Atatürk Stadı'nda 2. Lig Kırmızı Grup'ta bir final maçı izledik. Lig lideri Bandırmaspor ile ikinci Göztepe'nin sözüm ona puan mücadelesi… Puan kazanmak için her şeyi uygun gören futbol anlayışı ile her ne kadar yönetimi şöyle güçlü olsa, kadrosu böyle güçlü olsa da sahipsiz futbolumuzun sahipsiz İzmir temsilcisi…

Oysa her şey çok güzel başlamıştı. Türk futbolu seyircisizlikten kırılırken tribünlerde 10 bin 222 biletli seyirci. Göztepe tribünlerindeki yeni anlayışın göstergesi 'Küfür etme ettirme' pankartı… Takımın bu çağrısına uyan sarı kırmızılı futbolseverler… 35. dakikadaki muhteşem ışık şovu… Sahada zevk veren bir futbol. Beraberlik golünü yedikten sonra bile futbolcuların alkışlanması, rakibe ve diğer dış etmenlere en ufak bir sataşma olmaması, ikinci yarıya başlarken futbolcuların tribünlere çağrılıp alkışlanması…

Göztepe tribünlerinde görmeyi özlediğimiz tablolardı. İnanıyoruz ki, Bandırmaspor aynı skoru mertçe bir futbol anlayışıyla alsaydı, o tribünler aynı alkışı 4-1'lik skora rağmen konuk takıma da gösterirdi. Bandırmaspor yaşananlar olmasaydı belki her şartta maçı kazanabilecekti o da olayın bir başka boyutu... Göztepe kötü günündeydi ya da rakibi çok iyiydi. Bu tabloyu değiştirmek için yapabildikleri yetirli değildi. Bunlar konu değil.

Ne var ki bordo beyazlı takım daha 55. dakikada yere yatıp, önüne gelen topu vurup, rakibe paça kasnak dalarak puan uçurmayı kendine yöntem olarak belirleyince ve sahada bunlara göz yummaması için görevlendiren hakem dörtlüsü de aciz kalınca olanlar oldu.

Göztepe'nin bariz penaltısında Samet Kartal'ın düşürülmesini aldatma olarak niteleyen Samsun Bölgesi hakemi Ercan Hellaç, son 35 dakikayı yerden kalkmadan geçiren Bandırmasporlu futbolcuların anti futbol anlayışı karşısında aciz kalırken, maç sonunda da onca duraklamaya karşın sadece 4 dakika uzatma verilmesi futbol adına bir skandaldı. Tabi olanlar da oldu.

Tüm emekler boşa gitti. Gelsin cezalar, gözaltılar, bozulan moraller, kaybolan istatistikler… Suçlu sadece çileden çıkan taraftar mı?

Hellaç'ın yardımcıları Ordu'dan Metin Cebeci ve yine Samsun'dan Tuğrul Akkoyun da son derece uyumsuz ve basiretsiz bir yönetim gösterdi. Çorum Bölgesi'nden dördüncü hakem Celal Bayraklı da tüm bu olup bitenler karşısında sahadaki trioyu uyaracak onlara yön verecek, en azından salt 4 dakika uzatma kaldırmayıp 'Sezar'ın hakkını Sezar'a verecek' yeti de bir isim değildi. Hadi hakem dörtlüsü böyleydi de bu MHK ne iş yapardı, neredeydi? Doğrusu merak ediyorum. Yoksa ulusal maç arası deyip onlarda mı tatile çıkmışlar dı?

Bu mesleği yaklaşık 30 yıldır sürdürüyoruz. Türkiye'nin gelmiş geçmiş en büyük hakemlerinden biri de akrabamız. Yeterince hakem camiasının da içinde olduğumuzu düşünüyorum. Gencinden yaşlısına, nice başarılı dirayetli ya da gelecek vaad eden hakem tanıyoruz. Ancak adını yeni duyduğumuz bir dörtlünün lig lideri ile sahaya 10 bin taraftarı gelen ligin en köklü birkaç takımdan biri olan rakibinin maçına atanmasını kim nasıl açıklar bilemiyorum?

Süper Lig'de PTT 1.Lig'de maç yokken, neden bir üst klasman hakemi maça atanmaz? Bu futbol bu kadar sahipsiz mi? Futbolun sahibi yönetim kademesi koskoca İzmir'in koskoca bir camiasını '2. Lig'de' diye nasıl hiçe sayar? Ya da bunlar Türkiye gerçeklerine bu kadar uzak mı?

Sahipsiz futbol…

Dayısı olmayan, kendinden olmayan, bürokratı, ağır ağabeyi devreye girmeyen için sahipsiz. Basarsın cezayı, alırsın parayı, atarsın içeri taraftarı ya da kapatırsın sahayı iş biter.

Bu mudur? Budur!