Ergun Ulcay'a…

Başını omzuna dayayabileceğin… Dağa yaslanır gibi yaslanabileceğin… Seninle ağlayan, seninle sevinen… Sorgulamayan, yargılamayan. Dinlemeyi bilen. Yormayan, yorgunluğunu alan. Hiç beklentisiz veren. Vermeyi sıradanlaştıran. Sıradanlığı bile hassasiyetle yapan insanlar vardır hani.
Hani Cemal Süreya'nın
'Bazı insanların ruhlarının
denize kıyısı var sahiden
Onlarla konuşunca sanki
Bacaklarını denize nazır uzatıp
Huzur buluyorsun… ' dizeleriyle anlattığı..
Ya da Ahmet Erhan'ın
'Gölgesi güzel insanlar olsun etrafınızda...
Gülüşlerinde dinleneceğiniz,
belki de asılı kalacağınız…' dediği…

Ergun buydu. Gölgesi güzel, gülüşünde dinlenebildiğin, yamacında huzur bulduğun, ruhu denize nazır...



*
'Masanın ayağını gazeteyle besler gibi…
Yokluğunun yerine ne koysam da kesilse şu sallanma hissi şimdi?'
*
Hayat tuhaf. Geçmişin biriktiği, geleceğin azaldığı günler bu günler artık. Hatırlanmayı bekleyen anılar çoğaldıkça, onları paylaşabileceğin insanlar giderek azalıyor. Onlarla birlikte biz de…
Mesleki arkadaşlığı dostluğa dönüştürüp 20 yılını geceli gündüzlü aynı gazetede geçirmiş, çekirdek ailene eklenmiş, araya -mesleki zorunluluktan- ayrı düşmeler girse de ruhen hiç ayrılmadığın, her buluşmada kaldığın yerden devam ettiğin insana veda ederken… Sığındığın bütün kıyılar/limanlar tenhalaşırken… Sözler eksik, cümleler anlamsız kalıyor böyle. Acı baki…

Hafif adımlarla gülümseyerek geçip gitti bu dünyadan, bu 'bekleme yeri'nden…
'Nereye?' demişler dervişe, 'Bilmem ki' demiş, 'Gidiyorum öyle, ezmeden çiçekleri.'
Öyle gitti Ergun. Ezmeden, kırmadan, kendini kendiyle hırpalayıp incinse de incitmeden…
Can dostum. Güzel insan. İki cihanda kardeşim.
Anıların, sırların, sevgin, vefan, kahkahan, gözyaşın, dileklerin göğüs kafesimde yadigar.
Sen etmişsindir zaten, benim de hakkım sana helal.
Huzurla, nurlarla…
*

(*)Tenhadır sığındığın bütün kıyılar/Ahmet Telli