Demokrat Parti Kongresi'nde başkanlık adaylığını koyan Rifat Serdaroğlu, kongrenin perde arkasını yazarımız Gönül Soyoğul'a anlatttı.
BAŞLARKEN…
Genelde, röportaj yaptığım bir isimle, -en azından yakın zamanda- tekrar röportaj yapmamaya dikkat ederim.
Ama bu bir istisna.
Çünkü yazıları hem aynı görüşte olanlar, hem de olmayanlarca inanılmaz izlenen, sert kalemiyle girdiği e-gazetecilik aleminde, az zamanda müthiş bir okuyucu kitlesi yaratan Rifat Serdaroğlu ile yaklaşık bir yıl önce yaptığım bildiğiniz söyleşiden sonra, -benim için- sürpriz bir gelişme yaşandı.
Egedesonsöz'ün en çok okunan yazarı, sevgili Serdaroğlu'nu bir anda Demokrat Parti'nin genel başkan adayları arasında gördük.
Adaylığından bilgimiz, basın açıklamasından sadece iki gün önce oldu. Her zamanki zarafetiyle yazılarına birkaç gün ara vereceğini duyururken, nedeni hakkında da -yazmamamız kaydıyla- bilgi verdiği için o da…
Ne yalan söyleyeyim, doğrusu heyecanlandık.
Hatta sevgili Ümit, bir yazısında Rifat Bey'in kazanacağına olan inancını 'favori' diye duyurdu.
Ben de en az Ümit gibi ümitliydim. Serdaroğlu gibi yılların politikacısı/örgütçüsü aday olacak, üstelik Demokrat Parti'nin köklerinden gelecek, teşkilatın yapısını bilecek de sonuç alamayacak! Oturduğumuz yerden bakınca böyle görünüyordu durum ve haliyle ben de 'eh artık Rifat Bey genel başkan olunca, ilk röportajı da bana verir, o kadarcık bir torpil yapar herhalde' hesapları yapıyordum.
Kongre görüntülerinde yaşadığım şaşkınlığı, sonuçtan duyduğum hayal kırıklığını 'Serdaroğlu… Moroğlu… İkide iki' başlığıyla kaleme almıştım.
Ama bir röportaj daha şart olmuştu.
Gerek kongre salonunda sayın Serdaroğlu'nun yaptığı vurgular, gerekse Türk siyasi hayatında ilk defa kongreye 'hastayım' gerekçesiyle katılmayan, son ana kadar adaylığı konusunda tereddüt yaşayan bir genel başkan (Hüsamettin Cindoruk) ve yine Demokrat Parti kültüründe ilk kez izlenen besmeleli konuşmalar, Erbakan alkışları, mehter marşı efektleri nedeniyle. Yani 'perde arkası'nı anlayabilmek için. Merakımdan.
Sevgili Serdaroğlu ile egedesonsöz'ün Alsancak'taki ofisinde görüştük. Bazı özel anektotları paylaştık.
Yine de partili geleneğine, üzerinde hala var olan devlet adamlığı formatına uygun konuştu; yani her şeyi anlatmadı.
Çırılçıplak bir 'perde arkası' sohbeti olmasa bile…
Sıkılmadan, bir solukta okuyacağınıza ve sayın Serdaroğlu'nun söylediklerini, kafanızın bir yerine not edeceğine eminim…
GÖNÜL SOYOÐUL: AP Bergama İlçe Başkanlığı, Bergama Belediye Başkanlığı, DYP kuruculuğu, DYP İzmir İl Başkanlığı, 3 dönem milletvekilliği, Sağlık Bakanlığı, Teşkilatlanmadan sorumlu genel başkan yardımcılığı… Bu görevler bir çırpıda sayabildiklerim… Uzun süredir aktif politikadan uzaktınız ve fikirlerinizi internet kanalıyla, egedesonsöz'deki köşenizden duyuruyordunuz. Aniden, genel başkanlığa talip olmak… Biz de şaşırdık. Nasıl gelişti bu süreç?
