CHP İzmir İl Başkanı Tacettin Bayır, sessizliğini egedesonsoz.com yazarlarından Gönül Soyoğul'a bozdu.

BAŞLARKEN...
Göreve getirilişinden ziyade, CHP İzmir İl Başkanlığı'na atandıktan sonra 'süpermen' gibi esişiyle konuşuldu.
İzmir'de çok ağrıyan dişleri çekmek için işe girişmesine bakıp 'dişçi başkan' benzetmesi yapan bile oldu.
'Ben ben… İlle de ben' diye konuşan dillerine, başkanlara ayar çeken sözlerine bakıp… 'Narsist' dedim ben de! Sudaki suretine bakıp hayran kalmış mitoloji kahramanına benzettim.
Sular biraz durulup, konuşmaları biraz olsun 'ben'likten çıkınca, CHP İzmir İl Başkanlığı'na gittim randevu alıp.
Giderken düşünüyordum, 1.5 yılda üç il başkanı ile röportaj yapmanın nasıl bir şey olduğunu… Bu kadarı bile CHP adına can sıkıcı/düşündürücü değil mi sizce de?

GÖNÜL SOYOÐUL: Başlangıcınız çok hızlı oldu. Sanki İzmir'in bütün kronik sorunlarını bir anda çözmeye giriştiniz de; mesela Buca'da sorun gerçekten çözüldü mü? İşçiler işbaşı yaptı mı?
TACETTİN BAYIR: Ben öncelikle bu konuyu çok önemsedim. Beni ilgilendiren konu sadece CHP'li belediye olması değildi orada.7 tane işsinin eve götüreceği ekmek, iş, aştı. Onların çocukları vardı. Bu konuyu ilk burada çözeceğimi ifade etmeden önce de hiç kimseyle bir görüşme yapmamıştım. Ben oraya gitmeden önce bazı arkadaşlarımdan 'sen ne yapıyorsun, bu çok ciddi bir iş, onun altında teröristler de var, şunlar da var, bunlar da var' türünden uyarıda bulundular. Ben ne demek dedim, ben doğma büyüme 50 yıllık İzmirliyim. Dağdan gelip bağdakini mi kovacaklar? Giderim dedim, gittim. Nitekim o 7 arkadaşımızla oturduk konuştuk, önce onların işlerine geri dönmeleri konusunda söz verdim. Tabii o arkadaşlarımız onunla yetinmediler, hem işlerine geri döndüler, hem de sendikalı bir iş konusunda ısrarlı oldular sonrasında.

SOYOÐUL: Başladılar mı işe, nerede?
BAYIR: Tabii tabii. Bildiğim kadarıyla ikisi Karabağlar'da, ikisi Bornova'da ikisi Konak'ta birisi Gaziemir'de. Çok da memnunlar, teşekküre geldiler bana.

SOYOÐUL: Aslında bu işçilerin işe başlatılması konusunda zaten anlaşmaya varıldığı, sizin bu anlaşma üzerinden anlaşma yaptığınız konuşuldu.
BAYIR: Yok, bana da öyle söylendi ama öyle değilmiş o iş. Bana dediler ki 5'ini hallettik, 2'si var diye gittim oraya. Ama gittim ki, 7'si de aynen duruyormuş.

SOYOÐUL: Orada bir sorun göz ardı ediliyor bence. Bu insanlar haksız yere işten çıkarıldılarsa niye Buca'da işbaşı yaptırılmadı, niçin Buca değil de başka belediyelerde işbaşı yaptırıldı? Evet sorun bir şekilde çözüldü ama temeldeki haksızlık giderilmedi aslında. Ne dersiniz?
BAYIR: Ama şöyle de bakabilirsiniz. Ben o arkadaşlarımla 2.5 saat görüştüm. Benim de onların da kişisel kanaati şöyle gelişti. Takdir edersiniz ki bir işyerinde işçi ile işveren arasında problem varsa, tekrar geriye döndüğünde o arkadaşlarım eziyet çekebilirlerdi, üzülebilirlerdi. Sürülebilirlerdi, ağır işlere verilebilirlerdi. Ben de 35 yıldır işçi çalıştırıyorum, yanımdan binlerce insan geldi gitti. Onların idare amirleri vardır, bir adam gelip bana idare amirini şikayet ederse, siz aynı adamı aynı yere verir, idare amirini de çağırıp bu adama sen niye böyle davrandın dersen, o idare amiri vay sen beni işverenime şikayet ettin diye ezmeye kalkar. Dolayısıyla 56 gün gibi böyle bir eylemde bulunmuş arkadaşların tekrar ayrıldıkları yere dönmeleri, ki döndükleri takdirde sendikal hak da kazanamazlardı, çünkü taşeron firmaydı.. Bu konudaki başka belediyeler olursa daha mutlu oluruz diye talep kendilerinden geldi. Yoksa biz bunu Ercan bey istemediği için oraya koyamamış falan değiliz. Sonuç itibarıyla ben il başkanıyım. Bu konuda herhangi bir belediyenin veya herhangi bir işçinin evine götüreceği ekmekle ilgili bir problem varsa, belli kurallar içinde yasalara uymak kaydıyla gereğini yaparım. Öyle yaptık zaten.
SOYOÐUL: İşçiler isteseydi, Buca'ya dönmeleri konusunda ben bir şekilde Ercan Bey'e kabul ettirirdim diyorsunuz yani.
BAYIR: O da olabilirdi ama biz birlikte karar verdik işçi arkadaşlarımızla. Kendileri istemedi.

SOYOÐUL: Ercan Bey sizinle yaptığı görüşmede, doğrusu çok mutsuz görünüyordu fotoğraflarda…
BAYIR: Şimdi tabii o tarihte çiçeği burnunda il başkanıydım, daha 48 saat olmuştu geleli, gelir gelmez Buca'dan başlamamdan bir miktar tedirgin olmuş olabilir. Ama sonuçta benim partimin belediye başkanı ne kadar olsa.

SOYOÐUL: Hala çiçeği burnunda değil misiniz siz?
BAYIR: Yok artık aradan 20 günden fazla geçti, çiçek düştü burnumdan…

SOYOÐUL: Ne değişti bu süre içinde mesela. 'Ben' demekten 'biz' demeye geçebildiniz mi mesela?
BAYIR: (gülüyor) Geçtim tabii. Bu. 35 sene bir işveren olmanın getirdiği bir ağız alışkanlığından kaynaklanıyordu belki. Ben aslında paylaşımcı bir insanımdır, biz diyen. Yönetimim yoktu, bir şeyi anlatıyorsunuz, onu sanki bir yönetim kurulunda alınmış bir karar gibi ifade edersen, olmayan yönetimi bağlıyor gibi… Ben şimdi 20-21 gün yalnız il başkanlığı yaptım. Öyle olunca ifade ederken 'benim düşüncem bu. Bu partimi de bağlamasın, gelecek yönetimi de bağlamasın' anlamında ben dedim. Olur ya, dilim sürçer, bir hata yapabilirim.

