1970'lerin başında, televizyonun henüz yaygınlaşmadığı dönemde, her sabah saat 10.00'da tek kanallı TRT radyosunun cıngıl eşliğinde yayınına başlattığı, bir radyo tiyatrosu klasiği örneği:
'Arkası yarın: 'Balıkesir Muhasebecisi'
Yazan: Reşat Nuri Güntekin
Radyoya Uygulayan: Bozkurt Kuruç
Reji: Başar Sabuncu
Efekt: Ertuğrul İmer
Bu Bölümde Oynayan Sanatçılar (Seslendirme): Tahir Bey: Yıldırım Önal, Huriye: Macide Tanır, Şerif Ali Dayı: Ahmet Evintan, Leyla: Elçin Sanal, Bedri: Rüştü Asyalı, Ramiz: Haşim Hekimoğlu, Namık: Yavuz Pamukçu, İdris: Fikret Tartan, Necdet: Bozkurt Kuruç, Komiser: Ülkü Ülkümen, Cemil: Oytun Şanal, Mimi: Ülkü Ülkümen, Totoş: Pınar Melik.
Anlatan: Kerim Afşar.'
İşte, annem ve ben 1970'lerde, büyük, ahşap ve elektriğe kordonla bağlanarak çalışan lambalı Grundig radyomuzun başında, her sabah saat 10.00'da yukarıdakine benzer bir anonsla 'Arkası Yarın' programının başlamasını sabırsızlıkla beklerdik.
Türkiye'de radyo tarihinin, belki de en uzun soluklu ve sevilen TRT radyo tiyatrosu programı olarak hafızalarda yer edinen 'Arkası Yarın', çeşitli sosyal, kültürel ve dramatik olaylar ile edebi eserleri işleyerek, yediden yetmişe geniş bir dinleyici kitlesine hitap eden, bir sesli hikaye anlatımıydı.
İlk kez 1968'de yayınlanmaya başlayan ve bir hikayenin bölümler halinde anlatıldığı program hem eğitici hem de eğlendirici bir misyona sahipti. Her bölümde hikayenin belli bir kısmı anlatıldığı için, biz dinleyiciler ertesi gün yayınlanacak bölümü beklemek zorundaydık. Bu nedenle, formatına uygun bir adı olan 'Arkası Yarın', her bölüm sonunda hepimizde büyük bir merak ve heyecan uyandırırdı.
Program, genellikle pazar günü hariç, hafta içi her gün yayınlanır, her bir bölüm yaklaşık 20-30 dakika sürerdi. Çoğunlukla bir ya da iki hafta süren seriler halinde yayınlanan bir hikaye bittiğinde, yeni bir hikaye başlar ve böylece dinleyicilerin ilgisi, değişik konu ya da edebi eserler üzerinde, canlı tutulurdu.
'Arkası Yarın' programında işlenen konular oldukça geniş bir yelpazeye yayılırdı. Bu program, Türkiye'nin sosyal-kültürel yapısına uygun olarak farklı türlerde hikayelere yer verirdi:
Aile içi ilişkiler, komşuluk, gelenekler ve toplumun günlük sorunları, dramatik ve duygusal hikayelerle işlenirdi. Öykülerde özellikle, hayatın zorlukları, ahlaki değerler ve aile bağları vurgulanırdı.
Edebi eserlerden yapılan uyarlamalar da programın önemli bir parçasıydı. Örneğin, Türk edebiyatının önemli eserleri veya dünya klasiklerinden alınan hikayeler radyo tiyatrosu formatında canlandırılırdı. Bunlara yerli edebiyatımızdan; Halit Ziya Uşaklıgil- Aşk-ı Memnu, Hüseyin Rahmi Gürpınar – Şık; yabancı edebiyattan ise Victor Hugo – Sefillerve Dostoyevski- Suç ve Ceza gibi eserleri örnek gösterebiliriz.
'Arkası Yarın' programında polisiye ve gerilim türünde hikayeler, gizemli olaylar, dedektif hikayeleri ve suç vakaları sıkça işlenirdi. Bu türden hikayeler, özellikle genç nesil arasında pek popülerdi.
