İzmir Tabip Odası seçimlerine 18 gün kala görevinden Valilikçe uzaklaştırılan Dr. Fatih Sürenkök Gönül Soyoğul’a konuştu.
Beni şaşırtan az sayıdaki haberden biriydi Dr. Fatih Sürenkök'ün yıllardır çalıştığı İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ndeki görevinden açığa alınması.
Siyasi görüşü, duruşu bilinen, uzun yıllar İzmir Tabip Odası'nda başkanlık ve yöneticilik yapmış, çocuk ortopedi alanında pırıltılı bir isme sahip Dr. Sürenkök'ün adının 'terör'le aynı cümlede yan yana gelmesi…
Dahası hiç de açık olmayan/belirsiz bir suçlamayla, görevinden, hastalarından uzaklaştırılması…
Dahası İzmir Tabip Odası'nın, geçmişte oda başkanlığı da yapmış meslektaşlarıyla ilgili 'ihbarcı' olmakla suçlanması…
Ve bütün bu olan bitenin, İzmir Tabip Odası seçimlerine 18 gün kala yaşanması…
İnsana 'nereden tutsan elinde kalıyor' dedirtecek gelişmelerdi.
Mesleki olarak yapmam gereken, her iki tarafın temsilcileriyle görüşmekti. Hem suçlamaların bir tarafındaki Dr. Fatih Sürenkök ile hem de İzmir Tabip Odası'nı temsilen Dr. Suat Kaptaner ile… Ne yazık ki, Suat Kaptaner, ne telefonuma, ne de kendisiyle görüşmek istediğimi ilettiğim mesajıma bir yanıt verdi. Hangi konuda görüşmek istediğimi öğrenme nezaketini dahi göstermedi.
'Objektif olma' çabam, Kaptaner'in tavrı ile boşa çıkınca, yapmam gerekeni yaptım; söyleşiyi nezaket gösterip yanında yönetim kurulu adaylarından Op. Dr. Zehra Mete ile birlikte Egedesonsöz'e gelen Dr. Fatih Sürenkök ile gerçekleştirdim.
17 Nisan Pazar günü, yani yarın, İzmir Tabip Odası, yeni yönetim kurulunu belirleyecek. Seçimlerde iki liste yarışacak. Aralarında Dr. Fatih Sürenkök'ün de yer aldığı Prof. Dr. Süleyman Kaynak'ın önderliğindeki 'Demokratik Katılımcı Hekimler' listesi ile mevcut oda yönetiminde çoğunluğu elinde tutan 'Hekim Güçbirliği' listesi. Güçbirliği listesinin yeni başkan adayı da Prof. Dr. Fehmi Akçiçek. Mevcut oda başkanı Suat Kaptaner ise bu kez yönetim kurulu adayları arasında değil, onur kurulu adayları arasında.
Kültürpark Atlas Pavyonu'nda yapılacak 8 bin üyesi bulunan İzmir Tabip Odası genel kuruluna yaklaşık 2 bin hekimin katılmasının beklendiği notunu da düştükten sonra… Açığa alınmaktan ziyade en büyük yarayı meslektaşlarının, aynı hastanede yıllardır birlikte çalıştığı hekim arkadaşlarının davranışlarından aldığını; hem gözlerindeki acıyla, hem de sözleriyle dile getiren Dr. Fatih Sürenkök'le söyleşiye geçebiliriz artık.
GÖNÜL SOYOÐUL: İzmir'de ilk kez duyuyoruz. Soruşturmanın selameti açısından görevden alınıp, bir kenarda soruşturmanın bitmesini beklemeye mahkum edildiniz. Hiçbir şey olmadan size bir gün bir yazı geldi ve 'buyurun kenara' mı denildi?
