DEVA Genel Başkanı Ali Babacan Ege'de Son Söz ekibinin sorularını yanıtlayarak, gündeme dair çarpıcı açıklamalarda bulundu…
Türkiye Cumhuriyeti'nde 58'inci ve 59'uncu dönem hükümetlerinde Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlığı yapan Ali Babacan, 60'ıncı hükümette 1 Mayıs 2009'a kadar Dışişleri Bakanı olarak kabinede yer aldı. 2005–2009 yılları arasında Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üyeliği konusunda görüşmelerin yürütüldüğü makam olan Başmüzakereci görevinde bulundu. 1 Mayıs 2009'da gerçekleştirilen kabine değişikliği ile Başbakan yardımcılığına getirilen ve 61'inci ve 62'nci hükümetlerde Başbakan yardımcılığı yapan Ali Babacan, 2019 yılında AK Parti'den istifa etti. İstifasının ardından 9 Mart 2020 tarihinde ise Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi'ni kuran ve yaşadığı hızlı örgütlenme ile çok kısa sürede seçimlere girmeye hak kazanan DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, gündemdeki konularla ilgili Fatih Yapar, Mehmet Karabel, Muhittin Akbel ve Oktay Güçtekin'den oluşan Ege'de Son Söz ekibinin sorularını yanıtladı.
İlk seçimden parlamenter sisteme geçene kadarki süreçte nasıl bir yol haritası izleneceğinin de konuşulması gerektiğini belirten DEVA Genel Başkanı Ali Babacan, '6 partinin 45 sayfalık politika belgesi üzerinde mutabık kalması, bazılarını korkunç rahatsız etti. 6'lı masadaki bu birliktelik, ittifaka döner. O zaman; ortak politikalar oluşturabilir miyiz, ortak değerler, ilkeler ne olmalı, bunları konuşmalıyız' dedi. Babacan, HDP'nin önderliğinde, 7-8 partinin içinde yer aldığı sol bir ittifakın oluşum içinde olduğunu açıkladı, 6'lı masanın HDP ile bağı olmadığını ifade etti.
İZMİR'İN HAYALLERİ, AYNI ZAMANDA TÜRKİYE'NİN HAYALLERİDİR
- Sayın Genel Başkan, sanırım İzmir'e son dönemlerde en çok gelen parti liderlerinden birisiniz. İzmir'i nasıl değerlendiriyorsunuz?
- İzmir, çok büyük potansiyeli olan, potansiyelini bir türlü açığa çıkaramamış, özellikle merkezi hükümet tarafından ötelenmiş, biraz kenarda bırakılmış bir il olarak aklıma geliyor. Bir yandan da bu potansiyelin açığa çıkmamasına gerçekten çok üzülüyoruz. İzmir'in tarihine baktığımızda her döneminde çok önemli olduğunu görüyoruz. Kaç medeniyet gelmiş geçmiş… Dolayısıyla İzmir'in coğrafyasına, kültürüne, tarihine baktığınızda her zaman çok önemli olduğunu görüyoruz. Bu doğal potansiyel her zaman var. Sadece ekonomik alanda değil, kültürel açıdan da bunun ortaya çıkarılması gerekiyor. İzmir'de çok ciddi bir kültür zenginliği var. Sosyal dokunun bu kadar renkli ve özel olması çok ciddi bir kültür zenginliğini oluşturuyor. İzmir'in fikir dünyamıza, kültür dünyamıza, sanat dünyamıza katkısı olabileceğinden sınırlı kalmış. Bunun açığa çıkarılması mümkün... Bu da ancak İzmir'in Ankara tarafından tekrar kucaklanması ile olur. Mesele, yarınların Türkiye'si ise biz bazı şeyleri; siyasi, ideoloji bakış açısını bir kenara bırakıp İzmir ile birlikte Türkiye'nin ancak çok güzel bir ülke olacağını görmemiz lazım. Bizim partimizde de arkadaşlarımızın önceki siyasi görüşlerine baktığınızda çok renkli bir partiyiz. Bizim partimizi oluşturan en büyük ortak payda 'Yarınların Türkiyesi'... Biz yarınların Türkiye'sini hep beraber, aynı Türkiye olarak görüyoruz... Ben bunu İzmir'e her geldiğimde görüyorum. Partimizin, parti mensuplarının nasıl bir Türkiye'de yaşamak istediği yönündeki hayalleri, aynı zamanda Türkiye'nin ve İzmir'in hayalleri. 'İzmir, nasıl bir İzmir?' diye sorduğumuzda DEVA Partisi ile aynı yarınları görüyor.
