1989 Yerel Seçimlerinde, başında liberal Turgut Özal’ın bulunduğu ANAP’ın seçim afişlerini hatırlayanlar var mı bilmiyorum. Eli kolu sandalyeye bağlı belediye başkanı vardı bu afişlerde. Ve “böyle belediye başkanı ister misiniz” diye soruyordu Batılı, liberal ve de dört eğilimi birleştiren Özal.
Geçtiğimiz Mart ayındaki yerel seçimlerde de AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan da aynı seçim propagandasını yaptı. “Belediyeler bizden olursa merkezi hükümetle işlerini daha kolay yürütürler ve daha iyi hizmet alırlar” dedi.
Bunları özellikle de Büyük Depremin yıktığı şehirlerde daha çok tekrarladı. İnsanları çaresizliğini dikkate alarak seçim propagandası yaptı.
Ancak kesintisiz 22 yıllık iktidarı boyunca ilk defa seçmenden yeterli desteği alamadı Erdoğan. Daha doğrusu bu hizmet tehditlerine ve muhalif belediyeleri engelleriz mesajlarına rağmen, CHP ve DEM’e yüksek düzeyde oy verdi seçmen. CHP çok uzun aradan sonra net bir birincilik kazandı. Seçmen tabanında oluşan ittifak sayesinde başarılı bir sonuç aldı.
Erdoğan sözünde durdu. Kaybettiği çok sayıdaki büyükşehir ve diğer bazı belediyelerin borç kıskacında olduğunu biliyordu. Yıllardır bunların kendisinin desteği ve himayesi ile hoyratça harcamalar yapıp, enkaz devrettiklerini de.
Bunun üzerine belediyelerin SKG borçlarını gündeme getirdi. “Biriken SKG borçları, İller Bankası paylarından kesilecek” dedi. Böylece birçok belediyeyi, yatırım yapamaz ve hatta personel maaşı ödeyemez hale getirmeyi hedefliyordu.
Bundan beklediği etkiyi alamayınca kayyum atamaları devreye girdi. CHP’li iki ve DEM’li dört belediyeye kayyum atandı. Hem de Özgür Özel’le yumuşama sürecini başlattıktan kısa bir süre sonra. Hem de Bahçeli’nin DEM’lilere ve İmralı’ya gül göndermeye başlaması ile aynı zamanda. Muhalfeti, muhalefet yapamaz duruma getirmek için, hamleler ard arda geliyordu. Daha doğrusu biri gündemden düşmeden yenisi ekleniyordu.
Başta Ankara olmak üzere İstanbul ve bazı CHP’li belediyelerin usulsüz ve aşırı konser harcamaları hakkında soruşturmalar başladı. Uzun yıllardır bunlar yapılıyordu ama zamanlama bugünlere denk getirilmişti. Bunu yapan her belediye değil, sadece CHP’li belediyeler mercek altına alınıyordu.
İzmir Körfezi’nin adeta ölümüne yol açan kirlilik de Saray iktidarının değerlendirmekten uzak duramayacağı bir konuydu. Derken önceki Başkan Tunç Soyer ile şimdiki Başkan Cemil Tuğay hakkında İçişleri Bakanlığı soruşturma iznini veriverdi.
Bu başlar başlamaz, İzmir Büyükşehir Belediyesi ve İZBETON’u da içine alan konut kooperatifi soruşturması da geldi.
Uzun yıllardır Selçuk Belediyesinin yetkisinde olan Efes ve Meryeman’a tarihi alanları ve otopark ücretlerine el koyma kararı da bu sürece eklendi.
Yetmedi, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin kreşleri yasa dışı ilan edilmeye kalkıldı. “Belediyelerin eğitim yetkisi yok” diyen Milli Eğitim Bakanı, eğitim işi tarikatlara aittir der gibi bir tavır takındı. Oysa ki gündemdeki hizmet kurumları Anaokulu değil, kreşti.
Dört beş yaşındaki çocukları tarikat yuvarındaki Kur’an Kurslarına teşvik eden iktidar, sanki eğitim konusunda yasaları dikkate alıyormuş gibi, İmamoğlu’nu köşeye sıkıştırmaya kalktı.
Muhalefete ait belediye yönetimlerini en önemli tehdit olarak algılayan Tek Adam rejimi, bu alanlara yönelik ablukaları ile bir yandan muhalefet partilerinin destek kaybetmesini hedefliyor ama öte yandan da farklı partiler olarak muhalefetin yan yana durmasını zorlaştırmaya çalışıyor.
DEM’li ve Kent Uzlaşısı adayları olan Belediye Başkanlarına yönelik hamleler, CHP ile DEM tabanı arasında soğukluk ve mesafe oluşturmaya yönelik bir işlev görüyor. Bu aynı zamanda İYİ Parti ve Zafer Partisi gibi milliyetçi partilerin kayyumlara sessiz kalarak ve bazen de dolaylı destek vererek muhalefet bloğunda çatlaklar yaratmayı hedeflemektedir.
“Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” sloganı eşliğinde kılıç töreni yapan genç teğmenlere yönelik hamle ise, milliyetçi bloğun tepkisini alırken, bu da, DEM’in mesafeli durmasına yol açıyor.
Tek Adam iktidarı ağırlıklı olarak belediyeler üzerinden yaptığı hamleler ve diğer ataklarla muhalefeti savunmada tutarak atak yapamaz hale getirmekle kalmıyor, Genç Teğmenler örneğinde olduğu gibi, temel siyasi fay hatları üzerinden de muhalefet partileri arasında mesafelilik oluşmasını bekliyor.