Kabotaj, bir devletin kendi limanlarına tanıdığı ayrıcalığın Fransızca karşılığı… Ulus devletlerin kurulmasıyla birlikte bu ayrıcalıktan yalnızca yurttaşlarının yararlanması, ulusal ekonomilere önemli bir katkı sağlayacağından, devletler yabancı gemilere kabotaj yasağı koyma yoluna gittiler. Bazı uluslararası sözleşmelerde de kabotaj yasağı koyma yetkisine ilişkin hükümler yer alır… 19 Nisan 1926 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde 815 numaralı kanun kabul edildi ve on gün sonra 29 Nisan'da Resmi Gazete'de yayımlandı. Yasanın 6. maddesinde ' işbu kanunun ahkamı 1 Temmuz 1926'dan itibaren muteberdir' deniliyordu. Çıkan kanunun adıysa ' Türkiye sahillerinde nakliyat-ı bahriye ve limanlarla kara suları dahilinde icra-yı sanat ve ticaret hakkında kanun' olarak belirtilmişti.
Belirtildiği üzere 1 Temmuz 1926 tarihinden itibaren yürürlüğe konulan uygulamanın başlangıcına referansla, her yıl Temmuz ayının birinci günü 'Kabotaj ve Denizcilik Bayramı' adıyla kutlanır
***
Kabotaj'dan öncesine bakalım…
Dr.Erkan Serçe'nin dilimize sadeleştirerek kazandırdığı 1321 (1905) Nevsal-i İktisat adlı çalışmada yer alan bazı bilgiler, İzmir Limanı'nın 20. yüzyılın ilk günlerinde ne kadar da önemli olduğunu ortaya koyuyor. Cevat Sami ve Hüseyin Hüsnü beylerin çalışmasında yer alan 'Deniz Nakliye Vasıtaları' başlıklı bölümde şöyle denilmektedir: 'Batı ve Güney-batı ciheti tamamen Adalar Denizi ile çevrili olan Aydın Vilayeti ithalatının tamamı ve ihracatının büyük kısmı denizden yapılmaktadır. Bu konuda yegane giriş ve çıkışı olan İzmir şehrine 1320 (1904) senesi zarfında girip çıkan vapurların miktarı 6358 adet olup bunun 2465 adedi vapur ve 3893 adedi yelkenli gemidir. Limanımıza muntazaman seyrüsefer eden vapur kumpanyaları: İdareyi Mahsusa, Avusturya Llyod, Hacı Davut Ferkuh, Mesajeri Maritim, Hidiviye, Romanya, Rus, Pan Elenik, Pandeleon, Levant Alman.'
Daha sonra verilen bir çizelge ise gelen gemiler açısından fikir vermektedir. İzmir Limanı'na doğal olarak en çok Osmanlı bayraklı gemi gelmiştir. Bunların 782'si buharlı vapur, 3554'ü ise artık ömürlerinin son yıllarını yaşamakta olan yelkenlilerdir. Osmanlılardan sonra ikinci sırada Yunan gemileri gelmekteydi. Yunan bandralı 575 vapur ile 197 yelkenli İzmir limanına ihracat ve ithalat yükü getirmişti. Ayrıca limana Alman bandralı 96 vapur, Amerikan bandralı 1 yelkenli, İngiliz bandralı 314 vapur ve 9 yelkenli, Avusturya bandralı 190 vapur ve 1 yelkenli, Fransız bandralı 142 vapur, Felemenk (Hollanda) bandralı 30 vapur, İtalya bandralı 71 vapur ve 17 yelkenli, 32 Bulgar vapuru, 3 Mısır gemisi, Yunanlılardan ayrı olarak Sisam bayrağı taşıdığı bildirilen 112 yelkenli ve Rusya'dan da 229 vapur giriş yapmıştı…
20.yüzyılın başı İzmir Limanı'nın dünya limanları sıralamasında ilk 50'ye de girdiği yıl olmuştu. O dönemde Osmanlı'nın 'İdareyi Mahsusa' vapurlarının yanı sıra, İzmir Limanı'na gelen gemilerin bağlı olduğu şirketlerin sefer hatları Nevsal-i İktisat'a göre şöyleydi:
'Avusturya Llyod Vapurları: Her hafta salı günleri İzmir'den hareketle Midilli-Dersaadet (İstanbul) Varna, Köstence üzerinden Tuna nehrine girer ve Solina, Galaç, İbrail iskelelerine gider. Her hafta cumartesi günü İzmir'den hareket eden ikinci gemi, Çeşme, Sisam, Pire, Korfu, Drac üzerinden Trieste'ye gider. Bu şirketin her hafta çarşamba günleri İzmir'den hareketle Kaleyi Sultaniye (Çanakkale) uğrayıp 24 saatte Dersaadet'e varan bir de hızlı postası vardır. Bu posta bazen çarşamba bazen de cuma günleri nöbetleşe hareket ederler.
Her 15 günde bir perşembe günleri İzmir'den hareket ve Kıbrıs yolu ile Sakız, Rodos,Limasol, Larnaka, Mersin, İskenderun, Antakya, Trablus Şam, Beyrut, Hayfa, Yafa, Port Said, İskenderiye limanlarına gider. Bu kumpanyanın bu hat için perşembe günleri hareket eden ayrıca bir hızlı postası vardır. İzmir Llyod acentesi tarafından Çin, Hindistan, Japonya ve Brezilya'nın mühim iskeleleriyle Afrika'nın doğu sahillerine bilet ve konşimento verilir.