SÜREKLİ BİR ÇEKİŞME, DİDİŞME, EN ÇOK İZMİR'E ZARAR VERDİ
- Sizin sanırım bir İzmir sevdanız var. Bu kadar sık ziyaretinizi buna yorumlayabilir miyiz?
- İzmir'i seviyoruz, doğru. Ben ticaret ile uğraşırken sık gelirdim İzmir'e. Hisarönü'ne ilk girdiğimizde eski dostlarımızı görürüz. Dolayısıyla İzmir eskiden beri bildiğimiz, sevdiğimiz bir şehir. Ancak son 20 yıldır merkezi hükümetteki siyasi parti ya da partilerin İzmir'de bu kadar güçlü olan siyasi görüşle sürekli karşıtlık içinde olması... Sürekli bir çekişme, didişme herhalde en çok İzmir'e zarar verdi. Bunu da biz üzülerek gözledik, izledik. Ancak şu anki hükümetin, Türkiye'nin tamamını desteklemek ya da destek almak gibi bir derdi yok. Artık şu andaki hükümet ve ittifak hedefini darlaştırdı. Daha dar olan hedef kitlelerden alacağı destekle iktidarda kalmaya çalışıyor. Bunu da diğer kitleleri düşmanlaştırarak, ötekileştirerek yapmaya çalışıyor. Öteki gösterdikleri üzerinden düşmanlık kurmaları ile hedeflediği kitleyi yanında tutmaya çalışıyor. Bu, Türkiye için faydalı bir politika değil. Türkiye'nin sorunlarını çözmez. Belki iktidarın sürdürülmesine katkı veren ya da onu amaçlayan politika olabilir ancak Türkiye'nin sorununu çözmeye faydalı olmaz. Ağızlarında düşürmedikleri beka konusu var ya. Tam tersine Türkiye'nin birliğine, bütünlüğüne ve sosyal barışına zarar verir. Biz bu tutumun çok ama çok yanlış olduğunu düşünüyoruz. Aynı mahallede yaşayan insanların, aynı apartmanda oturan insanların birbirlerine kışkırtıldığını görüyoruz. Zaten bunu fark ettiğimiz için Türkiye'nin yepyeni bir siyasi anlayışa ihtiyaç duyduğu konusunda kanaat getirdik ve yepyeni bir siyasi parti ile, adeta eski siyasi düzenin tamamına alternatif yeni bir parti ile yola çıkmaya karar verdik. Yoksa DEVA Partisi sadece bir siyasi parti değil. DEVA Partisi Türkiye'deki eski siyasi düzenin hepsine topyekün, alternatif bir parti olarak yola çıkmış durumda. Bu iddiayı da çok geniş istişareler yaptık parti kurulmadan önce. Çok derin sosyal araştırmalar yaptık ve tüm bu istişarelerden ve araştırmalardan elde ettiğimiz şuydu; iktidar partisine de muhalefet partisine de destek verenler, bu desteği kerhen veriyor. Hükümet partisine destek verenler, daha iyi bir Türkiye için destek vermiyor; daha kötüsünden korktukları için destek veriyor. Muhalefet partisine destek verenler de onlar sorunu çözecek diye destek vermiyor. Muhalefete oy verelim ki, şunlar bir an önce gitsin, diye destek veriyor. Bunun için yepyeni bir siyasi partiye ihtiyaç duyulduğu için bizde partileşmeye gittik.
MERKEZİ HÜKÜMETLE YEREL YÖNETİM İZMİR İÇİN BİRLİKTE ÇALIŞMALI
-İzmir'in sizin için önemli olduğunu söylediniz. Peki DEVA Partisi Lideri olarak sizin hayalinizdeki İzmir nasıl?
