Toplumumuz ciddi boyutlarda 'istismar ve şiddet'le karşı karşıya. Başta ne yazık ki 'din istismarı' olmak üzere hemen bütün kavramlar 'istismar' edilir hale geldi.

Kutsal din duygularımız gün geçmiyor ki, yeni bir 'istismar'la veya diğer bir deyişle küçük düşürücü söylemlerle karşılaşmasın. Daha dün akşam haberlerde sözüm ona hocanın biri 'yorgan ve battaniye'nin cinsel tahrikleri üzerine fetvalar veriyordu. Hayretler içinde kaldım…

Neyse, bu ayrı bir konu…

Benim asıl üzerinde durmak istediğim kadınlara yönelik şiddet ve çocuklara yönelik cinsel istismarlar.

Bu konularda çeşitli fikirler ve tedbirler ileri sürülüyor.

Bir kere şunun altını çizerek vurgulayayım:

Bu konu doğrudan yönetimle ilgilidir.

Çünkü bu suçlar hiçbir dönemde bugün içinde bulunulduğu kadar yaygın ve yoğun değildi…

Niçin birdenbire gün geçmiyor ki, bu tarz fiillerle karşılaşıyoruz?

Öylesine olaylar yaşanıyor ki, sabır taşı olsa çatlar.

İnsan insanlığından utanıyor…

Önerilen tedbirler belki bir damla da olsa derde devadır ama köklü çözüm değildir.

Çünkü:

Öncelikle Devlet itibarsızlaştırılıyor.

Mahkemesi, doktoru, hakimi, savcısı itibarsızlaştırılıyor.

Siyaset bütün kurumları ahtapot gibi sarmış sarmalamış.

'Kimsesizlerin kimsesi', 'Zalimlerin düşmanı', 'Hukuk tanımazların hizaya getireni' olan Devlet kurum ve kuruluşları ile üzülerek ifade ediyorum adeta yerlerde sürünüyor.

Dünya'da 600 millet var ama sadece 200 Devlet var.

Bu 200'ün de ancak belki 50 tanesi doğru dürüst devlettir yani hukuk devletidir…

Niçin Hukuk fakültelerinde dahi sürekli tekrarlanır o muhteşem darbımesel:

'Fırat'ın kıyısında bir koyunu kurt kapsa bunun hesabı bizden (Devletten) sorulur…'

Yine evi soyulan yaşlı bir kadının şikayet için gittiği Hz. Ömer'in kendisine 'Bu hırsızlıklar olurken sen nerdeydin?' sorusu karşısında, 'Uyuyordum' diyen kadına 'O kadar da derin uyunur mu?' dediğinde, aldığı 'Biz halifemizin uyanık olduğunu zannediyorduk' cevabı bütün zamanlar için geçerli ve muhteşemdir…

Kimse bize maval okumasın.

Kimse 'hak ve özgürlükler'den dem vurmasın.

Biz bulunduğumuz her zeminde ve zamanda hukuk devletini savunduk.

Ancak:

Kadife eldiven içinde ama gerektiğinde ve elbette hukuk yoluyla had bildiren devlet…

Kimsesizlerin sığınacağı Hukuk Devleti.

Zalimlerin ödünün koptuğu Hukuk Devleti.

Belediye güya kitap dağıtıyor ve ismi de aile rehberi… Ama cümleye 'Karını dövebilirsin' diye başlıyor. Nerede demeyin. Basında defalarca bunun örnekleri yayınlandı. Bir kere 'Dövebilirsin…' diye başladı mı cümle bunun ardı arkası kesilmez…

Niçin demiş atalarımız? 'Ya Devlet başa ya kuzgun leşe'

Şimdi:

Önce 'DEVLET'…

Sonra:

Kadına ve çocuklara karşı işlenen bütün suçlarda verilen cezalar yetersizdir ve mutlaka artırılmalıdır…

Sonra bu tarz suçlarda hafifletici sebepler adı altında hiçbir indirime yer verilmeyeceği bizzat kanuna yazılmalıdır…

Bir infaz yasamız var… Cezasının bir bölümünü cezaevinde çeken hükümlü geri kalanını tahliye edilerek dışarıda geçirebilmektedir… İşte bu yasanın kadına ve çocuklara yönelik suçlarda uygulanmayacağı yine bizzat kanuna yazılmalıdır…

Çocukların barındığı yurt, vakıf ve benzeri kurum ve kuruluşlar sıkı bir denetime tabi tutulmalı ve benzer suçların en küçük emaresi görüldüğünde derhal kapatılmalı ve sorumlular en ağır biçimde cezalandırılmalıdır… Esasen Devlet'in denetimi dışında bulunan hiçbir kişi ve kuruma bu tarz yerleri işletme izni verilmemelidir…