Aşk ve romantizm ile ilgili hikayeler ise programın önemli bir konusunu oluşturuyordu. Kimi zaman, konu komşu toplanarak dinlediğimiz, bilhassa sevgi, fedakarlık, ayrılıklar ile kavuşamama üzerine dramatik temalar işleyen ve acıklı biten hikayelerin sonunda, hep beraber içli içli nasıl gözyaşı döktüğümüzü, dün gibi hatırlarım…
Yılmaz Erdoğan'ın 'Yaşayabilme İhtimali' şiirinin; 'Bizim Kemalettin Tuğcularımız vardı... Bir de camların buğusuna yazı yazma imkanı...' dizelerindeki gibi, bizim 'Arkası Yarınlarımız' vardı… Bir de 'Şimdiki Aklım Olsaydı' ile 'Çocuk Saati' gibi unutulmaz ve bizi dil, kültürel değerler, sosyal ilişkiler bakımından güçlendiren şahane radyo tiyatrosu programları…
Türkiye'de 1927 yılında başlayan radyo yayıncılığı, 1964'te TRT'nin kurulması ile yayın içerikleri bakımından çeşitlenmiştir. 1970'ler, Türkiye'de radyo yayıncılığının önemli bir evrim geçirdiği, dinleyici kitlesinin genişlediği ve radyo programlarının içerik açısından zenginleştiği bir dönemdi. Bu dönemde radyo, toplumsal yaşamda önemli bir yer edinmiş, kültürel, sosyal ve siyasi olayların aktarıcısı haline gelmiştir. Radyo yayıncılığı, dinleyicilere eğlence sunmanın yanı sıra, bilgilendirme ve eğitim gibi işlevleri de üstlenmiştir.
Bu bağlamda; TRT'nin yayın hayatına ilk kez 1968'de başlayan'Arkası Yarın' programı, uzun yıllar boyunca dinleyiciler üzerinde derin etkiler bırakmış ve hayal gücünü geliştirme, edebi eserleri sevdirmede ve sanatçılık yolunda teşvik edici bir rol oynamıştır. Bu etkiler, programın formatı, içeriği ve yaratıcı gücü sayesinde ortaya çıkmıştır.
Radyo tiyatrosu, görsel unsurların olmadığı bir sanat formu olduğundan, tamamen dinleyicilerin hayal gücüne dayanır. 'Arkası Yarın' da ses efektleri, sanatçıların performansları ve dramatik hikaye anlatımıyla zihnimizde, sahneleri, karakterleri ve olayları canlandırarak, hayal kurma gücümüzü geliştiriyordu.
Mesela bazen, 'Arkası Yarın' programından sonra komşularımızla ya da arkadaşlarımızla bir sonraki bölümün nasıl gelişeceği ile ilgili tahminler yürütür, kurgular yapardık. Ya da beni çok etkileyen bir hikaye ile ilgili gece yatağa girdiğimde, ertesi günkü bölüme dair hayaller kurardım. Bu anlamda 'Arkası Yarın' her yaştan dinleyici kitlesinin soyut düşünme ve zihinsel yaratıcılıklarını geliştirmede büyük katkı sağlamıştır diyebilirim.
'Arkası Yarın' programı, birçok edebi eserin radyo tiyatrosu formatında dramatize edilmesiyle, bizim kuşağın, edebiyat dünyasına olan ilgisini de artırdı. Türk ve dünya edebiyatının klasikleşmiş eserlerinden uyarlamalar yapılması, daha ilk okul çağından itibaren, biz çocukların bu eserleri daha yakından tanımalarına vesile oldu. Sadece çocukların değil, romanları ve hikayeleri ya da tiyatro oyunlarını, radyo aracılığıyla her yaştan ve sınıftan bütün kesimlere ulaştırması bakımından da 'Arkası Yarın' bizim dönemin en kral efsane programıydı bence.
1970'lerde 'Arkası Yarın' gibi başarılı radyo tiyatrosu yapımları; seslendirme sanatçılığı ve tiyatro oyunculuğuna duyulan ilgiyi de artırmıştı. Radyo tiyatrosu, sadece sesin kullanıldığı, oyunculuğun ses tonuna ve vurgulara dayandığı bir sanat dalı olduğundan, bu alanda yer alan sanatçıların performansları, özellikle tiyatro ve seslendirme alanında kariyer yapmak isteyenlere büyük ilham kaynağı oldu.