DR. FATİH SÜRENKÖK: Bu ilk olma birçok memur, doktor arkadaşa yapıldı ve yapılmakta. Ben şu anda Türk Tabipler Birliği (TTB) Merkez Konsey Üyesi sıfatını da taşıyorum. Görevden alınmama neden olarak gösterilen konuşmamı da TTB Merkez Konsey Üyesi sıfatıyla yaptığım için 'ilk' oradan geliyor. TTB 6023 sayılı yasayla kurulmuş, anayasal güvencesi olan ve AKP'nin de ki, 2-3 gün önce sayın Cumhurbaşkanı da söyledi, 'meslek odalarının yasalarını değiştirmek lazım' dedi. Anayasada geçtiği için bir önceki Sağlık Bakanı 'iki cümlelik bir yasa çıkartırız, sizi değiştiririz' dedi ama anayasayı henüz değiştiremedikleri için bu görüşleri yetmedi. Ama çaba gösteriyorlar. 6023 sayılı yasa merkez konseyine iki tane görev veriyor. Birincisi hekimlerin hekimlik uygulamalarını, kendi aralarındaki ilişkileri, uygulama esnasındaki sıkıntıları ve kurumsal kimlik açısından merkez konseyine görev ve yetki veriyor. İkincisi de halkın sağlığı ile ilgili. Halkın sağlığı ile ilgili konularda çalışma yapmak, taraflarla görüşmek, fikir beyan etmek, gerekli incelemeleri yapmak diye görev veriyor. Bunlar 6023'te yasal görev.
-Yani sizin üzerinizde iki tane gömlek var. Birisi görevli olduğunuz hastanede hekim olarak çalışmak, bir de TTB'nin saydığınız görevlerini yerine getirmek.
DR. SÜRENKÖK: Evet. TTB yasayla tanımlanmış ve kamu niteliğinde bir kuruluş. İki tane arabası var ikisi de siyah plakalı. Ve ben orada kamu kuruluşu niteliğindeki bir kuruluş adına açıklama yaptım.
-Bilmeyenler için ya da hatırlatmak için söyleyelim. O yaptığınız konuşma neydi?
DR. SÜRENKÖK: Ben herkesin olduğu yerde, herkese açık bir yerde Türkan Saylan Kültür Merkezi'nin önünde konuştum. Gizli saklı bir örgüt faaliyeti de değil. Ben 57 yaşındayım bugüne kadar gizli, illegal bir örgüt faaliyetine katılmadım. Aklı başında bir adamım, neden katılayım? Orada TTB, DİSK, KESK ve TMMOB adına bir kaç gün sonra hükümetin karar aldığı Silopi, Cizre, Sur ve Nusaybin'deki sokağa çıkma yasağının orada yaşayan insanların yaşam şeklini değiştireceği, sıkıntı yaratacağına dair Ankara'dan alınmış bir kararla Türkiye'nin Ankara, İzmir, İstanbul ve çeşitli illerde bunu protesto eden bir basın açıklaması okunacaktı. Bu açıklama okundu. Ben de sokağa çıkma yasağının insanların yaşam hakkını ihlali ile ilgili 1 buçuk ay önce o bölgeye resmi bir ziyarette bulunmuştum. Ziyarette TTB adına ben ve yeni bir konsey üyesi arkadaşım, Türkiye Psikiyatri Derneği'nden psikiyatrist arkadaşım, Adli Tıp Uzmanları Derneği'nden bir uzman arkadaşım, İnsan Hakları Vakfı'ndan bir arkadaşım burada bir resmi inceleme ziyaretinde bulunduk. Ve bu resmi inceleme sırasında da kaymakamla, hastane başhekimleriyle, belediye başkanlarıyla, hekim arkadaşlarla görüştük. Sokağa çıkma yasağı sırasında buradaki insanların, diyaliz hastalarının, her gün hastaneye gidip gelmesi gereken insanların ve kadın doğum hizmeti alması gereken gebelerin oradaki çektikleri sıkıntıları, aşıların yapılamamasını ve buradaki sağlık problemlerini, insanların acil servislere gidemediklerini, acil servislerin özel harekat tarafından özellikle bir şekilde işgal edilmiş olduğunu kaymakama anlattık ve bunlarla ilgili tedbir alınmasını istedik. Bu halk sağlığı problemi sonuçta hepimizi etkiliyor. Bununla ilgili bir çözüm istiyoruz. 