- İzmir'de merkezi hükümetle yerel yönetimin İzmir için hep birlikte çalışmasının şart olduğunu düşünüyoruz. İzmir'in hem kültür zenginliğinin, hem de insan kaynaklı zenginliğinin mutlaka ön plana çıkacağı, İzmir'in potansiyelinin ortaya çıkartılacak ortamın mutlaka oluşturulması gerektiğini düşünüyoruz. Ankara ve merkezi hükümet tarafından dışarıda bırakılmış bir şekilde engellemeye çalışılan İzmir değil tam aksine çok daha iyiyi hedefleyen, sorunları hızla çözen, gençlerin geleceğe umutla baktığı İzmir hayali ve hedefi ile çalışıyoruz.
İZMİR TEŞKİLATIMIZ, PARTİMİZİN YÜZAKI TEŞKİLATLARINDAN BİRİ
-İlk olağan İzmir İl Kongrenizi gerçekleştirdiniz. Kurucu İl Başkanı Seda Hanım'ın performansını nasıl değerlendiriyorsunuz? İzmir teşkilatınızdan memnun musunuz?
- İzmir teşkilatımız gerçekten partimizin yüz akı teşkilatlarından biri. Kurulduğu ilk günlerden bu yana sistematik bir şekilde güzel bir performansa yürüyen, ilçelerimizde de tek tek iyi bir şekilde örgütlenen ve işini çok iyi yapan bir teşkilatımız var. Vatandaşlarımızı dinlemek, sorunlarını anlamak açısından önemli. Aynı zamanda partimizin çözümlerini vatandaşlara ulaştırmak için çok önemli bir fonksiyona sahip. İzmir'in her ilçesi birbirinden çok farklı. İzmir il teşkilatımızın tüm ili temsiliyeti çok yüksek. Aynı zamanda her ilçe teşkilatımızın da ilçesini temsiliyeti çok yüksek. Bunu sağladığımız için bir Türkiye partisiyiz diyoruz. Bunun için İzmir'in tümüne hitap ediyoruz. Bunun için de tüm ziyaretlerimizde ilgi görüyoruz. Bazı partiler İl ziyaretlerinde bazı ilçelere giremez, o ilçelere diğer partiler girer, ancak bizim için böyle değil. Biz her ilçemizde rahat çalışıyoruz ve her ilçede vatandaşlar bizi güler yüzle karşılıyor. Biz çok memnunuz.
BİR YASAL DÜZENLEMEYLE, O İŞİN ÖNÜNÜ AÇTIK
-Sayın Genel Başkan… İzmir'de son günlerde kamuoyunu meşgul eden ve hükümet ile yerel yönetimleri karşı karşıya getiren bir tartışma söz konusu. 'İzmir 40 verip 1 alıyor' ve 'İzmir engelleniyor'… Siz devlet kademelerindeki görevlerinde buna şahit oldunuz mu? Bir engelleme söz konusu mu?
- İzmir ile bakanlık dönemimdeki ilk temasım rahmetli Ahmet Piriştina döneminde oldu. Belli ki sıkıntıları olmuş ve bir gün randevu isteyerek Ankara'ya geldi. Bize sıkıntısını anlattı. Ben de gelmeden önce kendisini araştırmıştım; 'Bakın bir nasıl belediye başkanı, işini düzgün yapıyor mu?' diye. Referanslar çok olumlu geldi ve çok iyi bir insan olduğu, düzgün bir insan olduğu söylendi. Geldiğinde sıkıntısını anlattı ve o zaman sorunu hemen çözdük. Bir dönemde Ulaştırma Bakanlığı ile İzmir arasında sıkıntılar vardı. Baktık durum ciddi... Başka yerlerde de sıkıntılar vardı. Biz de bazı belediyelerin projelerine Bakanlar Kurulu kararı ile ilgili bakanlıkların devreye girmesi ve ortak proje yapması konusunda bir yasal düzenleme yaptık. O yasal düzenlemeyle de onun önünü açtık. Sen yaptın, ben yaptım diye kavga edeceklerine, oturun birlikte yapın, diye karar aldık. Bazı projelerde oldukça işe yaradı. O yasayı da ben meclisten geçirmiştim. İzmir'de de o proje tamamlandı. Yerel yönetim ile merkezi hükümet farklı partilerden olunca, birbirlerine engel olup çelme takıyorlar. Biz de en iyisinin ortak çalışmanın önünü açmak olduğunu düşündük. Hizmette yarışsınlar.