RİFAT SERDAROÐLU: Ben bu çizgide, Doğru Yol-Anavatan partisi çizgisinde yıllarca siyaset yaptım. Türkiye'nin her tarafında arkadaşlarımız var. Onlar devamlı ısrarla aramaya başladılar, çünkü Hüsamettin Bey'in aday olmama gibi bir sözü vardı. 'Ben bu iki partiyi birleştireceğim, ondan sonra genç bir arkadaşa devredip çekileceğim' demişti. Son kongrede de bunu söylemişti. Diğer adaylara da bakıyorum, adaylar ortaya çıktıkça arkadaşların ısrarları çok ciddi hale gelmeye başladı. Olayı görebiliyorum. Bu işi yapabilecek insanlar belli, bu parti ciddi saldırı altındaydı. Öncelikle Tansu Çiller üzerine oynamaya başladılar. Tansu Hanım'ın Tayyip Bey'in ekonomi danışmanı olduğunu, eşi Özer Bey televizyonlarda söyledi. Bu ülkede başbakanlık yapmış biri ama hanımefendi 9 sene, AKP aleyhine ağzını açıp tek kelime etmedi. Tansu Hanım'ın aday olup olmamasını bekledim; hoş aday olsaydı da aday olacaktım; sırf kongrede kürsüye çıkıp ona bazı şeyler söyleyebilmek için. Ondan sonra aday olmaktan vazgeçti; Namık Kemal Zeybek beyin üzerine döndüler. Çıkıp bu oyunu bozmak lazımdı ama siyasette kalite çok değişmiş. Bir de Demokrat Parti Teşkilat Başkanı Ahmet Uyanık, çok enteresan bir adam. Bunun bir kardeşi var, ANAP'tan İstanbul Maltepe Belediye Başkanıydı; Bahtiyar Uyanık. Bahtiyar, çok mükemmel, muhteşem bir adamdı. İki kardeş ancak bu kadar zıt olabilir karakter bakımından. Biri çok karakterli, diğeri çok karaktersiz bir adam. Bunu açık söylüyorum, zaten kendisine de yazdım. Bu teşkilat başkanı bir senedir Tansu grubuyla ilişki içindeymiş, ben sonradan uyanıyorum buna, Hüsamettin Bey'in altını oymuş zaten bir senedir, Hüsamettin Bey farkında değil. Hüsamettin Bey aday olsaydı, 30 tane oy alamayacaktı. İşte böyle bir mücadelenin içine girdik.
SOYOÐUL: Kongrede en büyük eleştiriyi Zeybek'e yaptınız, nedenini kısmen yazdınız da ama burada da dinlemek isterim…
SERDAROÐLU: Namık Kemal Zeybek beyin eşi, Fethullah Gülen beyin önemli müridlerinden biri. Kendisi zaten geçen sene Fethullah Bey'i ziyaret edip ardından Radikal'de birkaç yazı yazmıştı. Bundan 1.5-2 ay önce de tekrar gidip icazet almış ondan. Cemaatin maddi imkanları ve basın gücüyle korkunç yoğun bir baskı delegeler üzerinde. Hayatımda böyle bir baskı görmedim ben. Dayanamadık. Benle beraber 139 kişi dayanabildi bu işe. Ama hiç değilse en azından mesaj verilmiş oldu, bazı şeyler söylenmiş oldu, tarihe/kayda düşülmüş oldu. Bunları söyleyebilmek için aday oldum işte. Tabii ki gönlüm kazanmak isterdi, mesajlarımı o zaman bütün Türkiye'ye daha rahat duyurmuş olacaktım.Ama kısmet olmadı. 30 yıldır siyasetin içindeyim. Bu iş böyle, ya kazanıyorsun ya kaybediyorsun, beraberlik yok bu işte. Bu sebeple yani düşüncelerimi söyleyebilmek, bu partiyi, merkez sağdaki bir partiyi Atatürkçü çizgide, laik cumhuriyeti savunabilecek bir çizgide tutabilmek gayesiyle aday oldum, şimdi bu çizgiden saptı. Zaten kongre salonu belliydi ama bir de ne zaman Namık Kemal Zeybek çıktı, konuşmaya besmeleyle başladı… Bu siyasi partiler kanununa göre suçtur. Herkes inancını istediği gibi yaşar ama bunu siyasete yansıtamazsın. Yansıttığın zaman senin AKP'den veya Saadet Partisi'nden bir farkın kalmaz.
SOYOÐUL: Demokrat Parti'nin 2007'de aldığı oylar yüzde 5.5 civarında. Cindoruk bu döneme kadar partiyi niye toparlayamadı? Hatta sanki daha da aza indirdi gibi… Hatası neydi size göre?
SERDAROÐLU: Sayın Cindoruk maalesef beklendiği kadar, pek başarılı olamadı. Bir defa iki partinin birleşmesi sağlıklı yapılamadı. Şeklen birleştiler ama birleşmeyi aşağılara teşkilatlara hiç yansıtamadılar. Şeklen birleştiler ama ruhen birleşme gerçekleşmedi. Çok zor bir olay tabii ama bu başarılabilirdi. Siyasette doğruları siz yüksek sesle ve insanların yüzüne karşı söylerseniz, size bir an için kırılabilirler ama o doğruyu gördükten sonra size kırılmazlar ve o doğru olanı beraberce yaparsınız. Herkese 'sen haklısın, sen haklısın, sen de haklısın' derseniz, herkesi birden kaybedersiniz. Hüsamettin Bey çok zarif bir insan, bu yüzden… Bir de particilik büyük enerji isteyen bir iş. Hüsamettin Bey de 80 yaşına yaklaştı, çok zor bir şey, gece gündüz koşmak lazım bu işe. Ayrıca, iki parti de kökleri olan bir parti, Doğru Yol da Anavatan da. O köklerden iyilikleri de alıyorsun ama affedersin, ne kadar pislik varsa da alıyorsun. Siyasi anlamda pislik diyorum, kötülük anlamında değil. Hizipleri alıyorsun, klikleri de önceki kavgaları da taşıyorsun; bunları bir araya getirmek çok zor, yapamadı Hüsamettin Bey. Yapamadığı için bu zaten böyle oldu.