Bunlardan birinin ben olduğumu söyleyebilirim. Daha ilk okul yıllarından itibaren edebiyata, radyo ve televizyon yayınlarına olan ilgimin doğmasında, radyo tiyatrolarının çok büyük etkisi vardır. Bu yüzden, 1983 yılında girdiğim üniversite sınavında, listede beşinci sıraya yerleştirdiğim tercihim Ege Üniversitesi Basın Yayın/Radyo Televizyon bölümünü kazanmamda 'Arkası Yarın', 'Şimdiki Aklım Olsa' gibi radyo tiyatrolarının rolü inkar edilemez.
'Arkası Yarın' programı, profesyonel radyo seslendirme sanatçıları ve tiyatro oyuncuları tarafından seslendirilirdi. Bu sanatçılar, dilin düzgün ve akıcı bir şekilde kullanılması konusunda son derece eğitimliydi. Her bir hikayede, ses tonları, vurgu, duraklama ve kelimelerin doğru telaffuzu gibi unsurlar ön plana çıkardı. Bu bakımdan'Arkası Yarın' programı, Türk radyo yayıncılığının önemli bir unsuru olarak, yalnızca bir eğlence kaynağı olmamış, aynı zamanda dil eğitimi açısından da büyük katkılar sağlamıştır. Diksiyon, vurgu ve aksan birliği gibi hususlarda Türkçenin gelişimine yardımcı olmuştur.
Seslendirme sanatçıları ve radyo tiyatrosu oyuncuları arasında; Müşfik Kenter, Cüneyt Gökçer, Tijen Par, Yıldız Kenter, Münir Özkul, Adile Naşit ve adını sayamadığım pek çok usta, unutulmaz hikaye kahramanları olarak zihinlerimize ve ses hafızalarımıza kazınanlardan bazılarıdır.
1960-70'li yıllar, Türkiye'de İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerin, köylerden yoğun olarak göç aldığı yıllardı. Anadolu'dan İstanbul'a göç eden bir ailenin mensubu olarak, ben ve kardeşlerim, Elazığ şivesiyle konuşan bir anne babanın çocuklarıydık. Annem ve babam küçük denilebilecek yaşta İstanbul'a yerleştikleri için Türkçeyi İstanbul ağzıyla konuşmayı öğrenmiş olsalar da Elazığ ağzı hala dillerine yansıyordu. Bu nedenle, Türkçeyi İstanbul ağzı ile öğrenmemizde, sürekli dinlediğimiz 'Arkası Yarın' gibi radyo tiyatrolarının çok büyük faydası oldu. Öyle ki yıllar sonra büyüdüğümde, 18 yaşında İzmir Devlet Tiyatrosu Kursiyer sınavlarını, sadece kısa bir tiradı kendi başıma çalışarak ve onca aday arasında, en çok da diksiyonum ve Türkçeyi güzel telaffuz ettiğime dair jüriden övgüler alarak, kazanmıştım. Bu yüzden, bende hakkı olan 'Arkası Yarın' gibi radyo tiyatrosu programlarına emeği geçen herkese ve en çok da ses sanatçılarımıza yeri gelmişken şükranlarımı sunmayı vazife bilirim… Bu dünyadan göçüp gidenlere rahmet, kalanlara selam olsun!
'Arkası Yarın' programının en büyük katkılarından biri de toplum içinde birleştirici bir rol oynamasıydı. Radyonun başında bir araya gelen aile bireyleri ya da komşular, hep birlikte hikayeleri dinler ve hikayeler üzerine tartışırdı. Bu nedenle, 'Arkası Yarın', yalnızca bireysel bir dinleme deneyimi değil, aynı zamanda sosyal bir etkinlik de sayılırdı.