6023'ün bize verdiği görev ve yetki bu. Bu rapor resmi olarak yayınlandı ve TTB'nin web sayfasında yayınlandı, kitapçık haline getirildi ve bakanlığa da gönderildi. Kendilerine, 'biz resmi bir ziyarette bulunduk ve bunun sonuçları bunlar. Siz de bunun gereğini yapın' dedik. Orada hekim ihtiyacı vardı. Önemli bir kısmı ayrılmış. Nusaybin'de 30 tane uzman arkadaşın 15'i gitmiş. İzin bile almadan çekip gitmişler. Çok haklılar çünkü güvenceleri yok. 8 tane pratisyen arkadaşın 2 tanesi kalmış. Sağlık Bakanlığı'na 'burada bir ihtiyaç var. Gelin biz de destek olalım, gereğini yapalım' dedik. Sağlık Bakanlığı 'biz çift maaş ikramiye vereceğiz' dedi. Buradaki açıklamamda da bunları anlattım. Sağlık Bakanlığı ile ilgili de 'insanları çift maaş sözüyle kandırmayın. Orada, o insanların güvenli ortamda çalışmalarını sağlayın, hekimler gider zaten' dedim. Bunları anlattım sadece. Bunun dışında da başka bir şey söylemedim. Ama bunları söylerken arkadan 'Kürdistan faşizme mezar olacak' diye sloganlar atılmış. Ben o sırada duruyorum. Ben ona katılmıyorum, slogan attırmıyorum, slogana eşlik etmiyorum. İzmir Tabip Odamız bunu söyledi ama maalesef arkasından Balıkesir Tabip Odası bu sloganlara eşlik ettiğimi söyledi. Bir arkadaş da bu sloganları attırdığımı söyledi. Onlara da dava açtım. Çünkü ben sonuçta 40 yıldır İzmir'deyim. Çocuklarım var, bir ailem var. İnsanların gözünde bir terör örgütüyle ve bizim tabip odamızın da yazdığı yazıda da maalesef terör örgütüyle ilişkilendiriliyorsunuz. Bugüne kadar yüzbinlerce hastayı muayene ettim, 10 binlerce hastayı ameliyat ettim. İnsanlarda çocuğunu ameliyat eden kişiyle ilgili bir duygu gelişiyor.
-Süreç nasıl başladı?
DR. SÜRENKÖK: Bu süreç böyle başladı. Önce bir soruşturma yazısı geldi. Benim şefimden görüş istediler. Şefim 'bunun memuriyetle alakası yoktur. Kişi TTB Merkez Konsey Üyesi sıfatıyla bu açıklamayı akşam saat 7'de yapmıştır' dedi. O yetmedi bakanlıktan tekrar 'soruşturun' yazısı geldi. Benden ifade istediler. Ben de ifademi vermeden iki hafta önce ameliyattayım, başhekim çağırdı. Çıktım, odaya girdim. Herkesin suratı iki karış. Bir arkadaş ağlamaklı çıktı. Ona da görevden uzaklaştırma vermişler. Görevden uzaklaştırılmasının nedeni de çocuğun Facebook'unda Yılmaz Özdil'in bir yazısını paylaşması ve iki tane de CHP kurultayından bir paylaşım. Hiçbir yorum yok. Hastanede çok sevilen bir teknik eleman ama Sağlık Emekçileri Sendikası'ndan. Çocuğu görevden almışlar. Ben bu çocuğa daha önce kınama cezası verildiğinde bu konuyla ilgili kendileriyle konuşmuştum. Beni de bu konuyla ilgili çağırdılar zannediyordum. Elime bir kağıt tutuşturdular. En alt kısma baktım, 'görevden uzaklaştırılması' diyor. Üst kısma baktım benim adım yazılı. 