SOYOÐUL: Peki, hem defalarca aday olmayacağım deyip, tam kongre öncesindeki o ikircikli tavrını nasıl açıklıyorsunuz? Olayım mı olmayayım mı açıklamalarını… Siz eski ekip arkadaşısınız, aday olup olmayacağını kendisine sormadınız mı? Aranızda niçin anlaşmadınız?
SERDAROÐLU: Ben zaten bu gelenekten gelen bir adamım. Ben önce gittim Hüsamettin Bey ile görüştüm. Çarşamba günü Bayar köşkünde oturduk konuştuk. Ona söylediğim şu: 'Hüsamettin Abi, bir ömrü paylaştık seninle, bana bir cümle söyle; Rıfat, dön İzmir'e git. Döneyim gideyim, kongre günü geleyim adaysan oyumu kullanayım. Aday değilsen, bana bunu açıkça söyle.'
'Aday değilim' dedi bana. Rahatsızım dedi. Eşi Dilek hanım çok rahatsız, Hüsamettin beyin bu görevi yapmasından çok rahatsız hakikaten. Sen aday ol dedi. Dört defa sordum o konuşmada, en son dizini sıktım, 'Bak buradan çıktıktan sonra, biliyorsun ben inat adamım, tek oy alsam dönmem, sana bir daha soruyorum' dedim. Tamam adaysın.
Çıktık dışarı, Başkanlık Divanı üyeleri odada, Ufuk Söylemez, Özden Özbilun falan. Onlara 'Rifat bey adaylığını açıklıyor' dedi Hüsamettin Bey. Hayırlı olsun, hayırlı olsun dilekleri falan… Ayrıldık.
Ertesi günü basın toplantısı yapacağım,adaylığımı açıklayacağım parti genel merkezinde; giderken yine aradım Hüsamettin Bey'i. Dedim 'Bak basın toplantısına gidiyorum, bana söyleyeceğin bir şey var mı?' 'Hayırlı olsun, Allah yardımcın olsun' dedi. 'E açıkla o zaman aday olmayacağını' dedim, 'bırakmıyor arkadaşlar' dedi. 'Neyi bırakmıyorlar, adaysan aday olacağım de ben aday olmayayım, aday değilim diyorsun, olmayacağını açıkla ki, insanların kafası karışıyor.' Çünkü aynı oy tabanına hitap ediyoruz. İnsanların beklentileri de var, yani bir il başkanı var ki Genel İdare Kurulu'na girmek istiyor. Biri Merkez Karar Kurulu'na girmek istiyor veya genel başkan adayından bir söz almak istiyor geleceği ile ilgili. Bunlar gayet doğal şeyler kongrede. Aday adaylığı düşünüyor, rakibi var ilde, seninle onu konuşmak istiyor. Ama benim oy tabanım, Hüsamettin Bey'in de oy tabanı aynı zamanda.
Hüsamettin beyin böyle çelişkili konuşmaları ve davranışları mahvetti. Kongreden bir gün önce 17.30'da ntv'ye çıktı, hala 'aday değilim' diyemedi. Aday olabilirim, olmayabilirim, olabilirim, olmayabilirim… Eh, bizim taban olduğu gibi dağıldı gitti.
SOYOÐUL: Olmayı düşünüyordu herhalde değil mi?
SERDAROÐLU: Düşünüyormuş tabii, ama baştan söyleseydi bunu, geç o zaman yap işini, ben de sana yardımcı olayım. Bunları söyledim kendisine ben. Eğer Hüsamettin Bey aday olsaydı, Mesut Bey istifa edecekti; bunlar da birbirine girmişler daha önce. Hüsamettin Bey bana rica etti, 'Mesut Bey'le konuş ayrılmasın' diye. Mesut Bey'i aradım ben de. Hatta Mesut Bey telefonu değiştirmiş, yeni telefonunu Hüsamettin Bey verdi bana. Aradım ofisindeydi; dedim 'ben adayım.' 'Hayırlı olsun Rifat' dedi, 'Ben senin adaylığına çok sempatik bakarım, seni biliyorum, aile yapısını, nasıl bir insan olduğunu biliyorum, yazılarını da okuyorum, kültür seviyeni, bu partiye ne verebileceğini biliyorum' dedi, ardından 'bunu Hüsamettin beyle konuştun mu' diye sordu. 'Konuştum tabii' dedim. 'Hüsamettin bey sanki ikinci çocukluğunu yaşıyor' dedi bana Mesut Bey. 'Adayım diye söyledi bana, o aday olursa ben istifa edeceğim' dedi. Dedim ki, 'sen istifa edeceksen bu kongreyi niye yapıyoruz ki biz? Sen bu partinin tek milletvekilisin şu an. Bu iki partiyi birleştiren iki adamdan birisin; biri siz, biri Hüsamettin bey. Sen üstelik başbakanlık yapmış tek adamsın bu partide. Sen ayrılırsan, partinin bu kadar sıfatını sırtında taşıyan adam ayrılıyorsa… Birincisi ayrılman basında kongrenin önüne geçer, ikincisi gerek kalmaz kongre yapmaya. O zaman kongre yapmayalım, kapatalım gidelim..' 'Sen aday olursan seni desteklerim' dedi bana. 'Adayım' dedim. 'Peki tamam o zaman istifa etmiyorum' dedi.
