Ülke siyasetinin en önemli gündem maddelerinden biri haline geldi, İmamoğlu'nun aldığı cezanın onaylanıp onaylanmayacağı. Nereden baksanız hukuk skandalı.

Basına da yansıdığı gibi, defalarca davaya konu olmuş olan 'ahmak' hitabı hiç ceza almış değil. Ancak Diyanet'le birlikte en güvenilmez kurumlar arasında mahkemeler yer almaktadır. Popülerleşen pek çok davada karar veriliş tarzı, ister istemez kamuoyunda mahkemelerin de talimat ile karar verdiği algısını güçlendirmektedir.

Akıl sağlığı yerinde olan herkes görüyor ki, İmamoğlu veya ahmak davası, Erdoğan'ın kendine rakip olarak gördüğü bir siyasetçiye karşı kullandığı araçlardan biri. Bu oyun 5.5 yıl önce İstanbul seçimlerinin iptalinde de oynandı. Ama bu defa seçime girme hakkını elinden almaya yönelik daha farklı bir hamle söz konusu.

Adeta suç cennetine dönen ülkemizde cezasızlık uygulaması daha revaçta iken böyle bir davanın gündemde tutulması ilginç. Katillerin, tecavüzcülerin, kaçakçıların kolayca hapisten çıkabildiği, azmettiricilerin yargılanmadığı bir ülkede bir siyasetçiye, ahmak sözünden dolayı siyasi yasak getirilmeye çalışılıyor. Pek çok siyasetçi, gazeteci ve aydın da düşünce suçundan kodeste tutuluyor.

Bunlar genel olarak kamuoyunun gündeminde olan konular. Ama işin daha ilginç yanı, iktidara aday ve son seçimde en yüksek oyu alan partinin bu dava karşısında parçalı bir görüntü veriyor olmasıdır.

Yumuşama ya da normalleşme taktiği ile CHP, kendi içinde tartışmalara sahne oldu. Bir ay boyunca Tüzük Kurultay'ı ile meşgul oldu ama dağ fare doğurdu. Şimdi hangi partilinin aklında Kurultay ve tüzüğe ilişkin geriye ne kaldı?

CHP'de şu anda ülke gündemi ve Saraya muhalefet açısından öne çıkan aktör, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu. Bu nedenle de iktidarın hedefindeki kişi de aynı. Kamuoyunda Erdoğan'ı sandıkta yenebilecek diğer bir aday olarak görülen Mansur Yavaş ise ülke gündemi ile bu denli yoğun olarak meşgul değil. Ayrıca Saray'ın da hedefinde olduğu görülmüyor şu ana kadar.

Önümüzdeki seçimlerde çıkaracağı aday ile ülke siyasetinin kaderini belirleyecek olan CHP, şu anda en az dört parça gözüküyor. Birinci bölüm İmamoğlu ve etrafındaki milletvekilleri ve belediye başkanlarından oluşuyor. İkinci grubu Özgür Özel ve Veli Ağbaba ile birlikte bir genel merkez grubu oluşturuyor. Eski genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu'na vefa duygusu veya başka nedenlerle bağlı olan bir başka grup daha var. Ülke genelinde olmasa da Ankara merkezli bir de Mansur Yavaş kesimi de dikkate alınmalı.

Bu gruplar keskin çizgileri ile birbirlerinden ayrılmasa da ve birbirleri arasında geçirgenlik bulunsa da, çok merkezli siyaset yapısına neden oluyorlar. Bazen bir grubun önceliği diğeri ile kesişmiyor. Hatta tam tersine aykırı düşebiliyor. Son dönemlerde Özgür Özel'in çeşitli çıkışları diğer parti içi bölümlerden yeterince destek görmediği malum.

Saray'a ve Erdoğan'a ya da Bahçeli ve MHP'ye karşı nasıl bir tutum alınacağı meselesinde Özel'in çok da benimsendiği söylenemez. Bunu belki sadece Kılıçdaroğlu dile getiriyor ama tepkiler onunla sınırlı değil.

CHP'deki bu parçalı yapının en önemli görünümlerinden biri de, İmamoğlu'nun siyasi yasaklı duruma düşme ihtimali konusunda, toplu halde bir ses yükseltilmemesidir. Bazıları o olmazsa, Yavaş var nasıl olsa diye düşünüyor olabilir. Hatta bunu tercih de edebilir. Ama hesabı böyle yapmak doğru değil.

Daha önce de ifade ettiğimiz gibi İmamoğlu ile Yavaş'ın desteği, şu anda Erdoğan'ın üzerinde olabilir ama bu iki siyasetçinin birkaç temel konu dışında temsil ettiği değerler ortaklaşmamaktadır.

Ayrıca oyunu kendiniz oynamayıp Erdoğan ve Saray'ın oynadığı oyuna dahil olursanız buradan hesaba katmadığınız başka hamleler de karşılaşma olasılığınız artar.