'aaa ne güzel. Sıra bana da gelmiş' dedim gülerek. Başhekim çok kötü, diğer arkadaşlar çok kötü, 'üzgünüz' dediler, 'hiç üzülmeyin. Bu bir şekilde planlanmış, programlanmış' dedim. Ben evet şu anda AKP'ye, AKP'nin çalışma şartlarına, onların uygulamalarına, onların zaman zaman hissettirdikleri faşizme karşı, memuriyetimi, görevimi elimden de alsalar ben mücadele edeceğim. Ama ben asla suç işlemedim. Terör örgütünü övücü tek laf etmedim. Ben 57 yaşımdayım ve ağzımdan çıkanları biliyorum. Onların üzerime geleceklerini de biliyorum. Ben bu ülkeyi seviyorum. Sonuçta ben bir yurtseverim. Bu ülkenin bütünlüğüne saygı duyan bir insanım. Bu ülkenin bölünmesine herhangi bir şekilde taviz vermeyecek kadar bu ülkeyi seven bir insanım. Ve o ülkenin çocuklarıdır Cizre'de yerde yatan çocuklar. O ülkenin çocuklarıdır Seferihisar sahilinde yerde yatan çocuklar. Biz insanların duyarlılığını Cizre'ye, Silopi'ye çekiyorduk. Oraya gitmezseniz anlamıyorsunuz. Ben oradan dönerken vicdan azabıyla dönüyorum. İzmir'e geleceğim ama orada evlatlar ölüyor, askerimiz ölüyor, polisimiz ölüyor, oradaki Kürt yurttaşlar ölüyor. Keşke sadece orada çatışan teröristler ölse ama öyle bir şey yok. Herkes ölüyor. 25 Temmuz'dan bu yana orada 1000'in üzerinde insan öldü.
-Neler vardı o kağıtta, ne yazıyordu, yani suçlama neydi?
DR. SÜRENKÖK: Elime tutuşturulan kağıtta cümlelerden birkaç alıntı var. sloganlardan birkaç alıntı var. Suç yok. Suçun ciddiyetine binaen tedbiren… diyor. Genel sekreterle konuştuk, 'suç ne?' dedik. 'bize dosya geldi. 657'ye göre gereğini yaptık' dendi. İyi de ben suçumu öğrenmek istiyorum. Neyin tedbiri? Ben ameliyat ettiğim çocuklara ve ailelerine terörü mü anlatacağım. Terör örgütleriyle hiçbir alakam olmadı. Amaç TTB'ye, bana ve İzmir'de benim gibi düşünen arkadaşlara bir gözdağı vermek, bizi hizaya çekmeye çalışmak. Beceremeyecekler çünkü, geçen Valiliğin önündeki konuşmamda da söylemiştim, sayın Vali benim az önce söylediğim gibi özgürlüğümü de elimden alabilirler, tutuklayabilirler. Bunun için bahane aramalarına gerek yok. Kendileri gibi düşünmemem yetiyor zaten. Ama onurumu alamazlar. Bütün arkadaşlarım, TTB, ailem ve çocuklarım benimle gurur duruyor. Ama sayın Vali bunu elimden alamaz. Onurumu elimden alamaz. Hekimliğimi alamaz. Bir hasta çocuğun annesi aradı, 'biz hastalarla bir araya geliyoruz. Başhekimi ve valiyi ziyaret edeceğiz' dedi. Bir tuhaf oldum, içim ürperdi. Güzelliği bu. Acaba sayın vali verdiği bu karardan dolayı, kendisiyle kim gurur duyacak? Onun da mutlaka onur duyacağı, gurur duyacağı şeyleri vardır.
-Siz ifade verdiniz mi?
