Sanırım halkımızın genlerinde olan özelliklerden biri; Osmanlılar döneminde kullanılan idare-i maslahat terimi bugünkü genel durumumuza pek bir denk düşer.
Bir işi gerektiği gibi değil de günün şartlarına ve olayların akışına göre yapma eğilimidir.
Devleti yönetenler de bu nitelikten epeyce nasibini aldıkları için cumhuriyet de bu toplumu, özlemini çektiği çağdaş uygarlık seviyesi ile bir türlü buluşturamadı.
Bunun dışında, toplum olarak yaşadığımız sorunların çözümsüzlüğünde; birinci sebep cehalet ise ikincisi de kıt anlayışlı lığımızdır.
Her ikisinin de temelinde olaylara tek taraflı ve önyargılı yaklaşmak yatar.
Psikolojide saldırganlığın ana sebeplerinden biri olarak açıklanan bu durum, ne yazık ki salgın bir hastalık gibi hepimize bulaşıyor.
Ve biz gittikçe daha bencil, katı ve birbirine öfkeli bireyler olarak çoğalıyoruz.
En son Türk bayrağının direkten indirilmesi meselesinde olduğu gibi.
Sosyal medya ve diğer basın organlarındaki haberlere bakınca şöyle bir algı oluşuyor; bayrağı indiren kimse bulunsa, milyonlar tarafından linç edilecek!
Görünen o ki insanlarımızın bir kısmında ajitasyon tavan yapmış…
Oysa bir grup ya da topluluğu bir devlet olmaktan ayıran yanlar vardır.
Devletin egemen olduğu toplumlarda o devletin ya da milletin kutsallarına karşı bir hakaret ya da aşağılama yapılmış ise yine o devletin egemenliği adına görevli kişi ve kurumların bu sorunun üstesinden gelmesi gerekir.
Devlet adına hareket eden kişi ya da kurumların sorunların üstesinden gelemediği yerlerde, bu kişiler istifa etmeli, yerine görevlerini layıkıyla yapacak olanlar tayin edilmelidir.
Uygar toplumlarda bütün konular, aşağı yukarı bu şekilde yani önceden belirlenmiş ve ayrıntıları planlanmış aşamalardan geçerek bir sürece bağlı olarak ele alınır.
Her türden kamusal suç ve kabahat karşısında, kitlesel gösterilerle meydan okumak ise hem sağlıklı bir çözüm değildir hem de karşılığında çatışma yaratma gibi bir risk içerir.
Bu bağlamda; devlet adına sorumluluğu üstlenen makamlar duruma göre değil yasa, tüzük, idare kuralları vs. bütünlüğü içerisinde ve bunlara uygun düşecek tarzda bir reaksiyonda bulunmalıdır.
Bayrak indirme örneğinden hareketle; 'bayrağı indiren bir çocuktu, onun için bir şey yapmadık' gibi durumu idare eden açıklamalar yerine 'yasalar ne emrediyorsa, bayrağı indiren kişi için gereği aynen yapılacaktır' türünden bir reaksiyon, ilk başta gösterilseydi, kıyıma kadar gidebilecek bu denli toplumsal öfke seli de oluşmazdı belki…
Bu konunun bir yanı.
Diğer yanı, Türk bayraklı yürüyüş yaparak tepki göstermek vs. ise; olaylar karşısında sağduyu ve soğukkanlılığımızı muhafaza ederek, akılcı bir eleştiri yapmak yerine bağırış, çağırışlarla kavga ve çatışmayı davet etmeyi tercih etmek bakımından gereksiz, abartılı ve faydasız bir boşalım aracıdır.
Toplum olarak Türküyle Kürdiyle, Alevi'siyle Sünni'siyle, dincisiyle laikiyle bir arada barış içerisinde yaşamak istiyorsak; ne idare-i maslahatçılık ne de saldırgan tutumlar takınmak, çözüm yolumuz olmamalıdır.
'Bir deliğe delinin biri taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış' özdeyişinde olduğu gibi bayrağımız indirildi diye yine bir Türk Kürt dalaşmasına girmeyelim.
Başladığımız yere geri dönmeyelim…