Önce 58 yıl öncesinden bir haber okuyalım: 'Türkiye'den Senfonik Müzik' adı altında Müzikverein Salonu'nda verilen konser sırasında tespit ve bu vesile ile Türk Beşleri'nden 3 seçkin kişiyi tanımak fırsatını bulduk. Akşamın en leziz parçası, hiç şüphe yok ki, Erkin'in İkinci Senfoni'siydi. Fransız etkileriyle, canlı, renkli Türk folklorunu birleştiren, çok değişik ve olağanüstü enstrümantasyonu ile dikkati çeken, son derece müzikal bir yazı.

Tonküstler Orkestrası, hem partisyonları itina ile seslerde şekillendiren U.C. Erkin'in, hem de, eserini keskin vuruşlarla çaldıran Cemal Reşit'in yönetiminden ziyadesiyle memnun kalmışa benziyordu.'

25 Kasım 1965'te Viyana Müsikverein salonunda Erkin, Akses ve Rey'in yapıtları çalınmış, bu konser Avusturya gazetelerine böyle yansımıştı…

Kuşku yok ki Cumhuriyet Devrimi'nin en önemli kazanımlarından biri çağdaş müzik alanında yapılanlardır. Bu devrimin gerçekleşmesi Büyük Atatürk'ün yıllar öncesinden tasarlayıp olgunlaştırdığı bir konuydu. 'Çok Sesli Çağdaş Türk Müziği' temellerinin atılabilmesi için bu alanda akademik eğitim görmüş Türk sanatçılarına gereksinim vardı. Bu nedenle, Atatürk güzel sanatların çeşitli dallarında öğrenim görecek genç yetenekleri Avrupa'ya yollamaya karar verdi. 1925 yılında, Millî Eğitim Bakanlığı müzik öğrenimi görecek gençleri seçmek için bir sınav açtı.

Ulvi Cemal Erkin bu sınavı kazandığı zaman 19 yaşındaydı. Erkin 1930 yılında diplomasını alarak Türkiye'ye döndü. Aynı yılın Eylül ayında da Musiki Muallim Mektebi'ne piyano öğretmeni olarak atandı.Bu okulu daha sonra Paul Hindemith ilk Türk Müzik Konservatuarı olarak yeniden düzenledi. Ulvi Cemal Erkin öğretmenliğe atandığı tarihten başlayarak kimi zaman bir piyano konçertosu ile solist, kimi zaman besteci, yorumcu, öğretmen ve orkestra şefi olarak önemli görevler üstlenip Cumhuriyet Dönemi'nin en büyük devrimlerinden biri olan müzik devriminin sevilmesi ve yaygınlaştırılması konusunda öncülük etti.

Halk Müziği'nin zengin kaynaklarından yararlanıp, aksak ritimli yapının arasına ya da üstüne taksim gibi serbest ve durgun bir bölme yerleştirerek farklı yorumlara ulaşmak Ulvi Cemal Erkin'in sıkça ve başarıyla uyguladığı bir teknikti. Erkin yapıtlarında kolayca benimsenen ve akılda kalan Türk ezgilerini bularak, bunları zevkli bir armoni üzerine oturtmasını, Anadolu'nun kokusunu, rengini ve sesini Batı'nın tekniği ile çağdaş kalıplar içine ustaca dökmesini bildi. Ulvi Cemal Erkin'in eserlerindeki içtenlik, sıcaklık ve yalınlık onların sevilip sık çalınmasının başlıca nedeni olmuştur.

***

İşte bu içtenliği, zevkli armoniyi, Anadolu'nun kokusunu, rengini ve sesini evrensel teknikle dinledik önceki akşam Olten Filarmoni'nin Bahar Konseri'nde…

Erkin, İkinci Senfoni'sini 1948'de yazmaya başlamış, 1951'de tamamlamış. Eserin orkestrasyonunu ise 1952 yılından itibaren ele almış, kesintili çalışmalarla 1958 yılına kadar sürdürmüş. Eser ilk kez, Karl Oehring yönetiminde, MünihFilarmoni Orkestrası tarafından seslendirilmiştir. 1963 yılında ise Moskova Sinema Senfoni Orkestrası'nca plağa alınan ilk Türk senfonisi olarak müzik tarihine geçmiş.Biz Maestro İbrahim Yazıcı yönetiminde Olten Filarmoni'den 65 sene sonra zevkle ve saygı ile dinledik önceki akşam.

Maestro Yazıcı bilgi verdi konserden önce… İkinci Senfoni üç bölüm. Bölüm başlıkları sırasıyla Allegro, Adagio, Allegro 'alla Köçekçe'. Senfoni boyunca Türk Halk ve Klasik Türkmüziği kaynaklarından esinlenildiğini hemen hissettik.

Senfoninin birinci bölümü sonat allegrosu formunda. Bölümün birinci temasının ilk üç ölçüsünde Klasik Türk müziğine ait nikriz beşlisi, sonraki iki ölçüsünde ise hicazkar makamının tonlarını duyduk. İkinci bölümü Segah makamındaydı. Anadolu'nun tasavvuf müziğine dayalı ezgi ve usulleri tasavvuf düşüncesine göre işlenmişti.

Alla Köçekçe'deise 9/8'lik canlı bir ana temaydı. Arada bir zeybek havası aldık, mükemmel bir klarinet solo ve enerjik dansı da bu bölümde sezdik.

İzmir Devlet Senfoni Orkestrası Ulvi Cemal Erkin 100. Doğum Yılı için düzenlenen Özel Konserde çalmıştı bu eseri. Aradan 16 sene geçmiş. O zamandan bu yana ilk kez dinledim ve mutlu oldum yeniden.

***

İkinci yarı… Ve ülkemizin acılarla yoğrulmuş müzisyen ailesi Bağcanların son dönemde en çok dikkatini çeken ferdi SerenadBağcan…

Ailesinden 4 şarkı ile başladı konsere… Sonra Anadolu'dan Rumeli'den nefis türküler… Anlatılmaz yaşanır bir konser oldu.

Maestro Yazıcı'nın anlattığı Fazıl Say ile SerenadBağcan'ın yol arkadaşlığının nasıl başladığının öyküsü de cabası.

Yine çok teşekkürler Olten Ailesi'ne…