İzmir’in iki dönem belediye başkanlığını yapan, zaman zaman hem İzmir, hem Türkiye gündemine dair görüşlerini ‘akil adam’ gibi her siyasi partiye eşit mesafede dille aktaran Burhan Özfatura, yazarımız Gönül Soyoğul’un sorularını yanıtladı. İzmir’in din ile olan ilişkisinden yerel yönetimlere, barış sürecinden ekonomiye çarpıcı/samimi açıklamalarda bulundu. İşte o söyleşi…
'Yarım asırlık hayatımda mesleğim nedeniyle tanıdığım çokça insan arasında beni en fazla şaşırtan isimlerin başında gelir Burhan Özfatura...
Nevi şahsına münhasırdır... Ezeli, ebedi muhaliftir! Allah'tan korkar, iktidar sahiplerinden korkmaz. Sahicidir, vicdanlıdır. Alabildiğine şefkatlidir. Başı sıkışıp yardım isteyene kapısını asla kapatmayan elinden gelenin en iyisini yapmak için çırpınandır.
Büyükşehir Belediye Başkanlığı yaptığı ilk dönemde belediye muhabiriydim… Çalışanlarına, personeline karşı ne kadar demokrat olduğuna; yanında çalışan onunla aynı siyasi görüşü paylaşmayan insanların sözlerine gerçekten değer verdiğine bizzat tanıklık ettiğim insandır. Öğrencilerinin dediği gibi, 'Dışı yeşil içi kırmızı' dır.
Oy kaygısıyla konuşan siyasilerden, insanlardan, tepişmelerden içim bayılmış olacak ki politik kaygı gözetmeden doğru bildiğini söyleyecek, içinden geçenleri olduğu gibi anlatacak/ aktaracak bir insanla konuşmak istediğim için Burhan Özfatura'nın kapısını çaldım... Mütevazı ofisinde saatlerce oturduk, konuştuk, söyleştik.'
Bu satırları üç yıl önce Egedesonsöz için yaptığım röportajın başında söylemiştim. Burhan Bey ile ilgili görüşlerim hiç değişmediği için bir kez daha tekrarlamaktan beis duymadım. Katılmadığınız görüşleri olsa dahi; söylenenlerin hesapsız kitapsız söylendiğini, siyasi bir beklenti güdülmeden konuşulduğunu, siz de hissedersiniz umarım…
GÖNÜL SOYOÐUL: Söyleşiye taze bir İzmir tartışması ile başlamak istiyorum. Biliyorsunuz Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez yeni İzmir İl Müftüsü Ramazan Muslu'nun göreve atanmasıyla ilgili olarak kente geldi ve tartışılan bazı cümleler kurdu. Dedi ki Sayın Görmez: 'İzmir'in farklı bir dindarlığı var. Bu dindarlığın irfan geleneğine ihtiyacı var. Öyle olduğu için tasavvuf profesörünün irfan geleneğinden geçmiş birinin İzmir'e müftü atanması tesadüf değil'. Biz sizi dindar bir belediye başkanı olarak bildik, tanıdık. Sizin de İzmirlileri iyi tanıdığınızı düşünerek soruyorum, İzmir'in farklı bir dindarlığı var ne demek?
BURHAN ÖZFATURA: Şimdi ben Diyanet İşleri Başkanı'nı tanıyorum. Dostluğumuz da var. Çok nazik, beyefendi ve iyi yetişmiş bir insan. İlla menfi yorumlar yapmak gerekmiyor. Bir kere şunu çizelim: İzmir kültür düzeyi açısından Türkiye'nin tüm şehirlerinin üstünde… Yabancılarla temas açısından da diğer dinlerle temas açısından da yine aynı şekilde... Türkiye ortalamasının çok çok üstünde… Şimdi orada iki şey var. Bir, klasik dindarlık belirli kalıplarla, iki, aslında işin ruhuna nüfuz etmek… Yani bilgi düzeyi daha yüksek olanların dindarlığı elbette daha üst düzeyde oluyor. Namaz, oruç vb. görevler bizim Allah'a karşı borcumuz ama bunların bizde bir iz bırakması lazım. Yani Peygamber Efendimiz ne buyurmuş, 'Ben güzel ahlakı yükseltmek için geldim' diyor. Yani sen istediğin kadar namaz kıl, oruç tut, eğer üzerinde kul hakkı varsa bunların sana hiçbir faydası olmuyor. Burada kastettiği, İzmir'in dini özellikleri açısından bir menfi faktörü yok. Tıpkı bir ara münakaşa edilen bir 'Gavur İzmir' lafı gibi. O 'Gavur İzmir' lafı nereden geliyor? İzmir Cumhuriyetten önce gerçekten nüfus olarak da ekonomik-kültürel olarak da Türklerin ve Müslümanların hiç etkisinin olmadığı bir şehirdi. Yani İzmir şahsiyetine Cumhuriyet'le kavuştu. Bizim sayıca çoğunluğumuz, ekonomiye, kültüre vs. damgamızı vurmamız Cumhuriyetten sonradır. O 'Gavur İzmir' lafı 1923 öncesine ait bir şey. Nitekim Yunanistan'ın buraya göz koymasının temelinde bu vardı. Kendi malı olarak görüyordu. Diyanet İşleri Başkanı, bize daha üst düzeyde, felsefi demeyim de daha detaylara inen bir dindarlığı geliştirmek için bu yeni müftümüzün yararlı olacağını ifade etmek istemiş. Burada ben menfi bir yorum görmüyorum.