BUGÜNKÜ BAKANLIKLAR, SEKRETERYALIK YAPIYOR
-Yerel yönetimler bazı dosyalarının onaylanmadığını, bekletildiğini iddia ediyor. Bakanlıklara yukarıdan bir talimat söz konusu mu? Siz de bakanlık yaptınız, hükümetin yerel yönetimlere desteği bakanlıkların inisiyatifinde mi?
- Şu anki bakanlıkların bugünkü şartlarda hiçbir inisiyatifi yok. Biz o gün bakan olarak yaptığımız 100 işin 99'unu sormazdık da, anlatmazdık da. Büyük büyük işleri yapar geçerdik. Ancak şu an bakanlıkların elinde inisiyatif yok. Çünkü bakanların hukuki statüsü eski Bakanlar Kurulu'ndaki statüsü değil. Yürütme erki tek bir kişide toplanmış durumda. O bir kişi kendi yapacaklarını, adeta sekreterya görevi yapacak insanlarla paylaşıyor. Sekretarya görevinden başka bir şey yapmıyor bugünkü bakanlar. Adları sadece bakan... Bir bakan kendi yanına bakan yardımcısı görevlendiremiyor. Cumhurbaşkanlığına gidip 'benim yanıma şunu bakan yardımcısı olarak görevlendirir misiniz?' diyor. O da tek imza ile tamam diyor. Bazen bakanların haberi yokken gece yarısı kararnamelerle görüyorlar ki yanlarına bakan yardımcısı gelmiş. Bakan yardımcısına talimat veriyor, ancak atanan diyor ki 'Bakan bana bunu söyledi ama acaba atayanın haberi var mı?' Bakanın altındakilere talimat vermesi, kadroya hakim olması mümkün değil. Zaten kendi imzaları ile yapacakları sınırlı. Zaten artık risk de almıyorlar. Şu an Türkiye'de inisiyatif sahibi olan bir kişi var. Diğerleri yetkisiz insanlar grubu. O bir kişi belediye başkanına taktıysa o belediye başkanın işi hiçbir şekilde yürümez. Çünkü sistem onun sinyalini alıyor ve hiçbir işi yürümüyor. Bunlar şu an Türkiye'de çok sık gördüğümüz bir sorun.
ÖNEMLİ OLAN, DEPREM GİBİ KONULARDA İŞBİRLİÐİDİR
-30 Ekim 2020 depreminin ardından İzmir'de deprem mağdurları için İzmir Büyükşehir Belediyesi 320 milyon Dolarlık kredinin Dünya Bankası'ndan ayarlandığını ancak kredinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın önünde olduğu ve imzalamadığı yönünde tartışmalar yaşanmıştı. Dünya Bankası'ndaki süreç nasıl işliyor? Çünkü kamuoyunda Teknik açıdan çok bilinmezlikler var.
- Bizim çok yakından bildiğimiz bir konu değil ancak bu tür kredilerin iki onaylama aşaması oluyor. Birincisi Dünya Bankası'nın onaylaması, bir diğeri de merkezi hükümetin onaylaması. Merkezi hükümetin onaylaması ise dış borçlanmada kanun gereği. Bu da şundan kaynaklanıyor, belediyeler dışarıdan borçlandığında bazen Hazinenin zimmi garantisi görülebiliyor. Bu konuda geçmişte oldukça fazla örnek var. Bu iki noktada takılmış olabilir. İşler eskisi gibi şeffaf yürümediği için bazen bilgiye ulaşmak zor oluyor. Her şey kapalı. Şeffaf yürümeyen bir süreç olduğu için nerede takıldı demek güç. Ancak hükümet tarafından takıldıysa, ben buna şaşırmam. Çünkü muhalefet partilerinin kazandığı birçok belediyede hükümet onların finansal kaynağa erişiminde engellemek için baya çaba sarf ettiğini biliyorum. Önemli olan, deprem gibi konularda işbirliği. Yani deprem insanların mal ve can güvenliği tehlikedeyken, bunu siyasi partilerin çekişmesi haline getirmek, son derece yanlıştır. Burada beraber kafa kafaya verip o işi yapmak lazım. Finansal ihtiyacı da varsa birbirlerine yardımcı olmaları lazım. Tabii ki sürece detaylı olarak bakmak, öyle tam olarak net konuşmak gerekir. Yoksa uzaktan bakarak söylemek doğru olmaz. Benim söylediklerim sadece teknik anlamdaki konular.
