Türkiye bir yıl içinde 4.kez seçim sandığını görmeye hazırlanırken siyaset satrancındaki hamleler de sonuç vermeye başladı.
Kurmaylarının demeçlerine ve de malum medyanın yayınlarına bakarak, AK Parti'nin 7 Haziran'dan sonraki süreçte oluşan kaotik tablonun faturasından korktuğunu söyleyebiliriz. Ki başta şehit cenazelerinden yükselen feryat, yükselen döviz nedeniyle yaşanan ekonomik daralma ve giderek artan siyasi-ekonomik istikrarsızlık tablosunun faturasının iktidara kesilme ihtimali tabi ki var.
AK Parti cephesi 'Biz elimizden geleni yaptık ama'lı cümleler kurarken muhalefet, AK Parti'yi ve Başbakan Davutoğlu'nu 'Saray Vesayeti'nde kalmak ve 7 Haziran'dan bu yana oluşan tablonun tek müsebbibi olmakla suçluyor.
Seçmen ise olan biteni belirli bir mesafeden büyük bir ciddiyet ve endişeyle izliyor. Açıklanan son araştırmaların anlamı da bu…
Bir anda hortlayan yahut hortlatılan terör ve artan şehit cenazeleri üzerinden bir zamanların İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin'in dilinden düşürmediği 'HDP eşittir PKK' algısı seçmene tam olarak geçmemiş olsa da AK Parti cephesi geçici seçim hükümeti hamlesiyle MHP içinde 'Türkeş çatlağı' oluşturmayı başardı.
Kabinede yer alma teklifine Türkeş'in 'evet' demesi AK Parti'yi iki açıdan rahatlattı. Birincisi MHP tabanına verilecek mesajdır. Ülkücülerin Başbuğu Alparslan Türkeş'in oğlunun kabinede yer alması 1 Kasım'da iktidarın çok arzu ettiği MHP tabanını ele geçirme planına hizmet edebilir. Türkeş'in öteki oğlu Ahmet Kutalmış Türkeş'in 2011 seçimlerinde AK Parti'den vekil seçildiği, ağabeyiyle aynı anda farklı partilerden TBMM'de yer aldıkları unutulsa da Erdoğan'ın önceki yıllarda BBP'nin üst düzey yöneticileri üzerinden de bir operasyon yaparak milliyetçi tabana dönük 'ele geçirme' hamlesini sürdürdüğü söylenebilir.
Ancak Tuğrul Türkeş'in gelişinin tek anlamı MHP tabanı değildir.
Ki 7 Haziran öncesinde Dolmabahçe'de 'Başbakan Yardımcılarının' imza koyduğu 'çözüm anlaşmasını' yırtarak, 'barış masasını' deviren ve 8 Haziran'dan itibaren PKK'ya savaş açan hükümet, bu süreçte Anayasa gereği, PKK'ya yardım/yataklıkla suçladıkları HDP'lilerle aynı kabinede yer almak durumunda kaldı. HDP'nin 'geçici hükümette yer alırız' hamlesiyle zora düşen, HDP'lilerle yan yana fotoğraf vermek durumunda kalan AK Partililer için Türkeş'in oğlu adeta siyasi bir can simidi olmuştur.
Seçim hükümetindeki AK Parti-HDP fotoğrafı üzerinden yönelen eleştirilere Tuğrul Türkeş kalkanıyla yanıt vermeye şimdiden başlayan iktidar, deyim yerindeyse bir taşla iki kuş vurmuştur.
*
Lakin kutuplaşmanın zirvesine ulaşan Türk seçmenini ikna etmek bugün o kadar da kolay değildir.
Yani tüm bunların ters tepme ihtimali de vardır. Oğul Türkeş'in neyin karşılığında ikna edildiği tezinden hareketle oluşacak ters kamuoyu, bana göre 7 Haziran'ın ardından çok da iyi bir sınav vermeyen Bahçeli'yi yeniden sürecin mağduruna dönüştürebilir.
Yani Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olabilir birileri. Bakanlık teklifinin ardından 'Ben de bir zafiyet mi gördüler de bakanlık teklif ettiler' dercesine Genel Başkan Yardımcılığı'ndan ayrılan İzmir Milletvekili, Sanayi Ticaret Eski Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun tavrına gelince…
Bana göre Tanrıkulu'nun bu çıkışı 'Teklife vereceğim yanıt tarihi bir belge olacak' diyen Baykal'ın hamlesini çöpe atmıştır.
Yani geçmişimizde 'Güneş Motel' hamleleriyle kirletilen siyasetimiz için Tanrıkulu'nun hamlesi tek başına tarihi bir belge olmuştur. Sayın Baykal'a 'geçmiş olsun' dileklerimi iletiyorum.

**
Üst üste açıklanan anketlere dönecek olursak;
AK Parti'nin tek başına iktidarı yakalaması zor görünüyor. Çünkü anketlere göre seçmen halen 7 Haziran'da durduğu noktada duruyor. MHP ve HDP'nin biraz erimesi söz konusu gibi görünse de kimi anketler onların da yerini koruduğunu söylüyor.
1 Kasım'da da aynı tablo çıkarsa ne olacak?
İşte buna yanıt vermek zor. Kimin kiminle koalisyon yapacağı ayrı bir tartışma konusu… Ama 1 Kasım'da da aynı tablo çıkarsa, AK Parti başta olmak üzere siyasette taşları yerinden oynatacağı kesin.
AK Parti'de Saray'a karşı içten içe artan homurdanmalar kısa sürede iç isyana dönebilir.
Partinin kurucusu ve üç dönem üst üste İzmir Milletvekili olan Prof. Mehmet Tekelioğlu'nun Star Gazetesi'ndeki köşesinden 'Parti yan yatmış gemi gibi… Ama idare edenler bunu görmüyor' eleştirisi, Eylül'deki büyük kongre ve de aday listelerinin ardından yaşanacakların habercisi gibi…
Pek çok partilinin hatta yönetim kademelerindeki isimlerin yavaş yavaş Saray'a fatura kesmeye başladığı da duyumlarımız arasında...
*
CHP ise 7 Haziran sonrasında vakur duruşuyla takdir topladı. Aslında MHP-HDP ve AK Parti arasındaki gündem/söylem savaşında 'bir adım gerisinde kalmak bu kez CHP'ye yaradı' diyebiliriz. Üyelerinin birbirlerinin boğazına sarılmaya başladığı delege seçimlerini de erteleyerek olası vahim görüntülerden de kurtulan CHP, halk nezdinde yükselttiği güven endeksini koruyabilirse, 1 Kasım sandığının en avantajlı partisi olmaya adaydır.
AK Parti'de ise listeler dışında değişen pek bir şey olmayacak gibi görünüyor. Saray'ın gölgesinde ve de himayesinde yürütülmesi beklenen süreç, kurnazca hamlelerle süslense de daha fazla seçmene güven vermekten uzak görünüyor.

DEVAM EDECEK…