Yazarımız Gönül Soyoğul'la CHP İzmir Milletvekili Abdürrezzak Erten'in CHP üzerine söyleşisi...

BAŞLARKEN...
Deniz Baykal'ın bir kasetle alaşağı edilmesi... Önder Sav'ın bizzat başını çektiği destek timiyle Genel Başkanlık koltuğuna Kemal Kılıçdaroğlu'nun yerleştirilmesi... Daha koltuğunu ısıtamadan, kucağında bulduğu referandum için yollara düşmesi. İl il miting, ilçe ilçe toplantılar düzenlemesi... Havuzlu villa muhabbetleri, Recep Bey seslenmeleri ile kıyasıya bir seçim provası...
Sonuçları hem Türkiye, hem de İzmir/Ege özelinde tartışılan referandum bitti bitmesine de...
CHP'de referandum nedeniyle kınlarına sokulan kılıçlar, sonuçları 'başarısız' bulan Baykal ve destekçileri tarafından yeniden çıkarıldı.
Üstelik, sonuçları başarısız bulanlar, sadece Sav-Kılıçdaroğlu muhalifleriyle de kalmadı.
Yüzde 63 hayır diyen İzmir bile; 'sonuç başarısız', 'yetmez ama başarılı' diyenler ve 'kesinlikle başarılı' bulanlarca, yeni tartışmalarda buluştu.
Ortak bir nokta bulmaya, sandıktan çıkan rakamlar bile yetmedi!
Sahilleri kırmızıya boyayan CHP, şimdilerde bir yandan seçim stratejilerini oluşturacak araştırmalarla uğraşıyor, bir yandan da 'tüzük kurultayı isteriz' diyen Baykal yanlılarının, seçim listelerinde adlarını bulamamaktan endişeli partililerin cephede açmaya çalıştığı gediklerden sızılmasını(!) önlemek için içerde boğuşuyor.
Hal böyle olunca da... İzmir'in siyasi patronu, CHP İzmir Milletvekili, MYK üyesi, Sav'ın sağ kolu Abdürrezzak Erten'in Ankara-İzmir-Ankara seferleri de beşe katlanıyor!
Abdürrezzak Erten, geçen hafta içinde ilçe başkanlarıyla referandum değerlendirmesi yaptı, ikili-üçlü-beşli görüşmeler gerçekleştirdi; hatta bir ara, bir grup basın mensubuyla rakı-balık gecesinde, İzmir'i konuştu. O gecenin gündüzünde ise benimle uzun bir söyleşiye imza attı.
Referandum öncesi süreçten giriş yapıp, Türkiye sonuçlarını CHP'nin nasıl okuduğuna, İzmir'deki başarılı/başarısız tartışmalarına, örgüt temsilcileri ve belediye başkanlarının karnelerine, Baykal'cıların yeni taktiği 'tüzük kurultayı' istemlerine kadar pek çok soru sordum Erten'e.
Çok yorulduğum röportajlardan biri oldu.
Çok klişe bulduğum kimi cevaplarını değiştirtebilmek, 'manşetlik cevaplar' bulmak için, deyim yerindeyse göbeğim çatladı. Kimi sorular çok uzunsa, işte bu yüzdendir.
O açık vermemek için uğraştı, ben de açıkları bulmak, şifreleri çözmek, meraklı kulaklara net yanıtlar sunmak için...
Umarım, söyleşiyi kasetten yazıya dökebilmek için saatlerce süren çabama/emeğime, sayın Erten'in de ağzı dili kuruyana kadar konuşmasına değmiştir!
Söyleşi renklensin diye Pasaport'ta çektirdiğimiz fotoğraflar sırasında yaptığımız 'dedikodular' bende kalsın; sizin payınıza düşen uzunnn soru ve yanıtlar içinse kolay gelsin...
* * *
GÖNÜL SOYOÐUL: Referandum sürecini, yeni genel başkan Kılıçdaroğlu ve yenilenen yönetim kucağında buldu. 'Keşke olmasaydı, bu sürece gelmeseydik, referanduma gidilmeseydi de seçime rahat rahat hazırlansaydık' dediniz mi hiç?
ABDÜRREZZAK ERTEN: Bu saatten sonra bunu söylemenin, keşke demenin çok faydası olacağına inanmıyorum.
Ancak... Önümüzde öylesi olayların, konuların tekrar gündeme gelmemesi açısından bence, çıkartılması gereken dersler vardır.
SOYOÐUL: Neler mesela?
ERTEN: Yani o 26 maddeden 24'ü noktasında zaten üç aşağı, beş yukarı hemfikirdik. Geri kalan iki maddede, belki öyle kolektif bir anlayışla, uzlaşıcı kültürle bir birlik bütünsellikle belki bu olayın üstesinden gelebilirdik diye söylüyorum. Benim, şöyle bir özeleştiri yapma gibi bir düşüncem var. Bu olaylar bir meclis çatısı altında ve gruplar arası diyalogla çözülmüş olsaydı, bence çok daha iyi olurdu. Toplumu bu kadar germezdik, devletin kasasından bu kadar paralar çıkmazdı. Çünkü ciddi paralar çıktı. Siyasi partiler bu kadar birbirlerine düşmezlerdi. Referandum için harcanmış paranın belki de bir bölümüyle ya da bütünüyle yatırımlar da yapardık. Yoksullukla ilgili, işsizlikle ilgili bu parayı o yönlere kanalize edebilirdik. Başka şeyler üretip Türkiye'nin acil sorunlarının çözümü konusunda daha farklı alanlara el atmış olurduk. İyisiyle kötüsüyle bir referandum yaşandı ama sonuçta.
SOYOÐUL: Peki CHP bu referandumdan ne kazandı? Bu referandumdan çıkarılan dersleri, CHP'nin kayıplarını ve varsa kazandıklarını da öğrenmek isteriz elbet.
ERTEN: CHP olarak aslında bu genel seçim öncesi biz kendimizi bir tartıya koyduk, tarttık. Neyiz, neredeyiz, ne kadar hazırlıklıyız? Neyiz neredeyiz diye baktığımızda, bizim düne kadar, özellikle bu sandık çevresi ve tutanaklarla ilgili bir takım sorunlar yaşanıyordu. Şimdi... Biz daha yeni göreve geldik, biliyorsunuz. Kurultay öncesi Türkiye'de ve CHP'de yaşanan olayları, CHP'nin bir komplo ile karşı karşıya kaldığını, CHP'nin yok edilmesi noktasında düğmeye basıldığını, ancak hem halk nezdinde sevilip sayılan sayın genel başkanımızın, örgüt bazında da çok sevilen sayılan sayın genel sekreterimizin kolkola girmesiyle birlikte, CHP'ye yönelik bu komplonun yok edildiğini de biliyorsunuz. Bu anlamda çok büyük badireleri atlatıp bu noktalara geldik.
Bu sandık çevresi tutanaklarıyla ilgili ilk defa, iyi bir sınav verdik. Türkiye genelinde toplam tutanakların sayısı sanırım 160 bin civarındadır. Dolayısıyla 160 bin tutanaktan hemen hemen 120-130 bin tutanak, sandıkların açılmasından hemen bir iki saat içinde genel merkeze gelmiştir. Bu da ne demektir? Yüzde 80. Geri kalan yüzde 20'si niye gelmedi? Ee devletin polisin giremediği yerde bizim örgüt olarak girmemiz de düşünülemezdi zaten. Hangi bölgeleri kastettiğimi anlatabilmişimdir umarım.
Olaya bir bu açıdan bakıyoruz, ikinci olarak da gerçekten bugün sayın genel sekreter yardımcımız ve İnönü'nün torunu arkadaşımızın en son MYK'da ifade ettiği bir gerçek var. O gerçeği de burada söylemekten kaçınmıyorum. Amerika Mayıs'ta burada bir kamuoyu araştırması yapılması talimatı veriyor. Bunun haberi geliyor Gülsüm Hanım'a. Ve Amerika'nın, Türkiye'de yaptırdığı kamuoyu araştırmalarında CHP'nin oyu yüzde 15-16 olarak görülüyor. O zaman biliyorsunuz Deniz Baykal istifa etmişti, Kemal Kılıçdaroğlu da henüz aday değildi.
SOYOÐUL: O aradaki boşlukta mı yapılmış o anket?
ERTEN: Evet, o arada. Şimdi ondan önce yapılan, eski yönetim çerçevesinde bizim dışımızda yapılan kamuoyu araştırmaları üç aşağı beş yukarı iddia edildiği gibi öyle yüzde 28-29- 30 civarında bir şey olmadı. Bizim oy oranımız yüzde 22-23-24 bandındaydı. Hep böyle gitti yani. Peki şimdi bu referandumla çıkan yüzde 42, neyi ifade ediyor? Bir kere onun açılımını yapmak lazım. Bana kalırsa yüzde 42, çok ciddi bir rakamdır.