SOYOÐUL: Süleyman Demirel ile görüştünüz mü?
SERDAROÐLU: Tabii ki görüştüm. Bu davanın sembol ismi. Adaylığımı söyledim ona. 'Hayırlı olsun Rifat, senin adaylığına kim karşı çıkabilir ki' dedi. 'Sen bu davanın yetişmiş bir insanısın. Allah yolunu açık etsin. Sadece kaybedersen çok üzülürüm' dedi bana.
SOYOÐUL: Basında Demirel'in Namık Kemal Zeybek'i el altından desteklediği yolunda haberler de çıktı.
SERDAROÐLU: Hayır, Süleyman Bey kimseyi desteklemez. Süleyman bey hiç kimseyi desteklemez. Süleyman bey hakikaten siyaset üstü bir adam. Ben de kızabilirim, haksa desteklenecek adam benim, Namık Kemal Zeybek değil. Ama Süleyman bey desteklemez. Doğrusunu neyse yapın der yani. Kimseye de hayır sen aday olma demez. Belki o konumda bir insanın söylemesi gerek onu ama bilemiyorum. Onun kendi bileceği iş. Zaten siyasette birine güvenip de aday olunmaz ki… Kendine güveneceksin. Ama tabii ki desteğini isteyeceksin. Ben de gidip ondan en azından desteğini isterim.
SOYOÐUL: Hüsamettin Bey'in bu ikircikli tavrı üzerine nasıl çalıştınız peki?
SERDAROÐLU: Liste yapacağım, e adam bana geliyor diyor ki, işte falan ilin il başkanı, 'Rifat Bey, Hüsamettin bey de aday olduğunu söylüyor, yanındakiler aday olduğunu söylüyorlar. Şimdi ben o listeye mi gireceğim, size söz verirsem oraya dönemem.' Öyle bir şeyin içinde kaldık ki… Hüsamettin Bey mahvetti bizim programımızı, paramparça etti, taban olduğu gibi oraya kaydı. Zaten yeterince birikimi de yapmış Namık Kemal bey. Desteği de yapmış.
SOYOÐUL: Ya Salih Uzun'a ne diyorsunuz? Hem aday oldu, sonra gördük ki Zeybek'in GİK listesinde… Nasıl oldu bu?
SERDAROÐLU: (hah işte, bir de o var tarzında gülerek) Salih Uzun ANAP'ta kısa bir dönem genel başkanlık yaptı. Ben Mesut Bey'le konuştuktan sonra Mesut Bey ona talimat vermiş, o da beni aradı 'beraberiz' dedi. Tamam dedim.. Ertesi gün için 'öğleden sonra sizi arayacağım' dedi. 'Gel de ona göre beraber liste yapacağız' dedim. ANAP'tan da 110-120 kadar bir delege, oyu var 1300'ün içinde.
Fakat ertesi günü öğleden sonra aradı, 'ben aday olmak istiyorum' dedi. 'Hayırlı olsun kardeşim, aday olmak istiyorsun ben sana ne diyebilirim ki. Allah yolunu açık etsin' dedim. Aday oldu Salih Bey. Fakat sonra kongrede bakıyorum ki, Namık Kemal Zeybek'in listesinde Genel İdare Kurulu'nda birinci sırada. E şimdi o listeye insanın haberi olmadan yazılmaz. Oylar kullanılırken ayıldı bayıldı, sıkıntıya girdi. Ama yardımcılarını bana gönderiyor, 'ilk tur neticelensin diyor, ben ikinci turda az oy alırsam, mutlaka arkadaşlarımla desteklerim.' Ben de o ana kadar bekliyorum ki gelecek ve liste yapılacak. (gülüyor) Meğer Salih bey anlaşmış zaten Kemal Zeybek Bey'in oraya. Yani bunlar şık şeyler değil. Siyasette olabilir böyle şeyler ama doğru şeyler değil, ahlaklısı bu değil bu işin. Söylersin doğruca. Nasıl ki aday olacağını söyledin. Ne yapabilirim ki ben sana? Onla beraber olacaksan, ol kardeşim. Ne diyeyim. Zaten karar vermişsin. Seni döndürecek gücüm yok ki!
