Müzik Önerisi: Yeni Bir gün – Kurtalan Ekspres / Hayko Cepkin

Memleketimde dolaşıyorum, iyi geliyor sokaklarda, mahalle aralarında, çocukların arasında, hiç tanımadıklarımın yanında, kadınlarla kol kola olmak.

Sokağın içinde, mahalle aralarında, daha önce hiç gitmediğim ilçelerde, memleketimin kalbinin başka attığı yerlerde olmak bi başka geliyor. Dostlarımdan, tanıdıklarımdan, bildiklerimden uzağa savruğum aslında.

En pahalı restoran, yeni açılmış bir butik, çok lüks bir tatil beldesi, ünlü akınına uğramış bir köy değil bulunduğum mekanlar. Google haritanın bile tarif edemediği arayarak sorarak arşınlayarak kaybolarak bulduğum adreslerdeyim.

Önyargılarımın esiriydim hep, öteki neydi? Benden olmayan. Benden değilse benim gibi değilse benim gibi olamaz. Benim gibi olmazsa gelecek tehdit altında…Eyvah!

Tabula Rasa Türkçesi boş levha -bir felsefi akım. Bilginin duyumlar sayesinde ve deneyimle kazanılabileceğini öne süren görüş.

İnsan zihni doğduğunda boş bir levha gibi, boş bir çerçeve. Yaşadıkça, deneyimledikçe, akıllandıkça bu çerçeveyi dolduruyorsun.

Zihninde doğuştan gelen bir fikir yok. Sana verilen akıl sayesinde yaşamı deneyimleyerek öğreniyorsun, öğrendiklerinle davranışlarını şekillendiriyorsun, tutumlarını belirliyorsun, her türlü gelenek ve otoriter baskıdankurtulursan özgür düşünceye ulaşabiliyorsun.

Kendi değerlerini yaratıyorsun. Boş levhan doluyor. Yaşadıklarınla, yaşadıklarına verdiğin tepkilerle…

Öz benliğin oluşuyor, öz değerlerin levhana kazınıyor…

Zamanın değerine inanıyorsan, zamanını öldürenlere toleransın az oluyor. Tutumun bu kişilere sabırsızlık.

Haksızlıklara karşı, sevgisizliğe karşı, kabalığa karşı, yalana dolana karşı, kurnazlığa cimriliğe cehalete karşı hassasiyetler bu yüzden insandan insana değişiyor.

Şaka sevmiyorsan, şakaya toleransın az oluyor.

Yalana dolanmışsan, her an bir yalanın içinde olduğunu herkesin yalanın bir parçası olduğunu düşünebiliyorsun.

İlk şekillenmeler aile arasında başlıyor. Mutlu bir ailede büyüyen çocukların sevgi, şefkat, yeterlilik, adalet duyguları kolaylıkla fark edilebiliyor. Böyle bir ortamda yetişen çocukların kendilerini sevmeleri ve kendilerine değer vermeleri daha kolay. Levhalarına yazılan bu…

Ezilen, hor görülen, aşağılanan kişilerin kendi özdeğerlerini bilmeleri pek mümkün olmuyor. Umutsuzluğa kapılmış vegüvensizlikle yalnızlık arasında giden gelenbu kişilerin levhasında hep değersizlik yazıyor. Kendine değer biçmeyen başkasına ne değer biçebilir?

'Sen sevilmeyi hak etmiyorsun.'

'Yetersizsin.'

'Yeteri kadar iyi/güzel/başarılı/becerikli değilsin.'

'Değersizsin.'

'Aptalın tekisin.'

'Sen hiçbir şeyi hak etmiyorsun.'

Ya da tam bunların tersi…

Adamsın.

Müthişsin.

En büyük sensin.

Muhteşemsin.

Senden daha güzeli/iyisi/akıllısı yok…

Değersizlik ve kibir arasındaki geniş aralık…

Doğuştan itibaren doldurmaya başladığınız levhanızı sıfırlamak mümkün mü?

Önyargılarınızı, tutumlarınızı yeniden tasarlamak mümkün mü?

Hayır demeyi öğrenmeyi, kendinden ödün vermekten vaz geçmeyi, ilişkilere kişilere eşyalara bağımlılığı yok etmek mümkün mü?

Hep ben, önce ben sadece ben demekten vaz geçmek mümkün mü?

Benden sonra tufan demeden yaşamak mümkün mü?

Benim, ben, ben yaptım olmayan bir hayat mümkün mü?

BU geniş aralığın bir orta yolu mümkün mü?

Kendini unutabilmek mümkün mü?

Peki sıfırlamak?

Her şeyden, tüm sahipliklerinden, egolarından, bugüne kadar edindiğin etiketlerinden apoletlerinden her şeyden sıyrılabilmek?

Levhayı boşaltmak, kadercilikten vaz geçip yeni bir yol çizebileceğine inanmak mümkün mü?

Levham boş sanki, zihnim dolu olsa da…

Tutumlarımı, davranışlarımı ve önyargılarımı yeniden tasarlamaya çalışıyorum şimdilerde ben…

Yaşadıklarımla, deneyimlerimle, başka diyarlarda gezip gördüklerimle.

Belki de hayatın ikinci yarısıdır levhayı yeniden yazdıran…

Kim bilir…Belki de yeniden tasarlamak lazım, yeniden…