Yazarımız Gönül Soyoğul ve Genel Yayın Yönetmenimiz Ümit Yaldız’ın Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili ve MYK Üyesi Mehmet Ali Susam'la yaptığı söyleşi...
BAŞLARKEN...
Tıpkı, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ile yaptığımız, ancak Buca'nın sıcak gündemi nedeniyle gecikmeli yayınladığımız başkan röportajı gibi, CHP İzmir Milletvekili MYK üyesi Mehmet Ali Susam'ın röportajı da aynı akıbete uğradı, ne yazık ki.
İzmir Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği'ndeki odasında görüştüğümüz Mehmet Ali Susam'la da yine Buca ile başlamıştık sohbete.
O söyleşinin yapıldığı gün, henüz Levent Köstem röportajı EgedeSonSöz'de yayınlanmamış, Gönül Soyoğul'un evine yumurtalı saldırı düzenlenmemişti.
Türkiye gündemini de 'Kürt açılımı' tartışmaları, Baykal ile Erdoğan'ın karşılıklı sert demeçleri sarmamıştı.
Şu an okurken, size eksik gelecek sorularımızı ve CHP Milletvekili Susam'ın yanıtlarını, bu doğrultuda değerlendirmenizi özellikle vurgulayıp, röportaja geçiyoruz…
Ve o günlerde Başkan Ercan Tatı'nın muhalif meclis üyeleriyle çatışmaları, makam odasının milyarlık tadilatı gibi başlıklarla öne çıkan gündem nedeniyle, Buca ile başlıyoruz sormaya. Çünkü o, isminin başında yer alan 'CHP MYK üyesi, İzmir milletvekili, esnafın onursal başkanı' gibi sıfatlarından çok daha önce, siyaseten Buca'yı seçmiş biri.
Tıpkı, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ile yaptığımız, ancak Buca'nın sıcak gündemi nedeniyle gecikmeli yayınladığımız başkan röportajı gibi, CHP İzmir Milletvekili MYK üyesi Mehmet Ali Susam'ın röportajı da aynı akıbete uğradı, ne yazık ki.
İzmir Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği'ndeki odasında görüştüğümüz Mehmet Ali Susam'la da yine Buca ile başlamıştık sohbete.
O söyleşinin yapıldığı gün, henüz Levent Köstem röportajı EgedeSonSöz'de yayınlanmamış, Gönül Soyoğul'un evine yumurtalı saldırı düzenlenmemişti.
Türkiye gündemini de 'Kürt açılımı' tartışmaları, Baykal ile Erdoğan'ın karşılıklı sert demeçleri sarmamıştı.
Şu an okurken, size eksik gelecek sorularımızı ve CHP Milletvekili Susam'ın yanıtlarını, bu doğrultuda değerlendirmenizi özellikle vurgulayıp, röportaja geçiyoruz…
Ve o günlerde Başkan Ercan Tatı'nın muhalif meclis üyeleriyle çatışmaları, makam odasının milyarlık tadilatı gibi başlıklarla öne çıkan gündem nedeniyle, Buca ile başlıyoruz sormaya. Çünkü o, isminin başında yer alan 'CHP MYK üyesi, İzmir milletvekili, esnafın onursal başkanı' gibi sıfatlarından çok daha önce, siyaseten Buca'yı seçmiş biri.
Her ne kadar doğum yerinde 'Bursa Orhangazi' yazsa da, seçim güzergahı 1. bölge olmasına rağmen, 2. bölgeden milletvekili seçilse de…
Mehmet Ali Susam, Bucalıların gönlünde ayrı bir yere sahip. Bu ilçede oturanlar için o doğal Bucalı…
Mehmet Ali Susam, Bucalıların gönlünde ayrı bir yere sahip. Bu ilçede oturanlar için o doğal Bucalı…
SONSÖZ: Ciddi bir çalışmanız olmuştu yerel seçim öncesinde. CHP'de bir açılım olmuştu. İzmir'de farklı kesimlerdeki insanların CHP çatısı altında birleştirilmesi, partinin çıtasının genişletilmesi, siyasetin çıtasının yükseltilmesi amaçlanıyordu. Bu amaçlara rağmen, Buca'da Dr. Köstem'in partiye fazla gelmesini anlamıyorum. MYK üyesi olarak bunun cevabını duymak isterim sizden.