SOYOÐUL: Mesut Yılmaz'ı da dinlemedi o zaman?
SERDAROÐLU: Dinlememiş. Mesut Bey aradı beni sonra, çok üzgün olduğunu söyledi. Dinlemediğini söyledi. Hayırlı olsun dedim, hiç önemli değil. Kongrede de bu netice çıktı. İnşallah sonu iyi olur. Ama iyi olacağını da zannetmiyorum.
SOYOÐUL: Mesut bey'in istifasının nedeni ne? Gerçi kendisi basın açıklaması yapacağını söyledi ama sizin yorumunuz ne?
SERDAROÐLU: Açıklama yapacağını söyledi, yapmadı. O da partinin çizgisinin tamamen kaydığını düşünüyor. Bir de Namık Kemal Bey'le geçmişten gelen çok ciddi sürtüşmeleri vardır onların.
SOYOÐUL: Partinin çizgisi neydi, nereye gidiyor şimdi, eksen nereye kayıyor?
SERDAROÐLU: Parti merkez sağda bir partiydi, şimdi çakma Büyük Birlik Partisi oldu. Daha doğrusu çakma MHP ile çakma BBP arasında bir yerlere oturtacaklar partiyi tahmin ediyorum. Şimdi teşkilatlarda ciddi kopmalar var. İzmir teşkilatının bir bölümü ayrıldı Fatih Bey (Dalan) birlikte. Diğer ekip de bugün (Perşembe) ayrılacak tahmin ediyorum. Bursa ayrıldı, bazı Ege illeri, daha da ayrılacak olanlar var. Partiden kopmuyorlar bunlar ama sadece yönetimden ayrılıyorlar, izlemek istiyorlar. Şimdi göreceksiniz, İzmir'de kimlere görev verecekler… Mutlaka ve mutlaka MHP'de dikiş tutturamamış, BBP'de dikiş tutturamamış insanları getirip koyacaklar buraya. Namık Kemal Bey'in dünyası bu. Parti o zaman çizgisinden kayacak. Bugün zaten beyanatları var 'AKP ile koalisyon işbirliği yaparım' diyor. Sen zaten AKP ile koalisyon/işbirliği yapacaksan, o zaman sana oy vermeye gerek yok, AKP'ye oy verir insanlar. Muhalefette bir partinin Demokrat Parti gibi bir partinin misyonunun bu olmaması lazım. İnsan üzülüyor tabii.
SOYOÐUL: Namık Kemal Zeybek'in teşekkür konuşması biter bitmez, Başbakan'dan tebrik mesajı geldiğini yazıyordu bir yazar köşesinde. Diyor ki, hiçbir kongrede böyle bir şey olmamıştı.
SERDAROÐLU: Tayyip Bey adına çalışan insanlar onlar. Tabii ki gönderiyor, kendi insanını tebrik ediyor!
SOYOÐUL: Demokrat Partiyi AKP mi dizayn etti ya da ediyor yani?
SERDAROÐLU: AKP değil, Tayyip Bey dizayn ediyor. Tayyip bütün partilerin içini dizayn eder zaten. Bu işi çok iyi bilir Tayyip Bey. CHP'nin içini karıştıran da o değil mi? MHP'nin içini de. Tayyip Bey'in burada hedefi, MHP'yi devre dışı bırakmak, baraj altı bırakmak. Siyaseti biraz iyi okuyan bir insanın bunu çok net görmesi lazım. Çünkü Tayyip Bey'in kafasında, yeni anayasa yapmak var. Ama dikkat ediyorsanız, bu ülkenin hayrına iş yapmayı düşünen insanın, seçim kampanyasına giderken en büyük hadise olarak gördüğü, en büyük faaliyet olarak söylediği anayasa değişikliği ile ilgili neler yapacağını millete anlatması lazım.
SOYOÐUL: Ama anlatmadı şu ana kadar.
