Bir süre politikadan uzak durayım diyorum, yazılacak o kadar çok memleket-şehir meselesi var, o mevzulara gireyim diyorum… Ama nerdeee… Öyle gelişmeler oluyor ki, yazarken siyasete girmezsen kendini dünyanın dışında kalmış gibi hissediyorsun.

Yeniden yazalım:
7 Haziran'dan 1 Kasım'a, 5 aylık bir süre içinde AKP'nin oylarını 4.4 milyon artırarak yüzde 49.4'lük bir destek ve 316 milletvekiliyle tek başına iktidar olması olağanüstü bir başarıdır. Ama bu başarının nedenleri unutulmamalı… Canlı bombalar, beyaz toroslar, korkunun kazanması için harcanan trilyonlar görmezden gelinmemeli. Kürtlerin varoşlarda yaşayan kesiminin kendi partilerini sattıkları da… Özellikle Kürt nüfusun yoğun yaşadığı büyük kent çeperlerinde Belediyeler beş ay boyunca ' hayırsever vakıf' olarak çalıştılar. AKP'nin artan oyunda en büyük başarı AKP'li belediyelerindir diye düşünüyorum. Yine unutmayalım, AKP tek başına iktidar oldu ama ne tek başına anayasayı değiştirecek 367 sandalyeye ne de referanduma götürmesine yetecek 330 sandalyeye ulaşabildi… HDP'liler fikir değiştirmezse – ki bundan emin değilim- Anayasa için işleri pek kolay değil. Seçim sonrası IPSOS'un yaptığı araştırma da gösterdi ki, yurttaşların yüzde 57'si başkanlık sistemine karşı ve yalnızca yüzde 31'i ondan yana. Anayasanın değişmesini isteyenler ise yüzde 63… Başbakan 'Birinci maddemiz Başkanlık değil' diyerek enteresan bir sinyal verdi.

Yeniden yazalım:
1 Kasım diğer partiler için ise hezimettir... En çok MHP ve HDP için hezimettir ama bu iki parti yerine, CHP'nin hep üzerinde taşıdığı 'iç-karışıklık' dinamiği her hangi bir dış dinamiğe gereksinim duymadan harekete geçivermiştir. Şu günlerde CHP'nin dışarıdan görünüşü hiç de sağlıklı değil, bu sağlıksızlığı yaratan da başka partiden gelmiyorlar…

CHP 7 Haziran'da ve 1 Kasım'da halkın somut ekonomik talepleri ve yaşanacak Türkiye üzerine kurduğu propagandasını, Kılıçdaroğlu'nun ağzından, saygı duyulacak bir sağduyu ile sürdürdü. Ama bu yetmedi, yetmiyor, yetmeyecek, yetmez. Kılıçdaroğlu gitse de, kalsa da Türkiye'de CHP'nin alabileceği oy oranı bence bu kadar… Belki bir iki puan aşağı, bir iki puan yukarı…

Türkiye'nin belki de gerçek anlamda 'Çağdaş ve Merkez' bir partiye ihtiyacı var. Belki de başka bir partiye… CHP gelişmesi öngörülen bir toplumun çağdaş insan kavramı üzerine kurulmuş bir proje ortaya çıkaramıyor. Çıkarsa da fazla bir şeyin değişeceği yok…

Açıkçası Kemal Kılıçdaroğlu için üzülüyorum. Sol kanatta oynuyormuş gibi duran CHP milliyetçileri bir yandan, bitmek tükenmek bilmez bir hırsla 'partiyi ele geçirme' sevdasına düşen eski hizip damarları öte yandan Genel Başkanı yıkmak için çaba harcıyorlar… Sonuç alacaklarını sanmıyorum ama yazık değil mi bu enerji kaybına…

Mujica'yı dinlemek…
CHP'liler birbirlerini yemek için harcadıkları enerjiyi 'birlik-bütünlük' için harcasalar… Böyle işlerle uğraşacaklarına 4 yıl sonra peşpeşe gelecek üç seçim için şimdiden kolları sıvasalar… Bir de şu Mujica'yı bir dinleseler… Uruguay eski devlet başkanı Mujica, İzmir'de ne demişti: 'Yenilgiler, zaferlerden çok daha öğreticidir.'

Hep beraber kulak verseler sevimli ihtiyara: 'Uruguay'da sol, birlik olması gerektiğini öğrendiği gün, ortak programlar yaratmayı, beraber yürümeyi öğrendiği gün kazanmaya başladı. Kazandık, çünkü birleştik. Farklılıklara saygı duyarak birlik olduk. Birleştiğinizde gerçek bir alternatif olmaya başlıyorsunuz. İnsanlar aptal değil. Hayatlarının ellerinden kaymasını istemiyorlar. Kimse boş laf, fikir tartışması istemiyor. Gerçek şeyler istiyorlar. Tartışma ve fikirler için değil, iktidar için kavga etmek gerekir. İktidara oynamak için güçlü olmak gerekir. Güçlü olmak büyük kalabalıklarla mümkündür. Oldukça basit ama solun bunu anlaması çok kolay olmuyor…'

Eğer konuşabilseydim, Mujica'ya şöyle derdim, 'Evet Türkiye'de de solun anlaması zordur… Ama siz de bilirsiniz Sayın Başkan, bir başka dünyanın mümkün olduğuna inananlar asla umutsuzluğa kapılmazlar… Bir başka dünya da her zaman mümkündür… Her şey yenilse umutlar, özlemler yenilmez!'