SUSAM: Levent Köstem'in bu partiye fazla geldiğini söylemek veya bu parti Levent Köstem'i kendisine fazla görüyor demek, bence partiye haksızlık olur.
SONSÖZ: Bunu söyleyenler olduğu için soruyoruz size.
SUSAM: Ben Levent Köstem'in bu partiye üye olmasını, aday olmasını partinin tüm organlarının teşvik ettiğini biliyorum. Hem üst organların, hem de buradaki yerel organların teşvik ettiğini. Kazanmak için, onun buralarda olması için çaba sarf ettiklerini biliyorum. Meclis üyesi yazılmasını, aynı şekilde yaptıklarını biliyorum. Onun için CHP'de nitelik yükseltilmesi, gelen insanların partide daha iyi bir noktaya taşınmasında, partinin önyargısı veya engelleyici bir tutumu yok. Bunu öncelikle söyleyeyim.
SONSÖZ: Ama kamuoyunun vicdanında bu biraz böyle algılandı.
SUSAM: Ama bu birazcık şöyle. Parti dışından gelen arkadaşlarımızın partilerdeki politik yapılanmayı ve politik konuşmaları ve politik disiplini kavramaları, bir süreç alıyor. Buradaki talihsizlik, biraz da belki bu. O süreci, yani siz bir aydın ve entelektüel olarak konuştuğunuz, söylediğiniz ve yaptığınız eleştirileri, bir siyasi partinin mensubu olarak konuşma noktasında aynen yapamıyorsunuz . Sizin, daha önce entelektüel olarak var olan özgürlük alanınızla, partili meclis üyesi olduğunuz zamanki özgürlük alanınız, biraz daha sınırlıdır. Neden oluyor? Çünkü parti politikasını oluşturmak tek kişinin işi değil. Parti politikası bir kurumsal iş. Bu kurumsal işin oluşturduğu parti politikasını beğenmeyebilirsiniz, eksik bulabilirsiniz, daha ileri düzeyde olmasını isteyebilirsiniz… Ama onun oluşma harmanı, partinin yetkili organlarıdır. Oralarda kendimizi bu noktada ifade edip o insanları etkileyip o politikaların oluşmasına katkı koyma sürecini benimsememiz lazım. O süreci de ilk adımınızda ilk yaptığınız şeylerde başarısız olunca, 'bu parti beni içselleştiremiyor, benim gibileri içine almıyor' deyip sitem edip bunu kamuoyu ile paylaşmak doğru değil.
SONSÖZ: Tamam da bu işte pek çok muhatap var. Velev ki sayın Köstem yeni, (parti üyeliği eski ama meclis üyeliği yeni); bu partinin ilçe başkanı var mı? Var. Bu partinin il başkanı var mı? Var. Milletvekilleri, MYK üyesi var mı var? Peki niye tarafların bu kadar siyah/beyaz ayrışmasına, olayların ayyuka çıkmasına izin verdiniz? Niye muhatapları ile karşılıklı bir odada oturulup etekteki taşlar dökülmedi? Niye bu girişimlerde farklı hesaplar devreye girdi? Bunu nasıl açıklayabilirsiniz?
SUSAM: Bu konuda her tarafın eksikleri olduğunu düşünüyorum. Medyaya kendimi çok yansıtmadığım ama daha sonra yansıyan…. Muhalefet ettiği söylenen arkadaşlarla belediye binasında belediye başkanının bilgisi dahilinde onları da dinledim, onlara olması gerekenleri söyledim, belediye başkanına da söyledim. Ama ondan sonraki süreci yönetmede iki taraf da yeteri kadar birbirini anlama, dinleme ve birbiriyle uyum içerisinde çalışma noktasında olmadılar. Olabilselerdi belki, bu kadar noktaya gelmezdi. Kimse bu konuda müdahale edilmediğini, bu işin düzeltilmesi çabasında bulunulmadığını düşünmesin.
SONSÖZ: Sizin dışında müdahil olan var mıydı?
SUSAM: Vardır tabii canım, il başkanı da konuşmuştur, milletvekili arkadaşlarımız da konuştular, benim bildiğim milletvekili arkadaşlarım var. Ben inanıyorum ki Levent de bu söylediğim çerçevede, yani 'bir entelektüel olarak dışarıda bulduğunuz özgürlüğü siyasi partilerde bulamazsınız' çerçevesinde hareket edecektir.
