Gecenin en yoğun karanlığı şafak sökmeye en yakın andır. Ardından gökyüzü aydınlanır.
Tıpkı bundan 17 yıl öncesinde olduğu gibi bir şafak vakti başlayan Antalya yolculuğu, gecenin siyahını ve Antalya semalarını sarı kırmızı renklere boyayan sevinç gösterileri arasında sakin bir İzmir sabahında şafak vakti sökerken, sonlanırken, yorgun gözlerde şu müjde vardı:
Göztepe ve dolayısıyla İzmir futbolu ve kenti artık Süper Lig'de…
Yıllar önce Avrupa'da destan yazan Göztepe, muhteşem seyircisi, kıvrak taktik manevraları ve günahıyla, sevabıyla koca bir sezonu kupayla taçlandıran sarı kırmızılı aslanlarıyla savaşıyor, savaşıyordu. Ve meşalerle patlayıcılarla 10 dakikada bir kesilen, (Basın mensupları neredeyse donuna kadar aranıp, bayanlarının parfümlerinin alınarak girebildiği stada ekmek arasında (!) giren… Antalya'nın tüm fırınlarında ekmek kalmasa o kadar malzemeyi içeriye taşıyamazsınız) ilk yarıda 17, ikinci yarıda 11 dakika uzatma oynanan ve neredeyse 150- 160 dakikayı bulan destansı mücadelede tam en karanlığa düştüğü anda Antalya çimlerinin üzerine şafak söktürmeyi başarıyordu.
Göztepe'nin müthiş zaferinin yarattığı sevinç dalgası Toroslar'ı, Akdeniz ve Ege yaylalarını aşıp dalga dalga Güzelyalı sahiline oradan da kentin değişik kesimlerine ulaşırken, Yalı adeta yanıyordu.
Göztepe tam 'herşey bitti' dendiği anda kadrosunda 'Süper Lig' apoleti takmayan futbolcusu bulunmayan, yönetimini Türkiye'nin en deneyimli antrenörlerinden Mustafa Denizli'ye teslim etmiş, on bin azılı taraftarıyla Göz Göz'ü durdurmak için her çareyi denen Es Es markasını alt ederken, Efsane'nin yaşayan üyelerini gözlerini yaşartıyor, sonsuzluğa ulaşanların ruhların şad ediyordu.
Şöyle olmuş, böyle olmuş… Şu tutukmuş. Bu etkisizmiş. İş önce bitebilirmiş. O top direkten dönmeseymiş. Rakip santradan nasıl kaçarmış? Değişiklikler daha erken yapılsaymış…
Tüm bunlar çılgın zafer naraları arasında yer yer meşale ateşinden kavrulmuş Antalya çimlerinin arasına karışıp yok olup gidiyordu. Finallerin usta gediklisi Yılmaz Hoca bir çırpıda üç futbolcuyu birden sahaya sürerken, cımbızla ayıkladığı aksayan dişlileri onarıp, yağlayıp yeni umutlarla takımını adeta sil baştan sahaya sürerken, Sandro'nun, Sinan'ın 8. Kupasını kaldıran Murat Akın'ın taze kuvveti önderliğindeki sarı kırmızılı aslanlar, aslanlar gibi savaşıyor ve Eskişehirspor'a sahayı dar ediyordu.
İşin penaltılara kalması Göztepe'nin son bölümde ortaya koyduğu müthiş savaşım adına belki haksızlıktı. Ne var ki, kaderin garip bir cilvesi olarak sezon boyunca tartışılan, hatta santradan bile gol yiyerek tarihe geçen Günay Güvenç, Göztepe'nin en büyük güvencesi oluyor. Kalpleri durduracak kaçan penaltıların ardından kurtardığı Eskişehir vuruşlarıyla 'Korkmayın kale ve Süper Lig güvende' diyor, zaferin de baş kahramanı oluyordu.
Göztepe'nin karanlık günlerinin üzerine bir güneş gibi doğan Altınbaşlar'dan aldığı kıymetli emaneti arş-ı alaya taşıyan Başkan Mehmet Sepil ve kurmaylarının emekleri, sezon boyunca özveriyle görev yapan personelin alın teri bu kez kupanın üzerine damlıyor, heba olmuyordu.
Bu kez başkanlarından, vekillerine, valisine, il müdürüne Göz Göz'ü Antalya'da yalnız bırakmayan protokol de kentin yazgısının değişeceği gerçeğinin, 'şeref tablosu'nu dosta düşmana gösteriyordu.
Başbakan İsmail'den, oğlu ünlü sanatçı Rıza Kocaoğlu'na, eski başkan, yönetici, futbolcular, tüm Göztepe'yi sevenler ve kent adına Göztepe'ye destek vermeye gelen dostlar yıllardır özlemle beklenen mutluluğa ortak olurken, yıllardır her dış söyleşi ortamında Demokles'in kılıcı gibi tepemize dikilen 'İzmir'in neden Süper Lig'de takımı yok?' sorusu da (dileriz bir daha sorulmamak üzere) tarihe karışıyordu. Buca'nın ardından 7 yıllık Süper Lig'in İzmir karanlığı da bir şafak vakti yerini güneşli güzel bir güne bırakıyordu.
Göztepe inanılmazı başararak, Altay'la başlayan kent zaferlerine bir yenisini ekleyip, kente sevinç, moral ve yeni atılımlar için güç verdi. Örnek teşkil etti.
Süper Lig'de kalıcı olmaya başarmak ödevi önce sarı kırmızılı armadanın sonra kentin görev defterine işlendi. Ardından Altınordu'yu Süper Lig'e taşımak, maddi sorunlarını çözmek ve stadına kavuşmak yolunda Karşıyaka'ya destek vermek… Altay'ın yarattığı güzel sinerjiyle birlikte iki tarihi İzmir armadasının yukarılara ve en tepeye taşımak için el ele vermek … İzmir'in son Süper Lig takımı Bucaspor'a omuz vermek… 'Süper Amatör'deki kentin adı İzmirspor' ayıbını temizlemek…Ve diğerleri için…
Eski husümetleri bir kenara bırakıp kent olarak tek yumruk olmak … Sadece kan lazım olduğunda, ya da hastane koridorlarında, cenaze törenlerinde bir araya gelebilme erdemini yaşamın her alanında gösterebilmek, (Tıpkı dünyadaki en keskin rekabetteki Barcelona'nın Real Madrid'i kutladığı gibi) başarıyı alkışlamak… Rekabeti rakibin kötülüğünü istemek, eski hesapları ısıtıp ısıtıp ortaya sürmek ya da ayağından çekme olarak görmemek, rekabetin ötesinde renklerin kardeşliğine ve belki de dünyanın hayran olduğu İzmirli sağduyusu ve hoşgörüsüne ulaşabilmek… 'Mustafa Kemal'in Askerleri' ve İzmir Marşı artık Süper Lig'de' yi kabullenmek, bu koroyu gelecekte daha güçlendirmek gerçeği önümüzde.
Tebrikler Göz Göz . Kutlu olsun İzmir…
Yorgun kent yeni şafak operasyonları bekliyor, haberiniz ola…