Müzik Önerisi: The Lazy Song – Bruno Mars
Küçücük bir çocuğun hayatının ilk zamanlarında aklına ve lügatine giren, tüm dinlerde en büyük günahlardan biri sayılan, manevi veya fiziki ilgisizlik diye tanımlanan, uyuşukluk ve üşengeçlik haliyle bütünleşen ve miskinlik kelimesi ile de nokta konan çağımızın hastalığı Tembellik.
Covid sonrası alışkanlıklarımız değişti farkındayız elbette, ancak evde geçen hapis ve izolasyonda 'sonra yaparım nasılsa' mitine fazlaca sarılmış gibiyiz.
Ufak bir istek, talep ya da ricaya vakit var, yaparız, acelemiz yok tamam o iş bizde diyerek cevap alınması beni biraz geriyor.
Neden şimdi değil?
Yapılması için neyi bekliyoruz?
Yaparız, geliriz, oluruz, ederiz, hallederiz gibi geniş zamana yayılan eylemlerin sonuçlarını beklemek çok sıkıntı değil mi?
Mesleki deformasyon nedeniyle zaman yönetimi konusunda gereğinden fazla hassas kişilerle gereğinden fazla uzun çalıştım. Saatler hatta dakikalarla ciddi para kayıplarına tanık oldum. İçimdeki saati mesleği bıraktıktan sonra da pek yavaşlatamadım.
Sanki yavaşlarsam uyuşacaktı bedenim.
Yavaşlarsam eğer, atalet ruhumu saracak üşengeçliğimle tanışacak ve bir sonraki eyleme geçişte Türkçemin geniş zamanı beni de esir alacaktı.
'Yaparız!'
Tembellik yapabilecekken, eyleme geçebilecek güç ve yeteneğe sahipken efor sarf etmede isteksizliktir. İstemezsin, beynin almıştır komutu. Vücut kimi dinler peki, karşındakini mi kafanın içindekini mi?
1930'lu yıllarda öğrenciler arasında yapılan araştırmalarda öğretmenler tembelliği yetenek eksikliği olarak tanımlamışlar mesela.
Tembellik bir yetenekten yoksun olmak mı? Yoksa tembellik bir seçim mi?
Tembellik bir motivasyon eksikliği mi? Bir hastalık mı?
Yoksa tembellik vazgeçilmeyen bir alışkanlık mı?
Psikoloji bilimine göre tembellik alışkanlıktan öte bir ruh sağlığı sorunu. Öz benliğine saygı duymaması, disiplin ve özgüven eksikliği, inanç ve ilgi, isteksizlik, etkinlik ve aktiviteye karşı uyuşukluktan kaynaklandığı ifade ediliyor. Buna ilave kararsızlık ve oyalanmak da bu belirtiler arasında yer alabiliyor.
Sosyolojik olarak bakıldığında tembellik yokluğun yoksulluğun başarısızlığın nedeni. Çalışmayan kazanamaz, elması kızaramaz, varlığa ulaşamaz. Tembellik insanın ruhunu ele geçirir. İçten içe daha işe yaramaz hale getirir. Aynı işlemeyen demiri kendi pasının mahvetmesi gibi yavaş yavaş esir eder tembellik insanı.
Tembellik ağır ağır bünyeye hükmettiğinde, herhangi başka bir meşguliyetten daha çok doldurur yaşamı…Böylece kölelik başlar, tembellik köle eder kendine…
Tembelliği anlatan çokça söz var atalarımızdan gelen…Bazen düşünüyorum da yaygın bir hastalık mıydı bu geçmişten bulaşarak bizim zamanlara ulaşan…
Nasihat istersen tembele iş buyur.
Tembele bulut dahi yük olur.
Tembele kapıyı ört demişler, yel eser örter demiş.
Çalışmak ekmek, tembellik kıtlık getirir.
Fakirlik ayıp değil, tembellik ayıp…
Gelelim sonra yaparımcılara…İşin ertelenmesi, sonraya ötelenmesi o işin bereketini kaçırıyor. Bir iş şimdi yapılmadı mı, daha sonra yapmak daha pahalıya patlıyor. Herkes çok yoğun, herkes çok çalışıyor ama nedense işler hiç zamanında bitmiyor. Yoğunluk süsü ile bezenmişler ve -mış gibi yapanlar ordusu memleketin çoğunluğunu oluşturmaya başlıyor. Kimse kimsenin yüzüne bakmıyor işine bakıyormuş gibi yapıyor.
Bıkkınlık, yılgınlık, tembellik giderek ruhumuzu sarıyor. Çalışırsak da bi şey olmuyor çalışmayınca da inancı tırmanıyor. Tehlikeli bir virüs bu, üretmemiz gerekirken çalışmamız gerekirken ülke olarak en fazla kalkınmaya ihtiyacımız varken çalışanların sayısı çalışmayanları artık besleyemiyor.
Üretmek hangi yaşta olursak olalım…
Çalışmak, işe yaramak, senin de çorbada tuzun olduğunu bilmek…Yorgun düşsen de ruhun da tatlı bir huzur, vicdanın da bir tüy hafifliği.
Tembel insanlar az çalışıp çok kazançlı olmayı düşünürler, kazançlı olanlar ise çok çalışmalarına rağmen tembellik yapıp yapmadıklarını…
Tembellikten kurtar yakanı…
Çalış ve güven…