Yanılmıyorsam…

Bugün Ege Üniversitesi'nin 'Rektör Koltuğu'ndaki 100'üncü günü…

Prof. Dr. Necdet Budak için…

Şereftir, mezun olduğu üniversitenin '1 Numarası' olmak…

O da zaten…

Bu büyük onura layık olmak için elinden geleni yapıyor…

Mesela…

Sosyal medya hesabını iki hafta oldu açalı…

Kafayı yersiniz, 7 bin 240 takipçisi var…

Twitter'daki 'öğrenci – rektör' sohbetlerinde ise tam bir fenomen…

Yine mesela…

Sırf öğrenciler istiyor diye…

Gündüz sekiz saat çalışan kütüphaneyi 24 saat açık hale getirdi…

'Yetmez' dedi…

Geceyarısı kütüphaneye gelen öğrencilere…

Sıcak sıcak içsinler diye…

'Anne Çorbası' da ikram etmeye başladı…

'Genç kalpler böyle kazanılır…' demeye kalmadan…

Dudak uçuklatan bir 'rekor'un sahibi oldu…

Üniversiteye 07.30'da geliyor, en erken 19.30'da çıkıyor…

Bu 12 saatlik mesai demektir…

Üstelik 100 gün içinde 2000 kişiyle toplu ve bireysel görüşmüş…

100 gün dediğiniz 2 bin 400 saattir…

Bunun yarısı evde, uykuda, özel yaşamında geçse…

Geriye kalır 1.200 saat…

2000 kişiyle görüştüğünü düşünün…

Gruplara ve bireysel görüşmelere ayırdığı süre…

36 dakikayı geçmez…

Gerçekten rekor…

Çene suyu çorba yok; iş bitirmek önemli…

***

Kendi ifadesi… Diyor ki:

'Ben çok aşırı fakirlikle okudum… Ailemin bana aylık para göndermesi mucizeydi… Öğrencinin yemek parasının ne olduğunu bilen biriyim. Ayakkabı da boyadım, su da sattım…'

Bu nedenle öğrencilerle birlikte yemek yiyor…

Öğrenciler de O'na 'Rektör Baba' diyor…

Böyle seslenmekle de kalmıyor, O'nu evlerine, yurtlara davet ediyorlar…

Hiç birini kırmıyor… Hepsinin isteğini yerine getiriyor, her mesaja, tweet'e cevap veriyor… Gençler O'na, 'Aslansın Hocam; rüzgarın yeter…' diyor… Keyifleniyor, içi mutlulukla doluyor… Yorgunluğunu unutuyor… Kim keyiflenmez ki?

***

Prof. Dr. Necdet Budak, Ziraatçi'dir…

Türkiye'nin 63 yaşındaki 'yüksek eğitim çınarı' Ege Üniversitesi'nin…

15'inci rektörüdür…

O'nu yetiştirenlere rektör olmuştur…

Yaşadığı haz büyüktür…

Sempatik bir kişiliğe sahiptir…

Yakasında hep 'Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi' rozeti taşımıştır…

Akademisyen unvanı ile…

Devleti'ne borcunu ödemiştir…

Hatta yarının fidanlarını yetiştirmeyi sürdürerek…

Hala o borcu katlayarak ödemeye devam etmektedir…

***

Taaa ki…

Siyasete atılıncaya kadar…

2002'de CHP'den Edirne Milletvekili oldu…

İki yıl sonra…

'Parti yönetimi yanlış politikalar yürütüyor…' deyip…

AK Parti'ye geçti…

2007'de bu kez AK Parti Milletvekili olarak parlamentoya girdi…

Ancak…

AK Parti O'nu 2011'de aday göstermedi…

'Rektör Hoca', bu kez…

Akademisyenliğe döndü…

Ardından…

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığında…

Son iki Bakan'a danışmanlık yaptı…

Gerisini biliyorsunuz…

Artık, 'Rektör Hocam' mezun olduğu üniversiteyi yönetiyor…

***

100 gün önce…

Prof. Dr. Necdet Budak'ın atandığı sırada…

Bu sütunda…

'Eski vekilin rektör olması ne kadar doğru?' diye yazmıştım…

Laf çarpanlar oldu…

'Rektörler milletvekili olabiliyor da, eski vekilin rektör olması neden rahatsız ediyor?' sorusu gelmez mi?

Vallahi, benim için 'sorun' yok…

Şahsen başarılarına alkış tutarım…

Ama…

Bu ilginç 'koltuk değişimi'nin…

Türkiye'de öyle ahım-şahım bir örneği de yok…

Zaten…

Çok makbul bi'şi olsaydı…

Akademisyen eski milletvekillerini…

Bol keseden 'rektör' yaparlardı…

***

Eğer bir akademisyen…

Yakasındaki mezun olduğu fakültenin rozetini çıkarıp, iki dönem falanca veya filanca siyasi partinin rozetini takıyorsa…

Sonra…

Onları da çıkarıp, tekrar üniversitesinin rozetini yakasına iliştiriyorsa…

Eh, yeniden bir siyasi parti rozeti takmayacağına…

Bugün dizinin dibinden ayırmadığı öğrencilerini bırakıp…

Tekrar parlamentoya dönmeyeceğine…

Veya ne bileyim…

Bornova Belediye Başkanlığı'na…

Ya da…

Kiraz Belediye Başkanlığı'na talip olmayacağına…

Kim garanti verebilir ki?

Öksüz mü kalsın şimdi…

Ege Üniversitesi'nin 'Rüzgarın yeter Hocam' diye…

Twitt atan gençleri?

Sonsöz: Ne güzel söylemiş Rektör Hocam: 'Çöpçü de olsak profesör de olsak işimizi en iyi şekilde yapacağız…'