DR. SÜRENKÖK: İfade ben görevden alınmadan istenmişti. Ben ifade vermemiştim çünkü soruşturmayı yapan başhekim yardımcısı yurtdışındaydı. Açığa alındıktan sonra ifademi verdim. Yazıda, hakkımda Cumhuriyet Savcılığının bir soruşturması olduğuna dair bir yazı var. Böyle bir soruşturma olmadığına dair cumhuriyet savcılığından yazı da aldık. Hakkımda açılmış, devam eden bir soruşturma yok. Sayın vali yardımcısının talep ettiği yazının tarihiyle sayın valinin 'olur' tarihleri ilginç bir şekilde tezat. Sayın vali galiba 5 gün önceden boş kağıt imzalamış. İlginç ama böyle. 18'inde 'olur' var ama yazı 23'nde yazılmış. Arkasından sayın vali ile İzmir Tabip Odası başkanımızın konuşmaları var. Oda başkanımızla Aynı hastanede çalışıyoruz. Keşke sayın valiyle görüşmeden önce bana bir telefon açsaydı, yanıma gelip 'geçmiş olsun. Yanındayız Fatih' deseydi. Vali ile oda başkanı telefonda görüşüyor. Daha sonra sayın vali oda başkanını arıyor, 'bu kişinin hakkında devam etmekte olan terör eylemleri ile ilgili araştırmalar, soruşturmalar var. O yüzden bu iş uzayacak. 3 ay daha sürebilir' deniliyor. Benim avukatlarım bu konuyla ilgili sayın valiye yazı yazdı, 'Siz hangi hukuka dayanarak böyle bilgiyi oda başkanıyla paylaşıyorsunuz' dediler. Oda başkanına bu konuyla ilgili tekzip gönderildi. Sağ olsun onlar da yayınlamadılar. Odaya da 'siz bu bilgiyi hangi dayanakla paylaşıyorsunuz?' denildi. Bu sonuçta benim kişisel bilgim. Varsa bile bu bilgiyi sayın valinin açıklama hakkı yok. Oda başkanının da bu bilgiyi internete koyarak, insanlara beni bir şekilde hedef göstermeye hakları da yok. Böyle bir şey yok. Hakkımda ne idari soruşturma, ne de savcılık tarafından bir soruşturma var.
-Kaç yıldır hekimlik yapıyorsunuz ve bunun kaç yılı Tepecik Araştırma ve Eğitim Hastanesi'nde geçti?
DR. SÜRENKÖK: Ben 76'da İzmir'e geldim, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden 82'de mezun oldum. Hekimlikte 34'ncü yılım. 26 yıldır da Tepecik Hastanesi'nde Çocuk Ortopedi Bölümü'nde çalışıyorum.
-İzmir Tabip Odası'nda da uzun yıllar hizmetiniz var.
DR. SÜRENKÖK: 2000-2004 yılları arasında oda başkanlığım var. 6 yıl yönetim kurulu, 2 yıl onur kurulu, 2 yıl yüksek onur kurulu ve 4 yıldır da merkez konsey üyeliği var. Çalışmadığım hiçbir alan yok.
-Aslında bugün burada Tabip Odası Başkanı Suat Kaptaner'in de olmasını isterdim. Aynı anda olmak istemezse, yarın da onunla röportaj yaparım diye düşünmüştüm. Ne telefonuma yanıt verdi, ne de attığım mesaja geri döndü. Hangi konuda konuşacağımı bilmemesine rağmen, geri dönme nezaketi dahi göstermedi. Dolayısıyla sadece size sorabiliyorum. İzmir Tabip Odası'nın açıklamaları, sizin görevden alınma gerekçesi yapılan konuşmanın videosu halen odanın resmi sitesinde duruyor. O video ne zaman konuldu?