SOYOÐUL: Peki irfan geleneği ne demek?
ÖZFATURA: İrfan geleneği işin daha detayına inebilmek demek... 'Kocakarı imanı' derler; olduğu gibi hiç analiz etmeden motamot uygulamaktır bu… Bunu küçümsemiyorum ama İslam'ın şeyi var. Bir saat tefekkür yani analiz yapmak, bin saat ibadetten daha hayırlıdır diyor. Alimlerin mürekkebi şehitlerin kanından daha değerlidir diyor. Allah'tan en çok korkan ilim sahipleridir diyor. Şimdi bu düzey ideal bir düzey... Standart bir düzeyden daha ideal bir düzene geçmek, ancak irfan sahibi olmakla yani bilgi sahibi olmakla kendimizi geliştirmekle oluyor. Bakın mesela, eski büyük İslam alimlerinin - İmam Gazali, İmam Rabbani - hepsi İslami ilimlerde süperstar olduğu gibi tıpta, astronomide, geometride ya da birtakım müspet ilimlerde de süper stardır. İlimle iman bir kuşun iki kanadı gibidir demiş Peygamber Efendimiz... Din olmazsa diğeri bir işe yaramıyor. O bakımdan ilmi bilgilerle, irfanla takviye edilen dini inanç çok daha üst düzeyde oluyor.
SOYOÐUL: Peki sizin gerek başkanlığınız döneminde, gerekse sonrasında İzmir'in dindarlığıyla ilgili bir rahatsızlığınız, kaygınız, bu konuda size batan bir şey oldu mu?
ÖZFATURA: Asla. İzmir ne cami sayısında, ne diğer şehirlere göre cemaat sayısında ne de uygulamalarda herhangi bir menfi faktör yok. Bunun fazla reklamını yapmıyor. İdeali de budur zaten. İdeali Allah'la kendi aranda cereyan etmesidir. Mesela sen benim manevi kızımsın, ben sana özel konuşmalarda birtakım tavsiyelerde bulunurum ama sana karışma hakkım yok. Allah bize irade vermiş, yani herkes kararı kendisi verecek. Bu bakımdan İzmir'de bir rahatlık, hoşgörü var. Özel hayatında, sevdiğimiz insanların 'şöyle şöyle' yapmasını isterim de ama onun göreve tayininde bu bir faktör olamaz. Allah sadece Müslümanların değil Alemlerin Rabbi... Peygamberimiz sadece Müslümanlara gelmedi. Bütün insanlara rahmet olarak geldi. Onun için biz şu veya bu gerekçeyle insan ayrımı yapamayız. Sevdiklerimize tavsiyelerimiz olur. Ağabey tavsiyesi…
SOYOÐUL: Peki bugünkü iktidarın bu dediğiniz Müslümanlık anlamında bir iktidar sürdürdüğünü düşünüyor musunuz?