SOYOÐUL: Yani bu narsistliğinizden kaynaklanmıyor? Sizinle ilgili ilk yazımda bu tespiti yapmıştım.
BAYIR: Hayır, hiç alakası yok. Ben o yazıyı tatlı bir tebessümle okudum. Çevremdeki insanlar da telefon ettiler, 'keşke Gönül hanım sizi tanısaydı' dediler. Çünkü gerçekten iş yaşamımda, insanlara yardımseverliğimle, mütevazılığımla bilinirim… İnanır mısınız ben siyasete girdiğimden beri, işveren olduğumu 30 sene kimse bilmiyordu. Mesela Hilmi Değirmenci benim eniştemdir, ablamla evlidir. Herkes benim, Hilmi'nin yanında çalıştığımı zannederdi. Oysa biz yüzde 50 yüzde 50 ortaktık. Sonra ayrıldık. 10 küsur sene oldu ayrılalı. Benim kendi işletmem, Sasalı'da fabrikam var, 27 yaşındaki oğlum işin başında. Kızım 21 yaşında halkla ilişkileri bitirdi, işin başında. Ailece siyaset yapıyoruz, eşim ona keza. Ben şimdi buradayım, onlar işe yoğunlaştılar. Yani çevrede kime sorarsanız sorun paylaşımcı, bölüşümcü, kazandığını hep sivil toplum örgütlerine aktaran insan der. Mesela 13 tane çocuk okutuyorum ben yıllardır.

SOYOÐUL: Sizin ilk günlerdeki tavrınızla ilgili yorum, sadece bana ait değildi ama. Sizi yakından ve uzun süredir tanıyan birçok insan, 'Allah Allah Tacettin böyle biri değildi' dedi.
BAYIR: Havaya mı girdi, koltuk mu kişiliğini değiştirdi? (gülüyor) Burada aslında haklı oldukları bir nokta olabilir, o da şuydu. Daha önce de basında zaman zaman yazan, televizyonda haftada bir programlar yapan bir insandım. Kameraya fotoğraf makinesine alışkın bir insandım. Ama orada Tacettin Bayır olarak konuşuyordum. Ama şimdi, CHP İzmir il başkanısınız. İlk günler işin doğrusu kendinizi biraz bastırıyorsunuz. Üzerinizdeki sorumluluktan, hani ateşten gömlek meselesi var ya. Ateşten gömlekten bahsettiğim işte biraz da o. Şimdi iki gündür biliyorsunuz Süheyl Batum'la ilgili bir karton askerler meselesi çıktı. Bir genel başkan yardımcısının bu ifadesiyle ilgili herkes bunu konuşuyor. Kimlik olarak Süheyl Batum bir öğretim üyesi sıfatıyla bunları söyleseydi, basında bunların pek kıymeti harbiyesi olmazdı. Ama CHP Genel Başkan Yardımcısı sıfatıyla söylediği zaman, bir anda kameralar objektifler üzerine dönüyor, partiyi bağlıyor ve sanki CHP'nin görüşü buymuş gibi bir ifade biçimi doğuyor. Ben de ilk geldiğimde, bir miktar o stres vardı üzerimde.

SOYOÐUL: O yüzden mi o kadar çok 'ben' dediniz…
BAYIR: Dilimin sürçmesinden doğabilecek şeylerin partime mal edilmemesi adına…Çünkü bizim geçmişteki yaşamımız, 80 öncesi, sokaklara kahrolsun faşizm yazan 17-18 yaşında bir çocuk. Ticaret lisesinde çok dayak yemekten okulu bırakmak zorunda kalan bir genç…Yani ben hastanede bıraktım okulu, devamsızlıktan kaldım mesela. Önceki süreçte 12 yaşında saat kulesi önünde nergis çiçeği sattım, Kemeraltı'nda çaycılık yaptım elimde tepsiyle. Pazar günleri sinemalarda yerleri süpürdük. Biz tamamen sokak kültüründen geliyoruz, tabii bu arada eğitime de devam etmek istedik ama 80 öncesi olayları benim üniversiteye gitmeme engel oldu. Benim kuşağımın tamamına yakını neredeyse böyle. Parçalandı biliyorsunuz.