SOYOÐUL: Madem ki referandum rakamlarına girdik, yüzde 42 açılımından önce sorayım. Gazetelerde okuduğuma göre demişsiniz ki 'Türkiye genelinde oy kullanmayan 12-13 milyon kişi sandığa gitseydi, çoğunluğu 'hayır' oyu kullanacaktı. Pardon ama burada size, kahin misiniz diye sormak zorundayım!
ERTEN: Bakın şimdi, şu anda İzmir'de ağırlıklı olarak 580-590 bin kişi sandığa gitmedi. Bu 580-590 bin kişiden sanırım 80-90 bini, boykot veya şu veya bu amaçlı olarak sandığa gitmedi.
SOYOÐUL: Mesela, hiçbir tarafı içine sindiremedi; tartışmalardan, siyasetin düzeyinden sıkıldığı için 'ne haliniz varsa görün' dediği için gitmedi!
ERTEN: Aynen katılıyorum.
SOYOÐUL: İyi de gitmeyenlerin, gitseydi 'hayır' oyu vereceğini nasıl çıkarıyorsunuz siz, onu anlamıyorum.
ERTEN: Bakın, 80-90 bin kişiyi ayrı tutarsak, geri kalan 400-500 bin insanı, hele hele İzmir gibi bir yerde, bir oylama yapıldığında dahi yüzde 70'inin hayırlarda bütünleşebileceğini, geri kalan yüzde 30'ların belki evetlerde bütünleşebileceği gibi genel bir kanı var. İzmir'de oy potansiyeline bakıldığında, ondan hareketle...
İkincisi, bugün Türkiye genelinde hiç kimse kusura bakmasın, AKP çalmadık kapı, girmedik sokak bırakmadı.
SOYOÐUL: E buna ancak aferin denir ama!
ERTEN: Aferin diyorum, kutluyorum onları.
SOYOÐUL: Sizin de yapmanız gereken bu değil miydi?
ERTEN: Tabii ki ama bu örgütlenme ve bu yapılandırma modelini aslında bizden aldı AKP. Ve şimdi bize satmaya çalışıyor.
SOYOÐUL: E ona da aferin! Boynuz kulağı geçmiş, sizden almışlar ama sizden iyi uygulamışlar ki, bravo denir buna da ancak...
ERTEN: Ona da aferin, tamam da... Dolayısıyla onlar yapabileceklerini yaptılar.
SOYOÐUL: Görüp görebilecekleri oy budur mu diyorsunuz?
ERTEN: Evet, budur! Asıl birazcık da kültürel birikimin yoğun olduğu, okuma yazmanın çok üst düzeylerde olduğu böyle yerde... Mesela Çankaya'yı düşünebiliyor musunuz? Ankara'nın göbeğinde belki de yüzde 80-90'u çağdaş, demokrat, kültürlü, sosyal demokrat topluluktan oluşan bir ilçedir Çankaya. Burada dahi yaklaşık yüzde 30-35'lik sandığa gelmemezlik var. Çankaya'daki bu yüzde 35'lik kesim, ısrarlı olmamıza rağmen, çok önemli bir referandumdan geçiyoruz dememize rağmen, bu insanlar sandığa gitmemişlerdir. Dolayısıyla bundan hareketle söylüyorum. Bu insanlar ağırlıklı olarak bize yakın insanlardır. Yani laik demokratik cumhuriyete yakın insanlardır. Aydın, çağdaş insanlardır. Ha, Cumhuriyet Halk Partili değillerdir, olabilirler de olmayabilirler de. Ama bu insanlar asla AKP'li değillerdir.
SOYOÐUL: Yani siz sandığa gitmemiş insanlara, kazanılabilir unsurlar olarak mı bakıyorsunuz? O zaman bunlar 'hayır' kullanabilecek insanlardı demek, ne kadar doğru?
ERTEN: Ama bir kere şunu çok iyi biliyorum. Kesinlikle AKP karşıtı insanlar.
SOYOÐUL: 'CHP'nin hedef kitlesi olabilecek insanlar' diyebilirsiniz o zaman bu kesime.
ERTEN: Ondan hareketle zaten eğer katılmayanların oy oranı ile üstüne de yüzde 42'yi koyduğunuzda, evet'lerin yüzde 58 boyutunu birazcık irdelenince, evet'ler yüzde 58'ten yüzde 42-41'e tekabül ediyor.
Parti içinde kendi aramızda kabaca yaptığımız hesap bu. Bugün neden Cumhuriyet Halk Partisi iktidara alternatiftir diyoruz? Bugün AKP ile aramızdaki fark ya 1-2 puan ilerde, ya da 1-2 puan geridedir. Çünkü bu yüzde 41'lik bandın içinde Saadet var, Birlik Partisi var..
SOYOÐUL: İyi de hayırların içinde de MHP var, DP var, DSP var, TKP, ÖDP var.
ERTEN: Şimdi bakın, MHP'nin olayını bir anlatayım. Benim MHP diye söylemem doğru değil ama biliniyor ki hayırlar evetler kategorisinde motor gücünü oluşturan ağırlıklı olarak iki parti vardı; CHP ve AKP.
SOYOÐUL: Tamam, onda herkes hemfikir. Ama oy yüzdesini hesaplamak konusunda bu kadar net rakamlar nasıl verebiliyorsunuz ki?
ERTEN: Hayır çok açık. Kahramanmaraş'a, Erzurum'a bakılsın, Çorum'a, Yozgat'a bakılsın. MHPnin en güçlü olduğu kalelerde....
SOYOÐUL: Tamam oralarda MHP oyları AKP'ye gitti, biliyoruz. Bakın ben size Tarhan Erdem'in bugünkü gazetelerde yer alan referandum sonuç değerlendirmelerinden aktarayım. 2009'da Ege'de CHP, MHP ve DP'nin oy oranı yüzde 56.2. Bu üç partinin 2010'da Ege'deki 'hayır' toplamı oranı ise yüzde 56. Yani 02'lik bir düşüş bile var. Sizin söylediklerinizle çelişmiyor mu sizce bu?
ERTEN: Peki söyle söyleyeyim. Ben diyorum ki, eğer MHP yaklaşık olarak Ege'de ve özellikle İzmir'de yüzde 17-20 civarında bir oy potansiyeline sahipse 2009'da... Ve 2010'da bu oy potansiyeline sahip çıkamamışsa, bunun hesabını bizden sormamaları, bunun hesabını diğer siyasi partilerden sormaları gerekir. Çünkü nihayetinde o zaman ben de olaya şöyle bakıyorum en basit örneğiyle... Uşak'ından Manisa'sına, İzmir'inden Denizli'sine kadar hep CHP tavan yapmıştır, niye? Bizim oyumuz 2009'da neydi? Bizim oylarımız İzmir'de; Aziz Bey'in oyları yaklaşık yüzde 56 civarındaydı. İl genel meclisi sonuçlarına göre de, yüzde 48 civarı. E peki oy oranımız yüzde 48'lerden yüzde 63 bandına çıkmışsa, bence burada CHP'nin başarısı yatıyordur. Çünkü İzmir'de hangi ilçeye sorarsanız sorun, MHP'li arkadaşlarımız maalesef bu kampanyaya ya katılmamışlardır, ya da katılmışsalar bile 'evet' vererek katılmışlardır. Biz MHP'yi eleştirmek istemiyoruz. Ama şu bir gerçektir ki, MHP'nin bir kesimi, özellikle mufazakar kesimleri Devlet Bey'in tüm doğru söylemlerine karşı çıkaraktan maalesef Devlet Bey'in söylediğini yapmamıştır, sandık başına gidip hayır oyu kullanmamıştır. Bizim iddiamız bu.
SOYOÐUL: MHP'yi MHP'lilere bırakalım da, Kemal Bey'in referandum sonrası yaptığı konuşmayı sorayım size. Diyor ki Sayın Kılıçdaroğlu, 'Türkiyenin geleceğine yön verecek sınıf, CHP'ye yöneliyor. Gelecek AKP'nin ayaklarının altından kayıyor.' CHP'nin seçmeninin okumuş olduğunu söylüyorsunuz, bir yandan da okumuş insanları tatmin etmeyecek analizlerden bahsediyorsunuz. Oysa okumuş/eğitimli seçmen 'biz nerede hata yapıyoruz'un cevabını arıyor. Genel Başkanınız dahil, hiçbirinizde bir sorgulama göremiyorum, tersine 'sandık başına gidilseydi hayır verirlerdi' gibi tahmine dayalı sonuçlardan bahsediyorsunuz. Hem okumuşlara hitap edip hem de bunu nasıl yapıyorsunuz, şaşırıyorum...