'Arkası Yarın' kadar etkili ve unutulmaz bir diğer radyo tiyatrosu ise 'Şimdiki Aklım Olsaydı' programıydı. Programın ismi; genellikle geçmişteki deneyimlerden yola çıkarak daha bilinçli ve doğru kararlar alma isteğini ifade eder. Program, adının temsil ettiği gibi, dinleyicilere geçmişteki hatalar, pişmanlıklar ve deneyimler üzerinden bir bakış açısı sunmayı amaçlıyordu.
Bireylerin geçmişteki tecrübeleri ışığında, daha iyi bir yaşam sürme arayışını işleyen programda, insanların birbirleriyle olan ilişkilerinde yaşanan çatışmalar, yanlış anlamalar ve çözüm yolları gibi konular üzerinde duruluyordu.
'Şimdiki Aklım Olsaydı' sayesinde dinleyiciler, hikayeler aracılığıyla karakterlerin yaşadığı pişmanlıklardan çıkarılan dersleri öğrenerek, kendi hayatlarına bir ayna tutma fırsatı buluyordu. Bu bakımdan, bu program, dinleyicilerin hayatına değerli perspektifler kazandırmıştır.
Örneğin, çocukluk ve ilk gençlik yıllarımda, bu programın etkisiyle, etrafımda, şu tür konuşmalara çok sık şahit olurdum: 'Şimdiki aklım olsaydı bu kadar erken yaşta çocuk sahibi olmazdım; şimdiki aklım olsaydı okulu bırakmazdım, şimdiki aklım olsaydı bu adama varmazdım…'.
Ya da arkadaşlarımla kendi aramızda yaptığımız sohbetlerde, 'Şimdiki Aklım Olsaydı' programına atıfta bulunarak birbirimizi sorgulama oyunu oynardık. Amacımız, geçmişteki pişmanlıklarımızı öğrenerek, birbirimizi daha iyi tanımaya çalışmaktı. 'Şimdiki aklın olsaydı ne yapardın Neşe' diye sorduklarında, en sık pişmanlık duyduklarım; 'şimdiki aklım olsaydı mandolin öğrenmeyi bırakmazdım ya da şimdiki aklım olsaydı folklor kursuna devam ederdim' şeklindeki cevaplar olurdu.
Demek ki diyorum, 'Şimdiki Aklım Olsaydı' programı, o yıllarda, içinde yaşadığımız koşulları, geçmişle kıyaslama ve sorgulama açısından, nasıl da yeni ufuklar açıyormuş zihnimizde!
Ayrıca, TRT yapımı olarak ilk kez 1974 yılında yayınlanmaya başlanan programın, öğreticiliği bir yana, bu hikayeleri bir tiyatro oyunu formatında dinlemenin büyük bir keyif ve eğlence kaynağı olduğunu da vurgulamam gerek…
Türk radyo tarihinin en köklü ve önemli programlarından biri de 'Çocuk Saati' programıdır. TRT tarafından hazırlanan bu program, ilk olarak 1950'li yıllarda radyo frekanslarına taşınmış ve hızla geniş bir çocuk dinleyici kitlesine ulaşmıştı. Özellikle televizyonun yaygınlaşmadığı bu dönemde, 'Çocuk Saati' gibi radyo programları, çocukların eğitim, eğlence ve kültürel gelişimlerinde önemli bir rol oynadı.
1970'li yıllara geldiğimizde ise, 'Çocuk Saati' programı güçlü bir popülerlik kazanmış durumdaydı. O dönemde televizyonun yaygınlaşmaya başlamasına rağmen, 'Çocuk Saati', içeriğinde sunduğu çeşitli masallar, tiyatro oyunları, şarkılar ve eğitici öğelerle çocukların dil ve düşünce gelişimlerine katkıda bulunmaya devam ediyordu.
Programın önemli bir kısmı, radyo tiyatrosu formatında sunulan çocuk oyunlarına ayrılmıştı. Bu oyunlardadüzgün Türkçe kullanımı ve doğru diksiyonla yapılan seslendirmeler, çocukların dil bilincini güçlendiriyordu. Tiyatro oyunları ve hikayelerde kullanılan çeşitli ifadeler ise, dilin zenginliğini çocuklara aktarıyordu.