ÖZFATURA: Ben tabii AK Parti'nin Sayın Başbakan dahil en üsttekileri 30-40 senedir tanıyorum. Hepsini de seviyorum. Ama birçok hareketlerini de tasvip etmiyorum. Dikkat ederseniz de hasbel-kader yazdıklarımızda iktidarı çok açık, net bir şekilde tenkit ediyorum. Ayrıca da en az haftada 10-15 tane buradan mektup gönderiyorum ilgili bakanlara ve Başbakan'a. Çünkü doğru söylemek zorundayız. Yani hatırlarsan benim hep tekrarladığım bir hadis-i şerif vardır. 'Allah sevdiği yöneticilere açık sözlü danışmanlar lütfeder. Sevmediklerine dalkavuklar musallat eder.' Şimdi AK Parti'nin şu anda en büyük handikabı Sayın Başbakan'ın etrafında ona gerçekleri söyleyecek, ona karşıt fikirleri ortaya koyacak bir babayiğit danışman yok. Yani o yüzden de çok fazla hata yapılıyor. Çok fazla tek merkezden yönetiliyor. Yani şimdi istişare esas... Ne Başbakan'ın ne belediye başkanının her şeyi bilmesi mümkün değil. On yıl boyunca hatırlarsan sen gazeteci olarak hep benim yanımdaydın, şahit oldun; 'Ben bilmem ama ben bileni bilirim' dedim. Şimdi bakıyoruz bütün kararlar sadece Sayın Başbakan'ın arzu ve iradesi çerçevesinde şekilleniyor. Etrafındakilerde onun ağzına bakıyor, ondan sonra da yanlış da yapsa hatalı bir laf etse, onu daha pohpohlamak için yanlışa yanlış katıyorlar. En tasvip etmediğim olay, Türkiye'nin huzura ihtiyacı var kardeşim! Türkiye'de bir Başbakan muhalefet partilerinin başıyla, genel başkanlarla oturup kahvaltı etse, yemek yese, evine gitse, evine çağırsa, ne olur? Çünkü biz yukarıya bakan bir toplumuz... Yani dikkat edin yukarıdaki huzur! Biz bunu yaşadık. Vecdi (Gönül) Ağabey İzmir Valisi'yken biz onunla 'abi-kardeş' gibiydik ve 12 Eylül'den sonra olmasına rağmen İzmir'de çok harika bir huzur ortamı oluşmuştu. Niye? E vali-belediye başkanı kol kola, omuz omuza güçlerini birleştiriyor, birbirlerine destek veriyor. Herkes buna ayak uydurdu. Şimdi ben Kemal Bey'i de tanıyorum. 35-40 senedir, meslektaşımız. O'nu hasbel-kader rahmetli Özal'a, Bağkur Genel Müdür yapması için biz tavsiye ettik. Rahmetli Altan Tufan genel müdürdü, benim kardeşim gibiydi. Ve Kemal (Kılıçdaroğlu) Bey, bu görevde çok da başarılı oldu. Yani şimdi açıp da telefonu Başbakan, 'Kemal Bey, akşam size çay içmeye geleceğiz. Herhalde yanına da bir şey ikram edersin' dese fetheder kardeşim. Bir gün de açıp 'Devlet Bey, sana çay tiryakisi diyorlar. Gel bakalım bir de bizim çayımızı iç. Notunu ver' dese... Biz bunu hasbel-kader; 94-99'da biliyorsun 10 tane belediye başkanıydık, -1 ana, 9 da yavru başkan - , 4 ayrı parti ama bir aile gibi olmuştuk. Yani yüz yüzden utanır. Oturup da ayda bir iki ayda bir Köşk'ün bahçesinde şöyle kravatsız, kollar sıvalı bir piknik yapsalar, çoluk çocuk torunlar bu tarafta onlar bir tarafta, genel başkanlar da bu tarafta; 'Kardeşim bu terörü ne yapalım' diye Başbakan sorsa fena mı olur? 'Suriye meselesini ne yapalım?' dese. Herkes vatanını seviyor. Herkes bu ülkede huzur için çalışıyor. Niye kavga ediyorlar? Kavga edince bütün ülke geriliyor…
SOYOÐUL: Sürekli bir kutuplaşma hali…
ÖZFATURA: Ben İzmir'de danışmanlık yapmadığım için sık sık İzmit'e Bursa'ya ve İstanbul'a gidiyorum. Herkeste bir gerginlik var. Bu milleti bu kadar germeyin birader ya! Şimdi bence Tayyip Bey çok daha hoşgörülü, çok daha dışa açık tavır sergilese bana göre ne BDP'ye ihtiyacı kalır, ne bir başkasına. MHP'si de CHP'si de ülke yararına olan her konuda onun yanında olur, destek olur. Bence en büyük hata o. Kimse de ona bunu söylemiyor. Medyada da söyleyemiyorlar veya söylemiyorlar…
SOYOÐUL: Söyleyenlerin de bir şekilde defteri dürülüyor mu diyelim, bertaraf ediliyor mu?' En son Hasan Cemal olayı... Kürt meselesinde Başbakan'a en fazla destek olan isimdi ama gitti!
ÖZFATURA: İkide bir gene Peygamberimizin bir hadisini söylüyor Başbakan, 'Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır' diyor. Şimdi söyleyeceksin ve karşı taraf da bunu olgunlukla karşılayacak.