ERTEN: Ama bakın bir şey söyleyeceğim, altını çizerek. Biz yeni bir yönetimimiz ve yeni yönetim ve sayın genel başkanımız, bana kalırsa Türkiye'de bir çığır açtı. Bir kere bunu görmezden gelemeyiz. Bizim öncelikli olarak... Şimdi bakın bizim unuttuğumuz kavramlar vardı. Bizim altı ilkemizden devrimciliği unutmuştuk... Halkçılığı unutmuştuk... Biz şu anda hem halkçılığı, hem de devrimciliği, diğer okların yanına getirmeye çalışıyoruz. Ve o anlamda da bizim dikkat ettiyseniz, biz hep halkın iktidarı diyoruz, yani artık halkçı çözümlere başvurmaya başladık. O anlamda da şunu söylüyorum; bizim hem devrimci, hem de halkçı yanımızı çok daha vurgulayıcı, tüm miting alanlarında zaten genel başkanımız bunu ifade ederek ve asıl hedef kitlemiz olan, yoksullukla, yolsuzlukla başı dertte olan, ekonomik sorunları olan bu kitleyi biz ayaklandırdık. Çünkü bakın çok ilginçtir, CHP'de bundan önce eski yönetimde sol, 'bu mevcut yönetim varken, biz asla CHP'yle bütünleşemeyiz' noktasına gelmişti. Kemal Bey'in gelmesiyle birlikte şu anda solun bir tek adresi vardır, o da Cumhuriyet Halk Partisi'dir.
SOYOÐUL: Bir umut ışığı görüldüğü tespitinize katılan pek çok insan var. Ama asıl önemli olan, CHP'nin o halkçılığın, devrimciliğin altını nasıl dolduracağı değil midir? İnsanlar somut öneriler bekliyor. Seçim sonuçlarının sağlıklı bir özeleştirisini bekliyor, bunun araştırılarak cevaplandırılmasını istiyor. Benim gözlemim şu ki, okumuş seçmen CHP'nin aynaya bakmasını ve sonuçlarını kamuoyu ile paylaşmasını bekliyor...
ERTEN: Ama zaten dikkat ettiyseniz biz yavaş yavaş söylemlerimizle bunu hissettirmeye başladık. Yani biz insan hakları ve özgürlükleri noktasında, ileri, gelişmiş, katılımcı demokrasiden bahsetmeye başladık. Halkçılıktan, değişimden, dönüşümden bahsetmeye başladık. CHP, nihayetinde bu ülkeyi kuran bir parti. Eğer CHP'nin, gerçekten bu ülkede ciddi bir sorun varsa, tabii iktidar olma noktasında, mutlaka ve mutlaka bu sorunlara çare arayıcı, sorunlara çözüm arayıcı bir noktada olması gerekir. Bir sorun varsa, türbanlıdan tutun, ta Kürt sorununa kadar CHP çözer.
SOYOÐUL: Bu söylemler güzel de, altının nasıl besleneceği konusunda henüz halkın bir fikri yok. Çünkü bu konularda henüz bir çözüm önerisi sunmuş değilsiniz. Kadrolarınız bu konuda ne yapıyor? Örneğin bir Kürt raporu hazırlıyor musunuz? Ya da başörtüsü konusunda? 'Ben bu sorunu çözerim' değil de 'ben iktidara geldiğim zaman bu konuda şunu şunu yapacağım' gibi somut çözümler üzerine yoğunlaşıyor musunuz? Seçmenin artık bunları görmek/duymak istediğini sizler de görmüyor musunuz?
ERTEN: Çok doğru, çok doğru. Ama sizler de takdir edersiniz ki, bizim yönetim daha bir iki aylık bir yönetim. Bakın bir takım konularda, mesela Kürt sorunuyla ilgili 89'da ilk açılımı yapan yine biziz. O zaman herkes bizi eleştirmişti.
SOYOÐUL: O açılımın gerisine düşen de yine Cumhuriyet Halk Partisi ama!
ERTEN: Ama bakın şöyle söyleyeyim, şimdi bakın 89'daki Kürt raporunu hazırlarken o zaman sağ tandanslı partilerden ve kesimlerden çok ağır eleştiriler aldık ama biz doğru yaptığımıza inandığımız için dosdoğru yürüdük gittik. Sonradan nihayetinde o programın yüzde 70-80'i uygulanabilir noktaya geldi. Şimdi biz yine göreve gelir gelmez, sayın genel başkanımızın talimatı üzerine, Sayın Haluk Koç başkanlığında yine haftalarca, hatta aylarca sürebilecek tüm Doğu ve Güneydoğu bölgelerini tek tek irdeleyerek, oradaki sivil toplum örgütleriyle, meslek örgütleriyle ve halkla, hatta diğer siyasi partilerin temsilcileriyle yakın temas kurarak, onların da görüşlerini alarak bir hazırlık içerisinde olduğumuzu, çok rahatlıkla söyleyebiliyorum.
TÜRBAN SORUNU, ÜNİVERSİTE ÖZERKLİÐİ İLE BİTER İPUCU!

SOYOÐUL: Ne zaman biter bu?
ERTEN: Bu üç ay sonra da bitebilir, beş ay sonra da bitebilir. Bir taslak hazırlığı içerisindeyiz ve çıktığı zaman kamuoyu ile paylaşacağız. İkincisi 12 Eylül ürünü olan bir takım kurumların kuruluşların, mutlaka ama mutlaka ortadan kaldırılmasına yönelik de bir hazırlık içerisindeyiz. Bakın biz CHP olarak her zaman YÖK'e karşı gelmiş bir partiyiz. Dolayısıyla bugün YÖK'ü savunan pozisyonda olan AKP'dir. Şimdi biz YÖK'ün ortadan kaldırılmasıyla, eğer üniversitelerde özerkliği vermiş olduğumuz takdirde o zaman üç aşağı beş yukarı bir takım sorunların da çözülebileceğini, çok rahat bir şekilde söyleyebilirim. Devletin ve bu ülkenin ciddi sorunlarından bahsediyorum.
SOYOÐUL: Bu hazırlıklar...
ERTEN: Bakın size ipucu veriyorum, özerklikten bahsediyorum. O özerklik sonucu neyin ne olacağını üç aşağı beş yukarı tahmin edebiliyorsunuzdur. Artı... Bugün işsizlikle ilgili, işsizliği, yoksulluğu siz ortadan kaldırmadıkça, asla ve asla hiçbir şey yapamazsınız bu ülkede. Şimdi bunun ortadan kaldırılması için sizin ekonomik bir proje ortaya çıkartmanız lazım. Bunlar, yani üretim, yatırım ve kalkınmaya dönük herhangi bir stratejik bir planınız olmadıkça, siz hiçbir şey yapamazsınız. Öyle fason üretimle, öyle al-sat mantığıyla, o 1923, 1929 dönemlerinde işte hiç üretim yapmadan; ki, o zamanki şartlar çok daha değişikti. Alıyorsunuz satıyorsunuz, orada biraz ticaret burjuvazisini egemen kılmaya, bir burjuvazi yaratmaya çalışıyorsunuz.. Çünkü sermaye yok, para yok, hiçbir şey yok...O dönem ayrıydı. Ama bu dönem onu yapamazsınız. Nihayetinde AKP'nin yapmaya çalıştığı olay budur. Bana söyler misiniz, hiç öyle ağır sanayiden veya hafif sanayiden hiç bahsediliyor mu bu ülkede? Herhangi bir yatırıma yönelik bir şey yapıldı mı? Herhangi bir üretime dönük bir şey yapıldı mı? İyi de siz üretime ve yatırıma dönük bir şey yapmadığınız takdirde, siz işsizliği de yok edemezsiniz ki!
Bugüne kadar mesela bakın halen bizim uygulamakta olduğumuz her ne kadar ihraç ikame model olsa bile, aslında özünde ithal ikame modeldir. Bu 50 yıl önce, 100 yıl önce savunulan bir sistemdir. Şimdi siz kalkıyorsunuz, evet doğrudur, ihracatınızı belli bir noktaya kadar çıkartmışsınız, ama o ihracat kalemi içerisinde sizin yapmış olduğunuz ihracatın belki de yüzde 80'ini 90'ını dışardan ithal etmişsinizdir. E bunu hangi mantığa, hangi ekonomik verilere, hangi ekonomik anlayışlara sığdırarak bu anlayışı güdüyorsunuz? Türkiye'de tarımla ilgili şu anda sayın genel sekreter yardımcımız her türlü sorun ve çözüm önerilerini hazırladı; önümüzdeki dönemde kamuoyuyla paylaşılacaktır.
Biz her konuyla, ama her konuyla ilgili 'evet biz CHP olarak iktidara geldiğimizde a konusunda şunu, b konusunda şunu, c konusunda şunu düşünüyoruz' diyebileceğimiz tek tek bütün argümanlarımızı çözüm raporlarımızı açıklayacağız. Ama tabii ki yine yüzümüz yine batıya dönük, tabii ki özünde yine insan hakları ve özgürlükler noktasında son derece tutarlı bir çizgi, Avrupa uyum yasalarıyla Avrupa'yla bütünleşmiş bir Türkiye ve tabii ki var olan katılımcılık anlayışının egemen olması noktasında elimizden gelen her türlü, öyle gerici yozlaşmış artık bir an önce yürürlükten kaldırılması gereken her türlü şeyi yok ederekten...