ZİRVEDEYKEN 'BEN BIRAKACAÐIM' DEMEK KOLAY DEÐİL
-AK Parti'den istifanızın ardından yeni bir parti kurma düşünceniz var mıydı? Eski partinizden parti kurmak için mi ayrıldınız?
- Hayır yoktu. Bizim üç dönem kuralımız vardı. Bu başta Genel Başkan olmak üzere tüm parti teşkilatına uygulanan kuraldı. Ben tüm planlarımı iki dönem, maksimum üç dönem siyasete katkı vermek ve sonra eski hayatıma geri dönmek üzerine kurmuştum. Türkiye'nin en başarılı dönemlerinde 2012-2013'te zirvedeyken ben ne diyordum? Üç dönem dolunca siyaseti bırakacağım, diyordum. Çünkü baştaki akitleşmede üç dönem kuralı vardı. Yani 3 dönemin ardından devam etme yoktu. Çünkü üç dönemden sonra devlet güç kullanımını yozlaştırmaya sebep olacağını biliyor. Sayın Erdoğan'ın da üçüncü dönemi 2014-2015 gibi bitti. Benim bakanlıktan ayrılmamın ardından parti kurana kadar basında tek bir açıklamam olmadı. Türkiye'de bu süreçte neler oldu? Ben ayrılıyorum demiştim. Siyasetten ayrılan, hala konuşmaya devam etmez. Kamuoyuna açıklama yapmak, ben siyasetin içindeyim, demenin en önemli göstergesidir bence. Biz görevimizi yaptık çok şükür alnımız açık, başımız dik. 13 yıl bakanlık görevi yapıp da başınızın dik olması kolay bir şey değildir. Bu kadar süre kalıp başarının zirvesindeyken ben bırakacağım demek, kolay değil.
TARAFSIZ VE BAÐIMSIZ YARGI BAŞLADIÐINDA BUNLARIN HEPSİ AÇILIR
-Muhalefet partilerinde görev alan gerek genel başkanlar gerek genel başkan yardımcıları 'hükümette çözülme var, dosyalar bize sızdırılıyor' yorumlarında bulunuyor. Hükümet partisinde görev almış bir isim olarak size de dosyalar geliyor mu?
Bize de ara ara bilgiler geliyor ancak teyit etmeden, gelen dosyayı açıklamayı tercih etmiyorum. Sonuç olarak meselede bilmediğimiz bir yön olabilir. İyice incelemeden, tüm cepheleri ile anlamadan dosya geldi diye biz bunu açıklamayı tercih etmiyoruz. Belki açıklayanlar bu teyidi yapıyordur. Bize bu güne kadar ulaşan dosyalardan teyit ettirebileceğimiz dosya bize gelmedi. Zaten bunlarla ilgili doğru adreslerin siyasi partiler olduğunu düşünmüyorum. Çünkü bunların hepsi bir iddiadır. Yolsuzluk dosyası geliyor ancak bunu değerlendirmesi gereken siyaset değil, bağımsız ve tarafsız yargıdır. Siyasi partilerin yargı gibi bu dosyayı değerlendirip şöyle oldu böyle oldu demesi doğru olmaz. Siyasi partiler bu iddiaları sadece dillendirebilir. Tarafsız ve bağımsız yargı başladığında bunların hepsi açılır, bakılır.
GÖZÜMÜZÜN ÖNÜNDE BİR DEVİR BİTİYOR, BİR DEVİR BAŞLAYACAK
-Cumhur İttifakı üyeleri olan ve hükümeti oluşturan AK Parti ile Milliyetçi Hareket Partisi 'Seçim Kanunu Teklifi' hazırladı ve bunu TBMM'ye sunacaklarını açıkladı. Bu teklifi nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu hükümet için olumlu mu yoksa olumsuz mu sonuçlara neden olur?
