Kısa cevabı 'Yerlileri tamamen çileden çıkarmadan seyahat etmeyi öğrenebilmiş kişi' diyor gazeteci yazar Paige McClanahan… Bu hafta size henüz Türkiye'de basılmamış ama dünyada hayli ses getiren bir kitaptan söz edeceğim: The New Tourist

Bu yaz dünyanın her yerinden aşırı turizme yönelik öfke dolu haberler okuduk. Turizm, 'turist' kelimesinin kendisi aşağılayıcı olduğu için hiçbir zaman iyi bir üne sahip olmadı zaten. En iyi ihtimalle, ilgisi yüzeysel olan ve bir yeri hiç anlamayan birini ima ediyor bu sözcük. Bizde 'Fransız kaldı' derler ya, batıda da 'Biraz turist' ifadesi var. Bunu duyan bir okur o kişinin sinir bozucu olduğunu düşünüyor. Ancak kelimenin itibarı son yıllarda daha da düştü.

Aslında Paige McClanahan'ın The New Tourist adlı kitabında dile getirdiği fikirler, turizme ve seyahate dair yeni bir yaklaşımı temsil ediyor. Seyahatin, sadece eğlence ya da tüketim amaçlı değil, toplumsal bir iyilik ve küresel anlayışı artırıcı bir araç olarak ele alınması gerektiğini savunuyor. Eski tip turist, seyahat ettiği yerleri ve karşılaştığı insanları sadece kişisel çıkarları doğrultusunda gören bir tüketici olarak tanımlanırken, yeni turist ise alçakgönüllülüğü ve farklı kültürleri öğrenme fırsatını benimseyen bir yaklaşımı temsil ediyor.

McClanahan'a göre, modern dünyada seyahat artık bir lüks ya da kişisel tatmin aracı olmanın ötesinde, küresel krizlere karşı daha geniş bir bakış açısı geliştirmemizi sağlayan bir unsur. Pandemiler, yapay zeka gibi teknolojik gelişmeler veya iklim değişikliği gibi küresel zorluklar karşısında ulusal sınırların anlamını yitirdiği bir dünyada, farklı insanlarla anlamlı etkileşimler kurmanın, insanlığı bu sorunlara karşı hazırlıklı hale getireceğine inanıyor.

Bu bakış açısı, seyahati sadece kişisel deneyimlerin ötesinde, dünya vatandaşlığı bilincini geliştiren bir eylem olarak konumlandırıyor. McClanahan, kaliteli ve anlamlı etkileşimlerin, insanların birbirine daha bağlı olduğu bir dünyada daha derin bir anlayış geliştirmesinin anahtarı olduğunu vurguluyor.

Aşırı turizmin etkileri son yıllarda daha belirgin hale geldi ve McClanahan'ın The New Tourist adlı kitabında da bu sorunlara dikkat çekiliyor. 2016'da Skift tarafından ortaya atılan 'aşırı turizm' kavramı, özellikle İzlanda gibi ülkelerde kendini güçlü bir şekilde gösterdi. İzlanda'nın mali çöküş sonrası turizme olan bağımlılığı, ülkenin çevresel ve altyapısal kaynakları üzerinde büyük bir baskı yarattı. Nüfusunun kat kat üstünde turist ağırlayan İzlanda, doğal güzelliklerinin tahrip olmasından yol altyapısının zorlanmasına kadar birçok sorunla yüzleşti. İzlanda'nın eski first lady'si Eliza Reid'in, ülkenin başkenti Reykjavik'in ortasında bile İzlandalıların kaybolduğu ve sadece turistlerin olduğu bir ortamdan bahsetmesi, aşırı turizmin yarattığı derin dönüşümün bir yansıması.

Pandemi sonrası, turizm baskısının olmadığı dönemlerde yerel halkların turizme bakış açısı da değişti. Hawaii gibi bölgelerde, pandeminin başlangıcında turistlerin gelmemesiyle birlikte halkın daha önce ne kadar fedakarlık yaptıklarını fark etmesi, turizmle ilgili duyguların değişmesine neden oldu. McClanahan, Hawaii'deki turizm yoğunluğu üzerine yapılan anketlerde, özellikle yerel liderler ve gençlerin turizmin faydadan çok zarar getirdiğini düşündüğünü vurguluyor. Bu durum, turizmin sadece ekonomik bir kaynak değil, aynı zamanda kültürel ve sosyal bir yük olduğunu da ortaya koyuyor.