12 Eylül anayasası ile ilgili olarak da... Biz bir sivil anayasadan bahsediyoruz. Bizim sivil anayasa anlayışımızla AKP'nin sivil anayasa anlayışı arasında çok büyük bir fark var elbette. Şimdi eğer biz bir sivil anayasadan bahsediyorsak, istisnasız tüm siyasi partilerin uzlaşabileceği, tüm mesleki ve sivil toplum örgütlerinin, dünyaca ve Türkiye'ce tanınmış, evrensel değerlere ceket iliklemiş hukukçularla birlikte biz bu anayasayı hazırlamak istiyoruz. Yoksa sadece CHP anayasasından bahsetmiyoruz.
SOYOÐUL: Bu süreçte, bunun hatlarını da mı hazırlıyorsunuz?
ERTEN: Elbette. Bizde çok değerli hukukçularımız da var. Mesela Süheyl Batum, bunlardan biridir. Dediğim gibi saydığım gibi, bu hazırlığı bütün kesimlerin görüşleri, baroların temsilcilerinin görüşleriyle yapacağız. Ama bunların hepsi birden yapılamaz.
SOYOÐUL: Artık, referandum sonrası partinizin içinden yapılan eleştirilere gelelim. Deniz Baykal'ın bu partinin önünü tıkayan, oy oranının artışını engelleyen unsurların başını çektiği eleştirileri hep olageldi. 'Deniz Bey elbette böyle gitmemeliydi, kurultayda yıkılmalıydı' diyenler bile, CHP için Baykal'ın deyimiyle, 'ancak iki anahtarla açılabilen bir parti' diye konuşuyor. Partinizin şu anda iki anahtarla açılan bir kapısı var, ne diyorsunuz bu yaklaşıma?
ERTEN: Valla sayın genel sekreterimizin ifadesiyle söylüyorum, şu anda genel merkezimizde 50, belki de 100'e yakın anahtar var. O anahtarlar bizim idari amirimizin cebinde. Asılı bir şekilde duvarda duruyor. Sayın eski genel başkanımız Deniz Baykal'ın hakkını yememek lazım. Bu partiye çok fazla emek vermiş, hizmet vermiş bir doğal liderimizdir. Onun için, tabii ki bu düşüncesine saygı duyuyorum. Ama ben bu düşünceye katılmıyorum. Sol ve sosyal demokrat partilerde tüzük çok önemlidir. Bir genel başkan ve genel sekreterlik makamı çok önemlidir. O anlamda onu öyle iki başlı olarak değerlendirmek son derece yanlış bir şeydir. Benim bildiğim kadarıyla sosyal demokratlarda bir tek anahtar olur; o anahtar da bildiğiniz genel başkanda olur. İstediği kapıyı, istediği anahtarla açabilecek tüm yetkilerle donatılmıştır.
SOYOÐUL: Şimdi Rezzak Bey, bunlar güzel sözler de şöyle de bir gerçek var. Sayın Önder Sav'ın kurultay sonrası ilk kez Ümit Yaldız'a verdiği röportajda da aleni şekilde ortaya çıkmıştı. Örgütü nasıl harekete geçirdiğini, o süreçte neler yaptığını, herkesi ters köşeye nasıl yatırdığını kendisi bir güzel anlattı. Net biçimde şu mesajı veriyordu: Böyle bir oluşumda eğer ben olmasaydım, Kemal Kılıçdaroğlu şu anda genel başkanlık koltuğunda oturmuyordu. Ki doğrudur. Önder Sav, delegelerin nefes alışından bile haberdardır gerçeğini herkes bilir. Kemal Kılıçdaroğlu ise CHP içinde böyle bir delege erkine sahip değildi. Sav el vermese, Kılıçdaroğlu, o süreçte kimseleri ters köşeye yatıramazdı. Genel başkan oldu, dediğiniz gibi referandumu da kucağında buldu ve örgütü, delegeyi vs'yi tanıyamadan paldır küldür yollara düştü. Örgüte sahip çıkma şansı da olmadı yani. İnsan düşünüyor doğal olarak. Baykal bugüne kadar Önder Sav'la çalıştı, her şeyi birlikte organize ettiler. Ve son sözü hep Baykal söyledi. Bu uzun girişten sonra sorayım... Şimdi okumuş yazmış seçkin seçmen kitlenizin kafasında şu var: Kemal Kılıçdaroğlu örgütle nasıl buluşacak? Delegeye hakim Sav, buna geçit verecek mi? Baykal dönemindeki o ağır/hantal yapı demokratikleşecek mi? Bunları lütfen daha net cevaplarsanız, sevinirim...
ERTEN: (gülüyor) Şimdi, şöyle söyleyeyim. Zaten bugün örgütle, genel sekreterlik ve genel sekreter yardımcılarından oluşan kadro ilgilenir. Ve bunlar hep sayın genel başkanımızın iradesi ve inisiyatifi altında gerçekleşir. Yani genel sekreterimiz, herhangi bir operasyonda, bir atama yaptığında, genel başkanlığın iznini alır, arkasından MYK'ya getirir, MYK'da oturulur tartışılır, ondan sonra MYK'nın görüşü ile birlikte olay somutlaşır. Dolayısıyla, genel sekreter asla ve asla genel başkandan ayrı bir strateji güdemez.
SOYOÐUL: Peki bu konuda Kemal ve Önder Bey'in uyumları nasıl, çok mu iyi?
KEMAL VE ÖNDER BEY YOLDAŞLIK İLİŞKİLERİYLE İKTİDARA KİLİTLENDİ
ERTEN: Olağanüstü... Olağanüstü uyumlu çalışıyorlar, çünkü neden? Çünkü az önce söylediğiniz olay doğrudur. Kemal Bey, çok başarılı bir grup başkanvekilliği dönemi yaşadı, çok başarılı bir başkan adaylığı süreci yaşadı. Ama o zaman tabii haklı olarak yaptığı görevler gereği, örgütle, delegasyonla çok fazla yakın bir temas içinde değildi. Delegasyonla çok yakından ilgili olmak zorunda olan, genel sekreterliktir. O anlamda da haklı olarak Sayın Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu'nun adaylığını... (duruyor) Ee tabii ki siyaset gerçekler üzerinden yapılır, orada var olan kurultay dengeleri üzerinde kurgulayacaktır. Ha bu konuda Önder Bey uzun yıllardır bu partide çalıştığından, hatta herkesten daha fazla çalıştığından ötürü, tüm delegelerin hepsini tek tek bilir. Anasının adından babasının adından, çocuklarından, hepsini bilir. Önder Bey de var olan o örgütsel gücünü, örgütsel kimliğini, o kavrayıcılığını, bütünleştirileceğini, Kemal Bey'le birlikte yaparaktan, bu işe beraber soyundular ve beraber çıktılar. Böylece şu anda sağda solda her ne kadar 'Kemal Bey ile Önder Bey'in arası şöyle böyle' gibi laflar varsa da hiç ilgisi yoktur. Sayın genel sekreterimiz, sayın genel başkanımızın görüşünü almadan, hiçbir konuyu uygulamaya asla ve asla sokmaz. Mutlaka genel başkanımızla ve MYK ile ortak kararlar alınır ve beraber uygulanır. O anlamda genel başkanımızla genel sekreterimizin arası, bazı kişiler tarafından açılmak isteniyorsa bile... Çünkü stratejik olarak onların arasını açabildikleri takdirde, belki partiye egemen olabilirler gibi bir temel düşünceleri vardır. Ama açamazlar, çünkü artık bunlar iki yol arkadaşı, yoldaşlık ilişkileriyle iktidara artık kilitlendiler. CHP'yi iktidar, Kemal Kılıçdaroğlu'nu başbakan yapmak, hükümet olmak için kilitlendiler.
SOYOÐUL: Sayın Kılıçdaroğlu, yaptığı görevler nedeniyle vitrinde olduğu için bugüne kadar hep konuştu, konuşuyor. Önder Sav ise konuşmaz, az konuşur biliyorsunuz. Ve, hep şöyle bir kanı var: Önder Sav statükocu, statükoyu savunuyor. Yapının değişmesini istemiyor. Oysa sizin az önce verdiğiniz mesajlarda; partinin değişime uğrayacağı, devrimcilik gibi, halkçılık gibi ihmal edilmiş oklarının gövdeye yeniden ekleneceği anlatılıyor. Burada kafalardaki kanı, eski yapının, buna direneceği. Sav'ın delegeye hakim olması seçmenin çok da umurunda değil açıkçası. Ama önemli olan Sav, bu partinin o delege yapısıyla değiştirilmesine ne kadar izin verecek? Herkesin umurunda olan, sorduğu bu.
