'AKP çıldırmış olmalı' diye yazarken…
Bu çılgınlığın büyük ölçüde 'Başbakan Tayyip Erdoğan'ın şahsından' kaynaklandığını tahmin ediyordum.
Bugün itibariyle ise, 'kesinlikle biliyorum/eminim/son kararım' diyorum.
Sayın Erdoğan'ın bir anda bir sağduyu huzmesiyle aydınlanmasını elbette beklemiyordum ama üç gündür her ağzını açışta söylediklerini hiç beklemiyordum.
Sanıyordum ki, en azından susar, en azından olayların yatışmasını bekler, en azından memleketin her köşesine saldığı akil adamlarına danışır, çevresindeki danışman ordusunun tahlillerini/önerilerini dikkate alır. Sağduyu sahibi yazarların yazdıklarını okur, kalbinde/aklında demlendirir, küçücük de olsa bir pay çıkarar.
Ne yazık ki, maalesef ki bunların hiçbirini yapmadı Sayın Erdoğan.
İlk gün sustu, ikinci gün (nispeten) alttan aldı, üçüncü gün Fatih Altaylı'nın karşısına çıktığı Habertürk'te, hepimize 'zıvanalığın zirveye çıkışını' gösterdi.
Ve bugün…
Giderayak çıktığı basının karşısında, ayarının nasıl bozulduğunu hem sözleri, hem de beden diliyle; bir yandan 'tahrik', bir yandan da 'tehdit' ederek ortaya serdi.
'Yüzde 50'nin Başbakanı' Erdoğan, öteki yüzde 50'ye adeta parmağını sallayarak 'Bizim evlerinde zorla tuttuğumuz yüzde 50 var' dedi; yüzündeki nefreti ve tehdidi gizleyemeden…
Her fırsatta, (düzenli olarak her Salı) yaptığı 'toplumu sürekli geren/bölen/kutuplaştıran' konuşmalarının bir anda merhamet ve şefkat yumağına dönüşemeyeceğini, Erdoğan'ın bir anda demokratlaşamayacağını elbet bilsek de, en azından kendi adıma söyleyeyim; ne dünkü, ne de bugünkü gibi, bu kadar ayarı kaçmış sözler/konuşmalar beklemiyordum ondan.
Ara sıra/kırk yılda bir içki içenleri dahi 'alkolik' ilan edeceğini, ardından 'Hem onlar da bana oy veriyor, onlar alkolik sınıfına girmiyor bana oy verdikleri için' gibi akla ziyan bir açıklama yapacağını…
Bir kadınla bir erkeğin aynı bankta yan yana oturmasını tasvip etmediğini 'aynı bankta yan yana oturursun, sohbetini yaparsın, saygıyla karşılarsın ama ben Tayyip Erdoğan olarak karşılamam ayrı mesele ama buna rağmen bir söyleme hakkım yok' diyeceğini,
Yurt dışı gezisine giderken yaptığı açıklamalarla 'GEZİ'den zerrece bir şey anlamadığını, bu kadar net ifade edebileceğini beklemiyordum.
Onun için ilk gün yazdığım 'AKP çıldırmış olmalı' yazısını, bugün itibariyle 'Recep Tayyip Erdoğan çıldırmış olmalı' olarak değiştiriyorum.
Liderleri bu haleti ruhiye içinde olan AKP'de 'pısanları' da, 'kusanları' da çok çok iyi anlıyorum.
'Paracı, sahtekar, düzenbaz, ikiyüzlü muhafazakar zenginler güruhuna karşı, sarhoşlarla yan yana yürürüm. Sarhoşun iki yüzü yok hiç olmazsa' diyen 'antikapitalist müslümanlar'ın lideri İhsan Eliaçık'ı, buradan kalben selamlarken,
Yazımın bu bölümünü, -noktasına virgülüne katıldığım- Radikal'den Ezgi Başaran'ın sözleriyle noktalıyorum:
'Bu 'gezi'den Başbakan hiçbir şey anlamamış olabilir ama biz anladık ya. Biz anladık.
Halkın gücünün, güçlünün gücünden daha kıymetli olduğunu tecrübe ettik.
Birileri nemelazımcılık yapmadığında, bir gruba yapılan baskının tüm halka yapılmış olduğuna kani olduğunda, yan yana gelinebildiğinde ne çok olduğumuzu gördük.
Her gık dediğimizde sinek gibi gazlanmanın verdiği onursuzluğu aştık.
Toplumsal kutuplaşmada katalizörün devlet ve devletin icatları olduğunu anladık.
Açıkçası ben, uzun zamandır unuttuğum bir şeyi hissediyorum: Buralı olmaktan gurur duyuyorum. Gayri safi milli hasıla ile satın alınamayacak kadar paha biçilmez bir duygudur bu. Başbakan'ın neyi ne kadar anladığından bağımsız bir biçimde doğar ve büyür!'
İğne Başbakan'a, çuvaldız medyaya
30 yıldır medyanın içindeyim.
12 Eylül askeri darbesi ve seçimlere gidilinceye kadar olan süreci bir tarafa koyuyorum; özellikle görsel medya hiç bu kadar aciz, hiç bu kadar kör, hiç bu kadar sağır ve dilsiz kalmamıştı. Böyle bir rezalet yaşanmamıştı.
İstanbul'dan başlayıp tüm şehirleri saran tepkileri/olayları görmezden gelerek tam bir karartma uygulayan, günlerdir vatandaşı ARTI 1, İMC, HALK TV, HAYAT TV'ye, dil bilenleri yabancı televizyonlara mahkum eden, özellikle adında 'haber' olan kanallara yuh olsun, yazıklar olsun!
'Ticareten' yürürlükteki medyanın hali, bir meslek olarak gazeteciliğin bitişine giden sürecin iyice hızlandığını düşündürürken,
Ölmeye yatmış bir mesleğin üzerine artık 'hegemonik' bir korkuyla karışık ölü toprağının iyiden iyiye serpildiğini gözlemlerken…
İyi ki Erdoğan'ın 'bela' dediği twitter var, facebook var, internet medyası var; şükrediyorum.
Sosyal ağlarla kendi medyasını yaratan vatandaşın çabası, profesyonel bir enerji ama amatör bir ruhla çalışan 'paradan ari' haber siteleri, araya karışan bilgi kirliliklerine rağmen, muhteşem bir iş yaptılar; yapmaya devam ediyorlar.
Başbakan vatandaşın verdiği çok değerli mesajı, 'sivil muhtıra'yı anlamıyor, anlamamakta direniyor.
Umarız 'merkez medya' yaşananlardan biraz olsun ders çıkarır, ruhunun hiç değilse bir bölümünü kurtarır.
Kurtarır da; zehirli gaz yiye yiye, yerlerde sürüklene sürüklene canhıraş görevini yapmaya çalışan medya emekçilerinin 'kullanılmayıp çöpe atılan görüntülerinin/haberlerinin' utançlarını, çöpe giden çabalarının üzüntülerini hafifletir hiç olmazsa. Umarak bekleyelim.