SOYOÐUL: Siz Başbakan'a söylüyor musunuz? Yazıyor musunuz?
ÖZFATURA: Tabii yazıyorum. Bizim çocuklar, damat ve diğer ekip bana çok güzel bilgiler de veriyorlar. Onları ilgili bakanlara ve ilgili olduğu takdirde Başbakan'a yolluyorum okusun diye.
SOYOÐUL: Hiç geri dönüş alıyor musunuz? Telefon ediyorlar, cevap veriyorlar mı?
ÖZFATURA: Başbakan etmiyor ama ilgili bakanların okuduğunu biliyorum.
SOYOÐUL: Siz Sayın Kılıçdaroğlu'na da rapor/bilgi gönderiyordunuz değil mi?
SOYOÐUL: Siz Sayın Kılıçdaroğlu'na da rapor/bilgi gönderiyordunuz değil mi?
ÖZFATURA: Gönderiyorum… Yani Allah'ı var Kemal Bey Genel Başkan seçildikten birkaç gün sonra nezaket gösterip aradı üstelik 'Ben senin dilini, sivriliğini biliyorum, lütfen bundan bizi mahrum etme. Bu hengamede hatalar yapabiliriz, yanlışlar yapabiliriz, uyarılarına minnettar olurum' dedi. Onun SSK'dan getirdiği bir sekreteri var Meclis'teki odasında… 'Parti merkezinde gelen giden telefonlar çok vardır. Oraya gönder, daha rahat ulaşsın' dedi. Ve ona da ben gönderiyorum. Allah razı olsun, arada sırada telefonla da konuşuyoruz. Amacımız bir. Herkes bu ülkenin huzuru için çalışıyor. Bu ülke halkının daha mutlu olması için çalışıyor. Aramızda tabii herkesin birbiriyle yöntem farkı olabilir. Hepimiz doktoruz. Sen diyorsun ki ilaçla tedavi, ben diyorum ki pis gırtlağını tutsun diyetle tedavi, öbürü diyor ki ameliyat edelim. Ama üçümüz de hastanın şifaya kavuşmasını istiyoruz. Oturup beraberce konsültasyon bize en ideal çözümü buldurur.
SOYOÐUL: Üstelik de tek parti olmak gibi bir avantaj varken...
ÖZFATURA: Bunu bize Rahmetli Özal öğretti. Turgut Ağabey, yani ona hiçbir zaman 'sayın başbakanım' demedik yalnızken. 'Ağabey saçmalama sen deli misin?' falan diye konuştuk. O da bizi hep hoş gördü. Bize hep böyle gıcık gıcık fikirleri ortaya atma şansı verdi. Allah ve Türk halkı Tayyip Bey'e hakikaten çok büyük bir fırsat verdi. Bu fırsatı israf etmek çok ciddi manevi vebal getirir.
SOYOÐUL: Fırsatı israf ettiğini düşünüyorsunuz…
ÖZFATURA: Düşünüyorum tabii. Şimdi Türkiye'de rahmetli Şefik İnan Mülkiye'de ilk derste, istatistiğe gelmişti. 'Yalan, kuyruklu yalan, istatistik' demişti. Yani rakamları kötü niyetle analiz ederseniz, buradan inanılmaz yalanlar çıkar. Şimdi Türkiye'de bir kere kayıtlı ekonomiden büyük kayıt dışı ekonomi var. Toplanması gereken verginin 3/1'i toplanmıyor. Şimdi sen bu belirsiz yani tabanının sağlam olmadığı bir ortamda bana kalkınmadan, vergi gelirlerinden falan bahsedersen, ben sadece gülerim. Hasbel-kader bunları okumuş bir insan olarak. Yani Türkiye'deki rakamlar cilalanmış rakamlardır. Türkiye maalesef borsa, faiz, döviz kuruna bağlanmış sıcak paranın ciddi baskısı altında. Özelleştirmelerle en stratejik şeyleri yabancılara satmış…
SOYOÐUL: Siz üç yıl önce de ki, o zaman henüz 7 yıllık bir iktidardı. AK Parti'nin terör ve ekonomi konusunda başarılı olamadığını söylemiştiniz. Şimdi de söyledikleriniz ekonominin yine iyiye gitmediği…
ÖZFATURA: Kalkınmanın motoru nedir? Üretimdir. Üretimin doğurduğu istihdamdır. Canım kızım, senin ihracatın ithalatın yüzde 50'sini bile karşılayamıyor. Yani senin ihracatın 500 milyar değil 1 trilyon dolar olsa daha kötü. 100 milyar dolarlık ihracatta 50 milyar dolar açık veriyorsan 250 milyar dolar 500 milyar dolar açık vereceksin. Bunu nasıl kapayacaksın? Dahili işleme rejimiyle bütün ara sanayiyi mahvettiler. Bir bakın ürettiğimiz her şeyde otomotivden beyaz eşyaya kadar biz Çin'i ya da ona benzer ülkeleri zengin ediyoruz. Sadece montaj yapıyoruz Türkiye'de. Şimdi ben buna (ekonominin iyi olduğuna) inanamam.