DR. SÜRENKÖK: Basın açıklaması yapıldıktan 1 veya 2 gün sonra konuldu. 1 gün sonra tüm üyelere, medyaya gönderildi. Ve orada bulunan 'bize iftira attılar' dedikleri şeye de açıklık getireyim. Açıklamadan önce KESK Dönem Sözcüsü Bahri bey İzmir'deki tüm meslek örgütlerine davet yazısı gönderiyor onlarca, yüzlerce. İzmir Tabip Odası'na da 'buyurun gelin. Biz bir açıklama yapacağız. Siz de lütfen katkı koyun' deniliyor. Oradaki 4 örgütün yanında İzmir Barış ve Demokrasi Güçleri diye altında, 50'ye yakın dernek var. Bu derneklerin içerisinde Suat beylere göre terör örgütü ile ilişkili dernekler varmış. Bunu ben bilmiyorum. Böyle bir şey varsa zaten, bu emniyetin derdi değil midir? Biz açıklamayı yaparken sadece, gelen insanlardan destek anlamında kimisi slogan atıyor kimisi flama ya da afiş çıkartıyor. Orada bir basın açıklaması var. Herkes gelebilir. Buna 'terör örgütleriyle ilişkili' dendi ve ertesi gün bu açıklamayı da yayına koyarlarken, basına ve üyelere gönderirlerken de üst yazıda 'burada terör örgütleriyle işbirliği yapılıyor' dendi. Arkasından 'Kürdistan faşizme mezar olacak sloganları eşliğinde konuşmuştur' diye bu videoyu koydular ve servis yapıldı. Bahri bey hakkında da 'açıkça terör örgütleriyle işbirliği yapmıştır' cümlesi geçiyor yazılı olarak ve her yere gönderildi. İzmir Tabip Odası bunu yazdı ve her yere gönderildi. Bahri bey de kendi hakkında terör örgütleriyle işbirliği yaptığı cümlesinden kaynaklanarak Eğitim- Sen 1 No'lu Şube olarak avukatları aracılığıyla cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulundu, 'Ya bunu kanıtlasın ya da sadece iftira ediliyor' dendi. Orada tanımlanan olay benim konuşmamın içeriğinden çok çevredeki sloganlarla birlikte 'bakın. Sizin cici çocuk dediğiniz Fatih Sürenkök sloganlar eşliğinde konuşuyor. Fatih Sürenkök bu insanlarla işbirliği yapıyor' deniliyor. Konuyu farklı bir yöne çekerek sanki terör örgütüyle bir işbirliğim varmış gibi bir ihbarda bulunuluyor. Ve bu tam da seçimler yaklaşırken yapılıyor. Zaten bizim tabip odasıyla bu sürecimiz hep seçime endekslidir. Ne zaman seçim yaklaşır… benim soruşturmama da bakarsanız, geliyor geliyor bir bakıyorsunuz seçime 3 hafta kalmış görevden alınıyorum. Soruşturmanın başında alsana. Ya da ifademi aldıktan sonra al.
-Açığa alınışınız İzmir Tabip Odası'yla sanki yetkililerin ortaklaşa yaptığı bir şeymiş gibi bir anlam çıkıyor sözlerinizden… Ya da bilinçli olmasa bile bir tesadüf mü?
DR. SÜRENKÖK: Aynen öyle. İnşallah tesadüftür. Gerçekten öyle hissetmek istiyorum. Ben 30 yıldır tanıdığım bu arkadaşlarımın böyle tesadüfen olduğunu hissetmek, valiyle konuşmalarında siteye yazdıklarında kötü niyet olmadığına gerçekten inanmak istiyorum. Yoksa gönül yaram daha da büyüyor. O yönetimde 3 tane arkadaşım var şu anda. Hiçbirisi mi aramaz? 40 yıllık arkadaşım 'Fatih geçmiş olsun' demiyor. Bunları görünce bilinçli bir taksir var deniliyor. Ben hala daha ısrarla bu arkadaşların hekimliğinden ve insanlıklarından kuşku duymamak istiyorum. Benim görevden alınmam neyin tedbiri? 'O zaman bu, seçimlerle ilgili bir tedbir' diyorum.
-'Gönül yaram büyüyor' cümlesiyle, 'benim terörist olmadığımı meslektaşlarım, oda başkanım bilirdi' mi demek istiyorsunuz aynı zamanda?
DR. SÜRENKÖK: Aynı cümleyi genel sekreter Ahmet Erbaycı'ya da söyledim, 'beni 10 yıldır tanıyorsunuz' Benim başhekimim gitmiş, genel sekreterle görüşmüş, 'bunu yapmayın. Görevden almak doğru değil' demiş. 'Genel sekretere bu adamın terörle ne alakası var diyemediniz mi' dedim. Ya da oda başkanı? Oda başkanı bu lafı ortaya atarken 'ben bu lafı ortaya atıyorum ama bu adamın terörle alakası olmadığını biliyorum ama atıyorum' diyemediniz mi? Siyaset nedir ya? Sonuçta tabip odası yönetimi… Hayat değil bu. Yüz yüze bakabilmek adına diyemediniz mi? Demek lazım.