SOYOÐUL: Sizin eğitiminizle ilgili, bir belediye başkanı ile aranızda tatsız bir diyalog yaşandı üstelik basın aracılığıyla. Nedir bu işin aslı, bir kez de ben dinlemek isterim.
BAYIR: Ben tabii ertesi günü sabahı bunu basın mensuplarına belgeleriyle sundum. Ve arkadaşlar bunu kaşımayın dedim. Yani orada yazılanları belgelerle çürüttüm ben aslında. Şimdi orada bir arkadaşımız muhtemelen eksik bilgilendirildiği için diye düşünmek isterim, sonuçta o da görevini yapan bir gazeteci arkadaş, oldukça da deneyimli bir arkadaş, yazdığı yazılarla bana bazı sorular yöneltmiş. Ben de bunu ciddiye aldığım için, bu soruları yanıtlamak adına ertesi gün, il genel meclisi üyeliğinde adaylıktan çekilmediğimi, tam tersine düşürüldüğümün kanıtı olan belgeleri getirdim. Birinci belge şuydu, müracatım esnasında teslim ettiğim belgelerde öğrenim belgemin de teslim alındığının belgesi. İmzalı kaşeli, parti tarafından. Koyduk kenara.
Daha sonra ilçe seçim kuruluna giden dosyamda bir biçimde ya dosyanın içinden düşen, ya da art niyetle çekilen diyorum, ekipçilik de var ya siyasette, karşı ekip tarafından da çekilmiş de olabileceğini varsaydığımız…. Böyledir demiyorum… İlçe seçim kurulu dosyayı açıyor, il genel meclisi üyesi Karabağlar 5. sıra adayının öğrenim belgesi yoktur diye beni düşürüyor. Bu arada benim bilgim yok. Bunun üzerine Sıtkı Kürüm beni aradı, dedi ki '5. sıradaki adaylığın ilçe seçim kurulu tarafından düşürülüyor, hemen itirazda bulun.' Tamam başkanım dedim, teşekkür ettim, telefonu kapattım fırladım gittim. Oradaki ilçe seçim kurulu görevlisi İsmet bey 'Tacettin Bey itiraz süresini kaçırdınız, bugün son gündü, ancak şansınız var, 24 saat içinde İl'e itiraz edebilirsiniz o devam ediyor. Bunun üzerine Bayraklı'ya adliyeye gittim, İl Seçim Kurulu hakimine diplomamı sundum, kendisi onayladı ve paraf ederek 'lütfen bunu geriye götürün, ilçe seçim kurulu dosyanıza koysun' dedi. Bunun üzerine İsmet Bey'e götürdüm diplomamı, ismet Bey dosyaya koydu bunu.
Aradan aylar geçti, seçim oldu; seçimde 5. sıra il genel meclisi üyeliğini kazandığımla ilgili tebrik telefonları alırken bana dediler ki 'sen düştün.' Tekrar fırladım gittim, neden diye. İsmet bey dedi ki, 'evet siz bunu elden getirdiniz, il seçim kurulu hakimi de onayladı ama biz bunun üzerine ilçe başkanlığına yazı yazdık, resmi mühürlü kaşeli istiyoruz CHP'den, daha önce tarafımıza vermiş olduğunuz listede, il genel meclisi üyesi adayı Tacettin Bayır'ın ilk verilen dosyada öğrenim belgesi olmadığından düşürülmüş olup, daha sonra bir üste il seçim kuruluna yaptığı itirazda öğrenim belgesini tamamladığı anlaşılmakla beraber, dosyaya konmakla beraber, ilçe başkanlığına yazılan yazıda ilçe başkanı zamanında dönmediği için… Yani şunu demesi gerekiyor, 'evet bizim 5. sıra adayımız Tacettin Bayır'dır ya da yerine yeni bir isim önermesi gerekiyor. Bunu yapmadığı için yazışma olarak ilçe başkanımız, bunu atladığı için, kasıt aramıyorum burada, atladığı için diye düşüyorum… Benim arkamda yine aynı partiden 6. sırada bir hanımefendi girdi il genel meclisine. Bunu da ben büyütmedim, basınla da paylaşmadım. Çünkü ben partiliyim, kamuoyunda 'bana, partimde haksızlık yapıldı işte şu oldu bu oldu' diye yaygara yapmaya gerek yok. Çünkü benim yerine giren arkadaş da CHP'li ve bir hanımefendi. Bunu büyütmedim. Şimdi bunda zannediyorum Sıtkı Bey'in bir bilgi eksiği var. Bilgi eksiği şu. Benim daha sonra götürdüğüm bu itirazları yaptığımı, büyük ihtimalle bilmiyor ya da kendisine yanlış bilgi verildiği için… O arkadaşlar gidiyorlar mikrofonu Sıtkı Bey'e tutuyorlar diyorlar ki, Tacettin Bey böyle böyle söylüyor, o da 'iftira atmasın' gibi bir beyanda bulunuyor. Bu arada ben kendisini iki kez telefonla aradım Sıtkı Bey'in, açmadı telefonu. Keşke açsaydı. O bilginin eksik olduğunu, itirazları yaptığımı, belgeleri kendisine fakslayabileceğimi söylerdim. Kaldı ki basındaki arkadaşlar da buna şahit, sundum ben.
SOYOÐUL: Daha sonra Karabağlar Belediye Başkanı ile diyalog kurabildiniz mi peki?
BAYIR: Sorun yok, şimdi gayet iyiyiz. İşte Buca'daki iki arkadaşın işe yerleştirilmesi ile ilgili… Bir tane gariban vardı Emin diye, yakacağım kendimi diyordu ikide bir… 16 yıl içerde kalmış çıkmış, evinin çatısı çökmüş. Çatısının yaptırılması, biraz yakacak yardımı… Biraz ilgilenin dedim, ilçe başkanına talimat verdim, o da halletmiş. Sabah da telefon ediyor çocuk, 'başkanım sen dokundun işler düzeldi çok teşekkür ederim, intihardan vazgeçtim. Sıtkı başkan da geldi, ilçe başkanı da geldi, destek oldular işler düzeldi' diyor.

SOYOÐUL: Sizin o ilk kulağı tırmalayan söylemleriniz arasında, belediye başkanlarını kastederek 'geçmişte arabalar atları çekiyordu, artık atlar önde, arabalar arkada olacak' lafı da vardı. Burada kastettiğiniz arabalar…
BAYIR: Sadece il örgütleri değil, ilçe örgütleriydi de… Bakın bizim siyasi partiler yasasında, il başkanı, genel başkanı temsil eder.

SOYOÐUL: Sanıyorum o söylem, belediye başkanlarını irite etmişti.
BAYIR: Şimdi çok rahat bir çalışma temposu içindeydiler. Kendilerine çok fazla karışan eden bir örgüt yoktu herhalde bugüne kadar. Şimdi ben, planlı ve sistemli çalışmayı seven bir insanım. Sorumluluğumun ne olduğunun, zor bir zamanda göreve geldiğimin farkındayım. Dolayısıyla genel merkez böyle bir zor durumda hiç talebim olmadığı halde bu zor görevi bana verdiyse, benden yüksek derecede beklentileri var bu işi çekip çevirmemle ilgili… Dolayısıyla benim ilk geldiğimde yaptığım bir siyasi analiz vardı. Ben 27 senedir siyasetin içindeydim. 89 yerel seçimlerini hatırladım. Mesela 89 yerel seçimlerinde biz gene SHP olarak silip süpürmüştük, bütün belediyeleri kazanmıştık. Fakat sonra ne olduysa 91 seçimlerinde oylarımızda gerileme oldu, 99'da baraja takıldık. Bunun temelini araştırdığımız zaman da yerel yönetimlerin halka hizmet konusunda yeterli derecede ilişki kuramadığını, halkla temasa geçemediğini, bu nedenle partimizin oylarının aşağıya düştüğünün farkına varmıştık. Şimdi buradan hareketle… yine aynı durumda 28+1. 29 belediye başkanlığımız var. Gerek referandumda, gerekse daha önceki alınan oyların korunması, üste çıkması için yerel yönetimlerin iyi çalışması gerekiyor. İyi çalıştırmanın yöntemi de şudur. Bir kere silsile siyasette en üst makam il başkanlığıdır.

SOYOÐUL: Siyaseten…
BAYIR: Siyaseten. Aynı şey seçilmiş, aday olmuş belediye başkanları için de geçerli. Mesela ilçe başkanı, ilçe belediye başkanının önündedir protokolde.

SOYOÐUL: Doğru ama bu gelenek çok uzun süre önce yıkıldı, neden yıkıldığının nedenini, siz de biliyorsunuz…
BAYIR: Tekrar tesis edeceğiz.

SOYOÐUL: Ama neden yıkıldı? Seçimle gelmiyor artık il başkanları, ilçe başkanları… atamayla geliyor.
BAYIR: Bravo, bravo…

SOYOÐUL: Atamayla geliyorlar, buna karşılık belediye başkanı seçimle geliyor. Yani kazanıyor. Nasıl yeniden tesis edeceksiniz bu ilişkiyi? Ancak diyalogla, sıcaklıkla kurulabilir. Böyle düşününce, sizin söyleminiz biraz sert kaçmadı mı?
BAYIR: Biz bu ilk söylemden sonra belediye başkanlarımızı davet ettik buraya, ilçe başkanlarını çağırdık, ağırladım.