ERTEN: Bana kalırsa, Sayın Sav'la ilgili çok büyük haksızlıklar yapılıyor. Ben kendi kimliğimi ifade etmekten son derece gurur duyan biriyim. Ben devrimci bir insandım. Ve Sav'ın baskıları sonucu SHP'ye girdim. O dönemlerde bana, benim gibi devrimci sosyalist kültürden gelme insanların şu veya bu şekilde mutlaka partiye kazandırılması gerektiği noktasında bana alabildiğine imkan sağlamıştır. Öylesi statükoyu koruyan kollayan böyle bir insan, kalkıp da son derece değişime, dönüşüme ve gelişime ayak uydurmuş veya o kimlikle gelen bir insanı partiye nasıl kabul eder? Hem de en yakın çalışma arkadaşlarından birisi de benim. O anlamda çok büyük haksızlıklar yapılıyor.
Ben ondaki devrimci ruhuna şahit olmuş bir insanım. O zaten hep o devrimci ruhunu, her platformda, her konuşmasında mutlaka belirtir. Sayın Sav'ın hassasiyetle üzerinde durduğu bir takım konular vardır. Mesela laik demokratik cumhuriyet konusunda, Mustafa Kemal ve Kemalizm noktasında hassasiyetle durduğu, noktalar vardır. Ama bunları hep o var olan dünyadaki evrensel değerlerle bütünleştirmeye/birleştirmeye çalışmış bir insandır. Dünyadaki gelişmeler ışığında hep Türkiye'ye bu çerçevede, bu ilkeler bazında yön vermeye çalışmıştır. Bana kalırsa, Sayın Sav çok iyi bir halkçıdır, çok iyi bir devrimcidir. Bunu süreç içinde göreceğiz.
SOYOÐUL: Evet göreceğiz. Bir tüzük kurultayı isteniyor biliyorsunuz. Baykal ile Sav arasında bir gerginlik yaşandı, medya aracılığıyla atıştılar, izledik. Ne kadar mümkün olabilir bu? Olma ihtimali var mıdır?
ERTEN: Şimdi tüzük kurultayı neyi hedefliyor? Var olan mevcut tüzüğün değiştirilmesini. Kabul etmiş olsak, hangi tüzüğü uygulamaya koyacağız? AKP'den almış olduğumuz tüzüğü. Peki o zaman bizim solun, sosyal demokrat bir partinin AKP'den ne farkı kalır? Ne farkı kalır?
SOYOÐUL: Siz bu noktada mı karşı çıkıyorsunuz?
ERTEN: Tabii, kesinlikle. Çünkü bu tüzüğe biraz sağ anlayışın bir ürünü olarak karşı geliyorduk. Bu benim görüşüm. Ama arkadaşlarımızın bu talepleri, son derece demokratiktir. Haa, bu arkadaşlarımız basına da açıklama yapmıştım zaten, hodri meydan! İmzayı toplarlarsa oturur konuşur, ona göre harekete geçeriz.
SOYOÐUL: Kaç imza gerekiyor?
ERTEN: Yüzde 20.
SOYOÐUL: Örgütün geneline Önder Sav hakim. Ama Baykal'ın İzmir'de delegasyonu kendisinin hazırladığını, o isimlerin çoğunu birebir kendisinin saptadığını biliyoruz. Zaten referandum öncesi Baykal'ın İzmir'e sıkça uğraması, buralarda ikili/üçlü görüşmeler yapması, siyasi çevrelerde 'bakalım bunun arkasından ne gelecek' beklentilerini doğurmuştu. Tüzük kurultayı isteği çıktı nihayetinde. Sizce İzmir'de imzayı toplama ihtimali yok mu? Çünkü İzmir, nispeten Baykalcı diye biliniyor. Ona bağlı kurultay delegeleri var, İzmir milletvekilleri var.
ERTEN: Bence bu kent ne Baykalcıdır ne Kılıçdaroğlucudur.
SOYOÐUL: Hayır hayır, ben kent olarak değil, delege bazında söylüyorum.
ERTEN: Delege bazında da kimin güçlü çıkıp çıkmayacağını üç aşağı beş yukarı görüyoruz, yaşıyoruz, yaşayacağız.
SOYOÐUL: Toplayamazlar mı?
ERTEN: Ben İzmir'den öyle bir imzanın toplanacağına asla ve asla inanmıyorum.
SOYOÐUL: O konuda da hodri meydan diyebiliyor musunuz?
ERTEN: Kesinlikle. Çok rahat bir şekilde. Hem Türkiye çapında, hem de İzmir çapında hodri meydan diyorum, evet. Çünkü şu anda Allahaşkınıza, biz sosyal demokrat olarak, solcu olarak, biz daha halen gündemimizi, öncelikli gündemimizi belirleyemiyorsak, bizim oooooho, daha yiyeceğimiz çok ekmeğimiz vardır diye düşünüyorum. Bizim şu an öncelikli gündemimiz var ya, tüzük değildir, parti içi kavga değildir, kurultay değildir. İki ay önce kurultay olmuş, ne oldu da?.. Bakın, solun en büyük hastalığı, kariyerizm hastalığıdır. Ben merkezlidir. Ben varsam varım, yoksam her şey bitsin gitsindir...
SOYOÐUL: Bu arada Sayın Baykal'ın da bu hastalıktan epeyce nasibini aldığını mı söylüyorsunuz?
ERTEN: Ben Sayın Baykal'ı kastederek değil, genel anlamda söylüyorum. Dolayısıyla bizim Türkiye'nin önceliği, genel seçim var önümüzde. Ve hazırlanmamız lazım. Bu halkı AKP'nin zulmünden, işkencesinden, şiddetinden, baskısından, yoksulluğundan, yolsuzluğundan kurtarmamız gerekir. Bizim CHP olarak gündemimizin bu olması gerekirken, şimdi seçime 8-9 ay kala, hadi bakalım tüzük kurultayı. Bence arkadaşlar, seçim takvimini iyice incelediklerinde bu tüzük kurultayının veya seçimli-seçimsiz kurultayın ne kadar kolay olmadığını da anlayacaklardır. Göreceksiniz bir iki hafta sonra bu tartışmaların hiçbiri ortada kalmayacaktır.
SOYOÐUL: Peki sizin bu İzmir temaslarınızda mutlaka görüşüyorsunuzdur, sizin gibi mi düşünüyor partililer?
ERTEN: Yaklaşık 30'a yakın ilçe başkanlarımla görüştüm. Şu anki ilçe başkanlarım, yeni yönetimden çok memnun olduklarını, oy oranında patlama yaptığımızı, artık kesin iktidara geleceğimize ilişkin herkeste bir özgüven oluştuğunu, çok rahat biçimde söyleyebilirim. Kolay değildir. İlçe başkanlarımızdan yönetimden böyle imza toplamak, kolay bir şey değildir.
SOYOÐUL: Oy patlaması demişken, iktidara kesin geliyoruz diyenlerin arttığını söylemişken, sorayım. Türkiye genelinde ne kadar oya sahip olduğunuzu varsayıyorsunuz? Yüzde 24 bandından bahsediyorlar.
ERTEN: Bizim şu anki oy oranı bandımızın, yüzde 31 ile 34 arasında olduğunu düşünüyorum.
SOYOÐUL: Ama bu yetmez tek başınıza iktidar olmanıza.
ERTEN: Yetmez ama zaten yüzde 39'u aştığımız andan itibaren, iktidar için yeterlidir. Seçimlere üç parti girmemiz kaydıyla, yani AKP, MHP, CHP girmek kaydıyla, matematiksel olarak, yüzde 39'u aştığımız andan itibaren iktidardayız. Bu umut değil, kesin gözüyle bakıyorum. Herkes ona göre kendini düzenlesin. İktidar, Cumhuriyet Halk Partisi'nin eline geçecektir.
SOYOÐUL: Hakkari'de, Ağrı'da, Diyarbakır'da ve daha bir sürü il sayabilirim, yoksunuz, biliyorsunuz. Bu rakamları verdiğinize göre, herhalde çok kabul görecek bir açılım getireceksiniz?
ERTEN: Yapıyoruz. Bizim şu anda öncelikli olarak şunu söylüyorum. Biz İç Anadolu'da, Karadeniz'de de varız ama istediğimiz noktada değiliz. Ama bakın, İstanbul'da daha düne kadar yüzde 25'leri falan buluyorduk. Şu anda İstanbul'un yarıya yakını bizim. İzmir'in yüzde 63'ü bizim. Keza Ankara...
SOYOÐUL: Ama 8 yıllık bir iktidar yıpranmışlığına rağmen, yine de AKP'nin bu sonuçları alıyor olmasına da bir dönüp bakmak 'nasıl' diye irdelemek lazım herhalde?
ERTEN: Doğrudur ama bizim gibi az gelişmiş, gelişmekte olan ülkelerdeki konjonktür çok daha farklı. AKP'nin referandum öncesi uygulamış olduğu politikaları size tek tek sıralamış olsam, hayretler içinde kalırsınız. Valiler... kaymakamlar... Ak Parti valisi olarak mı, devletin valisi olarak mı çalıştılar? Bakın bazı valileri ve kaymakamları tenzih ediyorum ama büyük bir çoğunluğu var ya; bir AKP il başkanı, bir AKP ilçe başkanı olarak çalıştılar. Para dağıttılar, kaynağı olmayan para dağıttılar. Baskılar kuruldu, köylere beldelere illere ilçelere girildi. 'Evet çıkmayıp hayır çıkması halinde Yeşil kart'ınızı iptal edeceğiz, tüm yardımları keseceğiz' denildi. Şu anda bir iddia var. Amerika, Avrupa basınında çok iyi veriliyor da maalesef bizim basınımız ilgili değil.