McClanahan'ın Hawaii'deki bir turizm konferansında bir katılımcının 'Turizm sömürgeciliktir. Turistlerin artık evlerine gitmesi gerekiyor' dediğini aktarması, bu sorunun derinliğini ve yerel halklar üzerindeki olumsuz etkilerini gözler önüne seriyor. Turizmin, bazı yerlerde gerçek yaşamı bir tür tema parkına dönüştürdüğü hissi, hem kültürel hem de çevresel açıdan büyük bir sorun olarak ortaya çıkıyor. McClanahan, turistlerin yalnızca kendileri için değil, ziyaret ettikleri yerlerin halkı ve kültürü için de daha sorumlu bir şekilde hareket etmesi gerektiğini savunuyor.

McClanahan'ın dedği gibi, turistler ve yerel halk arasındaki gerginlik, yalnızca aşırı turizmin fiziksel sonuçlarından değil, aynı zamanda ekonomik eşitsizliklerin ve adaletsizliğin derinleşmesinden kaynaklanıyor. Turizm, tarihsel olarak yerel ekonomilere önemli katkılar sağlamış olsa da, günümüzde turizm gelirlerinin adil bir şekilde dağıtılmadığı, büyük turizm şirketlerinin ve aracılık eden platformların (Airbnb, kruvaziyer hatları gibi) kazançlarının büyük kısmını alması, yerel halkı düşük ücretli işlere mahkûm ediyor. Bu da turizm endüstrisine duyulan kızgınlığı artırıyor.

Dünyanın her yerinde taksiciler baş derdi. Geçen ay sözde Avrupa'nın en lüks şehirlerinden biri olan Nice'te bile taksicinin birinden az daha büyük kazık yiyordum. Plakasının fotoğrafını çektiğimi görünce, özür diledi ve istediği parayı yarısına indirdim. Taksicilerin turistlerden astronomik ücretler talep etmesi, sadece turizmin getirdiği ekonomik düzensizliklerin bir yansıması. Yani yerel halk, turizmden faydalanmaya çalışırken, düşük ücretler ve yüksek yaşam maliyetleriyle karşı karşıya kalıyor. Aynı zamanda turistler de bu tür aşırı fiyatlarla karşılaştıklarında kendilerini sömürülmüş hissediyorlar. Bu karşılıklı memnuniyetsizlik, turizmin bir zamanlar sağladığı ekonomik avantajların artık eşit dağıtılmadığını ortaya koyuyor.

McClanahan'ın, bu durumu aşmanın yolları olarak 'toplumsal bilinçle seyahat etme' fikrini öne sürmesi, turizmin daha sürdürülebilir ve adil bir hale getirilmesi gerektiğini vurguluyor. Sezonun zirvesinde gitmek yerine daha az yoğun zamanlarda seyahat etmek, daha fazla zaman geçirip yerel işletmelere para harcamak, sadece ekonomik değil, aynı zamanda kültürel ve toplumsal farkındalığı da artırarak yerel halkla daha sağlıklı bir ilişki kurma fırsatı sunuyor. Bu tür bir yaklaşım, turizmi bir sömürü biçimi olmaktan çıkararak, daha anlamlı ve karşılıklı fayda sağlayan bir etkileşime dönüştürebilir.

McClanahan'ın da belirttiği gibi, bu sistemin dengesizliği turistlerle yerel halk arasındaki kızgınlıkların da kaynağı. Turizm modeli değişmezse, bu memnuniyetsizliklerin devam etmesi kaçınılmaz, ancak sorumlu ve bilinçli seyahat biçimleri bu durumu hafifletebilir

Tabii bir de 'turist' değil 'gezgin' tanımı var. Kitapta 1970'lerde Hippi Yolları ile başlayan bu terimin bugünkü karşılığının da hayli tartışmalı olduğuna vurgu yapılmış. Aynen katılıyorum.

McClanahan'ın bahsettiği yeni turizm anlayışı, modern gezginlere önemli bir mesaj veriyor: Daha az yere gitmek, ancak daha derin bir deneyim yaşamak. Onun 'daha az yere seyahat edin ve orada daha uzun zaman geçirin' önerisi, günümüzün hızla tüketilen seyahat anlayışına bir eleştiri olarak da görülebilir. McClanahan, doğanın ve kültürel etkileşimlerin anılarına olan bağlılığımızı, bu deneyimlerin tek ve geri dönülemez olduğuna vurgu yaparak anlatıyor. Seyahat, hem tatmin edici hem de nostaljik olabilir; çünkü deneyimlerin kendine özgü bir anda gerçekleştiğini, bir daha aynı şekilde yaşanamayacağını fark ederiz. Bu, turizme daha anlamlı ve duyarlı bir bakış açısı getiriyor.

Bu kitabın Türkçe'de bir an önce yayımlanması dileğiyle…