SOYOÐUL: Sitemde bulunan olmadı mı size?
BAYIR: Hayır hiç kimse sitem etmedi. Onun nedeni şuydu, önce ilçe başkanlarımı dinledim, daha sonra belediye başkanlarımı dinledim. Hepsini arka arkaya. Burada tam tersine destekleyenler oldu. Mesela ilçe başkanlarım diyor ki, bazıları. 'Efendim seçilmiş olanlar, yukarıdan belirlendiği için örgütü takmıyorlar. Gelmiyorlar gitmiyorlar. Ben bir yemek yapıyorum, 11 tane milletvekiline davetiye çıkarıp zarfa koyup da masraf etmemin bir anlamı yok, nasıl olsa gelmeyecek yemeğime, davet bile etmiyorum milletvekillerini.' Neden? Sizin de dediğiniz gibi yukarısı seçti hep bugüne kadar.
SOYOÐUL: Peki bugün ne değişti?
BAYIR: Bugünkü CHP genel merkezi ve yapısı, genel başkanımızın da ifade ettiği gibi, çarşaf liste ve ön seçim. Ancak bu hayal ettiği şey, yapmak istediği şey. Üye yapısını kucağında buldu, kurultay delegasyonunu kucağında buldu. Bundan sonraki yani önümüzdeki seçim trafiği bu kadar sıkışık olmasaydı, 126gün kalmamış olsaydı seçime; büyük ihtimalle bu üye yapısını sıfırlayacaktı. Aidatını ödeyen, düzgün bir üye yapısıyla onun içinden delegasyonu seçip, onun içinden ilçelerini ili oluşturup kongrelerini yapıp kurultay delegasyonunu yapıp ona göre gidecekti. Ancak bu süreç, önünde seçimi de hazır bulduğu için parti içi demokrasi adına yapmak istediği bu düşüncesini hayata geçiremedi. Ama buna rağmen ben, İzmir il örgütü başkanı olarak önseçim diyorum. Bakın 'ben' diyorum yine. Neden? Çünkü ben olarak imza attım önseçime. İlk imzalardan biri benim.

SOYOÐUL: Tabii ki diyebilirsiniz Tacettin Bey, hiç ben kelimesi kullanılmayacak diye bir şey yok.
BAYIR: Henüz il başkanı değilken genel merkez yapısı ve yönetimi değişmemişken, bir grup arkadaş tarafından önseçim istiyoruz diye yapılan toplantıya, kişisel olarak gittim, ben de önseçim istiyorum diye imzamı attım. Zaten potansiyel bir milletvekili adayıydım ve önseçimde de kendime güveniyordum. Ama gelin görün, bunlar hep askıya alındı, şimdi farklı bir noktaya geldik. Burada iyi bir il başkanı ve yönetimi, eğer örgütünü dinlerse… Az önce sizin getirdiğiniz sorunlardan da kaynaklı bu olayların çözümü katılımcılıktan geçer, bütün parti örgütünün; tabanından belediye başkanları, il genel meclisi üyeleri, meclis üyeleri milletvekillerinin seçiminden geçer. İlçe başkanları ve il başkanlarının kongrelerden seçilerek gelmesi, oylanarak gelmesinden geçer. Ama bakın burada İzmir'de bile beş il başkanı değişmiş kısa sürede. Parti içinde o ekip onu görevden alıyor bunu atıyor, öteki ekip bunu alıyor, ötekini atıyor.. Kongre süreçleri bile ötelendi, ertelendi. Bunun doğrusu bu değildir. Biz artık temiz bir sayfa açıyoruz iddiasındayız. Geçmişte şuncu ya da bucu olmuş arkadaşların şunculuklarını ya da bunculuklarını bir kenara bırakıp, Türkiye'nin üzerine bir karabulut gibi çöken bu AKP'yi alaşağı edebilmek adına, önce CHP'li olmalıyız.
Sizin ifade ettikleriniz dışında, bir de görevli olan olmayan arkadaşların olur olmaz biçimde medyaya beyanat vererek, partiyi kamuoyunda tartışır hale getirmelerini, bunu doğru bulmadığımı söylemiştim. Kavgalı eve kimse kız vermez. CHP'nin iktidar olamamasının nedenlerinden bir tanesi, temel özeleştirilerinden biri. Bunu görmeliyiz. Devamlı ekipler, hizipler, tartışmalar, çekişmeler, medya önünde tartışmalar… Bunu artık kaldırmalıyız.

SOYOÐUL: Bu şu aralar, CHP'nin genel problemi ama. Bakın, sizin genel başkanlarınızın açıklamaları, tüm kamuoyuna damgasını vuruyor. Bütün gazetelerde, pek çok köşe yazarının malzemesi bu bireysel çıkışlar. CHP'nin siyasi ideolojisi henüz ortada yok ama üst yönetimden farklı tonlarda açıklamalar var. Buna ne diyorsunuz peki?
BAYIR: AKP ile CHP'yi ayrıştıran olay bu. Mesela AKP'de bu konuda genel başkanın talimatı var, kimse gitmeyecek konuşmayacak; tamamen biat kültürü devam ediyor. Hatta bizdeki kadar parti içi demokrasi de yok. Bizde gene televizyonlara çıkıp sade üyelerimiz bile CHP hakkında konuşabiliyor, tartışmalara katılabiliyor. Geçenlerde mesela bir televizyon kanalına çağrıldık; dört il başkanı olacağız diye gittim, baktım ki iki il başkanı. Ne MHP'ninki, ne AKP'ninki gelmedi. Demokrat Parti ile ben vardım. Ege tv'de bir programdı. Ben yadırgadım doğrusu.

SOYOÐUL: Çekindikleri için mi gelmediler sizce?
BAYIR: Bilemiyorum. Bence yukardan yasaklandığı için gelemediler. Böyle mi olmalı. İzmir bir hoşgörü kenti. İzmir'de biz AKP ve MHP il başkanları ile aynı gün atandık. Ben ilk basın toplantımda centilmenliği ilk bozan ben olmayacağım dedim. Yani bu konuda İzmir hoşgörü kentidir. Gelecek kuşaklara siyasetin bu olmadığını, belli nezaket kuralları içinde yapılması gerektiğini anlatmak istiyorum.

SOYOÐUL: Bu söyledikleriniz çelişmedi mi şimdi? Hem çok seslilik, nezaket kuralları içinde konuşmak diyeceksiniz, hem de her CHP'li çıkıp konuşmasın… Nasıl yani?
BAYIR: Şimdi ikisi aynı şey değil yalnız. Bir tanesi ekipçilik yapıyor. Ekipçilik derken kendisinin olmadığı yerde tu kaka, kendisinin olduğu yerde her şeyin güzel olduğunu düşünüyor. Ben böyle düşünmüyorum. Eğer yaptığı eleştiri medya önünde partime katkı sağlıyor ise mesela benim kişisel çalışmamla ilgili yetersiz bulduğunu söylüyorsa, buna lafım yok. Ama kalkıp da efendim bizi de o atadı, onu da bu atadığı gibi genel başkana varan bir takım eleştirileri basında paylaşıyorsa, bu doğru değil.

SOYOÐUL: Peki Süheyl Batum'un yaptığı doğru mu? Sonuçta partiye zor durumda bıraktı… CHP'yi darbesever olarak eleştiriyorlar şimdi.
BAYIR: Ben Süheyl Batum'un açıklamasını darbesever olarak algılamadım.