SOYOÐUL: Vatandaş da şikayetçi, şaşkın…. Makro işler çok iyi olabilir ama benim cebime bir şey yansımıyor diyor. Esnaf da öyle, ücretli de…
ÖZFATURA: Türkiye'deki dolar milyarderi sayısı artıyor. Neden artıyor? Sadece 10 yılda 600 katrilyondan yani eski tabir 600 milyardan fazla faiz ödendi. Faiz vergiye tabi mi? Değil... Kimin cebine gidiyor? 3 bin ailenin cebine gidiyor. Yani gelir dağılımı inanılmaz bozuldu. Efendim 'işsizlik düştü' diyor. Ya nasıl düştü? Benim burası maalesef İş ve İşçi Bulma Kurumu gibi ama eskiden bari günde bir iki tane kırmızıçizgi çizer Allah'ıma şükrederdim, şimdi kimi arasam benden fazla ağlaşıyor. Yani istihdam hacmi falan artmadı. Halbuki İzmir gibi bir yerde işsizliğin olması utanılacak bir şey... Bir takım basit tedbirlerle, hem belediyenin lokomotifliğiyle hem de devletin bazı destekleriyle çok ciddi bir istihdam politikası yapılabilir. İşte bakın beraberdik seninle Ege-Kent ve Evka'ları yaparken… Bir sene sonra kahvelerden adam toplamaya başladık. 'Tembellik etmeyin gelin çalışın' diye. Şimdi o tür bir toplu konut olayı yok. Bir Aliağa, gemi inşaat sanayi için inanılmaz bir imkan... Tersanede bir kişi çalışınca yan sanayide 7 kişi çalışıyor. Ciddi bir planla orada yüz bin kişiye iş bulursun. Sadece laf üretiyoruz. Sadece kavga ediyoruz. Vergi politikası kadar şu an yanlış politika yok. KDV ve ÖTV ne oldu? Araba sayısı 3.5 milyon arttı. Akaryakıt sarfiyatı düştü. Cumhuriyet tarihinin en büyük kaçakçılık dönemini yaşıyoruz. Sigara, akaryakıt, uyuşturucu, silah, çay, tuz, şeker Çin malı… Aklına ne gelirse... Gümrükler kevgir demiyorum; çünkü kevgirde biraz su kalıyor. Gümrükler, bizim kanalın tıkanmamış halinin borusu gibi… O zaman milli ekonomi mi kalır? Gümrüklerle ilgili hiçbir tedbiriniz de yok. Sadece seyrediyorsunuz.
SOYOÐUL: Ekonomi böyle, ya terör konusu? Bugünlerde biliyorsunuz barış havası esiyor. Akil adamlardan bahsediliyor… İzmir'den mesela sizi gösterseler olur musunuz?
ÖZFATURA: Ben akil adamlar olayına inanmıyorum. Bu konuda Meclis'in devreye sokulmasının, muhalefet partilerinin ve iktidar partisinin oturup beraberce bir liste hazırlamasını istiyorum. Kusura bakma sen de bir medya mensubusun ama medyanın bir kesimi kendine yandaş, halkına uzak tipler. Tamam adam iyi artist, iyi şarkıcı olabilir ama kusura bakma akil adamın bir ağırlığı var. Sözünün bir değeri olacak. Bu, işi sulandırır. Zaten PKK'nın samimiyetine ben inanmıyorum, kimse kusura bakmasın.
SOYOÐUL: Siz bu barış görüşmelerine sevinmiş görünmüyorsunuz…
ÖZFATURA: Hiç sevinmedim. Barış için 5 vakit de dua ediyorum. Her evlat - Allah korusun - kimin evladı olursa olsun bizim ciğerimizden kopan bir parçadır ama şimdi bakın, İdris Naim Şahin çok başarılı bir İçişleri Bakanlığı yaptı, PKK'ya karşı çok ciddi darbeler vurdu, adamı görevden aldılar. Şimdi bu, o darbe alan PKK için bir zaman kazanma dönemi olabilir. Ve hakikaten binlerce insanın katili şimdi İmralı'da kahraman haline getirildi. Allah korusun tamam Sayın Başbakan aksini söylüyor ama daha sonra ev hapsi gelecek diyorlar. BDP'liler halkı, ülkesini seven insanları tahrik etmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Ben bu BDP'ye ve PKK'ya güvenerek sağlıklı bir olayın cereyan edeceğini çok zayıf görüyorum.
