DEVLET OKUL YAPMASIN

-Eğitimde özel sektör ağırlığı artıyor...

YÜCEL: Türkiye genç bir nüfusa sahip, hala çift tedrisat var. Hızla tekliye geçmeliyiz. Ne lazım, derslik ve hoca lazım. Klasik yol ve yöntemler yerine ben diyorum ki artık devlet okul yapmasın. Özel sektörü devreye soksun.

-Tamam kalite artıyor ama veli nasıl karşılayacak bunu? Siz Haydarpaşa Lisesi'nde okumasaydınız bugünlere gelemeyecektiniz. Özel okul iyi güzel ama paralı, nasıl olacak?

YÜCEL: Bu eğitim politikalarıyla ilişkili bir konudur. En başta diyorum ki eğitimde fırsat eşitliği olmalı. Her çocuk iyi eğitim alma hakkına sahiptir. Peki eğitimi kim vermeli, devletin neden oteli yok? Neden restorant açmıyor. Ben diyorum ki, her çocuk her okula gidebilmelidir. Benim param yok şu okula gidemiyorum olmamalıdır.

-Devlet mi karşılamalı diyorsunuz?

YÜCEL: Elbette ki devlet karşılayacak. Çocuk Robert Koleji kazanmış birinci olmuş ama parası yok, sosyal devlet orada devreye girer. İngiltere bizden daha zengin değil mi? İngiltere'de liselerin yüzde 75'i artık özelleştirildi. Ama çocuktan bir kuruş almıyorlar. Parası yoksa devlet veriyor. Zaten sistem buna doğru gidecek. Sağlıkta özel sektörün payı yüzde 40'lara çıktı.

SINAVLAR BÖYLE OLMAMALI

-LYS'de açık uçlu soru konusunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

YÜCEL: Açık uçlu soruları ilk önce biz yaptık. Üniversitelerin kendi sınavını yapmasını da yıllardan beri öneriyoruz. Bu sınav kültürü kaldığı müddetçe biz iyi eğitim veremeyiz. Yeni müfredatı da yapamayız. Sınav bir baskı oluşturuyor. Çocuğu Google kafalı yapıyor. Bu gelen tam açık uçlu değil ama iyi ve olumlu bir adım olarak değerlendiriyorum.

-Türkiye'de anne babalar çocukları için delice fedakarlıklar yapıyor...

YÜCEL: Ceketimi satarım örneği vardır. Ama keşke bunun içi biraz daha dolu olsa, veliler iyi eğitim ne anlama geliyor daha iyi bilseler. Ben hep söylüyorum, veliyi eğitmeden çocuğunu eğitemezsin. Veli çok önemlidir. Şimdi TEOG sınavlarıyla ilgili anne babalar yollara düşer. Tamam sınavdır ama o çocuklardan da bir şeyler gidiyor. Bir kere okul başarısı ile iş başarısı arasında korelasyonlar tam bunu göstermiyor. Bu sınavlar eğitim ve öğretimi çok baskılıyor. Mesele, yaratıcılık körelmesin. Yoksa eğitimi TEOG'a, teste düşürdüğünüz zaman bunu elde etmek çok kolay. Bakın ben 49 yıldır sınava hazırlık yapan bir kurumun yöneticisiyim. Dünyada sınavlara hazırlık yapan en iyi kurumlardan bir tanesiyim. Ve bu sınavlar böyle olmamalıdır diyorum. Sınav hep olacaktır ama böyle olmamalıdır.

TEOG'LA ÇOCUKLARI TÖRPÜLEMEYİN

-Nasıl olmalıdır?

YÜCEL: Analiz, yorum yapılabilen sorularla olmalıdır. Sınavda öğrenciye yüksek not aldırmak çok mümkün. Sırf TEOG başarısıyla en iyi okul olamazsınız. En başarılı olduğumuz için bunu da rahat rahat söylüyorum. Bizi sırf bu yönüyle iyi okul olarak görmeyin. Yaptığımız başka işler var. Kodlamayı anaokulunda öğretiyoruz, robotik öğretiyoruz. Esas önemli olan budur. Sırf müfredat yükleyerek başarı elde edilemez.

-Veliler neyi gözden kaçırıyor?

YÜCEL: Toplumdaki kültür ne ise o şekilde gidiyor, ezber bozmuyor. Velinin talebi TEOG'da iyi not almaksa herkes bu yolda gidiyor. Öğrenci düşünce, analiz sentez yeteneğini kazandığı anda zaten o çocuğun geleceği parlak demektir. Bugünü değil karşısına çıkacak yarının problemlerini çözebilmesi için beyin gelişimini sağlamamız lazım. Bunu sağlarsanız karşısına hangi problem çıkarsa çıksın onu aşacaktır. Filan liseye girsin diye çocuğu yüklenip törpüleyerek, zekasını geliştirmekten koparmamak lazım. 21. yüzyıl becerilerini öğreten, düşünen bireyler yetiştirmemiz lazım. Çocuğun zihnini açmak lazım.