SOYOÐUL: Ordudan hayal kırıklığı değil mi yani söyledikleri?
BAYIR: Bunun benzeri ifadelerini ben de kullandım. Yargıyı bugünkü iktidar ele geçirdi. Efendim iktidarı eleştiren basının önemli kalemlerini, Ergenekon iddiası ile gözaltına aldı. Engelledi bir anlamda. Medyayı da bir miktar ele geçirdi, yandaş yarattı. Üniversite kurumlarını ve YÖK'ü ele geçirdi. Orduya geldiğiniz zaman… Orduyu da şekillendirmeye çalıştı. Ordu kendi içinde mesela rütbe tenzillerini yaparken o yetkiyi aldı bakanlar kuruluna taşıdı, savunma bakanlığına taşıdı. Orada değişiklikler yaptı. Ben orada kastedilenin darbe olduğunu algılamıyorum. Karton askerlerle sayın Batum'un darbeyi ima ettiğini sanmıyorum. Kaldı ki bugün grup toplantısında sayın genel başkanımız çok açık bir şey söyledi. 'Ordu eleştirilemez değil ama bunu yapabilecek tek makam, CHP genel Başkanıdır' dedi. Yani ben şunu anlıyorum, cumhuriyeti kuran bir parti, rejimi kuran bir parti, demokrasiyi kuran bir parti… Tabii ki kimse hakkında laf edilemez diye bir şey yok, eleştirilebilir. Ordu yanlış bir iş yaparsa eleştirmeyecek miyiz? YÖK yapınca eleştirmiyor muyuz?

SOYOÐUL: Elbet ama 'kağıttan kaplan' lafı, 'ordu fos çıktı' gibi bir hayal kırıklığı içeriyor. Ben de öyle algıladım dinlediğimde.
BAYIR: Siz tabi bu konuda siyaseten kendinizi yetiştirmiş, birçok şeyi birbirine bağlayan birisiniz. Ben de öyle. Siyaset öngörünüz yüksek olduğu için algılama biçiminiz böyle. Ama Türkiye'nin tamamının böyle algıladığını düşünmüyorum.

SOYOÐUL: Yerel politikaya dönelim biz. Buca'dan sonra aynı hızla el attığınız bir başka konu Kordon'daki meşhur tenteler oldu. Bir kısım esnaf ile arası bir hayli açılan Başkan Kocaoğlu'nu adeta devre dışı bıraktığınız konuşulmuştu bu hızlı çıkışınızla. Sorun ne oldu şimdi, ne noktada?
BAYIR: Bu konuda ben bir kere kendiliğimden gitmedim. 55 tane esnaf orada toplanmışlar, ve toplantı esnasında beni aradılar. 'Sayın başkan başlar başlamaz Buca meselesine pratik bir çözüm önerdiniz, çözdünüz, sizi tebrik ediyoruz. Acaba bizim meselemizde de bitaraf olarak bizi dinler misiniz dediler, davet ettiler. Ben de kendilerime hayhay dedim. Bence taraflar bir araya gelmeli, ne istediğini düzgünce birbirine anlatmalı ve buna bir çözüm üretilmeli. Orada toplanmış 55 arkadaş diyor ki, bizi dinler misiniz? Niye dinlemeyeyim? Ben yapı itibarı ile yıllardır sosyal demokratların sorun yaratan değil, sorunlara çözüm üreten öneren bir anlayışta olması gerektiğini savunmuş bir insanım. Burada da bir sorun var, buraya bir sade vatandaş olarak da gidebilirim. Zaten gittiğimde de söyledim. Ben buraya bir il başkanı olarak değil, sorununuzu dinleyip bir çözüm önerebilirim belki diye geldim. Çünkü ben sıfırdan elimde tornovido matkapla bu noktaya gelmiş bir işadamıyım. Elimde takım çantasıyla kordonda, Hatay caddesinde panjur tamiri yaparak sermayesini oluşturmuş bir insanım. Benim babam fabrika bekçisiydi, oradan gelmiş bir insan olarak konuyu da biliyoruz ya mesleğimle yakın olduğu için… Bu da bazı gazeteci arkadaşlar tarafından suistimal edildi, çok da üzüldüm. Çünkü bilmeden yazıyorlar, hiç alakası yok. Bilgi vereyim, en azından sizi doğru bilgilendireyim. Bir kere ben o tenteleri ellemiyorum. projemde de ellemiyorum . Oradaki sorunu arkadaşlar bilmeden yazıyor. Şimdi oradaki mesele üstte yapılan mevcut tentelerle ilgili değil. Sağlı sollu aşağıya kadar kapatılan tentelerle ilgili ve Aziz Başkan da yasaları bilen bir insan olarak… 'Geçmişte Bornova'da Balçova'da kafelerde çıkan yangınlarda ikişer çocuğumuz öldü, bunlarla ilgili hem ailelerin canları yandı, hem belediyeler tazminatlar ödedi, bunlara tekrar mahal vermeyelim' diyor. Çünkü içlerinde sigara da içiliyor, ısıtıcılar kullanılıyor. Dedim ki, 'bunu böyle yapmayın, buraya alev almaz bir malzeme düşünün, ama malzeme yine ahşap görünümlü olsun. Benim Avrupa'da görmediğim yer kalmadı, bu tür mekanları iyi biliyorum. Ahşap görünümlü, alüminyum uçak kanadı gibi, bazı şeyler var, hem birbirinin üzerine kanatçıklardan atan, masayı su gelmesinden koruyan, hem de güneş geldiği zaman içeriyi gölge yapabilen ama görsel anlamda da yan yana getirdiğinizde mükemmel olabilecek bir şey ben çizivereyim size' dedim. Bende öyle bir malzeme yok bir; ben atölyeyi bırakalı 15 sene oldu, iki. Benim montaj yapacak ekibim de yok, bunlara ihtiyacım da yok onu da söyleyeyim. Ben toptan malzeme satarım, 12 vilayete satarım, böyle bir ürün de elimde yok, sadece tasarım anlamında..
Bakın çok iddialı bir cümle daha söyleyeyim size. 27 yıldır siyaset yapıyorum, işyerimden ne bir belediyeye, ne bir devlet dairesine kesilmiş bir tek fatura bulamazsınız. Neden? Siyaset yapan insanlar, bu tip şeylere dikkat edecekler. Çünkü bunu bedava bile yapsanız, bağış bile yapsanız, altında bir şey ararlar.
Hiç unutmuyorum. Fi tarihinde sayın Çakmur Tansaş'ları yapıyordu, ben partiliydim. Benden yardım istedi, Tansaş'ların mavi alüminyumlarını senden alalım dedi. 'Aman başkanım bunun dedikodusu olur, benden alma da kimden alırsan al' demişimdir.
SOYOÐUL: Sizin tente konusuna yaklaşımınız nedeniyle Aziz Başkan size herhangi bir sitemde/göndermede bulundu mu?
BAYIR: Hayır hayır, hiçbir sitemde bulunmadı. Bizim Aziz Başkan'la böyle bir problem yaşayacağımızı sanmıyorum. İkimiz de esnaf kökenliyiz, ikimiz de ayağımızı yorganına göre uzatan, Anadolu esnafı gibi düşünen insanlarız. Bir çok yanımız ortak. Ben borçlanmayı sevmeyen bir insanım, param varsa bir şey yaparım, yoksa yapmam. O da öyle görünüyor. Bu konuda birbirimizin yetkilerini de biliyoruz, yetki alanlarımızı da. Uyum içersinde bu işi götürmek istediğimi, kendisi de biliyor. Dolayısıyla benim amacım orada onun işine müdahale etmek değil, vatandaşın sorununa çözüm bulmaktı.

