Kitabın ortasından başlarsak; emperyalizm, Ortadoğu’da kimi isterse iktidara onu getirir ya da indirir.

Ortadoğu’da emperyalizmin planı tıkır tıkır işliyor. Hamas çöktü, Lübnan Hizbullah’ı kan kaybetti, Rusya ve İran, İsrail’in saldırılarına karşılık veremedi ve Esad devrildi.

Muhalif grupları destekleyen Türkiye’nin ise savaşın kazanan taraflarından birisi olduğu konusu medya üzerinden oldukça pompalanıyor. Türkiye’nin gerçekten savaşın kazanan tarafı olup olmadığını Suriye’nin yeni yönetimindeki istikrarı belirleyecektir.

*

Bir kazanan var ki o da ekonomik kriz ve mülteci meselesi yüzünden zor günler geçiren Cumhurbaşkanı Erdoğan… Erdoğan kazanan ata oynadı, işleyen planda üzerine düşeni yaptı ve konumunu güçlendirdi.

Erdoğan’ın sadece konumu güçlenmedi, kendisi için müthiş bir propaganda alanı da açmış oldu. “Şam’a tek kurşun atmadan giren lider” görselleri sosyal ağlarda bol bol dolaşırken manşeti Gazeteci Cüneyt Özdemir verdi: “Adam yine kazandı”

Ekonomik kriz ve mülteci krizi sebebiyle zor günler yaşayan Erdoğan, Suriye savaşının “şimdilik” bitmesi ile gönderebildiği kadar mülteciyi geri döndürme hesabına girişmiş durumda… Yine aldığı konum sebebiyle yaşadığı ekonomik krize ilaç olacak sıcak para akışına da oldukça yakın. Yani Erdoğan iki yıllık süreçte iki büyük krizin kısmen üstesinden gelebilir.

Başa dönersek,

-Emperyalizmin Erdoğan’dan vazgeçmediği görülüyor. Ve uzun süre daha siyasi bir aktör olarak yolculuğunu sürdürme ihtimali yüzde 99,9…

-Emperyalistler ile Erdoğan arasında uzun vadeli bir plan yapıldığını öngörmek mümkün… Emperyalizmin sıradaki planı İran… Erdoğan, Suriye’de olduğu gibi İran konusunda da konum alabilir. Çünkü İran hem Türk hem de Kürt nüfusunun yoğun olduğu bir ülke… Yine Azerbaycan’ın İsrail ile ilişkisi ve İran ile yer yer yaşadıkları gerilimi düşündüğümüzde kafalarda az çok bir fikir oluşuyor.

-Suriye’de Esad’ın devrilme planı sonrası terör örgütü ele başı Abdullah Öcalan konusunda nasıl adımlar atılacağını ve Öcalan’ın nereye konumlandırılacağını izleyip göreceğiz.

*

Muhalefet ise kendi iç tartışmasının bedelini ödemeye başlayacak. Muhalefet, 2024 Seçimleri’ni kazanmış olsa da arkasına iktidar olma rüzgarını alabilmiş değil. Şam’a girilmesine 12 saat kala “Esad ile görüşün” diyen bir muhalefet liderinin olması da Erdoğan’ın ekmeğine yağ sürüyor.

Olası bir erken seçim ya da olağan tarihli bir seçimde aday kim çıkarsa çıksın Erdoğan’ı dize getirme ihtimali şu anki konjektürde pek görünmüyor. Bu yüzden muhalefetin adayı kim olacak tartışması artık Erdoğan’ın pozisyonuna bakılarak hesaplanması gerekiyor.

*

Bir hatırlatma yapayım; Erdoğan’ın 2023 Seçimleri sürecindeki İzmir mitingi için kaleme aldığım yazı, seçimi kazanacaklarına kesin gözle bakan muhalif arkadaşlarımdan oldukça eleştiri almıştı.

Öyle ki dümeni AK Parti’ye çevirdiğimi söyleyecek kadar ileri giden söylemlerle karşılaşmıştım.

Pandemi, ekonomik kriz ve büyük depreme rağmen Cumhur İttifakı’nın en zorlandığı kentte dahi –bindirilmiş kıtasız- kitlesini koruduğu ve bunun alana yansıdığı gerçeği vardı. Bu soğuk gerçekliği sandık sonuçları da göstermiş oldu. Çünkü Erdoğan güçten düşmemişti, uluslar arası güçler de Erdoğan’ın üzerini çizmemişti.

*

Bu yazı ise seçime en iyi halde 2 yıl kala yazılmış olsa da görünen köy kılavuz istemiyor. Muhalefetin bu soğuk gerçeklikle yüzleşmesi gerekiyor. Uluslar arası sistem Erdoğan ile yol yürümek istiyor. “Öcalan’ın serbest bırakılması” gibi marjinal bir önerinin tartışıldığı evrede bile AK Parti kitlesi Erdoğan’dan vazgeçmiş değilken Şam’ın düşüşünün seçmen kitlesine bir fetih edasıyla anlatılması da milliyetçi-muhafazakar kümelenmeyi Cumhur İttifakı içinde tutacaktır diyebiliriz.