SONSÖZ: Bu sözleriniz Levent Köstem'e haksızlık olmuyor mu? Sayın Köstem günah keçisi mi? Siz Levent Köstem, meclis üyesi olarak yeni diyorsunuz. Peki sayın Tatı? O, bu konuda deneyimli. İl genel Meclisi üyeliği var öncesinde. Tecrübesine çok uygun davranışlar mı sergiliyor? İlçe yemeğinde yaptığı konuşma, çok mu tecrübeye dayalı sanki? Sizin bile sinirlenip terk ettiğinizi yazdı işte gazeteler.
SUSAM: Aynı şeyi söylüyorum. Sadece Levent'e demiyorum. İki taraf da bu süreci doğru yönetemedi diyorum. Bu demektir ki, belediye başkanına düşen yanıyla da eksiklikler vardır. Belediye başkanı, meclis üyeliklerinin üzerine çıkabilmeli. Seçildikten sonra parti içi olaylardan biraz daha uzak durabilmeli. Belediye başkanı, parti içi mücadelenin çok tarafı olmamalı. Belediye başkanı kentin tümünü kucaklayan, şehrin şehremini olmalıdır. Ve bu anlamıyla da parti içi olaylardaki tavrı daha herkese eşit, eleştirileri dinleyen, süreci yönetmeye çalışan tavır içerisinde olmalıdır.
Benim yemekteki belediye başkanına uyarım da budur. 'Sen seçildin, her kesimin belediye başkanı oldun. Bırak artık duygusal konuşmaları, bırak bu yemeklerde belediye meclis üyelerini eleştirmeyi, çık hizmet yap, seni halk kucaklar. Sana herkes her şeyi söyleyebilir. Seçilmiş insanlara herkesin her türlü haksız dahi olsa, eleştiri yapma noktasında olduğunu, yöneticiliği seçen insan kabul edecek.' Bundan vücudunuzun her organı etkilenebilir. Üzülürsünüz ama bu üzüntüyü kamuoyu önünde paylaşmaya hakkı olmamalı. Bu üzüntüyü farklı şekilde hissedersiniz içinizde. Ama onu aşmak… Onu yanlış yazanlar iyi niyetliyse oturursunuz onu ikna edersiniz, çeker konuşursunuz. Değilse farklı noktalarda hedeflerle insanlara işlerinizi göstererek yaparsınız. Bunu yapma yöntemleri bulmak lazım. Parti içi tartışmaların tarafı olmak, belediye başkanına katkı koymaz. Onun için ona dedim ki, bırak bunları, işini yap. İşini yaptığın süre içersinde sorun olmaz. Eleştirim bu anlamdadır. Levent de onları organlarda, partili bir entelektüel olarak oralarda tartışarak, onların da desteğini alarak, daha çok insanlarla konuşarak olabilir. Ama bunun aşılmadığı, sıkıntıya düştüğü noktalarda daha genel, daha eleştirel mekanlar, zeminler bulabilir.
SONSÖZ: Parti içinde mi?
SUSAM: Parti içinde de olabilir, parti dışında da olabilir.
SONSÖZ: Parti içinde denediğini, bazı girişimlerde bulunduğunu, çabaladığını ama sonuç alamadığı için sesini yükseltmek durumunda kaldığını düşünüyorum.
SUSAM: Bakın, görev süresi belediyelerde henüz kısadır. Bu kadar kısa sürede bu eleştirilerin oturmasını beklemek lazım. Biraz daha buna zaman tanıması lazım. Bu zamanı tanımadan birbirimize ağır şeyler söylememizin doğru olmadığını düşünüyorum.
SONSÖZ: Ercan Tatı'nın ilçe yemeğinde size gösterdiği tepkinin altında ne yattığını merak ediyorum aslında.
SUSAM: Hayır, orada Ercan Tatı'nın bana bir tepki dile getirdiğini düşünmüyorum.
SONSÖZ: 'Üst düzey parti yöneticilerinin gazetecilere sızdırdığı faturalar' lafının muhatabı kimdi?
SUSAM: Hayır öyle bir laf yoktu orada.
SONSÖZ: Gazetelerde öyle yazdı.
SUSAM: Yanlış yazıldı. Kesinlikle öyle bir laf söylemedi. Öyle bir laf söylemiş olsaydı, farklı konuşurdum zaten. Öyle bir şey söylemedi Ercan, meclis üyelerine söyledi. Ancak medyada çıkış, yanlış noktada oldu. Öyle üst düzey parti yöneticileri ile ilgili bir şey söylemedi. O konuşmada, böyle bir söylemedi, ama bilemiyorum, sonrasında başka konuşmalarda başkalarıyla bunu böyle telaffuz etti, insanlar bunu böyle algıladıysa, onu bilemem.