SOYOÐUL: Sonuçta ne oldu, bekliyorum…
BAYIR: Sonuçta olay bende. Ben çizimlerimi bitirdim. Bugün yarın Aziz Başkan'a sunacağım, çizimlerimi göstereceğim. Bu çizimleri uygun gördüğü takdirde, yasalara uygun gördüğü takdirde; ki, yasalara uygun hazırladık çizimleri, Aziz Bey'in onaylanacağını düşünüyorum. Ondan sonra bunu esnaf arkadaşlarımıza verir ki, esnaf arkadaşlarımıza yeni bir masraf kapısı açmayacak; benim çizimlerim mevcut sisteme dokunmuyor zaten. Sadece önündeki güneş kırıcı, yağmurdan ön masaları korumak adına bir şey çizdim ben. 80 santimlik, hafif eğimli, uçak kanadı gibi ahşap görünümlü o tarz bir şey, yekpare halde baktığınız zaman da mükemmel bir görüntü, çok şık. Bitirdim çizimi. Kendisine de bilgisayar ortamında verdim. İnceleyecek, dönecek herhalde bana. Sonra da oradaki esnaf arkadaşlara sunacağız.

SOYOÐUL: Çok emin görünüyorsunuz ama ya kabul etmez/beğenmezse Aziz Bey?
BAYIR: Ben çizimi size gösterseydim, kabul eder derdiniz. Çünkü çok güzel Avrupai bir uygulama.

SOYOÐUL: Etmeyebilir… Ne olur?
BAYIR: Yok eder eder. Ortak akılla yapılmış bir şeye ben karşı çıkacağını sanmıyorum. Doğru bir şey yapıyorsanız, onu herkes benimser.

SOYOÐUL: Umarım dediğiniz olur. Biraz da yönetiminize gelelim… Oluşturduğunuz yönetimle ilgili de eleştiriler var size. Ekipçilik yapılmayacak dediniz ama, listede Aziz Bey'in, Alaaddin Bey'in etkisi olduğu… Mesela bir belediye başkanına saldırmış bir partilinin il yönetiminde olduğu, eşinizin gün arkadaşlarından seçilenler olduğu, gibi gibi… Bunlar hep basından…
BAYIR: Biraz acımasız olsa da… Aslında daha çok saymanız gerekir. Ben sizin Ege Tv'deki (Söz Meclisten İçeri) programınızın tekrarını seyrettim Pazar günü; çok da güldüm doğrusu. Yerlere yattım desem yeri var.

SOYOÐUL: E ne güzel, sizi eğlendirdiysek ne mutlu bize!
BAYIR: Beyefendinin (Nedim Atilla'yı kastediyor) Ümit (Yaldız) Bey'i isimler konusunda ikaz etmesine rağmen.. Çünkü Büyükşehir'en bir sıraladı isimleri bir sürü. Peki, kaç isimde kaç isim bulabildiniz? 17 isimde 3 isim. Biraz ben loto toto diyorum ona, öyle yazılmış ki, 6 tanesi direk Büyükşehir bürokratı, Büyükşehir'le bağlantılı!
Ben üç şeye çok dikkat ederim. Bir, açıklamamda belediye meclis üyesi olmayacak dedim, neden? Belediyelerle ilişkisi olmasın diye. İki, il genel meclisi üyesi olmayacak dedim, çünkü size parti bir onur vermiş zaten, siz zaten sahaya inip çalışmak durumundasınız, bu parti sizi il genel meclis üyesi yapmış. Ben orduya yeni insanlar katmak istiyorum, alana inecek… Üç, belediye ile parasal ilişkisi olmayan insanlar.
Bu konuda takdir ederseniz ki, 30 ilçe başkanı var, 29 belediye başkanı var, 11 milletvekili var. Genel Başkan var.

SOYOÐUL: Hepsi isim verdi mi?
BAYIR: Vermek istedi. 300 kişilik bir liste oldu benim elimde. bu 300'ü 20'ye düşüreceksiniz ve bunu yaparken de toparlayıcı olacaksınız, ana kurallar belli. Ben önce ana şablonumu oluşturdum. Nasıl bir il yönetimi olmalı? Birincisi kucaklayıcı olmalı, geçmişteki ekipciklerden de birer ikişer olmalı, herkes kendini görebilmeli. İki, dışlamamalısınız. Üç belediyelerle ekonomik bağı olmamalı, meclis üyesi, il genel meclis üyesi olmamalı ve alana girince 19 saat çalışacak itfaiye eri gibi olmalı diye de hatta espri yaptım. İşte ben ateşten gömlek giyiyorum alev alırsam beni söndüreceksiniz falan diye. Bu tarz insanlar olacak. Kural gereği 5 bayan yazmam gerekiyordu, ben 6 bayan yazdım. Kadınların daha fazla siyasette öne çıkmasını istediğim için sayıyı 6'ya yükselttim, hatta bir de il kadın kolu başkanı, yönetimde toplantıya 7 kadın giriyor şu an. Buradaki bu listede hiç kimse, geçmişteki partinin şu grubu/bu grubu dışlanmış diyemez..

SOYOÐUL: Niye Sav ekibi dışlandı deniyor?
BAYIR: Hayır değil. Var tabii ki.

SOYOÐUL: Ben isim isim bilmiyorum, o yüzden şu diyemem. Kim var Sav ekibinden?
BAYIR: Siz bilmiyorsunuz ama şu anda bu partiyi isim isim damgalamak bu partiye ihanet etmek demektir. Bu Baykalcıydı, bu Savcıydı, bu Karayalçıncıydı, bu SHP kökenliydi… Bu hata! Ben neyi iddia ediyorum, herkesi kucaklayacağım diyorum, temiz bir sayfa açıyorum. Bundan sonra oncu buncu yok, CHP'li var.

SOYOÐUL: Ama yönetiminizdeki isimlerin kökenleriyle ilgili yazı yazan sadece Ümit Yaldız değildi ki, bir bölge ekindeki tanınmış bir kalem de yazdı bunu, diğerleri de.
BAYIR: Şimdi örgütü tanıdığını düşünen bir arkadaş (Ümit'i kastediyor) yazıyor, ondan sonra diğer arkadaşlar da biraz kopya çekiyor, benim gördüğüm bu. Çünkü aynı anda çıkmıyor basında bu. Bir arkadaş yazdıktan sonra arkası geliyor…

SOYOÐUL: Ümit'i referans aldılar, ondan kopya çektiler o zaman. Neyse. Bir de sizin iki çalışanınızın yönetimde olduğu konusu var. Beni diğer isimler çok da ilgilendirmedi açıkçası, ama buna takıldım. Orada durdum.
BAYIR: Şimdi iki kişinin yanımda çalıştığını ispatlamak gerekir bir. Siz bir yerin sahibisiniz, sizin defterlerinizi tutan ayrı bir firma, ayrı bir şahıs. Kaldı ki bu şahıs, Alaattin Yüksel döneminin Saymanı. İrfan Babacan, iddia ettiğiniz şahıs. Sizin defterinizi dışarıda tutan bir kişi, sizin çalışanınız mıdır? Bir sürü defter tutuyor, adamın işi bu mali müşavir. Yani şimdi benim çalışanım mı oluyor. Aynı beyefendi sizin şirketinizin defterini de tutuyorsa, ben de iddia ediyorum ki sizin de çalışanınız. Bunlar bir tane defter tutmuyorlar ki, 100 tane defter tutuyorlar. Benim çalışanım falan değil İrfan Babacan. Bir kere orada bu adama haksızlık yapılıyor. Bir. Zeki Günen arkadaşım, emekli olmuş bir arkadaşımdır, bordrolarda ismini göremezsiniz.