Programın başlıca misyonu; çocuklara doğruluk, dürüstlük, yardımlaşma, dayanışma gibi sosyal ve ahlaki değerleri aktarmaktı. Tarih bilinci, kültürel miras ve milli değerler de bu programda vurgulanan önemli temalar arasında yer alıyordu.
'Çocuk Saati', edebi eserlere, biz çocuklar nezdinde büyük bir ilgi uyandırdı. Türk ve dünya edebiyatının klasik eserlerinden yapılan uyarlamalar, biz çocukları edebiyatla tanıştırarak, okuma alışkanlığı kazanmamıza yardımcı oldu. Program, eğlendirirken eğiten bir yapıya sahipti. Biz keyifli vakit geçirirken, bir yandan da öğreniyorduk.
'Çocuk Saati', ailemizin bir araya geldiği ortak bir dinleme deneyimi de sunuyordu. Radyo dinlemek, evde bir araya gelinen bir etkinlikti ve biz anne babamızla programı dinlerken birlikte vakit geçirmenin de keyfini çıkarıyorduk.
Programın geniş bir dinleyici kitlesi olması, biz çocuklar arasında ortak bir kültürel payda oluşturuyordu. Hepimiz, aynı hikayeleri dinliyor, aynı karakterlerle özdeşleşiyor ve aynı şarkıları öğreniyorduk. Bu da toplumun farklı kesimlerinden gelen biz çocuklar arasında, bir buluşma duygusu yaratıyordu.
1970'li yılların Türkiye'si; televizyonun henüz her eve girmediği, internet ve dijital çağın adını dahi bilmediğimiz zamanlardı. O dönemde evlerde yankılanan en büyülü seslerden biri, radyodan gelen radyo tiyatrolarıydı. 'Arkası Yarın', 'Çocuk Saati', 'Radyo Tiyatrosu' gibi programlar, sadece çocukların değil, büyüklerin de hayal dünyasını süsleyen vazgeçilmez yapımlardı. Radyoların başında ailecek ya da komşularla beraber toplanılır, her yeni bölüm heyecanla beklenir ve karakterlerin sesleri zihinlerde canlandırılırdı. Seslerle, efektlerle, güçlü anlatılarla ve her hikayeyle birlikte başka bir dünyaya sürüklenirdiniz.
Günümüz Türkiye'sine geldiğimizde ise, radyo tiyatrolarının, o eski görkemli günlerinden oldukça uzak olduğunu görüyoruz. Şu anda yaygın olan podcast türü yayıncılık, radyo tiyatrolarının yerini almış gibi görünse de eski radyo tiyatrosunun o büyüleyici dramatik anlatıları ve etkileyici ses efektleri artık nadiren karşımıza çıkıyor.
Ayrıca, bugün toplu olarak podcast veya radyo tiyatrosu dinleme kültürü, 1970'lerdeki radyo tiyatrolarının popüler olduğu dönemdeki gibi yaygın değil. Ancak, bazı kırsal kesimlerde veya kahvehane gibi toplu yaşam alanlarında, özellikle yaşça daha büyük kesimlerin bir araya geldiği mekanlarda bu tarz dinlemelerin yapıldığına şahit olabiliyoruz.
Yine de bugünün dünyasında, radyo tiyatrosunun toplumsal etkisi 1970'lerdeki kadar güçlü olmasa bile TRT gibi bazı devlet kurumları, çocuklara yönelik eğitici radyo programları yapmaya devam ediyor. Ancak bu programlar, 1970'lerdeki gibi büyük bir kitleye ulaşmıyor. Çünkü dijital çağda, insanlar bilgiye ve eğlenceye çok daha hızlı ve çeşitli platformlardan bireysel ilgilerine göre ulaşıyor.
1970'lerin radyo tiyatroları, Türkiye'nin kültürel yapısında derin izler bıraktı. Farkındayım; radyo tiyatrosu, dijital çağın bugünkü hızında, zaman tünelinin ucunda kalmış bir sanat gibi görünüyor. Ancak, benim neslim olan dinleyiciler için, 'Arkası Yarın', 'Şimdiki Aklım Olsaydı' ve 'Çocuk Saati' gibi radyo tiyatrolarının cıngılları ve anonsları, her zaman, zihinlerde yankılanmaya devam edecek!