SOYOÐUL: Ama böyle söylerseniz şimdi diyecekler ki, sen barışa karşı mısın? Kan dökülmesini mi istiyorsun? Yeni moda bu çünkü!
ÖZFATURA: Sözümün ilk başında ne dedim? Biz 10 yıllık belediye başkanlığı döneminde şehit ve gazi aileleriyle etle tırnak gibi olduk. Onların bütün dertlerine çare olmaya çalıştık. Olur mu? Hepimizin evladı, yakını var. Ben bunu ister miyim?
SOYOÐUL: Barış sürecinde karşı olduğunuz ve sizi sevindirmeyen olay ne?
ÖZFATURA: Şeffaflık yok. Kimse bir şey bilmiyor. Sayın Başbakan'ın dışında, Başbakan yardımcıları dahil kimsenin bir şey bilmediğini düşünüyorum, görüyorum. Yani benim 70'li yıllardan kardeşim gibidir Bülent Arınç... O konuşuyor 'Şimdilik sormayın' diyor. Sorsalar bilmiyor çünkü. Kimse bilmiyor. Bu demokrasi değil. Şu anda milletin bir anayasa talebi var mı? Millet iş, aş ve huzur istiyor kardeşim. Anayasa değişikliğini, biz entel dantel geçiniyoruz biz dahi istemiyoruz. Neden? Bir de benim hazmedemediğim inanılmaz bir Türk düşmanlığı var. Kardeşim adam 'Türk'üm doğruyum'a tahammül edemiyor. AKP'li Diyarbakır milletvekili çıktı kürsüde '80 yıllık zulüm bitti' dedi. Efendim Ermenice, Kürtçe, Lazca nevruz kutladı. Ya bu nevruz ne? Biz bu yaşa geldik bu son 5-10 sene hariç terörün istismar ettiği bir nevruzumuz yoktu. Tamam hıdrellez vardı çıkardık, köfteler-möfteler ama olay bu kadar abartılmıyordu. Ben bu süreçte terörün daha etkili olduğu, söz sahibi olduğu endişesini taşıyorum. Çünkü 'açılım' dediler, Beşir Atalay sayesinde rezil olduk. Habur olayında... Burada kimlerin baskısı var, biz Suriye'yle niye bu kadar kanlı bıçaklı oluyoruz kardeşim? İran'la niye bu kadar kanlı bıçaklı oluyoruz? Düne kadar yeni nişanlılar gibi el ele ben gezmedim ki. Siz gezdiniz. Efendim demokrasi yokmuş. Sanki Türkiye'de demokrasi var, Katar'da, Dubai'de var. Onlar cici, bunlar kaka. Tabii Suriye'yle bu katliamları vicdanı olan kimse tasvip etmez ama dış politikada tedbirli ol. Şimdi bak Amerika'yla AB bizi gaza getirdi bunlar bıraktı kaldık mı biz tek başımıza. Türkler nöbete oldu.
SOYOÐUL: İstatistikle ilgili düşüncelerinizi söylediniz ama ortada bir de gerçek var. AKP'nin bugüne kadar girdiği tüm seçimleri kazanması. Neden?
ÖZFATURA: Bir kere AKP bugüne kadar mağduriyet senaryosunu çok iyi uyguladı. 2002'de ben dahil çok kişi Tayyip Bey şiir okudu ve hapse girdi diye oy verdi, ben de verdim, AKP'ye çalıştım da. Niye? Sırf Tayyip Bey'e yapılan haksızlık vicdanımı kanattığı için. Sonraki seçimlerde birtakım kendini akıllı zanneden tipler yok cumhurbaşkanlığı seçimini engellediler diye yok muhtıralar falan, her sene bir şey oldu, mağduriyet yaratıldı. Onun dışında da ben Kemal Bey'e de söyledim. CHP ve MHP de ortaya proje bazında bir şey koymadı. Kemal Bey'e 'Sen projelerini anlat. Sana bir şey söyleseler bile gün kavga etme günü değil. Bu ülke için proje üret' dedim. Kabul etmek lazım ki Tayyip Bey kavgada daha usta...