-Bunun yöntemi nedir?

YÜCEL: Kişinin yaratıcılığını öne çıkaracak ortamları hazırlamamız lazım. 100 sorunun şu kadarını çözmüş… Eğitim artık bu değil. Amerika'da mühendislik fakültelerine müzik dersi koyuyorlar. 21. yüzyıl eğitiminde çocuğun iletişim becerileri geliştirin diyorlar. İletişim becerisi gelişmemiş çocuktan bir şey olmuyor.

FAZLA GRİM YOKTUR

-Sizin için ortası yoktur, birine ya 10 verir ya da 0 diyorlar...

YÜCEL: Genelde 10'dan başlatırım. 5'in altına düşmemesi için çok gayret sarfederim. Çok anlatırım, öğretirim. Ama düşerse daha da çalışmam. Hep elinden tutarım. Anlatırım anlatırım ama olmuyorsa olmuyordur. Olmadığını kendi de görür, gösteririm. Gri renkleri severim ama çok fazla grim yoktur. Siyah ve beyazım vardır.

-Ekip arkadaşlarınızdan beklentiniz, olmazsa olmazınız nedir?

YÜCEL: Çalışkan olmaları, açık olmaları, şeffaf olmaları. Bilmiyorum diyebilmeliler, yanlış yapmaktan korkmamalılar. Bu sene olumsuz ne oldu? Hiçbir şey olmadı. Hayır, yanlış. Eğitim sektöründe her gün bir problem olur, az olur çok olur. Yanlışlık söylenmeli, yapamadım denmeli. Benim yaptığım işlerin de yüzde 20'si yanlıştır.

KADINA DAHA FAZLA GÜVENİYORUM

-Kadronuzdaki öğretmen ve müdürler ciddi oranda kadın ağırlıklı. Sebebi nedir?

YÜCEL: Dünyada da böyledir sadece bizde değil. Eğitim biraz kadın mesleği olma trendiyle gidiyor. Şahsen ben kadını eğitime ve öğretmenliğe daha yakın buluyorum. Çünkü daha koruyucu ve şefkatli. Ben kadına daha fazla güveniyorum. Tabii burada erkekler güvenilmez demek istemiyorum.

-Yarın Milli Eğitim Bakanı olsanız, el atacağınız ilk üç maddeniz ne olurdu?

YÜCEL: Öğretmen yetiştiren eğitim fakültelerinin mantığını değiştiririm. Türkiye'nin 80'e yakın eğitim fakültesi var. Her şeyimi öğretmene veririm, öğretmene yatırırım. Ondan sonra Türkiye'nin 48 bin okulu var, 48 bin müdür bulurum. Müdür yetiştireceksin. 48 bin müdür bulduğun anda Türkiye'nin eğitim sistemi mesafeler alır. Ankara'yı da biraz boşaltırdım.

NE KADAR MÜDÜR, O KADAR OKUL

-Siz okullarınızda en çok müdür seçimine önem veriyormuşsunuz...

YÜCEL: Ne kadar müdür, o kadar okuldur. Bizim 200'e yakın okulumuz var. Problem yok mu, var. Problemli olan yere gittiğimizde bakıyoruz, altından müdür çıkıyor. Eğitim liderliği çok önemli. Türkiye milli geliri 10 bin dolara göre eğitime iyi para harcıyor ama bunun karşılığını alabiliyor muyuz, şüphem var. Öğretmeninden Bakanına kadar ölçme değerlendirme kültürünü getiririm. Türkiye'de hesap verebilirlik olması lazım. Her okulun müdürü aynı parayı alıyor değil mi? Bunların ölçülmesi lazım, başarılı mısın değil misin. İflas eden devlet okulu gördünüz mü Türkiye'de? Özel okullar da var. Amerika'da devlet okulu başarılı değilse kapatılıyor.

-Politikayı düşündünüz mü hiç?

YÜCEL: Düşündüm, düşündüm ama işimi daha çok sevdim. Memleketime böyle daha çok faydalı olacağımı düşündüm. İyi ki de girmemişim. Girseydim şimdi bu kurumlarım olmazdı diye düşünüyorum. Daha mı iyi olurdu? Tabii onu şimdi bilemiyorum. Şu anda işimden gücümden memnunum.

DÜNYALI GENÇLER YETİŞTİRİYORUZ

-Yaşanan terör olayları gençlerin hayallerini nasıl etkiledi?

YÜCEL: Gençler bu ortamdan çok rahatsız, hepimiz rahatsızız. Bunun çözümü kaçmak değil, fakat gelecekleriyle ilgili karamsarlık yaşıyorlar. Biz büyükler onları bu karamsarlıktan çıkarmak için uğraş veriyoruz. Türkiye bunu er geç aşacaktır.

-Öğrencilerinizi Erasmus gibi yurtdışı programlar için teşvik ediyorsunuz...