-Siz İzmir Tabip Odası Başkanı Suat Kaptaner ile aynı hastanede görev yapıyorsunuz, kaç yıldır?
DR. SÜRENKÖK: 26 yıldır.
-Aranızda herhangi bir husumet, sürtüşme var mı?
DR. SÜRENKÖK: Seçimler sırasında oluşan gerilim dışında yok.
-Kendisi sizin için valiyle görüştüğünü söylüyor ama size 'geçmiş olsun' demiyor, gerçekten ilginç… Bunun bir izahı var mı?
DR. SÜRENKÖK: Bu olay olduktan 1 hafta sonra ameliyathanenin kapısında karşılaştık. Ben telefonla konuşuyordum, suratına baktım. Kafasını çevirdi, döndü gitti. Gönül yarası işte bunlar. İki sefer ameliyat oldu. İkisinde de başında karısı, kardeşi ve ben vardım. İlk ameliyatında onlar da yoktu. Bizim arkadaşlarımız vardı. Biz Suat'ın başındaydık. İnsanlık, dostluk bunu gerektiriyor. Seçimi hekimler kazanacak. Derdimiz tabip odasının daha nitelikli bir hale gelmesi. Yıllardır hastanelere tabip odasından birisi gidip de toplantı yapmamış. Neden? Siz 7 kişinin 3'ünü devre dışı bırakırsanız geriye kalan 4 kişi zaten yetmez. Hiçbir hastaneye gidilmemiş. Siz bunları yapamadığınız zaman karşı taraf şeklinde… bizim grubumuz öyle değil. Bizim başkanımızdır. Ben hiçbir saygısızlık yapmadım. İhtiyacı olduğu zaman da hasta olduğu zaman da insan olarak yanındaydım. Sonuna kadar da yaparım. Bundan sonra da yaparım.
-TTB için de 'hiçbir zaman bireysel öncelikleri sağlık sorunları ve üyesi doktorlar değil kendi ifadeleriyle Kürt sorunuydu' eleştirileri yapılıyor. Sanırım size en çok yöneltilen eleştiri bu, ne dersiniz bu konuda?
DR. SÜRENKÖK: Ben 4 yıldır TTB Merkez Konsey üyesiyim. En üst yerdeyim. Ben Suriye'ye de gittim, sınırda incelemeler de yaptım. Çatışma ortamındaki illere gittim. Hepsi bizim sınırlarımız içindeki insanlar. Bu insanların Kürt olması, Suriyeli olması bizim dünyaya bakışımızı değiştirmez. Biz olaya insan hakları üzerinden bakıyoruz. İkincisi, yaşam hakkını savunuyoruz. Çatışmaya karşı barışı savunuyoruz. Ölüme karşı yaşamı savunuyoruz. Çünkü biz sağlığı savunan bir meslek örgütüyüz. O yüzden zaman zaman, Türkiye'deki çatışma ortamı ya da kriz dönemlerinde TTB'nin sanki önceliği bu meseleymiş gibi lanse ediliyor. Bizim Kürt meselesiyle bir alakamız yok. Kürt meselesi TTB'nin sorunu değil. Kürt meselesi siyasi bir sorun. O yüzden bu sorun TTB'nin boyunu binlerce kez aşar. Bizim buradaki tek sorunumuz sadece o bölgeyle değil, Hatay'da, Antakya'da, Kilis'te… insan hakları ihlalleri ve bunun nedenleri. Göçse göç, savaşsa savaş, bunlarla ilgilenmek. TTB'nin sitesine girdiğiniz zaman yüzlerce, mesela özel hekimlik ile ilgili, hukukla ilgili iptal ettirilmiş şeyler var.
- Son dönemlerde yoğun olarak meslek odaları ve STK'larda şöyle bir bakış açısı, tartışma var. 'Biz üyelerimizle ilgilenelim, projelerimizle ilgilenelim. Siyasetten uzak duralım' görüşü… Her şey siyasetle iç içe geçmişken bu mümkün mü?
