Geçen hafta Arnavutluk Başbakan'ı, Tiran'daki Bektaşi Tekkesi'nin Vatikan benzeri bir devlete dönüşmesi için girişimde bulunacağını söyledi. Bunu niçin yaptı bilmiyorum. İç politik malzeme olarak mı yoksa her zaman için kullanışlı olan dış güçlerin tavsiyesi ile mi?
Vatikan benzeri deniyor, yani devlet içinde bağımsız bir alan. O da sanırım 27 bin metre kare. Küçük bir çiftlik düzeyinde devlet. Her ne kadar Vatikan benzetmesi yapılsa da, Vatikan, dünyadaki Katolik Hristiyanların, benimsediği kutsal bir merkez. Oysa başında Baba Mondi'nin bulunduğu bu tekkeyi Arnavutluk dışında tanıyan bir inanç grubu yok. Vatikan benzeri bir tarihselliği de yok.
Bektaşi inancı, Anadolu'dan Balkanlara ve Suriye'ye yayılmıştır. İnanç önderi Hacı Bektaşi Veli ve merkezi de daha sonra onun adını alan Hacı Bektaş kasabasıdır.
Hacı Bektaşı Veli'nin ölümünden bir süre sonra tarikat haline dönüşen Bektaşilik, İslam içinde farklı bir yorumu içermektedir. Muhammed ve Ali ile birlikte 12 İmam'ı kutsayan bu inanç, Ortodoks İslam ve Şii'likten farklı özellikler taşır. İslamın şartları olarak kabul edilen şartlardaki namaz kılmak, oruç tutmak ve hacca gitmek gibi şartları benimsemeyen Alevi ve Bektaşiler, kadın erkeğin aynı ortamda ibadet etmesini kabul eder. Cem törenlerinde semah dönerler. Ayrıca içkiyi haram kabul etmezler. Tersine dem törenleri bile düzenlerler.
Bu çok yoğun tartışmaların ve kavram kargaşasının olduğu bir konudur. Biz burada biraz sosyal ve siyasal tarih açısından konuyu özetlemeye çalışalım.
Bektaşilik bir tarikat olarak yayılınca, Osmanlı İmparatorluğu ile uzun süre çok iç içe varlığını sürdürmüştür. Yeniçeri Ocağı'ndaki devşirme askerler bu tarikata mensuptur. Alevilikten farklı olarak Bektaşilik, irade beyanı ile üye olunabilen bir inanç olduğu için bu hem tarikat hem de Osmanlı için çok işlevsel bir rol üstlenmiştir.
Osmanlı genişlerken esir aldığı pek çok gayri Müslüm bu tarikatın emrine vererek Bektaşi olmalarını sağlamıştır. Yeniçeri Ocağının asker ihtiyacının önemli bir kaynağı bu olmuştur.
Daha da önemlisi Sünni Müslüman yönetime sahip olan Osmanlı, başta Balkanlar olmak üzere sınırlarına kattığı bölgelerdeki Hristiyanları asimile etmede daha doğrusu onları Müslümanlaştırmada Bektaşi Tekkelerinden yararlanmıştır. Çünkü her ne kadar İslam yorumu olsa da Bektaşilik, Sünni İslam'dan çok Hristiyanlığa benzer özellikler göstermektedir. Bu da Balkan halkları içinde Bektaşi nüfusun yayılmasına yol açıyor. Yani Bektaşi tarikatı, Osmanlı yayılmasında bir yerde misyonerlik görevi de üstlenmiştir. Bu sayede Arnavutluk, Bulgaristan, Makedonya gibi birçok ülkede bu tarikat etkili faaliyetler yürütmüş, çok miktarda Hristiyan, Bektaşiliği benimsemiştir. Tabii ki Osmanlı'nın baskısı ve Bektaşi Tekkelerinin kolaylaştırıcılığı ile.
Dolayısıyla Balkan savaşları sırasında ve daha sonra Mübadele ile gelen çeşitli etnik kökenden Müslümanlar bu sürecin ürünü olarak Müslümanlaşmış kesimlerdir. Tabii Anadolu'dan taşınan Müslüman nüfus da var.
1826 yılına gelindiğinde 2. Mahmut, Yeniçeri Ocağındaki isyan ve huzursuzlukları bahane ederek, Bektaşi Ocağını tasfiye etmiş ve onun yerine Nakşi Tarikatını buraya yerleştirmiştir. Hacı Bektaş Veli Tekkesi'ne cami ve minare eklenmesi de bu döneme denk düşer.
1925 yılına gelindiğinde de, laiklik anlayışı bir hayli radikal olan Cumhuriyet'in Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Kanunu ile diğer tarikatlar gibi Aleviler ve Bektaşiler de yeraltına inmek zorunda kalmışlardır.
Atatürk'ün bu kanuna gerekçe olarak dile getirdiği sözleri hepimiz biliriz. 'Tek gerçek tarikat vardır o da Medeniyet tarikatıdır. İnsan olmak için Medeniyet Tarikatı yeterlidir.' Buna eşlik eden hamle aydınlanma hamlesidir. İnanç ve tarikatlar Muasır Medeniyet karşıtı görüldüğü için, eğitim seferberliği ile bilimsel bilgi ve aklı öne çıkarılmaya çalışılmıştır. 'Hayatta en hakiki yol gösterici, bilimdir, fendir…'
Nasıl ki sosyalist devrimler sonucu da bütün din ve dini cemaatler yasaklanmışsa, Cumhuriyet'in kuruluşunda da aynı şey yapılmış ama bir farkla, Sünni İslam devlet içine alınıp, kontrol edilemeye çalışılmıştır.
Arnavutluk ve Balkanlar'da da sosyalist rejimler döneminde hem Hristiyanlık hem de Bektaşilik yer altına inmek zorunda kalmıştır. Sosyalist ideoloji için din, feodal sistemin ideolojik aygıtıdır ve akıl dışı efsanelere dayanır.
Arnavutluk ve Balkanlar'da sosyalist rejimler yıkılınca, tarikatlar tekrar ortaya çıktı. Aynen bizde de DP'nin iktidara gelir gelmez yaptığı gibi Alevi, Sünni ve Bektaşi fark etmez siyasallaştı.
Sosyalist rejimlerin başarısız olması gibi Cumhuriyet'in modernleşme projesini tamamlayamamış olması sonucu dini veya etnik kimlikler yurttaş ve sınıf dayanışmasının yerini alarak tekrar güç kazanmaya başladılar.
Arnavutluk'ta Baba Mondi'nin liderliğinde kurulması konuşulan Bektaşi Devleti, oradaki Bektaşileri mutlu etse de, Anadolu'dakilerin tepkisiyle karşılandı. Bazı Alevi ve Bektaşi Dernek temsilcileri, devlet kontrolünde bir inanç istemediklerini söylediler. Diğer bazıları da Bektaşiliğin kutsal merkezi ve mekanı olarak Tiran'ı değil Hacı Bektaş ilçesini öne çıkardılar.
Baba Mondi ile Anadolu Bektaşileri'nin bu konuda anlaşması zor görünüyor. Hatta onu bırakın, Anadolu'daki Bektaşiler'in bile tek lider ve dernekte bir araya gelmeleri mümkün değil.
Çünkü Tarikatlar tekrar önemli hale gelmiştir ve sadece inanç topluluğu olmanın ötesinde güç sahibi olmayı da sağlamaktadır.