YÜCEL: Ben liseden itibaren öğrencilerimizin dünyalı olmaları gerektiğini, artık dört yıl bir kampüste geçirilmemesini söylüyorum. Erasmus ile AB ülkelerine gidilebiliyor. Bizim dünyadaki merkezleri açmamızın bir nedeni de bu. Bahçeşehir'de siyaset bilimi uluslararası ilişkiler okuyacaksan git bir dönemi Washington'da oku diyoruz. Mimar olacaksan Roma'yı, Berlin'i gör diyoruz. Yabancı dilini git Toronto'da öğren diyoruz.

TRUMP YÖNETİMİYLE GÖRÜŞECEÐİM

-Kendiniz için ne yapıyorsunuz, ne ödül veriyorsunuz kendinize?

YÜCEL: Yazın bol bol yüzüyorum. Denizi, doğayı çok seviyorum. Ama benim asıl beyin gıdam ve keyfim işimle, eğitimle ilgili yeni şeyler öğrenmek. Kim en iyisini biliyorsa kapısını çalıyorum. Şimdi Amerika'da yapay zeka ve açık uçlu sorularla ilgili görüşmeler yapacağım. Amerika ulusal sınav merkezini ziyaret edeceğim, 21. yüzyıl becerilerinin geliştirildiği bir merkezi ziyaret edeceğim. Trump yönetiminin Eğitim Bakanı gelecekle ilgili nasıl bir planla geldi, ekibiyle görüşeceğim. Bunlar beni dinlendiriyor, yeni şeyler öğreniyorum.

-Sizin olmazınız yokmuş, böyle anlatıyorlar...

YÜCEL: Olmaza kızarım. Bana olmazı değil, nasıl olacağını anlatın derim. Olduracaksınız, neden olmasın. Why not? Olur.

-Kaybetmeyi hiç sevmezmişsiniz...

YÜCEL: Sevmem. Yere düşeceğimi bilirim, çok önemsemem. Yeter ki kalkmasını bil, hep düşmek alışkanlık yapmasın. Önemli olan mücadele etmesini bilmek, bundan zevk almak. Hırslı olacaksın, bileceksin ki hayatta çok engebeler var. Düşebilirsin.

AVIMI KENDİM YAKALARIM

-İşin lezzeti nerede?

YÜCEL: Lezzet, olmaz gibi durumdayken son anda işi kotarmak. Kolayı sevmem. Ot obur değilimdir, et oburumdur. Avımı kendim yakalarım, o keyiftir.

-Avınızı nasıl tespit ediyorsunuz?

YÜCEL: Burnum iyi koku alır. En büyük yeteneğim odur, Türkiye'de hep derler fizibilite yaptıralım, araştıralım. Ben bunları pek bilmem. Giderim, görürüm, karar veririm. Benim üniversite kuracağıma inanmamışlardı, hayal kuruyor demişlerdi. Ama ben inandığım şeyi genelde yaptım. İstediğim başarıyı elde ettim.

-Hayalleriniz var mı?

YÜCEL: Var olmaz mı? Bahçeşehir'in Türkiye'nin dünyada tanınan, saygın bir markası olması. Biliyorum ki Türkiye iyi eğitimle yol alacak. Türkiye'nin zenginleşmesinin yolu iyi ve kaiteli eğitimden geçiyor. Eğitimde fırsat eşitliğinden geçiyor. Türkiye'nin çocuklarını eğitmekten başka çaresi yok.

OPRAH WİNFREY İLE ORTAK YÖNLER

-Sizi ne korkutur?

YÜCEL: Yalnızlık... Benim Washington'da danışmanım Paul Brunson vardı. Yedi sene birlikte çalıştık.

-Evet, ben de onu soracaktım. Paul Brunson sizi ünlü Amerikalı TV programcısı Oprah Winfrey ile benzerliklerinizi karşılaştırmış...

YÜCEL: Evet Oprah'ın da danışmanlığını yaptı. Oprah ile bir Türk'ün, Enver Yücel'in on ortak özelliği diye yazmıştı bir kitabında. Biz akşam yemeklerini hiç yalnız yemedik. Oprah da yemedi. Kalabalık sofrada arkadaşlarımızla birlikte olduk. Akşam yemeği boş geçmesin isterim. Düşünsene bir akşam hiç kimse yok etrafında (susuyor)...

-Oprah Winfrey ile ortak noktalarınız başka nelermiş?

YÜCEL: Risk almak, riski büyük alırım. Ekip çalışması, demokratik liderimdir, çok dinlerim ama en son kararı ben veririm. Başarısızlıkta sorumluluk alırım. Hükmedeceğim insan sevmem, aramam. Eğitim kadromu benden daha güçlü insanlardan kurdum. Tamam efendimcilerden hoşlanmam. Ve merak... Başarmak istiyorsan merak edeceksin. Merak ettiğin şeyi öğrenirsin.

-Peki içinizdeki çocuk Enver Yücel ne diyor?

YÜCEL: Şimdi söyleyemem ki... Çok şey söylüyor... (kahkahalar)

-Söylenebilecek olan yok mu?

YÜCEL: Daha çok çalış diyor... (gülüyor)