DR. SÜRENKÖK: Sağlık Bakanlığı 2003 Mart ayında acil eylem planı çerçevesinde sağlıkta dönüşüm programını ortaya atmış. Bu projeyle IMF'ye, Dünya Bankası'na bağlı bir sağlık politikasını ortaya koymuş. TTB olarak buna karşı alternatif politikalar getirmek zorundasınız. Şimdi bu politika olmuyor mu? Bunlar olmuyor ama Nusaybin'de günlerce sokakta bekletilen, cesedi alınmayan insanların sorunundan bahsettiğiniz zaman bu Kürt meselesi mi oluyor? Aylan bebeğin sorunu bizim sorunumuz olmuyor mu? Bunu söylediğimiz zaman biz politika mı yapmış oluyoruz? İnsanların sağlığıyla ilgili politika yapmamıza engel olacaklarsa kusura bakmasınlar bir dernek kurdursunlar, bu işi yapsın. TTB bu işin politika anlamında, sağlıkla ilgili tüm siyasetlere burnunu sokacaktır. Bu görevidir. Kürt meselesi bizim işimiz değil. Bu bizim boyutumuzu aşar. Bununla ilgilenmek isteyen merkez konseyde arkadaşlarımız varsa onlara tavsiyem, bunlarla ilgilenen siyasi partiler var. Onlara üye olsunlar. Biz Kürt illerinde yaşayan insanların erişemedikleri sağlık problemleriyle ilgileneceğiz. İzmir'deki Suriyelilerle de ilgileneceğiz. İzmir'de halkın problemleriyle de ilgileneceğiz. Soma'yla da ilgileneceğiz. Soma'daki maden işçisiyle Nusaybin'de yaşayan insanın hiçbir farkının olmadığını ısrarla söylüyoruz. Bu bir siyasetse lütfen arkadaşlarımız bulundukları yerlerde AKP'ye ne kadar yaklaştıklarını, AKP'yle ne kadar ortak politikalar ürettiklerini, şu anda nasıl yandaş medya içinde yer aldıklarına baksınlar. Arkadaşlarımız Akit ile Aydınlık gazetelerinin yayınlarına baksınlar. Nerede yan yana durduklarını herkes görecek. Türkiye Cumhuriyeti'nin Misak-ı Milli ile çizilmiş bir sınırı var. Bir bayrağı var. Bu ülkeyi Kurtuluş Savaşı'na sokmuş bir lideri var. Ne Atatürk ile ne Türk bayrağıyla ilgili ne bizim ne şu anda seçime giren demokratik katılımcı hekimlerle hiçbir sorunu yoktur. Tam tersine saygımız sonsuz. Biz sadece gerçekten yönetimden, hastanelerin içinde olan hekim arkadaşlarımızın yanında olan ve onlarla bir arada olan, genişletilmiş komisyonlarıyla TTB arzumuz var. Bunu daha önce yaptık. İzmir'de bunun örnekleri var. O nedenle hekim arkadaşlarla birlikte yönetelim. Emekli hekim arkadaşların, özel hastanelerde çalışan hekim arkadaşların sıkıntıları var. Ayrım yapmadan, şucu bucu demeden yönetmek istiyoruz. Pazar günü böyle bir imkan bulursak bütünlüklü olarak bir liste çıkarırsak, neler yapabileceğimiz görülecektir.
-Hakkınızdaki soruşturmayla ilgili hangi hukuki karşılığı verdiniz ya da vereceksiniz?
DR. SÜRENKÖK: İdare mahkemesine başvurarak yürütmeyi durdurma davası açılacak. Ondan sonra bu süreç bir şekilde bitecek. Ama bittikten sonra o gönül yarasıyla ilgili de tazminat yollarının mücadelesini vereceğim. Bu burada kalmayacak. Sonuna kadar mücadele etmek gerekiyor. TTB olarak da Fatih Sürenkök olarak da mücadeleye devam…