CHP'nin tutuklu milletvekillerinden Sayın Mustafa Balbay günler öncesinden bir çağrı yaptı. Dün Cumhuriyet gazetesindeki köşesinden bu çağrısını bir kez daha tekrarladı. 12 Haziran'ın yıldönümünde çağrı başlıklı yazısının daha ilk satırlarında çağrı konusunu bakın nasıl net ve vurucu cümlelerle özetliyor:
'12 Haziran seçimlerinin yıldönümü yaklaşıyor. Olağanüstü dalgalanmalarla geçen bir yıla parlamenter sistemin kalbi Meclis açısından baktığımızda, tablo şu:
Milli irade hala tutuklu.
550 üyeli Meclis'in 8 üyesi hapishanede.'
Bugün, parlementonun demokrasi ve özgürlükler açısından nasıl bir hale getirildiğini gösterdikten sonra çağrısını yapıyor:
'Gelinen noktada ne yapmalı?
Benim bir çağrım var:
Gelin, seçimlerin birinci yılını milli iradeye saygı haftası ilan edelim.
Gelin, 2-3 bin kişilik anketlere karşılık, başta milletvekillerinin seçildiği bölgeler olmak üzere tüm Türkiye'de gerçek bir 'irade beyanı' ortaya koyalım.
Çağımıza iletişim çağı adını veriyoruz. Gerçekten de hızla gelişen iletişim araçları demokrasinin içeriğine yeni anlamlar ekliyor... İletişim çağı artık katılım çağına evriliyor.
Gelin katılım çağıyla milli iradeyi buluşturalım. Sosyal medyadan bir sosyal toplum çıkaralım.
Gelin CHP Genel Merkezi'nin seçimlerin birinci yılı çerçevesindeki etkinliklerini toplumsal katılımla çoğaltalım, halkın milli iradeye sahip çıktığını ortaya koyan renkli eylemlerle anlatımı zenginleştirelim.
Gelin milli iradeye sahip çıkmayı, demokrasi, çağdaş toplum, kadınıyla erkeğiyle insana saygı, özgürlük ve adalet istemleriyle bütünleştirelim.'
Ben; tek suçu Atatürk ilkelerine, Cumhuriyet'in kuruluş felsefesine, aydınlık, çağdaş, demokratik ve laik sisteme sadık bir gazetecilik yapmak olan Sayın Balbay'ın masumiyetine gönülden inanıyorum.
Dünyanın hiçbir ülkesinde görülmemiş bir hukuksuzlukla dört yılı aşkın bir süredir kanıtlanmamış suç isnatlarıyla zulümhanede tutulmasının asıl sebebini aslında O ve O'nun gibi düşünenler çok iyi biliyor!
Bütün demokratik ülkelerde suçluluğu ispat edilinceye kadar suçsuzdur ilkesi yargının temeli iken bizde tam tersinin uygulandığını görüyoruz. Sayın Balbay gibi nice asker, gazeteci, öğrenci ve aydın, aklın ve mantığın dahi anlamakta zorlandığı bir şekilde, suçsuzluklarını ispat edinceye kadar suçlu olma ihtimaliyle yıllardır tutuklular.
Belli ki birileri, bu tutukluların özgürlüğünden fena halde korkuyor.
Belli ki birileri, bu tutukluları zindanlarda çürüterek yok etmeyi planlıyor.
Belli ki birileri, bu tutuklulara uygulanan adeletsizlikle kendileri gibi düşünmeyenlere gözdağı vermek istiyor.
Belli ki birileri, halkın iradesini hiçe sayıyor.
Belli ki birileri, gücü kendilerinde ve bu düzeni sonsuza kadar böyle devam edecek zannediyor.
Belli ki birileri, en anlamlı ata deyişlerimizden olan 'alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste' inanışını küçümsüyor.
Belli ki birileri, tutuklular ile birlikte aileleri ve günahsız çocuklarının da hayatları kararırken, ilahi adaletin bunları gördüğünü bilmiyor.
Belli ki birileri, kendi özlem ve inançlarına göre bir toplumu zapt-u rapt altına alırken kanatılan vicdanları farketmiyor.
Belli ki birileri, demokrasiyi amaç değil amaca giden yolda binilecek ve zamanı geldiğinde! inilecek bir tramvay olarak görüyor.
Belli ki birileri, büyük bir korku imparatorluğu kurarak nehirleri tersine akıtma ve zamanı geriye götürme vehmine kapılıyor.
Belli ki birileri, ortaçağ zihniyeti ile düşünceyi de hapsedip engelleyebileceklerini hesaplıyor.
Öyleyse, Atatürk'ün kurduğu laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti felsefesine bağlı olanlar için Sayın Balbay'ın çağrısına tam da yanıt verme zamanıdır.
Bu düzen böyle gitmeyecek, nehirler tersine akmayacak, milli iradeye saygı gösterilecek, demokratik bir hukuk anlayışı egemen kılınacak, oylarımız hiçe sayılmayacak, suçlulukları ispatlanıncaya kadar insanlar suçsuz sayılacak ve bu türden tutuklular derhal serbest bırakılacak, düşünce hapsedilmeyecek, demokrasi zamanı geldiğinde inilecek bir araç değil, bu ülke insanının hakettiği, ulaşılması gereken bir amaç olacak diye, sesimizi duyurma zamanıdır.
Sayın Balbay'ın çağrısının sonunda söylediğini ben de tekrarlamak istiyorum;
'Çok şey istiyorsam...
Heyecanıma verin!'