SERDAROÐLU: Anlatmıyor, anlatmayacak da.. Ama kafasındaki hesap 400 milletvekili çıkarıp Türkiye'yi federatif yapıya sokup Türkiye'nin ilerde bölünmesine yol açacak yere gitmek. Yani Abdullah Öcalan'ın İmralı'da Tayyip Bey'in 'görüşmem, görüştüm diyen şerefsizlerdir' dediği ama devletin adamlarını görüştürdüğü, Başbakan'ın talimatı ile görüşenlerin yaptığı yol pazarlığının sonucu budur. Orada önce özerk yapı, sonra federatif yapı, sonra da tam bağımsız bir yapı. Bu saklı bir şey değil. Bu olayları okuyan, bu devleti iyi bilen, Abdullah Öcalan'ın beyanatlarını takip eden her insan bunu bilir. İstihbaratçı falan olmaya da gerek yok. Ama Tayyip Bey milleti kandırıyor. Tayyip Bey'in bu dediğini yapabilmesi için, bakmayın şimdi 'tek bayrak, tek devlet, tek millet'; ikide bir bunu söylüyor tek tek basaraktan gibi ama… Alttan pazarlıklar devam ediyor, bu da yalanlanmıyor doğruluyor. Nitekim Karayılan da bunu söyledi, Öcalan'ın avukatları da bunu söyledi. Pazarlık yapılıyor, yol haritası verildi diye. Amerika da bunu söylüyor. Amerika zaten baş organizatör bu işte. Ama bu yola gidebilmek için anayasayı değiştirebilecek çoğunluğa ihtiyacı var. Bunu da almanın tek yolu, iki partinin meclise girmesidir. AKP ve CHP'nin. O zaman 400 milletvekili civarında milletvekili çıkarabiliyor AKP. Ama MHP veya hele bir dördüncü parti, Demokrat Parti gibi bir parti Meclis'e girseydi, o zaman zaten iktidar olması da çok zor. Üçüncü parti girince, anayasa çoğunluğunu sağlaması mümkün değil. Bütün hedefi MHP'yi götürmek. Burada Namık Kemal Bey'i desteklemesinin sebebi odur, şimdi Namık Kemal Bey bütün o eski ülkücü mülkücü eski takımları, MHP ile bütün ilişkisini koparmış kısımları veya siyaseti ticaret için yapan çok cambaz takımı vardır, onları alacak, MHP'yi iki üç puan daha aşağıya indirip baraj altında bırakmaya çalışacak. Bütün hedefi budur. Şimdilik Tayyip Bey bunda başarılı görünüyor. Başarılı bir şekilde yürüyor yolunda. Saadet Partisi'ndeki organizasyonu da yapan odur. Bir arada kalsalardı çok daha güçlü olacaklardı, 6-7 puan önde olacaklardı. Şimdi bölünecek.
SOYOÐUL: İkisine de yaramayacak, AKP'ye yarayacak… Peki MHP'nin bu noktada yapması gereken ne?
SERDAROÐLU: MHP'nin bu noktada yapması gereken… Bence CHP'nin de aynı şekilde yapması gereken. Türkiye'deki seçmen yapısı belli. Türkiye'deki seçmen yapısının yaklaşık yüzde 60'ı-65'i, bazen 70'e kadar çıkar, bizim milliyetçi/muhafazakar dediğimiz ama bu yobaz takımından olmayan mütedeyyin insanlar, sizin benim gibi insanlar. Anadolu'nun çoğunluğu böyle, merkez tabir ettiğimiz insanlar. Buralardan oy alabilecek damarı açık tutmaları lazım. Bu insanlar iki seçimdir AKP'ye oy veriyorlar. Ben dolaşıyorum. İnsanlar diyorlar ki, ne yapalım yani, verecek parti yok! Kardeşim CHP'ye ver. Veremem, ben hiç sola oy vermedim diyor adam. Ama bu seçim başka seçim. Peki MHP'ye ver diyorum. MHP'yi de bazıları taa Menderes'in asılmasından sorumlu falan tutmaya kalkışıyorlar ki rahmetli Türkeş'in o konuda tam aksi tutumu vardı, biliyorum. Yani MHP'ye de veremiyorlar. Veremeyince buraya (AKP'ye) oy veriyorlar. Bu damarları açık tutmaları lazım, bu damarlardan çok iyi beslenmeleri lazım. Hem MHP'nin, hem CHP'nin. Yani merkezden, bu tabanda kuvvetli insanlara yer vermeleri lazım. Onlarla beraber siyaset ve politika oluşturmaları lazım. O insanları itmemeleri lazım.
SOYOÐUL: Bu damarları açık tutmaktan, merkez sağdan insanları hem CHP'de, hem MHP'de görevlendirmeyi anlıyorum, doğru mu?