SONSÖZ: Sizden özür diledi mi?
SUSAM: Ben o akşamdan sonra kendisiyle hiç görüşmedim.
(Susam, bu sözleri öyle kesin, öyle bıçak gibi bir ifadeyle söyledi ki, 'ne halleri varsa görsünler demekten öte, artık bu konuda başka da bir şey söylemek istemiyorum'u net biçimde anladık ve konuyu seçim sonuçlarına getirdik…)
SONSÖZ: Seçim sonuçlarına dönersek… 28 ilçede ve meclislerde CHP olarak uzak ara aldınız. İzmir'de CHP'nin bu zaferini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu beklenen bir durum muydu? Ve bu sonuçları, şu an Buca, Karşıyaka, Bayraklı'da ve çeşitli yerlerde yaşanan sıkıntılarla birlikte değerlendirmenizi istiyoruz. Yani bu oran, CHP'ye fazla mı geldi?
SUSAM: Yok, şöyle söyleyeyim. Ben İzmir seçimlerini şöyle değerlendiriyorum. İzmir seçimleri, 7 yıllık AKP iktidarının ekonomik zorluklar, sosyal problemler, demokratik ve kültürel problemler açısından Türkiye'yi getirdiği noktaya en doğru tepkiyi İzmir vermiştir. Yani Türkiye'de bugün 7 yıllık iktidar sonucunda; siz işsizliği dünyada 4. sırada issizlik haline getiriyorsanız, Türkiye'de ekonomide ve sanayide büyümeyi bu kadar ileri düzeyde düşürüyorsanız, eğitimde ciddi bir problem yaratıyorsanız, emeklide işçide ciddi bir fakirlik yoksulluk yaratıyorsanız, köylüyü çiftçiyi, esnafı sanatkarı yok ediyorsanız, size birinin bu 7 yıllık işin hesabını sorması lazım.
SONSÖZ: Bunu niye sadece İzmir sordu?
SUSAM: Niye sordu? İzmir bu konuda çok daha özgür ve demokrat bakabilen bir kenttir. Ne anlamda? Yani diğer kentler özgür ve demokrat değil mi diyeceksiniz. İzmir'de bu demokrat gelenek var. İzmir'de ciddi bir şekilde geçmişten, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana gelen bir demokrat kimlik, zaten oturmuş vaziyette. Bunun üzerine eğitim düzeyi yüksek, ekonomik durumu daha iyi bir kent İzmir. Zengin sayısı çok kent anlamında demiyorum. Kentte yaşayanlar… Eğitim düzeyi yüksek bir nüfusumuz vardır bizim. İnsan kalitesi olarak yüksektir. En önemlisi kadını, sosyal hayatta çok etkin olduğu bir kenttir. Bu farklılıklar İzmir'i daha demokrat yapıyor. Bir kere kadını bu kadar girişimci olan bir kent azdır. Kadının bu kadar sokakta yaşadığı bir kent, Türkiye'de azdır. Ben Türkiye'nin birçok yerini gezmeye çalışıyorum. Kadının sokakta bu kadar etkin olduğu bir kent, yok başka. Kadın etkinse, sosyal hayattaysa, eğitimliyse daha demokrat düşünüyor kentler. Bunu her kesim için, her kesimden kadın için söylüyorum.
Buradan şöyle gideyim. Böyle bir kent, bu seçimde 7 yıllık iktidara hesap sorar.
SONSÖZ: Ekonomik anlamda sorar.
SUSAM: Her anlamda sorar. Muhafazarlık anlamında, eğitimdeki eşitsizlik anlamında, sordu ve dedi ki, 'Kardeşim ben senin iktidarından korkuyorum, senin iktidarın bu ülkeye mutluluk getirmiyor, ben sana bir ders vermek istiyorum.' Bizim aldığımız oylar sadece CHP'nin oyları değil. İzmir halkının demokrat kesiminin verdiği oylardır. Yani CHP'nin karşısındaki alternatifi, Cumhuriyet Halk Partisi'dir. 'Sana onun için bu oyu veriyorum. Senden korktuğum için bu oyu veriyorum. Senden 7 yıl içinde memnun olmadığım için oy veriyorum. Bir dahaki gelecek seçimlerde senin iktidardan gitmene işaret olsun diye veriyorum' dedi İzmirli.