- Bu teklif hala meclise sunuldu mu bilmiyorum. Kamuoyuna sunuyoruz, diye sunup test edip tepkiler ne diye de bakmış olabilirler ya da 'Galiba yanlış yapıyoruz' diyerek değiştiriyor da olabilirler. Daha komisyon ve genel kurul aşaması var. Bazı cin fikirler hemen ilk teklife konulmuyor, bazen son anda önergeyle konuluyor ve geçiyor. Biz bütün bu süreç tamamlanmadan detaylı bir yorum yapmıyoruz. Kendilerine göre olan kısım; 2018 seçimlerini önlerine koymuşlar ve demişler ki 'sistem öyle değil de başka türlü olsaydı, biz şu kadar fazla milletvekili çıkaracaktık' dediler. Fakat arada 5 yıl olacak. 5 yılda çok şey değişecek. Kendi lehine işleyeceğini düşündüğü kurallar, seçim günü geldiğinde bize göre tam kendi aleyhlerine işleyecek ve 'ne kadar büyük hata yaptık' diyecekler. Ne zaman ki bir iktidar, iktidarı kaybedeceğini anlarsa, o zaman seçim sistemi ile ilgili değişiklikler önermeye başlar. Biz bu çabanın öncelikli olarak iktidarın seçimi kaybedeceğine inanmasının tescili olarak görüyoruz. 20 yıllık iktidar seçim barajını yüzde 10'dan yüzde 7'ye düşürüyor. Bugün mü akıllarına demokrasi geliyor? Hepsi oyun, entrika, dalavere... Ancak bunlarla seçimi kaybetmeyeceklerine inanmaya başladılar. Anayasada bir madde var ve bu değişikliklerin hepsi bir sene sonra devreye girebiliyor. Baskın seçim yaparlarsa, zaten bunlar etkili olmayacak. Pişman olacaklar. Ancak iş işten geçmiş olacak. Bizim kendi adımıza en ufak bir kaygımız yok. Gözümüzün önünde bir devir bitiyor, gözümüzün önünde bir devir başlayacak.
BU HÜKÜMET ARTIK GİDİYOR
-Tüm partilerde özellikle saha çalışmalarında bir hızlanma söz konusu. Hükümet erken seçim ihtimaline kapının kapalı olduğunu belirtse de siz bir erken seçim bekliyor musunuz?
- Kendileri açısından başkan seçimini fırsat görürlerse o anda baskın seçim olabilir. 2018 baskın bir seçimdi. 2018 seçimlerinden önce Sayın Erdoğan 'Erken seçimden bahsetmek vatana ihanettir' diyordu. Sonra Sayın Bahçeli çıktı, bir takvim söyledi, sonra Erdoğan daha erken bir takvim söyledi ve Sayın Erdoğan'ın açıklaması ile seçim arasında sadece 62 gün vardı. Öyle bir fırsatı kendilerine göre değerlendirirlerse yapabilirler. Keşke yapsalar. Baskın ya da zamanında seçim… Bu hükümet artık gidiyor. Onu görmemiz lazım. Bakmayın vatandaşların farklı duygular ile sessiz kaldığına... Bu nedenle bizim gerçek anketimiz sandık! Bizim bir önceki seneye göre tanınırlığımız, inanılmaz derece artmış durumda. En azından Ali Babacan ve arkadaşları bir parti kurmuş diye biliyorlar. Bunda yüzde 100'e yakın farkındalık var.