SERDAROÐLU: Evet, çünkü bu seçim 'Türkiye'nin var olup olmama' seçimi. Ben öyle bakıyorum. Onun için aday oldum zaten. Ya Haziran 2011'de Türkiye, başındaki bu belayı atacak, ya da Türkiye adım adım bölünmeye gidecek. Haziran 2011'den sonra Türkiye'yi hakikaten çok sıkıntılı günler bekliyor. AKP iktidardan düşse de Türkiye ekonomik açıdan çok sıkıntılı günlere gebe. Çünkü biz 8-9 senedir har vurup harman savuruyoruz, hazırdan yiyoruz. Borçla keyif yapıyoruz millet olarak. Türkiye'de herkes borçlu hale geldi. Bu sıcak para ile dönüyor Türkiye'nin işi. Sınır noktasına geldi. Hele AKP kazanırsa, bunun üzerine bir de bu Apo ile yapılan ve Amerika'nın organize ettiği Tayyip Bey'in de eşbaşkanı olduğu Büyük Ortadoğu Projesi'nin uygulamaya geçilmesi, Türkiye için büyük sıkıntı yaratacaktır. Bu insanlara yer verilmesi lazım, evet. Bu bir Kurtuluş Savaşı gibi. Kuvayı Milliye Hareketi gibi yapmak lazım. Artık bunun sağı solu falan kalmadı. Türkiye ya bütünlüğünü koruyacak, ya da Türkiye bölünmeye giden yolu açacak. Bölünmeye giden yolu açacak anayasayı değiştirecek gücü verecek Tayip Bey'e. İki yoldan biri. Ya bu güç verilecek, ya bu güç verilmeyecek. Verilmemesi için en büyük fedakarlık, CHP ve MHP genel başkanlarına ve yönetimlerine düşüyor. Bu insanlar belli Türkiye'de. Ben Sayın Kılıçdaroğlu ile de Sayın Bahçeli ile de ikisiyle de görüşeceğim ve anlatacağım bu insanları. Kendimle ilgili bir talebim yok. Böyle pırıl pırıl insanlar var Türkiye'de ve bu insanlara görev verilmeli, toparlanmalı. Çünkü iki partinin zorlasan zorlasan oy tabanı bir yere kadar geliyor. En az iki partinin oy toplamına bir 10 puan daha koymak lazım. Bir 10 puan daha ki, Türkiye'nin önü açılsın.
SOYOÐUL: Demokrat Parti'ye dönersek.. Söyleşinin başında dediniz ki, 'bu yapı Demokrat Parti yapısı çok değişmiş'; neydi o eski yapı, şimdi ne değişmiş?
SERDAROÐLU: Şimdi bu partinin delegesi, hiçbir zaman Süleyman Demirel'e küfretmez. Genel Başkanlık yapmış insanlarını alkışlar, saygı duyar onlara. Çoğu partide de böyledir bu. İl başkanları toplantısında Demirel'e küfrediyor il başkanları, diğer il başkanları üzerine yürüyor, birbirlerine giriyorlar. Böyle bir yapı ben hiç görmedim.
SOYOÐUL: Kaç yıldır bu yapının içindesiniz?
SERDAROÐLU: Ben 1976'da ilçe başkanıydım. Adalet Partisi'nden bu tarafa ben böyle bir şey görmedim. Sonra ben konuşmamda Atatürk'ten bahsediyorum, çok cılız alkış alıyorum. Biri çıkıyor Tansu Çiller'den bahsediyor muazzam alkış alıyor. Tansu Çiller, ben bunu hep yazıyorum ve söylüyorum da; servetinin hesabını veremeyen bir insan. Bütün Avrupa'daki iş camiasının eşini nasıl tanıdığını hepimiz biliyoruz. Dokuz senedir bu partiyle ilgili hiçbir şey yapmamış bir insan. Yapı değişikliğinden kastım o. Ama Erbakan'ın kutlama telgrafı dakikalarca alkışlanıyor orada. İşte cemaatin eli girmiş, yapı değişikliğinden kastım o benim. Bir senedir cemaat elini buraya sokmuş. Maalesef yani. Ve benim ömrümü verdiğim parti de buna alet olmuş. Bu durumu değiştirmeye çalıştım, olmadı…
SOYOÐUL: Peki sayın Cindoruk fark etmemiş mi bunu? O da yılların politikacısı sonuçta…
SERDAROÐLU: Fark etmemiş. Şimdi anlıyor. Kongreden sonra konuştum kendisiyle.
SOYOÐUL: Konuştunuz mu? Nasıl değerlendiriyor.
SERDAROÐLU: Konuştum elbet. Tabii çok üzgün. Altının oyulduğunu gördüğü olaylara çok üzgün. Zaten rahatsızdı, tansiyonu 18'e çıkmıştı, gözü kanlanmıştı. Kendisine, önce dinlenin dedim. Daha çok zaman var önümüzde, konuşuruz. Türkiye'de siyaset bitmez, her gün yapılır. Her değişik şartta, değişik alternatifte yapılır, parlamentonun içinde yapılır, dışında yapılır, meydanda yapılır, kahvede yapılır, her yerde yapılır. Konuşur, değerlendiririz dedim.
Tabii bir genel başkanın birincil görevi, benim anlayışıma göre, partisinin çizgisini tutmaktır. Değiştirmemektir. Saldırıya karşı partisini korumaktır. Bak Deniz Bey bunu çok iyi yapıyordu CHP'de. Cumhuriyet Halk Partisi'nin ulusal çizgisini, Deniz Bey hiç bozmadı. Büyük tenkitler aldı ama ona rağmen bozmadı. Hatta kadrolaşmada çok tenkit edilir genel başkanları, hala bu statükocu kadro mu, bunlar ne başımızda polit büro gibi filan. Ama o genel başkanın görevi, partisini çizgisinde tutmaktır. Bunu elinizden bir kaçırdınız mı, işte dönersiniz çakma Büyük Birlik Partisi'ne!