HİÇ BİR BAŞKAN 'OYU BEN ALDIM' DİYEMEZ
SONSÖZ: Peki başkanların bu oylara sahiplenmesine ne diyorsunuz? Şimdi Buca'da Karşıyaka'da veya başka bir yerde çıkan sorunlarda, başkan çıkıyor diyor ki, 'ben yüzde 55 oy almış insanım.'
Az önce söylediklerinizden, CHP'nin İzmir'deki zaferinin nedeni, AKP karşıtlığıdır sonucu çıkıyor. Oysa bir yerel seçimde, aynı zamanda yerel adayların hiç mi etkisi yoktur?
SUSAM: Bu İzmir halkının demokrat tutumu, bir. Ama beş yıllık iktidar süreci içindeki yerel yönetim başarılarımızın da bunu güçlendiren yanı var. Siz bunu teorik olarak düşünürsünüz, bir de bakarsınız insan unsuruna; bunu gerçekleştirme şansı yok, vermezsiniz. Bazen İzmir, insan unsuruna bakarak da belki o an için siyasal olarak örtüşmediği insanları da seçmiştir zaman zaman.
SONSÖZ: Ya da seçmemiştir. 2004 seçimlerinde, Büyükşehir'de CHP'ye verip, Buca'da CHP'yi cezalandırdığı gibi…
SUSAM: Şimdi bu anlamıyla yerel yönetimdeki arkadaşlarımızın, adaylarımızın, meclis üyelerimizin, gerçekten partimizin, örgütümüzün çalışmalarının katkısı vardır ama bu başarı büyük oranda İzmir halkınındır. Bu başarıyı ne milletvekili, ne belediye başkanı olarak, ne örgüt, ne izlediğimiz siyaset olarak, ben her şeyi doğru yaptım, bize onun için oy verdi diye açıklayamayız. Bunlar vardır ama asıl sağduyu İzmir halkınındır.
SONSÖZ: Bornova'da son yerel seçim baz alındığında, o yeni sınırlarla birlikte AKP mutlak oylarında 10 bin önde girdi. CHP laboratuardan birini getirdi, yüzde 50 küsür oy aldı. Kimsenin tanımadığı biri, yüzde 50 oy aldı. Onlar bile havaya girmiş durumlarda. Belki de bu olayların bir tarafında, başkanların seçim sonuçlarını bireysel algılaması da yatıyor diye düşünüyorum. Karşıyaka'da da Kent A.Ş meselesinde, bir taraf yüzde 65 aldım diyor, öteki taraf ben bunu aldım… Had safhada bu sahiplenmeler…
SUSAM: Ben aldım lafı doğru bir laf değil bir kere. Hiçbir belediye başkanı ben şu oyu aldım demek durumunda olmamalı. Her belediye başkanının aldığı oyda kendi katkıları vardır. Ama ben aldım demeyecek. Bir kere parti. Parti onları aday göstermeseydi, çıkıp bağımsız aday olsalardı, var mı böyle bir şey? Yok. Demek ki parti var. Ama tüm bunların ötesinde de bir İzmir halkı var. Genel başkan buraya gelip İzmir halkına özel teşekkür etti, bunun da altını çizdi. İzmir halkı çok özel bir ders verdi. Ama belediye başkanlarımızın, emek verenlerin katkısı yok mudur? Herkesin katkısı vardır.
SONSÖZ: Yaklaşık 1.5 yıl sonra genel seçim var. Başkanların bugün yaptıkları veya yapamadıkları icraatlar… Bir nebze de olsa, karne gibi olmayacak mı bu yerel seçim belediye başkanları açısından? Ben aldım diyenlerin o gün ne aldıkları ortaya çıkmayacak mı? Genel seçimin, yerel seçimlerin bir sağlaması olacağını düşünüyor musunuz?
