Felsefenin doğuşuna tanıklık eden Anadolu'da birçok düşünür yetişmiş, Anadolu'nun zengin uygarlıklarından beslenen bu düşünürler insanlığın da gelişimine önemli katkılarda bulunmuşlar. Bazen bu köşede de anarız Anaksagoras'ı, Thales'i, Pisagor'u…
Hayatı boyunca Anadolu'nun bu köklü düşünce geleneğiyle çağdaş felsefe arasında da köprü oluşturan sevgili hocamız Prof. Dr. Ahmet Arslan'ı dinledik önceki gece Ege Üniversitesi Etnoğrafya Müzesi'nde… Prof. Dr. Öcal Özbilgin'e de çok teşekkür ediyoruz iki yıldır düzenlediği benzer etkinlikler nedeniyle…
Biz şanslı nesiliz, biz lisede okurken mantık ve felsefe derslerimiz vardı, yaşıyorlarsa Allah uzun ömür versin, ölmüşlerse rahmetini esirgemesin hocalarımız bize felsefenin durağan ya da geçmişe dönük bir etkinlik değil, sürekli gelişen ve insanın gelişimini sağlayan değerli bir araç olduğunu da öğretmişlerdi… Hayatımızı şekillendiren budur zaten…
Ahmet Arslan'ın bütün kitaplarını okudum, sık sık da başvurduğum bir düşünürdür Hocam.
Hocam konuşmasında Doğu ile Batı'nın felsefe açısından farkını ortaya koyarken antik Yunan'da teşkilatlanmış bir ruhban sınıfının olmamasını en önemli etken olarak gördüğünü söyledi. Ruhban sınıfı demek kitap-defter meselesi demek… Gerek felsefenin tarihte ilk kez İyonya bölgesinde doğduğu, gerekse onun esas karakterini akılcı ve doğacı özelliğinin teşkil ettiği, yani ilk defa onunla birlikte mitostan logosa, mitolojiden felsefeye geçildiği görüşünü yineledi.
70 yaşını aşmış bir delikanlı olarak Ahmet Arslan'ı dinlerken onun 'felsefe nedir?' sorusuna verdiği 'adam olmaktır' sözü üzerine düşünüyorum bu yazıyı kaleme alırken…
İnsanlık, bilim, teknoloji, ulaşım ve iletişim olanakları yönünden çok ileri noktalara ulaşmıştır. Kabul. Bilimdeki ilerlemeler, binlerce yıllık tabuları yıkmış, düzenli gelişmenin, engin bir düşünce ve deneyim birikiminin önünü açmıştır. Buna da kabul. Bilgi, tüm insanlığın yararlanabileceği biçimde evrenselleşmiştir. Kabul… Ama felsefe olmasaydı?
Soğuk Savaşın sona ermesiyle ulusları yapay olarak birbirinden ayıran bölünmeler, küreselleşmenin önündeki önemli engeller ortadan kalkmış, insanlık evrensel barış ülküsüne hiçbir zaman olmadığı kadar yaklaşmıştı… Trump seçildiğinden beri bundan pek emin değilim açıkçası…
Bu köşede defalarca yazdığım gibi Arslan, Aristo'nun 2400'üncü yılı kutlamalarını çok önemsiyordu… Memleket önemsememiş ne gam… Bilimin gerçek anlamda kurucusu, insanlığın 'ilk öğretmen'i ve 'filozof'u gibi sıfatlara sahip olan Aristoteles'in ruh kuramından ahlak felsefesine; siyasete ilişkin görüşlerinden retorik ve poetike kadar tüm düşüncelerini ben şahsen Arslan'dan öğrendim… Aristoteles'in öğretisini ve yöntemini 'kendisi bir bilim olmaksızın bilime en yakın olan felsefe' olarak niteler Ahmet Arslan…
***
Ahmet Arslan, Büyük Atatürk'ün 'Özgürlük Benim Karakterimdir' sözünü çok benimsediğini söylediğinde bir kez daha felsefenin, aynı zamanda özgürlük ve bireyin özgürleşmesiyle ilgisi olduğunu düşündüm.
Ne güzel dedi hocam: Özgürlük, yalnız yasalarla tanınmış bir kavram değil, felsefi yönden de içi doldurulması ve sürekli olarak geliştirilmesi gereken bir kavramdır. Bunun da ancak felsefi yaklaşımla olanaklı olabileceğini düşünüyorum.
Ama en çok merak ettiğim soruyu da sorma fırsatı verdi bu toplantı.
Hoca'ya soru cevap aşamasında sordum: 'Şaşırıyor musunuz'… 'Bu çok kötü bir soru' dedi ve ekledi Ahmet Arslan: 'Hayır herkesi anlıyorum, ama şaşırmıyorum… Ama şaşırmadığım için mutluyum…'
Salondan çıkarken aklımda şu söz dönüp duruyordu: 'Felsefe adam olmaktır' …