SOYOÐUL: Daha önce sizin yanınızda çalışıyordu yani?
BAYIR: Tabii canım, 10 yıldır 12 yıldır benim yanımdaydı, epey oldu emekli olalı. Bu arkadaşımız da iyi bir partilidir, eski bir partilidir, örgütü de çok iyi tanır. Bu arkadaşımızla olan ilişkimiz de sadece benim bu siyasete soyunduğumdan dolayı, bana yardımcı olur musun demişimdir.

SOYOÐUL: Sizden maaş almıyor mu şu an?
BAYIR: Hayır. Ama burada şöyle de bir haksızlık var. Ne olacak yani, insanlar ekmek yemeyecekler mi?

SOYOÐUL: Kendi çalışanlarınızı almanız şu açıdan eleştiriliyor. Diyorsunuz ya ekipçilik olmasın diye… Ama bu arada şirketinizi buraya taşıyormuşsunuz gibi bir izlenim doğuyor.
BAYIR: Bunlardan İrfan Babacan, Alaattin Yüksel döneminde Sayman'dı, bu binayı onun sayesinde aldık. Parayı iyi bilen, sıkı tutan bir arkadaştır, iyi biriktirdi, binayı aldık.

SOYOÐUL: Geçmişte sizin altınızda çalışan birinin, yönetimde size karşı eleştirel yaklaşması çok da mümkün olmayabilir ama. Patron-çalışan ilişkisi varken, yeni ve eşit bir ilişki kurmanın zorluğundan söz ediyorum.
BAYIR: Canım adam benim çalışanım değil ki. Patronu değilim. Sizin defterinizi tutan adamın siz patronu musunuz? (sinirleniyor) Sizin muhasebe kayıtlarınızı tutan yok mu Egedesonsöz'de? Var. Bu adamın patronu mu oluyorsunuz siz? İrfan Babacan, Ali Zeybek diye bir muhasebe firmasının mali müşaviri. Patronu ben değilim yani, Ali Zeybek. Açın bakın kayıtlara. Onun yanında çalışır. Ayrıca kaç gündür yazılıp çiziliyor, biz bunu yalanlamaya da gerek bile duymadık. İki arkadaşımız da 'onur duyarız seninle çalışmaktan biz. Varsın yazsınlar. Senin kim olduğunu biz yıllardır biliyoruz, tanıyoruz' dediler. Varsın yazsınlar, çok da önemli değil. Çok da önemsemedik.

SOYOÐUL: Gelelim bir başka eleştiriye. İsimleri sadece metropolden seçtiniz, Bakırçay, Menderes gibi yörelerden hiç isim almadınız; hatta buna 'bana itfaiyeciler lazım, düğmeye bastığım anda yanımda olacaklar. Uzakta olurlarsa yetişemezler' diye espri kattınız. Gerçek payı var mı yoksa?
BAYIR: (gülüyor) İyi yakalamışsınız, doğru. 30 ilçemiz var. Bir Bakırçay dediğimiz bir havza var, bir yarımada dediğimiz havza var, bir de Menderes havzamız var, metropolde de 11 tane ilçemiz var. Şimdi bu konuda benim niyetim şuydu. Bir tane Bakırçay'ı, bir tane Menderes'i, bir de Yarımada'yı temsilen üç arkadaş alayım. Kalanı metropolden yapayım. Geçmişte biz listeleri hazırlarken bunlara dikkat ederdik, buralardan mutlaka arkadaş alırdık. Fakat şöyle bir şey oldu. Tire'den ilçe yönetimi karar alıyor, diyor ki bu arkadaşı yönetiminizde görmek istiyoruz. Ödemiş'ten de bir öneri geliyor. İki tane Menderes'ten alamazsınız; birini tercih etseniz Tire küsecek, Tire deseniz Ödemiş alınacak. Aynı şekilde Bakırçay'da da; bir Foça'dan, bir de Aliağa'dan talep geldi. İkişer tane sıkıştırmam mümkün değil. Bu anlamda onları küstürmemek adına, konuşarak kendileriyle, ikna ederek sizin bölgenizden almayacağım dedim. Onlar dediler ki, biz sizi tanıyoruz, siz bölgeleri tanıyorsunuz, zaten 27 yıldır bu işin içindesiniz, tamam. Ama görevlendirmede oralarla ilgili sorumlu arkadaşlar koydum.

SOYOÐUL: Seçime dört ay var. Ne projeleriniz var, sivil toplum örgütlerini nasıl harekete geçireceksiniz? Gönüllüler ne oldu, müracatlarını yaptılar da ne oldu?
BAYIR: Gönüllüler öncelikle genel merkez bazında oldu, şimdi genel merkezdeki müracatlarımız iller bazında dağıtılacak ve gönüllüler ordusunun listesi gelecek bize telefonlarıyla birlikte. Birincisi, biz ilk iş olarak ilçelerimizin görevlilerini yönetim kurulunda paylaştık, onun dışında mesleki anlamda görevlendirmeleri yaptık, kim STK'lardan sorumlu, hangi mesleklerden sorumlu…
Biliyorsunuz bu üç haftadır hayırlı olsun ziyaretleri sürüyor, çalışamaz hale geldik. Örgütüme de rica ettim, artık birbirimizi ağırlamaktan vazgeçelim ama bazı sivil toplum örgütleri var, onlara da gelmeyin diyemeyiz. Önümüzdeki haftadan itibaren 3 gün ilçelerdeyim. 3 gün de buradayım. Bu arada çok hızlı biçimde, 9 günümüz var ayın 18'inde CHP'nin tarım politikalarıyla ilgili Havagazı Fabrikası'nda toplantımız var. İzmir ve çevresindeki bütün ziraat odalarını, hayvancılık, süt üreticiliği tarımla ilgili ne varsa, üniversitelerdeki akademisyenlerle bir ön görüşme ve tartışma yapıyoruz. Bunun sonucunda İzmir'e yönelik bir tarım projesi çıkarıyoruz ve bunu genel merkeze iletiyoruz. 26'sında da Ödemiş'te bir tarım mitingi yapmayı planlıyoruz. Ona hazırlanacağız. Genel başkanımız gelecek.
Ben planlı çalışmayı seven bir insanım. İlk olarak ilçelerimize gidip kadın kollarımıza, gençlik kollarımıza çalışma programlarını vereceğim. Her Çarşamba günü bir kere bir rapor istiyorum ilçe başkanı ve yöneticilerden. O raporları da ben her hafta il raporu olarak genel merkeze ileteceğim. 30 ilçeden ben yani her hafta, çalışmalarını özetleyen rapor alacağım. İşte bu hafta nereye gittiniz, hangi STK ile görüştünüz, hangi yerel gazete tv ile bağlantıya geçtiniz gibi… Bugün bu konuyla ilgili yazılarımız fakslandı bütün ilçelere. Onlardan haftalık raporlar alıp denetleyeceğiz, zayıf gördüğümüz bölgelere özellikle kendimiz giderek, o çalışmaları tabana yayarak çözeceğiz. Sıkı bir çalışma olacak tabii.