SUSAM: Şimdi genel seçimle yerel seçim tamamen birbirinin üzerine oturmaz. Yerel seçimde alınmış olan sonuçları, genel seçimde aynen motomot almak diye bir durum olmaz. Orada farklı duygular, farklı dinamikler geçer hayata. Adaylar, izlenen politikalar, ülkenin konjonktürü… Çünkü Türkiye çok hızlı yaşayan ve siyasi kanaatlari çok hızlı değişen bir ülke. Yani AKP'nin iktidar olmasını 1 yıl önce kimse düşünebiliyor muydu? Veya üç tane iktidardaki partinin tasfiye edilip yok olacağını? Siyaset Türkiye'de çok hızlı gelişiyor. Ne oluyor? Bir Apo yakalanıyor, rüzgar getiriyor. O zaman bizim 2011'deki olayları bir tek unsura bağlayamayız. Ama 2011'e giden süreçte yerel yönetimde iktidar olduğumuz kentlerde, ilçelerde, yerel yönetimin bizim çalışmalarımıza olumlu katkıları olacaktır, eğer başarısızlıkları olursa da olumsuzlukları olacaktır. Etkileyecektir. Ama genel seçimleri, yerel seçim başarılarına bağlamak, çok doğru değildir. O günkü konjonktürü de iyi algılamak lazım. Yani belediye başkanlığında aldığınız sonucu, genelde alamayabilirsiniz. Niye? O altı aylık süreç içinde, Türkiye'nin siyasi konjonktüründe çok önemli bir sonuç olmuştur.
SONSÖZ: Aday önemli ama… Siz 2007'de İzmir'in yarısının, metropolde de ilçelerin AKP'de olduğu bir süreçte seçime girdiniz. Sizin bölgede 6, bu bölgede 5 çıktı mesela. Yani adayın elbette bir faktörü var ama yüzde 56'lık bir çıta yakalamış, il genel meclisinde 50'lik çıta yakalamış CHP. Bu çıtanın 25'e düşmesi…
SUSAM: Öyle bir düşüş olmaz canım.
SONSÖZ: Aynı oyu alacağına ben de inanmıyorum ama..
SUSAM: Benim düşme olacağı şeklinde bir iddiam da yok. Ben bizim performansımız ve partinin siyasi performansı bunları belirleyecektir diyorum.
SONSÖZ: Belediye başkanlarının olumlu veya olumsuz faktör olacağını söylüyorsunuz.
SUSAM: Tabii ki. Yerel yönetimler bir kentte insanların siyasal kanatlarının oluşmasına katkı sağlar. Şunun için söylüyorum, AKP iktidara gelişinin altında; Refah Partisi'nin yerel yönetimleri alıp yerel yönetimlerde özellikle kentin varoşlarında göstermiş olduğu halkla kurmuş oldukları iletişimin katkısı vardır. Ve onları siyasal iktidar yapmıştır. Bu ayrıca doğru bir tespittir. Yani yerel yönetimde başarılı olmak, yerel yönetimde kentle diyalog kurabilmek, bu başarının ölçüsünü ayrı tartışıyorum ama kent halkıyla bağ kurabilmek ona göre örgütlenmek, oralarda kendini ifade etmek, önemlidir. Bizim de yerel yönetimde bugün bu kadar güçlü olduğumuz İzmir'de her noktada bağımızı güçlendirdiğimiz zaman, yerel yönetimler vasıtasıyla oralara ulaşıp bize oy vermemiş insanlara da kendimizi ifade ettiğimiz zaman, 2011'de oyumuzu yüzde 56'ların daha da üzerine çıkarabiliriz. Bunda eksiklik olduğu zaman da, sıkıntı yaşayabiliriz. Yani düşüş de olabilir. Ama oy düşüşü, siyasi performansımız daha farklı bir noktaya da taşıyabilir. Derler ki, belediye başkanı böyle ama bu parti de iyi gidiyor kardeşim, ben buna oy vereyim.
SONSÖZ: Siz, İzmir halkının AKP'ye ders verme isteğinin, yerel adaylarla örtüşüp bir oy patlaması yarattığını düşünüyorsunuz.
SUSAM: Tabii ki, mesela Aziz Bey'in 4.5 yıllık belediye başkanlığı sürecini İzmir halkı kendisine yakın bulmuştur, Aziz Bey'i samimi, içten bulmuştur. Aziz beyi kendisine uygun bir belediye başkanı olarak görmüştür.. Kendisine doğru ve dürüst şeyleri söylediğine inanmıştır. Ve bundan dolayı da Aziz beyin şahsında, Aziz beyin iyi hizmet yaptığı çok yerlerden dolayı da bu oylara önemli katkılar koymuştur. Ama bu katkıların ötesinde de İzmir halkının bir genel bakış açısı var. Bu nedir? Bir sloganla ifadesini de buldular:Arseniği sek içerim, gene de AKP'ye oy vermem! Bu ne demektir? 'Kardeşim ben hizmete mizmete bakmam. Ama ben sana da ders vermek istiyorum. Ben senle uyumlu değilim, benim senle kavgam var. Beni mutlu etmiyorsun, sen bana güven vermiyorsun. Sen bu ülkeyi iyi idare etmiyorsun diyen bir anlayış var. Senin burada bir insanın; diyelim ki, başarılı olamadığı bir anda ona saldırarak onu yok etmeye çalışarak yaptığın davranışlar haksızlık, ben sana bu konuda tepki koyarım' dedi.