Hacı Davud Ferkuh Vapuları: Her cuma günleri (Selanik Hattı). İzmir'den hareketle Midilli, Limni, Selanik, Kavala, Karağaç ve Dedeağaç'a gider. Her cuma günleri (Antakya Hattı) İzmir'den hareketle Sakız, Karlovasi (Sisam Adası'nın batısı), Vathy, Kalimos (Kilimli adası) Sömbeki, Rodos, Marki (Fethiye) Finike ve Antalya iskelelerini tutar. Ayrıca her salı günü Rodos-Girit iskelerine kalkan bir gemi vardır.
Mesajeri Maritim vapurları: Her hafta salı günleri öğleden sonra İzmir'den hareketle Midilli ve Kaleyi Sultaniye'ye uğrayarak Dersaadet'e ve Dersaadet'ten çarşamba günü hareketle ve aynı mevkilere ve şehrimize uğrayarak Pire yoluyla Marsilya'ya gider. Aynı kumpanyanın sair mahallere de ayrıca muntazam postaları vardır.
Hidivye Vapurları: Her hafta çarşamba günü Sakız, Sisam, Pire üzerinden İskenderiye'ye gider.
Rus Vapurları: Her hafta pazartesi günleri öğleden sonra İzmir'den hareketle Dersaadet ve Odesa'ya ve salı günleri öğleden sonra İzmir'den hareketle Sakız, Mersin, İskenderun, Beyrut, Yafa, Port Said iskelelerine gider. Aynı gün de sabaha karşı hareket eden bir vapur Selanik, Aynaroz, Dersaadet ve Odesa'ya gidip çarşamba günü İzmir'den kalkan bir vapur dahi Pire ve İskenderiye iskelelerini tutar.'
***
Yaşadığımız bu güzel kent, neredeyse bütün geçmişi boyunca Akdeniz'in en önemli limanlarından birisiydi. 1910'lu yıllarda bile, İzmir Akdeniz ticaret ağının merkezi ve dünya ticaretine de entegre bir kentti. Bu kentin ünlü Kordon'u denizcilik şirketleri, komisyoncular, acenteler, oteller ve ticaret ofisleriyle doluydu. Kent içi ulaşımda deniz çok daha fazla kullanılıyor; körfez vapurlarının işletme hakkı için kıyasıya bir rekabet yaşanıyordu.
Limanı anlatmaya bile gerek yok! Eski fotoğraflara bakmak, limandaki gemi yoğunluğunu tespit için yeterli bir çaba olacaktır. Hal böyle olunca kentin fiziksel dokusu bile liman faaliyetlerine göre şekillenmişti. Hiçbir Osmanlı şehrinde, kent içi hanların İzmir'deki yoğunlukta ve sayıda olmadığını dünya alem biliyor…
Kentteki ekonomik ve sosyal yaşam denize göre şekillenmiş ve İzmir kelimenin tam anlamıyla bir 'Liman Kent' olmuştu.
Liman kenti ile liman kent arasındaki fark, sadece fazladan bir harf kullanımından ibaret değildir. Mesela Osmanlı Devleti'nde en büyük liman gelirlerine sahip şehir İstanbul'dur ama o bir liman kent olarak tanımlanmaz. Veya Midilli'nin Molivos (Molva) limanının yıllık gelirleri 2 milyon akçeden fazladır ama liman kent olduğu çok tartışmalıdır. Çünkü bu iki örnekte de kentlerin sosyo-ekonomik ve kültürel yapılanması sadece limana endeksli olmamıştır. İzmir'de ise tam tersine her şey limana endekslidir. Yönetimi bile diğer kentlerden farklılıklar arz eder.
Aslında son 80-90 yıllık zaman diliminde, İzmir bir liman kent olmaktan çıkıp, liman kenti olma sürecini yaşadı. Artık bu kentte denizcilik her hangi bir ticari/iktisadi faaliyet alanından başka bir şey değil…
Daha kötüsü bir-kaç yıl öncesine kadar körfezi çamura dönmüş; kordonu doldurulmuş bir kentti İzmir. İzmirliler mi denize küsmüştü, deniz mi onlara…
Çok şükür artık yeniden deniz kıyısında balık avlayanlar, kordonda gezenler ve körfeze karşı çaylarını, rakılarını yudumlayanların kenti olabildi İzmir…
İşte bu nedenle, tıpkı eskiden olduğu gibi körfezde yelken, sandal, kürek ve yüzme yarışları yapılmadan geçmemeli 1 Temmuz'lar… Sergiler açılmalı; yüzlerce yıl İzmir'de faaliyet göstermiş ve hala yaşayan büyük denizcilik şirketleri davet edilmeli bayram vesilesiyle… Ki, denizin bu kent için bir nimet olduğunu anlatma fırsatı sunsun; sunarken kendisi de anlam kazansın sadece takvim yapraklarındaki bayram…
Bayramlar ve ritüellerin en geniş ölçekli meşruiyet sağlayıcı araçların başında geldiğine şüphe olmadığına göre ne bekleniyor ki?
Kabotaj Bayramı kutlu olsun…
İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin 'Güzellik Genlerinde Var' adıyla kenti süslediği afişler arasında 1940'lı yıllardan kalma bir 1 Temmuz Kabotaj Bayramı kutlama fotoğrafı da yer alıyordu.