SOYOÐUL: Gürsel Tekin'in İzmir'deki oy oranı beklentisi yüzde 75. Gazetelerde öyle çıktı. Aziz Kocaoğlu'nun beklentisini de ben onun ağzından işittim; yüzde 50'yi başarı olarak buluyor Aziz Başkan. Ya siz ne diyorsunuz?
BAYIR: Ben Aziz Bey'in tahminini doğru buluyorum. Onu alt çıta olarak kabul ediyorum. Üst çıtayı da genel başkan yardımcımız söylemiş.

SOYOÐUL: İkisinin arasındasınız yani.
BAYIR: Olmalı. Genel başkan yardımcım biraz abartmış gibi gözüküyor. (gülüyor) Ama bakın bu böyledir. Üst düzey yönetici olanlar, alt kadrolar iyi çalışsın diye rakamları biraz yüksek tutup kamçılarlar alttakileri. Yani bir anlamda böyle.

SOYOÐUL: Yerel yönetimleri başarılı buluyor musunuz peki? Bu rakamları bulabileceğinizi zannediyor musunuz?
BAYIR: Genel olarak evet. Ben yerel yönetimlerin başarılı olduklarını ama bu başarılarını topluma ve halka anlatamadıklarını düşünüyorum.

SOYOÐUL: Şimdi siz istediğiniz kadar anlatın. Ben örneğin Buca'da yaşıyorsam, sizin anlattığınızdan ziyade yaşadıklarıma, aldığım hizmete bakarım. Bu, bütün ilçeler için böyledir. Herkes ne hizmet aldığını bilmiyor mu ki kalkıp anlatacaksınız?
BAYIR: Doğrudur ama mesela Buca ile ilgili o trafik problemi ile ilgili Büyükşehir'in bir uçan yol projesi var Yeşildere'den. Şirinyer'deki demiryolu üzerinde bir otopark ve büyük bir alışveriş projemiz var.

SOYOÐUL: Bunlar seçime kadar yetişmeyecek projeler…
BAYIR: Doğru söylüyorsunuz. Bizde toplum seçime kadar yapılanlara bakıyor. Alt yapıya yapılan yatırımı kimse vatandaş olarak değerlendirmiyor. Bunun doğru anlatılması gerekiyor. Örgüt olarak bunu yapmaya çalışacağız.

SOYOÐUL: Kemal Karataş'a benzetilmenize ne diyorsunuz?
BAYIR: Hiç benzemem. Hiç benzemeyiz, hiçbir şekilde. Kemal Abi yılların partilisidir. Çok emek vermiştir partiye. Çok emek vermesine rağmen bir noktada olamaması da benim için üzücüdür yani. Keşke seçim startında gelseydi de ben nasıl eski il başkanlarını takdim ettiysem, onu da takdim etseydim diyorum. Ama yoktu orada, bilemiyorum işi vardı belki. Kemal Karataş'ın tarzı ile benimki farklıdır. Ben yönetimimle birlikte kararları alıp uygulamaya sokarım. Tek başıma karar alıp bunu yönetime dikte etmem.

SOYOÐUL: Öyle mi yapıyordu Kemal bey?
BAYIR: Eski dönemlerde öyle yaptığına dair bilgi alıyorduk biz. Biraz da üslubu sertti. Benim ilk günlerdeki üslubumun sertliğinden bir benzetme yapıldı herhalde. Ama öyle değil. Ben çok uyumlu ve ılımlı bir insanım. Hatta aşırı uyumluyum. Çünkü benim siyaset öğretmenim eski CHP Genel Sekreteri Şeref Bakşık'tır. Çok nezaket kurallarına uyan bir insandır. Beni Şeref Abi yetiştirdi. Şeref Abi, parti disiplinini çok önemserdi; keza saygıyı, sevgiyi… Eskiden il yöneticisine karşı da korkunç bir saygı vardı. Ceketinizi iliklemeden odasına girmek ne mümkündü… İşte sonra sonra bu yerel yönetimler öne geçince, bu at araba hikayesinden kaynaklanan… Bu işler biraz değişti. Şimdi herkes o sevgi saygıyı, sadece belediye başkanına gösteriyor. Bakıyorsunuz ilçe başkanları kenarda kalmış, il başkanları desen var-yok. Bir tek temsil anlamında bazı yerlerde… Biz o taşları yerine oturtmak istiyoruz. Bunun çok kolay olmayacağını biliyoruz. Belki başlangıçta biraz sert girişimin nedeni, biraz onların dikkatini çekmekti. Yani 'bu böyle geldi, böyle gitmez, herkes kendine çeki düzen versin' manasında. Sistemde olması gerekeni uygulamak istiyoruz.

SOYOÐUL: Belediye başkanlarının milletvekili adaylığı konusunda ne düşünüyorsunuz? Çünkü bazı belediye başkanlarının bu yönde istekleri olduğunu biliyoruz, dile getiriyorlar da zaman zaman.
BAYIR: Zannetmiyorum.

SOYOÐUL: Zannetmiyorum derken?
BAYIR: Olmazlar, Genel Merkez buna engel olur diye düşünüyorum.

SOYOÐUL: Siz ne düşünüyorsunuz? Sizin fikrinizi soruyorum…
BAYIR: Ben az önce söyledim ne düşündüğümü, belediye meclis üyelerini ve il genel meclisi üyelerini zaten parti onurlandırmış. Onların bir görevi var, onlar sahaya inip çalışmak zorundalar dedim. Şimdi burada bakın Yılmaz Büyükerşen CHP'ye katılıyor ve diyor ki herhangi bir milletvekilliği talebim yoktur. Eskişehir gibi koca belediye başkanı.
Bizim burada ilçe belediye başkanlarımıza da genel başkan yardımcımızın bir açıklaması var, 'herkes mevcut alanını, mevzisini korusun, bir sonraki aşamada eğer düşünüyorsa milletvekili adayı olmayı, süresi bitiminde yerel yönetimde aday olmaz, bir dahaki milletvekili seçimlerinde aday olur.

SOYOÐUL: Sizin de görüşünüz bu yani.
BAYIR: Bence de doğrusu bu. İnsanların hedefi/çizgisi ya yerelde yönetici olmalı, ya genelde olmalı.