SOYOÐUL: İran'dan para yardımı yapıldı iddiası mı?
ERTEN: Evet, AKP'ye 25 milyon dolar seçim yardımı yapıldığı haberi ve bu haberi yayınlayan arkadaş 'ben iddiamın altına imzamı atarım' diyor.
SOYOÐUL: Hükümet kanadında yalanlandı ve mahkemeye başvurulacağı açıklandı.
ERTEN: Ama çok ciddi iddialar. Ve sormak gerekir. Ulusal basına arka sayfalarında 20 gün boyunca tam sayfa AKP ilanları verildi. Her birisi 50'şer bin lira olsa... düşünsenize...
SOYOÐUL: AKP'nin referandum sürecinde müthiş rakamlar harcadığını biliyoruz....
ERTEN: Öyle böyle değil ama. Bizim toplam harcadığımız para iki milyon.
SOYOÐUL: Son iki yılda AKP hazineden 109 milyon dolar, CHP de 47 milyon dolar almış. Tamam, AKP'nin aldığı pay sizin iki katınızdan fazla ama 47 milyon dolar da fena para değil.
ERTEN: Bunların içinde yerel seçimlerde aldığımız para var yalnız. O para yerel seçimlerde gitti. Referandumdan ötürü siyasi partilere herhangi bir para yardımı falan yapılmadı.
SOYOÐUL: Siz Kılıçdaroğlu ile birlikte yeni yönetimde yerinizi aldıktan sonraki günlerde, Ümit Yaldız bir yazısında 'Artık ekipçilik yok, bitti. Genel merkezciler ve karşıtları var' dediğinizi yazmıştı. Bu ne anlama geliyor, ne demek istiyorsunuz? Siz geçmişte bazı ilçelere örneğin Karabağlar gibi, Gaziemir gibi bazı ilçe örgütlerine daha yakındınız mesela? Bir ekibiniz olduğu konuşulurdu. Şimdi ne oldu, ne değişti peki?
ERTEN: Şu anda yeni yönetimin gelmesiyle birlikte ben ağırlıklı olarak ekip lafını kullanmamaya özen gösteriyorum. Bana kalırsa ekipçilik olayı bitmiştir, nihayetinde ben genel merkezin üst düzey sorumlusuyum. Olaylara artık şu açıdan bakarım. Ya genel merkezcisinizdir, ya genel merkez karşıtı.
SOYOÐUL: Siz bitti deyince bitiyor mu ekipçilik!
ERTEN: E tabii, kimseye yaptırtmamaya çalışıyorum. (kahkahalar) Çünkü neden, artık benim için Karabağlar Belediye Başkanı ile Karşıyaka Belediye Başkanı arasında fark kalmadı. Anlatabiliyor muyum? Eskiden biz mesela ekip olarak Sıtkı Kürüm'le birlikteydik ama nihayetinde ben bir genel Sekreter Yardımcısı olarak hem Sıtkı Bey'e de kucağımı açıyorum, hem Konak'a da kucağımı açıyorum, hem de tüm belediye başkanlarına açıyorum. Ha, en son tahlilde, öylesi olağanüstü seçim noktasına geldiğimde tabii, iç dünyamdaki sese kulak veririm herkes gibi. Ama ben şu an bu partinin bütünlüğünü mutlaka ve mutlaka korumak zorundayım.
SOYOÐUL: Herkese eşit ve adil olmaya çalışıyorum diyorsunuz yani...
ERTEN: Çalışıyorum, o konuda da nihayetinde düne kadar bizim karşımızda olan bazı ilçe başkanları veya belediye başkanı arkadaşlarımız vardı. Asla ve asla öyle bir ayrıma gitmeksizin, şu anda sanki her konuda, her mücadelede, her platformda bizi desteklemiş gibi tüm arkadaşlarımıza kucağımızı açtık. Çünkü neden? İçe dönük mücadeleyi artık bir tarafa attık. Kurultaydır, kongredir, her iki yılda bir zaten siyasi partiler iç mücadeleyi yaparlar, ama artık zamanı değil. İki yıl sonra da geldiğimiz noktada ne yapmamız gerektiği sorusuna, il-ilçe yöneticilerimizle oturup, ne yapmamız gerektiği konusunda ortak karar veririz. Yani olayı biraz daha sanırım bütünleştirmeye doğru götürüyoruz.
Kolay değil, İzmir üçüncü büyük şehir. Siz öyle bir ilçede iki ilçede etkin olabilirsiniz ama tüm ilçelerde etkin olmak, kolay bir şey değildir. Siz ancak kendi düşüncelerinizle birleştiriciliklerinizle bütünleşmeyi sağlayabiliyorsunuz. Şimdi onu yapmaya çalışıyoruz. Bunun özünde önemli olan iktidarı hedeflemektir. Örgütleri, ilçeleri iktidara hedefleyebiliyorsak, kilitlediğimiz andan itibaren işte evet biz varız. Şimdi işte o noktaya gelindi.
Ben arkadaşlarla konuşurken hem şunu söylüyorum. İlçe başkanı, üye, tüm siyasi etiketi taşıyan arkadaşların hepsinin bir ütopyası olmasını isterdim. Bir insanın ütopyası olmalı. Ütopyası olmayan bir insan edilgendir, üretken olamaz. Yani kafasında belediye başkanlığını geçirsin, meclis üyeliğini geçirsin, il başkanı olmayı geçirsin. İl genel meclisi üyeliğini, milletvekilliğini geçirsin. Genel başkan adayı olsun, yani ütopyası olsun. Ütopyası olan insanlarla çalışmak çok daha verimli olur, çünkü o zaman canla başla çalışıyor. Ütopyası olmayansa kısa sürede edilgenleşiyor.
SOYOÐUL: Ütopyasının olabilmesi için de CHP'de iç demokrasiyi sağlamanız gerekiyor. Mesela önseçimi. Geçmişte muhabir olarak izlediğim ön seçimleri hatırlıyorum da ülke genelindeki seçim heyecanının küçük ölçeklisi de o seçimlerde olurdu. Şimdi her şey lider ve onun çevresinin iki dudağının arasında. Kim Abdürrezzak Erten'e yakınsa, onun kurultay delegeliği cepte gibi bir anlayış, sosyal demokrat olduğunu iddia eden bir partiye ne kadar yakışıyor, onun cevabını da siz verin. Sağ partilerden farkınızın kalmayışını, soldan gelmekle övünen bir insan olarak kendinize yakıştıramıyorsunuzdur herhalde?
ERTEN: Bakın, bu yine biraz da demokratik gelişmişle ilgili bir olaydır. Eğer siyasetin merkezine siz başka şeyleri koyuyorsanız, o zaman sizin varacağınız nokta, orta çağ karanlığıdır. Ama siyasetin merkezine insanı yerleştirebiliyorsunuz, onun etnik kimliği, inancı, dili, ırkı ne olursa olsun bir merkeze insanı yerleştirebiliyorsanız, o zaman sizin yüzünüz batıya dönüktür, ileri demokrasiye dönüktür, katılımcı demokrasiye dönüktür ve ülkenin geleceği de alabildiğine açıktır, gelişmiş düzeyi olan ülkelerle aynı noktaya vardırırsınız.
SOYOÐUL: Nereye geleceksiniz buradan, merak ettim.
ERTEN: Buradan şu noktaya getireceğim. Şimdi partileri toplumdan, toplumdan partileri ayırmak kolay bir şey değildir. Toplum neyse parti de öyledir, parti neyse toplum öyledir. Dolayısıyla bugün ben belki de hayatım boyunca ön seçimi savunmuşumdum. Özellikle genel sekreterimiz her zaman ön seçimi savunmuştur. Ta 1980'li yıllardan bu yana genel sekreter hep ön seçimi savunmuştur, hala savunur; bunu da herkes bilir.
SOYOÐUL: Eee, sorun ne o zaman?
ERTEN: Bir dakika ama bakın bir şey söyleyeceğim. Eskiden ön seçim yaptığımızda orada siyasetin merkezinde insan olduğundan ötürü, çok rahat bir şekilde bunun dini, dili, ırkı ne olursun; insanlar doğrunun egemen olması için canla başla çalışırlardı. Fakat öyle bir döneme girildi ki, artık kimliklerle konuşulmaya başlandı, artık dinlerle, dillerle konuşulmaya başlandı. Hangi dili konuşuyoruz, hangi dine inanıyoruz, falancanın memleketi neresi, bölgesi nedir denmeye başlandı. Bu solu ve sosyal yapıyı bayağı rahatsız etti. Şimdi öylesi atmosferlerde ön seçim yaptığınızda eğer beyazlar beyazları, sarışınlar sarışınları, kahverengiler kahverengileri destekliyorlarsa, burada bir sorun vardır. Önemli olan ortak payda, doğru düşüncedir.
