Bundan tam 8 yıl önceydi. İzmir Adliyesi'nde görev yapan Murat Gök isimli bir savcı özel yetkilerle donatılmış, dönemin tüm imkanları kendisine sunularak dokunulmazlık zırhına büründürülmüştü. Yaptığı operasyonlar, hazırladığı iddianameler çok konuşuldu. Bir yandan gazetelere 'süper savcı' sıfatıyla çarşaf çarşaf açıklamalar yapan, boy boy fotoğrafları yayınlanan bu isim özellikle 2009 yerel seçimleri öncesinde belediyeleri hedef almıştı. Yolsuzluk, rüşvet, irtikap, çete, zimmet gibi kavramlarla dolu polis fezlekeleriyle desteklenen iddianamelerde şifreli kelimelerin yer aldığı belirtiliyor, operasyon kadar isimleri de dikkat çekiyordu. O dönem Agora, Tırpan, Sarmaşık, Fare Kapanı, Turkuaz, Horoz, Rıhtım, Yengeç-1-2 ve Kumsal 1-2 gibi isimlerle ardı ardına operasyonlar yapılmış yüzlerce kişi yargılanmış, onlarcası cezaevlerinde kalmıştı. İzmir'den Antalya'ya kadar yayılan geniş bir bölgede özel yetkileriyle yaptığı operasyonlar kadar sonrasında hayatı ve başına gelen olaylar ayrıca çok tartışıldı. Ve sonunda düz savcı olarak atandığı Samsun'da evinde ölü bulundu. Kayıtlara 'doğal yollardan ölüm' olarak geçen bu veda, ailesi tarafından 'şüpheli' bulunsa da bir döneme damgasını vuran bu isim dünyadan göçüp gitti. Henüz 37 yaşında genç bir savcıya 'süper' yetkiler verdikten sonra 41 yaşında şaibeli bir şekilde ölüme götüren bu düzen, aslında sonradan tartışılan FETÖ/PDY'nin ilk temel taşlarını İzmir'de oturtmuştu. Kariyer hedefi ile kişisel ihtirasları arasında dengeyi ayarlayamayan bu savcı o dönem kendisine hazır getirildiği öne sürülen polis fezlekeleri, dinleme ve izleme kayıtlarına göre yönlendirilmiş, ardından gelecek örtülü operasyonlar dizisinin 'perdeleyeni' yapılmıştı. Aslında o, ileride sahnelenecek filmin ilk figüranıydı.

Her şey, aslında Gök'ün operasyonlar zinciri sonrasında ani bir kararla görevinden alınmasından sonra başladı. Çünkü yerine atanan ve yetkileri bizzat teslim edilen Mehmet Sait Demiröz FETÖ'nün İzmir Adliyesi'ndeki yargı ayağının önemli bir parçasıydı. Ve birkaç yıl sonra iyice güçlenmiş, başka isimleri de yanına almış olan Demiröz'ün onayıyla İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne yönelik soruşturma başlatıldı. Vergi müfettişleri, maliye bakanlığı görevlileri ile mülkiye müfettişlerinin yağmur gibi geldiği bir dönemin sonrasında Adliye-Mülkiye birlikteliğiyle 2 Mayıs 2011'de ilk operasyon gerçekleştirildi. 50 ye yakın ismin gözaltına alındığı belediyede her yer didik didik arandı, bilgisayarlara el konuldu. Adeta belediye çalışamaz, iş yapamaz hale getirildi. Tabi ki bu işin bir bedeli olacaktı. İzmir'de kaos ortamını yıllar sonra yeniden oluşturan Demiröz, Yargıtay Üyeliği'ne terfi etti. Ve yetki bu kez Savcı Birol Çengil'e geçti. Savcı Çengil ise Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu'nu saatlerce sorgulayan isim olarak tarihe geçecekti. Bu arada İzmir'de özel yetkili savcıların yaptığı ameliyatlara destek veren Başsavcı Durdu Kavak ise 'operasyonlar boş değil, çok şeyler var' açıklamaları yapıyordu. Sonrasında savcıların yaptığı operasyonlarda tutuklama kararlarını veren Hakim Ali Sayın da daha sonra FETÖ bağlantısı nedeniyle meslekten atılarak tutuklandı. Operasyona imza atan ve daha sonra terfi eden Demiröz ve Çengil de meslekten atıldı. O dönem başsavcı sıfatıyla İzmir'de açıklamalar yapan Durdu Kavak'ın da görevine son verildi. Başsavcı Vekili Ali Haydar'ın da sonrasında kurumla ilişiği kesildi.

Peki olayların fitilini ateşleyen isimlerin ardından, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu dahil 129 kişinin yargılandığı davalarda görev alan hakimler ve savcılara ne oldu? Onlar da FETÖ/PDY bağlantıları nedeniyle meslekten ihraç edildi. Kasım Ayı'ndaki onlarca kişinin tutuklandığı ikinci operasyonun ardından başlayan yargılamada görev alan Mahkeme Başkanları Cahit Kargılı ve Menderes Yılmaz, Hakim Serdar Ergül, Cemil Uzun da FETÖ/PDY ilişkileri nedeniyle atıldı. Uzun süre İzmir Adli Yargı Komisyon Başkanı olarak görev yapan Hakim Akar Karasu da zaman içinde ihraç fırtınasından nasibini aldı. Bu arada 2014 yılına gelindiğinde Büyükşehir davası devam ederken AK Parti'den büyükşehir belediye başkanlığı için İzmir'den aday gösterilen Başbakan Binali Yıldırım'ın bacanağının da dahil edildiği, liman operasyonuna yönelik soruşturmayla ilgili olarak, dönemin Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kenan İpek'in kendisine baskı yaptığını iddia ettiği Başsavcı Hüseyin Baş da ihraç edilenler arasında yer aldı. Adliye içinde yıllarca hüküm süren bu yapının talimat verdiği, operasyonlarda kullandığı emniyet teşkilatının yapısı da ayrı bir tartışma konusu oldu. Dönemin İzmir İl Emniyet Müdürü Ali Bilkay ihraç edildi. Bir süre tutuklu kaldı. Bu dönemde Büyükşehir operasyonlarına katılan birçok polis müdürü ve yardımcısı FETÖ'den meslekten atıldı. Ve o dönemlerde gizli toplantılarda hazırlayacakları raporlara 'abilerinden aldığı talimatlarla' şekil veren denetim elemanlarının büyük bölümünün görevine son verildi.

Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk gibi Türkiye gündeminde geniş yer alan davalarla ilgili karar verilirken, bu davaların bir proje halinde uygulamaya sokulduğu anlatılırken İzmir Büyükşehir Belediyesi'ni ilgilendiren davada neden karar açıklanmıyor? Başkanın 397, bürokratların yıllarca hapis cezası talep edildiği davada ne bekleniyor? Anayasa Mahkemesi görüşü gibi ufak tefek gerekçelerle sürekli ertelenen bu davada neden 'beraat' kararı açıklanmıyor. Bu sürecin mimarı bellidir ve artık tescillenmiştir. Kimler tarafından organize edildiği, nasıl uygulamaya konulduğu apaçık ortadadır. Bu sürecin en başından bu yana içinde, kıyısında, köşesinde yer alanların bulunduğu durum nettir. Ve yukarıda tek tek açıklanmıştır. Sıra, yaşanmışlıklara, kırgınlıklara, kayıp yıllara rağmen iade-i itibara gelmiştir. Ve gereken derhal yapılmalıdır. Çünkü bir devletin devamı ve bekası, adaletle mümkün olur…