SOYOÐUL: İyi ama oy alamadı, iktidar olamadı Deniz Bey o ulusalcı çizgisiyle.
SERDAROÐLU: Hayır birinci görevi bu dedim. Elbette oy da alacaksın, oy alamazsan başarısızsın demektir, gideceksin. Hem çizgiyi koruyacaksın, hem de o çizgiyi bozmadan bazı yenilikler yapacaksın. Programlar niye yapılır partide? Çizgiyi bozmazsınız ama o programda şekillendirirsiniz, günün gelişen ekonomik yapısına göre günün siyasal olaylarına göre değiştirirsiniz. Kişilerle bunun görüntüsünü vermeye kalkarsınız. Ama ana tema budur. Yani kardeşim ben sosyal demokrat bir partiyim. Ben milliyetçibir partiyim. Ben merkezde bir partiyim. Benim ekonomik görüşüm budur, benim kadın meselesine, genç meselesine bakışım budur. Bunlar ana temel noktaları bir partinin. Şimdi bu kökten gelen bir partinin genel başkanının besmeleyle kongre açtığını, neredeyse takunyaları koy abdest alacak adam kürsünün önünde… Mehter marşı ile gelindiğini falan ben görmedim. Böyle bir şey olamaz!
SOYOÐUL: Kongre salonunda bir tek Zeybek'in afişleri, pankartları görünüyordu, o niye?
SERDAROÐLU: Partinin vardı, ama onun daha çok vardı. Para meselesi bu iş, para meselesi. Yani çok kolay harcanıyor o paralar, olan harcıyor, nasıl bulunuyor o paralar onu da bilmiyorum. Mesela Ahmet Özal Bey 5 milyon dolar para harcamış bu iş için. 11 tane oy aldı. Sheraton otelini kapatmış, bizim çoğu İzmirli delege, bana oy veren delege, gittiler Sheraton'da yattılar. Jaguar araba ile karşılıyorlarmış havaalanından gelenleri (gülüyor)gittiler Sheraton'da kaldılar bizim çocuklar, isim isim biliyorum. Oğlum ne işiniz var orada dedim. Abi burası güzel, gelene gidene yemek ısmarlıyorlar, Ahmet Özal ödüyor dediler.(gülüyor)
SOYOÐUL: Oylarını size verdiler ama! (Kahkahalar) Yiyeyim içelim satılmayalım durumu!
SERDAROÐLU: Namık Kemal Bey ne harcadı bilmiyorum tabii. Bunlar söylenen laflar, doğruluk derecesi tartışılır. Ama Sheraton oteli kapatmak az buz bir iş değil. Her delegeyi Jaguar araba ile havalanından almaya kalkarsanız… biz kendi arkadaşlarımızla, kendi emeğimizi kendi gücümüzü birleştirdik, bir şeyler yapmaya çalıştık, aykırı bir ses verdik, bu davanın sahipsiz olmadığını söyledik. Gönül Hanım, çok mevki gördüm siyasette. İlerde şunu diyebilirdim ben, 'ya bu parti kayıyor gidiyor, sen yazıyorsun yazıyorsun, e yazıyorsun kardeşim de sahip çıkaydın bir defa.' Yani ileride kendimi öyle suçlamaktan kurtuldum, yaptım ben görevimi. Çıktım anlattım, dolaştım tek tek, söyledim kongrede, bu partiyi Büyük Birlik Partisi haline getirecekler, kendinize gelin, uyanın dedim. Daha ne diyeyim kardeşim yani? Daha ne diyeyim? Kısmet bu kadarmış, ne yapalım.
SOYOÐUL: Sizi az çok tanıyorum, kaybetmiş olmaktan değil, partinizin çıkmaz yola girdiğini düşündüğünüz için üzüldüğünüzü anlıyorum. Bundan sonraki hedefiniz ne?
SERDAROÐLU: Üzülmez miyim partimin bu durumundan? Yazık günah. Bundan sonra, ancak kendi adıma konuşabilirim. Gücümün yettiği kadar yazmaya, yazılarıma yer verildiği sürece anlatmaya devam edeceğim. Çünkü hakikaten çok sayıda mahkemem oldu. Türkiye'de cemaatlar, tarikatlar fink atıyor, ülkenin başbakanı çıkıyor okyanus ötesine teşekkür ediyor canlı yayında, bunların hepsi suç mevcut anayasaya göre. Ben tarikat artığı dedim diye bana dava açılıyor. Ne yapabilirim, gücüm yettiği ölçüde yazacağım. Konuşacağım. Seçimde de insanların ya CHP'ye, ya da MHP'ye oy vermesi için kapı kapı dolaşacağım. Görevimi yapacağım gücümün yettiği yere kadar.
SOYOÐUL: Daha fazla soru sormuyorum, konuşturmak istemiyorum sizi ki… Bir de benden ötürü yeni bir dava konusu gelmesin size! (kahkahalar) Kolaylıklar diliyorum.