SURİYELİLER MESELESİNİN ÇÖZÜMÜNE SURİYE'DEN BAŞLAMAK GEREK
-Suriyeli mülteciler hakkında bir çok parti liderinden açıklamalar var. Sayın Kılıçdaroğlu Suriyelileri geri göndereceğini açıklamıştı ancak siz bunun bu kadar kolay olmayacağını belirtmiştiniz. Ardı ardına yapılan açıklamalar sonrası ise CHP Lideri ile aranızda sorun olduğuna yönelik bazı yazılar yazıldı ve bazı isimler bu konunun üzerinde uzun süre durdu. Siz bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
- 6 siyasi partinin güçlenmiş parlamenter sistem gibi çok kapsamlı 45 sayfalık politika belgesi üzerinde mutabık kalması, bazılarını korkunç rahatsız etti. Bunun yakın siyasi tarihimizde zaten örneği yok. Bırakın iki partinin bir sayfa üzerinde mutabık kalmasını, 6 siyasi partinin 45 sayfa üzerinde mutabık kalması söz konusu. Herkesin savunduğu ideoloji olabilir. Fakat unutulmamalı ki; seçimi mevcut sistemle kazanacaksak, ondan sonra parlamenter sisteme geçmemiz gerekir. Parlamenter sisteme geçmesi ancak mevcut sistemle kazanılmasından sonra gerçekleşecek bir şey. Bu da partiler arasında bir beraber çalışma ve işbirliğinin olması gerektiren bir durum... Tek parti hiçbir zaman Anayasayı tek başına değiştirememiş. Demokrasi içinde bir değişiklik yapılacaksa, geniş bir mutabakatla yapmamız gerekiyor. Bu birliktelikten rahatsız olan, belki de kendi partisi için farklı hayale sahip olduğu için hoşlanmayanlar olabilir. Ben bu birliktelikten, beraberlikten rahatsız olanların değerlendirmesi olarak görüyorum. Ben Sayın Kılıçdaroğlu'nun şimdiye kadar değerlendirmesini takip etmiş biriyim. Aslında Kılıçdaroğlu'nun tek bir konuşmasını değil de baştan itibaren neler söylemiş diye baktığınızda, çok farklı şeylerden bahsetmiyoruz. Suriyeliler ile ilgili ne demişiz? Suriyeliler meselesinin çözümüne en önce Suriye'den başlamak lazım diyoruz. Önce Suriye'nin yaşanabilir bir ülke olması için Türkiye'nin gayret etmesi ve sorunun değil, çözümün parçası olması gerekir diyoruz. Ben çok büyük farklılıklar görmüyorum. Zaten mesele hukuksa, hukuk bir! İnsani açıdan da bu konulara gerçekçi yaklaşmak gerekiyor. Hükümetin en büyük hatası bir göç politikası olmamasıydı. Bu politika olmadığı için her konuda bir kişi karar verdi. Bir kişinin keyfi ile yürüyen bir süreç. Bir kere Suriyeliler Türkiye'ye girdikten sonra artık koruma altındaki insanlar için uluslararası hukuk devreye giriyor. Biz zamanında Bosna Hersek'te yaptık. Kendi doğdukları topraklara geri dönmesi ile ilgili çok güzel bir program hazırladık ve Bosna Hersek Cumhurbaşkanı Ankara'ya gelerek beni ziyaret etti ve çözüm ile ilgili ne yapılabilir dedi. Biz de hemen iki bankayı devreye soktuk, finansal destek verdik, çok güzel programlar hazırladık ve insanlar kendi topraklarına döndüğünde çok güzel teşvik alıyordu ve on binlerce aile geri döndü. Bu zorla olmaz, akıllıca politikalarla olur. Sayın Kılıçdaroğlu için söylemiyorum ben bunları... Zaten Sayın Kılıçdaroğlu'nun 1 yıllık söylemlerine baktığınızda bizim düşündüğümüzden farklı bir şey görmezsiniz.
İTTİFAKIN ORTAK DEÐER VE İLKELERİNİ DE KONUŞMAMIZ GEREKİYOR
-Bu süreçte yaşanan tartışmalardan biri de HDP konusuydu. 6 partinin yer aldığı ortak masada HDP'nin perde arkasından desteklediği, ittifakta arkadan yer alacağı gibi birçok konu konuşuldu. Bunun yanında ise 6'lı masanın daha fazla büyüyebileceği ve farklı partilerin eklenebileceği görüşleri var. Siz bu süreçle ilgili neler düşünüyorsunuz?