SOYOÐUL: Hem AK Parti'nin mağduru daha iyi kullanması hem de muhalefet partilerinin zayıflığı, sandıklara böyle yansıdı diyorsunuz... Sizce önümüzdeki seçimlerde de bu…
ÖZFATURA: Sandıklar sayılmadan hiçbir şeye inanmam. Bu proje üretimlerinde daha geç kalınmış değil. Aslında 2007 seçimlerinde ben adaydım diye söylemiyorum; Demokrat Parti bir şans olarak çıkmıştı. Ama Mehmet Ağar'la Erkan Mumcu bizi maalesef sükut-u hayale uğrattılar. Oyların yüzde 14'lere çıktığını görmüştük ondan sonra da yüzde 5'te kaldık. ANAP da silindi gitti.
SOYOÐUL: Biraz da İzmir siyasetine dönersek eğer, geçen günlerde Ege Tv'de yaptığınız konuşmada sözleriniz çok konuşuldu. Dediniz ki orada, 'Binali Yıldırım'ın İzmir'den aday olması tenzili rütbe olur. Sayın Kocaoğlu aday olursa kaybeder dediniz. Ertuğrul Günay'ın İzmir'den aday gösterilmesini beklemiyorum' dediniz. Hala aynı görüşte misiniz?
ÖZFATURA: Aynı görüşteyim, Aziz Bey'le aramızda bir şey yok. Karşılıklı saygı sevgi var. Ama şu var Aziz Bey defaatle ve çok ciddi biçimde artık aday olmayacağını ifade etti. Şimdi bu kamuoyunda verilmiş bir sözdür. Bundan dönmek çok ciddi puan kaybettirir. Ve kabul etmek lazım ki Aziz Bey ekibini bir türlü kuramadı. Yani metro olayı da, bu büyük kanaldaki doğru dürüst temizlik yapılamayıp atıkların Körfez'e akması da dahil, olaylar, Aziz Bey'in ekibini iyi kuramadığını gösteriyor. Çünkü bunları belediye başkanı takip etmeyecek. Ekibi yapacak. Ama hala bir ekip kuramadı. O yüzden de ciddi bir şekilde oylarının erozyona uğrayacağını düşünüyorum. Binali Bey sevdiğimiz saydığımız, bizim Otizm Vakfı'nda da bir numaralı mütevelli heyeti üyemiz. Eskiden de tanıdığımız bir dostumuz. Ama uhtesinde üç tane bakanlığı barındıran bir şahsın İzmir'e başkan olması… İzmir belediye başkanlığını küçümsediğim için söylemiyorum bunu…
SOYOÐUL: Ama biraz İzmir Belediye Başkanlığı'nı küçümsemek gibi algılanabilir.
ÖZFATURA: Öyle değil ama yakışan, onun İstanbul adayı olması. İstanbul kabul etmek lazım ki bir ekonomik başkent... Ertuğrul Bey'in de İzmir'de çok mutlu olmadığını düşünüyorum. Yoksa Ertuğrul Bey İzmir'e çok iyi hizmetler verdi.Bir de tabii AK Parti mevcut iktidar olmanın ve oy farkının verdiği kasıntılıkla halktan epey kopuk. Hele Binali Bey ve Ertuğrul Bey olursa sokak-sokak şimdi bir de Büyükşehir olayı var ya herkesle temas etmesi mümkün değil. Bunu senin il ve ilçe teşkilatların yapacak. Bu bir kumar bence…
SOYOÐUL: AK Parti'nin İzmir teşkilatı güçlü değil mi?
ÖZFATURA: Değil.
SOYOÐUL: Az önce söylediğiniz AK Parti'nin genel anlamdaki eleştirilerinin İzmir'deki yansıması yerel seçimde etkili olmaz mı? Her ne kadar yerel seçim başka, genel seçim başka olsa da sizce İzmirliler Türkiye genelinde yaşananları dikkate alır mı?
ÖZFATURA: Almaz mı? Canı yanan yakalanan kısrak harman döver! İnsanlar geçim sıkıntısı çekiyorlar. Etrafımıza bakıyoruz. İşsizlik benim şahsi inancım Türkiye'de yüzde 25'tir. Üniversite mezunlarında da yüzde 35'tir. Maalesef daha henüz doğru bir eğitim politikası yapılmadı. Seçmen bunları yerel seçimde de dikkate alacaktır.
SOYOÐUL: Seçim AK Parti ile CHP arasında mı geçecek yoksa MHP'de bu yarışa girer mi?
ÖZFATURA: MHP şu an çok güçlü gözükmüyor.
SOYOÐUL: Güçlü bir adayla girerse şansı var mı?