SOYOÐUL: Peki yeniden doğruyu bulmayı nasıl sağlayacaksınız. Bu anlattığınızdan bunun epeyce uzun süreceği anlaşılıyor?
ERTEN: Doğrudur, uzun sürecektir. Ama biz elimizden geldiğince, hiçbir ayrım yapmaksızın bazı bölgelerde merkez yoklaması, bazı bölgelerde ön seçim yapılması noktasında oldukça istekliyiz ve bunu zamanı geldiğinde de...
SOYOÐUL: Bu herhalde genel seçimlerden sonraya kalacak?
ERTEN: Hayır, seçimden önce yapacağız. Yani şu anda mesela merak edilen İzmir için; hayır kesinlikle merkez yoklaması yapılacaktır veya hayır kesinlikle ön seçim yapılacaktır biçiminde bir ifade kullanamıyorum; çünkü her an her an her şey olabilir. Ön seçim de yapabiliriz, merkez yoklaması da olabilir. Bu önemli.
SOYOÐUL: İzmir için 20 milletvekili kazanmayı beklediğinizi söylediniz. Nasıl belirleyeceksiniz? Mevcutlar durumunu koruyacak mı? Yeni isimler...
ERTEN: Şu ana kadar bizim özellikle İzmir milletvekilliği boyutunda çok saygıdeğer, çok başarılı hizmetlerde bulunan hemen hemen tüm İzmir milletvekillerimizin, tabii ki tekrar İzmir milletvekili olma hakları vardır. Bu arzu nasıl ki bizde varsa, tabii ki onlarda da vardır. Bana kalırsa, hem birinci bölge hem de ikinci bölge milletvekillerimiz son derece başarılı bir dönem geçirmişlerdir. Bu anlamda tekrar milletvekili olma noktasındaki var olan irade, tabii ki saygı duyulur bir iradedir. Ama sizler de takdir edersiniz ki nihayetinde bugün İzmir'de 26 tane milletvekili çıkacaktır. Bu 26 milletvekilinden bana kalırsa 18-20 arasında milletvekili çıkaracağımızı düşünüyoruz. Bu 20'ye ilişkin milletvekili arkadaşlarımızın saptanması, teklif edilmesi, bugünün konusu değildir. İleriki aşamalarda genel seçim sürecine girildiğinde, Genel Başkanımız ve MYK tarafından değerlendirilip ona göre listeler ya ön seçimle veya merkez yoklamasıyla belirlenecektir.
SOYOÐUL: Prof. Dr. Sencer Ayata'nın bir araştırma yapmaya başladığını okumuştum. Nedir bu araştırmanın özü?
ERTEN: Referandum sonuçlarının sosyolojik, boyutu. Sencer Bey, zaten bu dalda referans sahibi arkadaşımızdır. Sayın genel başkanımızın talimatı üzerine MYK'da Sencer Hoca'dan referandum sonuçlarıyla ilgili, fazlalıklarımızla, eksikliklerimizle ilgili sosyolojik bir değerlendirme, analiz yapılması isteği çıktı. Sanırım, bu önümüzdeki MYK toplantısında hazır hale gelmiş olacaktır. Gerekirse Sencer hoca veya genel başkanımız kamuoyu ile paylaşır.
SOYOÐUL: Bu çalışma herhalde size önümüzdeki seçim sürecinde size ışık tutacaktır, değil mi?
ERTEN: Evet, yön verecek. Ona göre seçime yönelik stratejilerimizi, taktiklerimizi bu rapor çıkması ile birlikte yapabileceğiz.
SOYOÐUL: Geçmişte böyle çalışmalar yapılıyor muydu? Ya da yapılıyordu da ne kadarı ciddiye alınıyordu? Aslında sol kültürde özeleştiri geleneği vardır. Her seçim sonrasında sayın Baykal çıkıyordu, biz aslında başarılıyız diyordu. Nasıl yani diye herkes birbirine bakıyordu. Oysa seçmen, oy verdiği partinin niye bir türlü iktidar olamadığını merak ediyordu ve bunun analizini istiyordu. Bilimsel analizini ama. Başarılıyım diyorsun ama hani iktidar? Yok. Maçı kaybetmiş ama ben başarılıyım diyebilen bir takım düşünebiliyor musunuz?
ERTEN: Eski genel başkanımızın hakkını yememek lazım. Aslında bunlar yapılıyordu. Fakat bunlar ne kadar kamuoyuna yansıyordu yansımıyordu, o ayrı bir olay. Fakat şu bir gerçek ki, belli bir kesim vardı, bunların ayaklarına kadar gidiyorduk, yalvarıyorduk, yakarıyorduk, ki bunlar sosyal demokrat, çağdaş, aydın olan insanlardı; tüm yalvarmamıza yakarmamıza rağmen, 'hayır genel başkan Baykal varken, biz gelmeyeceğiz' derlerdi. Ona inanmışlardı. Her ne kadar eski genel başkanımız tüm çalışmasını partiye vermiş olsa da böyle bir şartlılık vardı. Böyle bir kesim, 'kesinlikle Deniz Baykal ile olmaz' diyordu. Değerlendirmeler sırasında her siyasi partinin, kendine özgü, partiyi koruma adına bir refleksi oluyor. Yani yenik de çıksa, başarılı da olsa, bir refleks geliştirilir diye düşünüyorum. Aslında o olaylara çok da fazla girmek istemiyorum. Ama o olaylara bu çerçevede bakmak gerekir diye düşünüyorum. Haksızlık da yapmak istemiyorum, çünkü bir önceki MYK'nın da, daha önceki MYK'nın da çalıştığına inanan bir insanım. Nasıl ki bir devlette süreklilik varsa, partide de bir süreklilik vardır. Şimdi biz geldik, yarın başka insanlar gelecek...
SOYOÐUL: Peki şunu söyler misiniz? Eski Genel Başkan'dan ne bekliyorsunuz bundan sonrası için?
ERTEN: Sayın Baykal'ı yaklaşık olarak Cumhuriyet Halk Partisi'ni, taa 1992'lerden alıp bu noktaya kadar getiren bir genel başkan olarak görüyorum. Artık bu saatten sonra sayın Baykal'ın tekrar partinin başına geçme gibi bir düşünce içerisinde olduğunu düşünmüyorum.
SOYOÐUL: Kendisi de öyle ifade ediyor ama...
ERTEN: Öyle diyor. Ama eski genel başkanımızı rahatsız eden bir takım güçler vardır, o güçler de o arkadaşlar da süreç içerisinde ne kadar yanlış, ne kadar doğru yapıp yapmadıklarına kendileri karar vereceklerdir. Şu anda tekrar söylüyorum, öncelikli olarak gündemimiz, parti içi mücadele değildir, öncelikli olarak gündemimiz AKP'dir. Ve AKP'nin yarattığı sorunlardır. Bunlardan kurtulmamız için hep birlikte omuz omuza vererek bu işin üstesinden gelmemiz gerekir diye düşünüyorum.
SOYOÐUL: Peki Önder Sav'ın asıl arzusunun cumhurbaşkanı olmak olduğu yolunda bir iddia çıktı bir gazetede. Önder Sav'ın partinin vitrinine elinde delege gücü olmasına rağmen çıkmak istemeyişinden yola çıkarak, 'aslında onun hedefi, cumhurbaşkanlığı seçimlerine girmekti. Deniz Baykal'ın arzusu da aslında oydu' diye bir iddia bulunmuş yazar.
ERTEN: Aslında bu sorunun yanıtı tabii ki bana düşmez. Ama benim bilebildiğim kadarıyla görebildiğim kadarıyla, genel sekreterimiz, 33 yaşında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yapmış bir insan. Bakanlığı tatmış, milletvekili olmuş bir insan. Dolayısıyla olası bir CHP iktidarında sayın Önder Sav'a, başbakan yardımcılığı dahi verilmesi noktasında kesinlikle kabul etmeyeceğini çok iyi biliyorum. Çünkü aşmış bir insan. Ama kendi iç dünyasında meclis başkanlığı, cumhurbaşkanlığı var mı yok mu onu bilmiyorum ama benim gönlümde sayın Önder Sav, keşke cumhurbaşkanı, keşke meclis başkanı olsa derim. Bu benim bireysel düşüncem, bireysel fikrimdir. Çünkü onun çalışma disiplinine onun algılamasına, zeka düzeyine hayranım. Onun bir ev yaşantısı, bir aile yaşantısı yoktur. Sabah 7-8'de kalkar, gece 11-12'lere kadar çalışır. Dünyası, her şeyi partidir. Varı yoğu partidir. Onunla birlikte siyaset yapmaktan da büyük keyif duyuyorum. Ve ondan çok şey öğrendim. 58 yaşındayım ama Önder Bey'den öğreneceğim çok şeyler olduğuna inanıyorum.