HDP zaten sol partilerle birlikte yeni bir sol ittifak oluşturuyor. 7-8 partinin içinde olacağını Mayıs ayında açıklayacaklar. Onlar ayrı bir ittifak ve seçime girmeye hazırlanıyorlar. Yani bizim 6'lı masa ile HDP'nin bir bağı yok. Ancak bizim DEVA Partisi olarak HDP ile olan diyalog kanallarımız var. Bu her parti ile var. Onlarla da konuşuyor. Bu konuşma bugün için işbirliği ve ittifak anlamına gelmiyor. 2018 seçimlerinin kodları ile konuşursak, Cumhur ve Millet İttifakları vardı. Şimdi de üçüncü bir ittifak oluşuyor. HDP'nin başını çektiği, bir sol partilerin oluşturduğu ittifak. Biz 12 Şubat'taki yuvarlak masa toplantısından sonra da açıkladık, bu yetmez, ilk seçimden parlamenter sisteme geçene kadarki süreçte nasıl bir yol haritası izleyeceğiz, bunun üzerinden mutabık kalmamız lazım. Eğer bir ittifaka dönecek ise bu iş... Ki bu ortak çalışmanın doğal akışı ittifaka döner. O zaman bu ittifakın ortak değer ve ilkeleri ne olmalı, bunları da konuşmamız gerekir. Hatta bazı konu başlıklarında ortak bir politika hedefi oluşturabilir miyiz? Bu da konuşmamız gerekenler içinde... Bütün bu ortak çalışma alanları aslında safha safha her şey yolunda gider ve daha geniş bir işbirliği çerçevesi kazanırsa, bu işin doğal akacağı yer ittifak olur. Bugün için henüz o aşamada değiliz. Biz her bir eylemin, her bir politikanın bütçesini hesap ediyor ve bütçe karşılayamayacaksa yazmıyoruz. Biz eylemlerimizi ortaya koyuyoruz ve kim bunlarla ilgili konuşmak isterse 'biz konuşmaya hazırız' diyoruz. Güçlendirilmiş parlamenter sistem ile ilgili de aynısını yaptık. Bütün bunlardan önce Aralık 2021'de biz çalışmamızı bitirdik ve her şeyi ile hazır 74 adetlik Anayasa değişiklik paketi hazırladık. Ancak kamuoyu ile o gün paylaşmadık. Çünkü tek bir siyasi parti ile olacak iş değildi bu... Rahmetli dedem derdi 'bir ün için ticaret yapılır bir de un için...' Eğer un için ticaret yapıyorsanız, yani sonuç almak için yapıyorsanız, gerçekçidir. Anayasa değişikliğini de yakın tarihte hiçbir siyasi parti tek başına yapamamış. Biz Aralık'ta bitirdik ancak masaya koymadık. Diğer partiler de hazır olunca 6 parti bir araya geldik ve biz hazırladığımız taslağı koyduk ortaya. Sonrasında ise ortak bir çalışma yapıldı. Bizim ortaya koyduğumuz çalışma ile hazırlanan ortak çalışmaya baktığınızda yüzde 95 örtüşür. Çünkü aklın yolu birdir. Baktık diğer siyasi partiler de iyi çalışmış ve ortak noktada buluştuk. Demek ki isteyince olabiliyormuş.
6'LI MASADA BUNU HİÇBİR ZAMAN ELE ALMADIK
-'Güçlendirilmiş parlamenter sistem' masasında CHP Lideri Cumhurbaşkanı adayı olabileceğini söylerken, İYİ Parti Lideri'nin ise 'Başbakanlığa adayım' söylemleri sonrası 'masada kim ne görev alacak' soruları sorulmaya başlandı. DEVA Partisi olarak siz bu süreçte bir makam konuştunuz mu?
- Makamlarda isimler konusunda kamuoyunun merak ettiği konular var. Mesela 'Cumhurbaşkanı kim olacak?' diye... Biz bunun bugün konuşulması gereken konu olmadığını düşünüyoruz. Önce ne yapacağımızı konuşalım. Sonra vakti gelince kim bu işi yapar diye konuşuruz. Bu işi yapabilmek için kim vatandaştan daha çok destek alır konusu bugünün meselesi değil. Daha çok erken. Biz parti içinde bile bunu konuşmuyoruz. Diğer siyasi parti liderleri de bu konu üzerinde durmaya çalışmıyor. Genelde hepsi soru üzerine konuya giriyor. Biz 12 Şubat'ta masaya oturduğumuzda Cumhurbaşkanı adayını konuşmak için çok erken diye konuştuk. Biz 6'lı masada bunu hiçbir zaman ele almadık, günü gelene kadar da ele almayız.