ÖZFATURA: Her şey olabilir. Ben tabii aday konusunda partisinden ziyade şahsın üretken olmasına önem veriyorum; çünkü belediyeler özel ve kamu sektörünün lokomotifi olmalı. İzmir'in gelişmesi buna bağlı. Bu irtibatları üniversitesiyle meslek odalarıyla, yerli yabancı yatırımcılarla kurmalı. Biz konuda elimizden geleni yapıyorduk ama son dönemlerde bu gayret görülmüyor. Belediye içine kapandı. Bunu dışa açacak, şimdi inşaat konusunda da kent dokusunu yenileme çalışmaları var.
SOYOÐUL: Siz Ege-Koop'un kurucularındansınız, ayrıca danışma kurulundasınız. Kentsel dönüşüm konusunda Hüseyin Aslan da çok büyük çaba sarf ediyor. Ama sanki çoğu belediye başkanı hatta iktidar bile uzak duruyor gibi. Evka'yı siz yaptınız. O da bir kentsel dönüşümdü ve size oy getirmedi. Bundan dolayı mı çekiniyorlar acaba?
ÖZFATURA: Bir kere hizmetle oy arasında ilişki yoktur. Hayatta kimseden teşekkür beklemeyeceksin. Bak bugün Sayın Emniyet Müdürü'yle Otizm Vakfı ile ilgili görüşmemiz vardı. Kapıdan girip yukarı çıkana kadar en az 15 polis 'ben Ege-Koop'ta Evka'da ev sahibi oldum' diye dua etti. Hangi şehre gitsem bin tane adam geliyor öpüyor. Bize bu hayır duası yeter. Yalnız bu çok zor bir iş… Belediyelerin çok ciddi planlama yapması lazım. Çok ciddi disiplin hükümlerini alması lazım... Ortalığı bir sürü üçkağıtçı müteahhit kaplayacaktır. Artı o gecekondu sahiplerine deniz kenarı villa versen yine de razı olmuyor. İkna edilmesi lazım… Burada Ege-Koop gibi rüştünü ispat etmiş on binlerce ev üretmiş kuruluşların ciddi yararları olabilir. Çok ciddi bir denetim kurulmalı. Çünkü orada iş yapacak adam çok ciddi rantlar isteyecektir. O zaman da İzmir'in her tarafı beton yığınına dönecektir. Burada çok ciddi planlamalar yapılmazsa kentsel dönüşüm bir fiyasko olabilir.
SOYOÐUL: Peki bu işe sizce nereden başlamak doğru olur? Mesela 1. Kordon, biliyorsunuz İzmir'in en tehlikeli, büyük bir depremde en fazla yıkımın yaşanacağı bölgelerden biri. Ama kentsel dönüşümde hiç adı geçmiyor…
ÖZFATURA: Kentsel dönüşüm demek sadece gecekondu demek değil. Geçmiş dönemde Hava Eğitim'den Bostanlı'ya kadar bir Çin Seddi oluşturulmuş! 'İzmir'in imbatı var' diyorlar ama nereden girecek gariban imbat içeri? Aslında ben yeraltına para yatırmaktan yerin üstüne çıkamadım. Üçüncü bir dönem olsaydı görecekti insanlar neler yapacağımızı. Mesela Kordon'daki bütün binaları yıkıp çok ciddi ada ve parsel bazında yeni planlamaya gidilebilirdi. Orada yeşil alanlarıyla, otoparklarıyla, spor alanlarıyla… Mesela bana göre Alsancak'ın tümü yıkılmalı. Yeniden dizayn edilmeli... Eski bir eser değil bunlar bakın ama maalesef bazı meslek odaları en büyük engel. Alsancak Garı'yla Turan kavşağı arasında Manhattan projesi dedik 1985'lerden bu yana 30 sene oldu hala başarılamadı. Halbuki İzmir'in bir liman şehri olması için inanılmaz bir fırsat o. Bakın Karataş'a vs. Evin kenarından gitsen duvar ne zaman yıkılacak diye korkuyorsun. İzmir'in A'dan Z'ye elden geçirilmesi lazım. Çünkü İzmir'de önce bu iç göç sebebiyle önce üstyapı yapılmış sonra altyapı yaptık. Normalde Büyükşehirler yaparak güzelleşir İzmir gibi şehirler de yıkarak güzelleşiyor. Sayın Erdoğan Bayraktar bir şanstır. Onu yıllardır tanıyorum. Erdoğan kardeşimizin İzmir'e her türlü desteği vereceğini biliyorum. 2-B dediler yüzlerine bulaştırdılar. Taviz üstüne taviz... Önce 20-30 katrilyonlardan açıldı şimdi 2-3'e indi. Onu da kaç senede ödeyecek…