SOYOÐUL: 4-5 gündür İzmir'desiniz ve ilçe başkanları ile toplantılar yaptınız. Basına kapalı toplantılardan ilçe başkanlarının belediye başkanlarının referandum sürecinde yeterli çalışmaya yapmadıkları şikayetinde bulunduğu öğrenildi. Onlara ne söylediniz?
ERTEN: Bir kere ben örgütten gelen bir insanım. Örgütlerin performanslarıyla ilgili bir değerlendirme toplantısıydı o. Ve bana kalırsa, İzmir örgütü sınıfını geçti. Çünkü olağanüstü bir performanstı, olağanüstü bir çalışmaydı ve bunlar hiçbir karşılık beklemesizin, günün 24 saatinde çalıştılar. İl ve ilçe örgütleri, kadın ve gençlik kolları, olağanüstü bir çalışma sergilediler. Bu işte de başarılı çıktılar.
BAZI BELEDİYE BAŞKANLARIMIZ 'ÇALIŞMADI' ELEŞTİRİSİ ALDI....
SOYOÐUL: Aziz Başkan ve Alaaddin Yüksel, yüzde 63'ü başarılı bulmadılar ama. Çünkü hedef daha yüksek tutulmuştu daha önce.
ERTEN: Aslında Aziz Başkan'ın ya da Alaaddin Bey'in ya da Rıfat Bey'in söyledikleri ile benim söylediklerim arasında pek fazla bir fark yok. Şöyle yok. Hatta o hedef doğru, bizim hedefimiz yüzde 65'in üzeriydi. Aziz Bey, Alaaddin Bey ve Rıfat Beyle sohbet ettiğimizde, yüzde 65'in üzerini yakalayacağımızı kesin biliyorduk. Ama Türkiye'de, özellikle İzmir'de öyle bir olay yaşandı ki, 580 bin insan sandığa gitmeyecek, dile kolay. Hani diğer bölgelerde bunu beklersiniz, ama İzmir gibi bir yerde, çağdaş, batıya dönük bir ilde 580 bin insanın sandığa gitmeyeceğini düşünemiyorum. 50 bin, 100 bin tamam ama 600 bine yakın insan! Dolayısıyla bizim yapmamız gereken, birincisi, halkın ayağına gidip teşekkür etmek. Bizi yüzde 63'e getiren, hayır noktasında tüm illere örnek olan sivil toplum örgütlerine, hemşeri derneklerine, mesleki örgütlere tüm kurum ve kuruluşlara her yere gidip teşekkürlerimizi sunacağız ve onun üzerinde genel seçime hazırlık yapacağız. Bu olayın bir boyutu.
Bir diğer boyutu, milletvekillerinin, belediye başkanlarının bir karnesi olur. Karne de genelde seçimdir. Yerel veya genel seçim. Bu referandumda Ankara'daki veya İzmir'deki AKP'li belediye başkanları, tüm samimiyetimle söylüyorum, tüm AKP'li milletvekillerinden çok daha fazla çalışmışlardır. Düşünebiliyor musunuz, Melih Gökçek, 70 bin insana yemek vermiştir. 'Buyrun Başbakanım, Ankara sizindir' cakasını da satmıştır. Şimdi bizim İzmir'de Aziz Başkanımız da çalışmıştır. Fakat bazı belediyelerde, bazı belediye başkanlarımız bazı eleştiriler aldı. Şu anda bu belediye başkanlarımızın isimlerini açıklamak hiç doğru değil. Ama zamanı geldiğinde oturulup tartışılır ve eksiklerimizi tamamladıktan sonra, bu arkadaşlarımızın da dikkatini çekmiş olacağız.
BAYRAKLI, BUCA, KARABAÐLAR'A ÖZEL ÇALIŞMA, TATI'YA MESAJLAR
SOYOÐUL: Peki Bayraklı gibi, Buca gibi, Karabağlar gibi özellikle hayır oylarının evetlerin az üstünde kaldığı yerlerde özel bir çalışma yürütmeyi düşünüyor musunuz?
ERTEN: Şimdi tabii, bizim şöyle bir sorunumuz var. Karabağlar, Buca ve Bayraklı, zaten AKP bu bölgeleri, Karabağlar ve Bayraklı'yı diğer ilçelerden ayırırken, ağırlıklı olarak birinci bölgeden Karabağlar'dan, tam karşısında da Bayraklı'dan atılımlarını yapmayı planladı. Bunun için çalıştı.. Ama kaybetti. Kaybettiği için Karabağlar'da olsun, Bayraklı'da olsun biz varız, Ama buralara biraz daha fazla özel önem vermemiz gerektiği inancındayım. Çünkü buralar biraz daha Türkiye'nin o mozaik yapısını koruyan özelliğe sahip yerlerdir. Onun için öncelikli olarak bu yörelere ağırlık vereceğiz. Biz bu bölgelerde, yoksul gecekondu bölgelerde çok daha farklı bir yapılanmaya, örgütlenmeye gideceğiz, göreceksiniz. O gün orada onu da tartıştık. Oralarda yerel kadrolara ihtiyaç var. Bir iki gün oralara gidip nutuk atarak olmaz, öyle bir yapılaşma, örgütlenme olmaz. Yapılaşmayı, sokakları ele geçirerek yapacağız. Sokakları elimize geçireceğiz. AKP'ye sokakları bırakmayacağız. Ve göreceksiniz ki CHP hemen her mahallede, her sokakta, her caddede hem de Türkiye'nin her yerinde olacak. Zaten sokakları AKP'ye bırakarak bu noktaya geldik. Bırakmayacağız, hayır!
SOYOÐUL: Ya Buca ne olacak? Hem oy açısından hem de sürekli yüksek tansiyonu çıkan bir ilçe olarak soruyorum. Ne durumda disiplin soruşturması mesela?
ERTEN: Şimdi Yüksek Disiplin'e gitmiş bir dava hakkında benim yorum yapmam doğru değil. Biz MYK olarak kararı vermiş, görüşümüzü belirtmişizdir, dolayısıyla bu saatten sonra Yüksek Disiplin Kurulu bu konuya kararı verecektir. Ancak şu var. Siyasette kim ki ben hata yapmıyorum diyorsa, yalan söylüyordur, siyasette ben dahil olmak üzere herkes hata yapabilir, yanlış yapabilir, ama o hatanın ve yanlışın farkına varıyor ve o yanlışı hatayı asgariye çekebiliyorsa, o iyi bir siyasetçidir. Ama hala bu hatayı ve yanlışı kabullenmeyip onu abartaraktan bir kartopu gibi büyütmeye çalışıyorsa, bence o bir siyasetçi değildir, onun için bu çerçevede insanların hata da yapabileceklerini, yanlış da yapabileceklerini varsayaraktan önemli olan CHP'nin iktidarıdır, önemli olan CHP'nin bütünselliğidir diyorum. Ben şimdi ormandaki bir ağacı tartışmak istemiyorum. Her ne kadar orman bu tür ağaçlardan oluşuyorsa da, tartışmayacağım. Ormanın bütününe bakarım ben. Dolayısıyla o ağaç da kendini yeniler, kendini şey yapar bir noktaya geldiğinde zaten her şey olabilir diye düşünüyorum.
SOYOÐUL: Ne zaman belli olur sizce disiplin soruşturmasının sonucu?
ERTEN: Şu anda sayın Ercan Tatı ile ilgili onun tedbir kararının kaldırılmasına ilişkin bir itirazı vardı. Yüksek Disiplin Kurulu, bu kararın devamından yana karar vermiş. Önümüzdeki bir iki ay içersinde karar verirler sanıyorum. Ama tekrar söylüyorum. CHP olarak bir çakıl taşını dahi kaybetme noktasında değiliz. Onun için herkes var ya, kendi içinde kardeşlik türkülerini söyleyerekten, CHP'yi iktidara doğru koşturuyor ve iktidar yapıyorsa, biz her şeye çok rahat bir şekilde sünger çekebiliriz. Ama inadına, hem de farklı argümanları kullanaraktan, hem de üzerine giderse... Artık herkes kendi iç dünyasında eksikliklerini bir düşünsün... Biraz muhakeme edebilse, her şeyin doğrusu ortaya çıkar.
SOYOÐUL: İzmirlilere seslenmek ister misiniz?
ERTEN: Bizi yalnız bırakmayan, CHP ile bütünleşmiş tüm İzmirlilere sevgilerimi saygılarımı sunmak isterim. Belki istenilen sonucu Türkiye'de yakalayamamış olabiliriz ama bu süreçtir. İyi niyet, vizyon önemlidir. İzmir halkında bu vardır. Ve İzmir milletvekili olmaktan büyük şeref, onur duyuyorum. Benim her şeyim İzmir'dir. Mardinli olmaktan her zaman gurur şeref duymuşumdur ama ben artık İzmirliyim. Önceliğim İzmir'dir.