SONSÖZ: İzmir genelinde belediye başkanlarının çalışmalarının halkı tatmin etmekten uzak olduğu görüşü ağır basıyor. Bu arada ekonomik krizin etkileri belediyeleri de zorluyor. Eğer böyle giderse, İzmir halkı genel seçimde bir tepki koyacaktır. Ne diyorsunuz? CHP genel seçim startını ne zaman verecek?
SUSAM: Seçim startını verdik, önce onu söyleyeyim. Belediye başkanlarının çalışmaları beni tatmin etmiyor, kötü gidiyorlar şeklindeki söyleminize gelince…. Şimdi belediye başkanlarımızın seçilir seçilmez, tabii ki vatandaşın çok ciddi beklentisi var. Bir defa birinci beklenti iş. Olmamış bütün işlerin hemen olmasını isteyen insanlar. Hani sen bize seçim öncesi söz vermiştin, istimlak edecektin, yolumuzu yapacaktın, sen bize söz vermiştin, şuraya şunu yapacaktın. Vs. vs. İnsanlar ilk etapta hemen kendilerinin birinci öncelik olmasını isteyebilirler. Bundan kaynaklanan beklentilerinin gerçekleşmediği gibi düşünceye kapılabilirler. Ama sonuç itibarıyla bunu zamana yayacaklarını, o zaman da bir değerlendirme yapacaklarına inanıyorum. İlk sürecin olumlu algılanması, o konuda belediye başkanlarına bir fırsat, daha olumlu bir hava yazar. Şimdi bizim yerel yönetimlerde bu süreçte başarısızlığımızın ölçüsü, Türkiye'nin ekonomik ve siyasal başarısızlığıyla paralel düşünülecektir. Bu seçime giden insanlar Türkiye'de belediye başkanları para bulamıyor, belediye başkanları Türkiye'deki ekonomik krizden dolayı iş konusuna çözüm bulamıyor. Sonuç itibarıyla bundan bağımsız mı düşünecek? Bir kısım insan algılayamayabilir ama biz oy kaybedeceğiz diye düşünürken, iktidardaki parti oy kaybetmeyecek mi? Asıl bunların sorumlusu olarak halk tarafından görülmeyecek mi?
SONSÖZ: Yerel seçim İzmir'de iki parti arasında yapıldı. Ama önümüzdeki dönem iki parti arasında yapılmayabilir. Hem iktidar, hem de CHP açısından alternatiflerin şekilleneceği bir durum söz konusu. Bir tarafta Sarıgül var, bir tarafta merkez sağda birleşme söz konusu. MHP zaten vardı. Bütün bu alternatifleri göz önüne alarak CHP İzmir modelini Türkiye geneline yaygınlaştırabilir mi?
SUSAM: Türkiye genelinde iktidarın alternatifi CHP'dir.
SONSÖZ: CHP'de Sarıgül'le ilgili bir önlem aldınız mı?
SUSAM: Kişilere göre hareket edilmez. Sarıgül'e veya şuna buna göre değil, bizim kendi çizdiğimiz çizgiye göre gidiyoruz. Bu çizgimizin Türk halkından onay alması, tümüyle bizi iktidar yapabilecek oya ulaşması için bu yerel seçimlerdeki durumu da değerlendirdik. Nerelerde niye eksik aldık, bu eksikliğin nedenleri nedir? Bunun bilimsel çalışması da yapıldı. Türkiye'de 60'ın üzerinde parti var. Daha yenileri de kurulabilir. Kapanabilir, birleşebilir, açılmalar olur. Onlara göre biz davranamayız. Türkiye'de biz iktidarı belirleyecek vizyona sahibiz ve bu vizyonumuzu halkla paylaşmaya çalışıyoruz.
SONSÖZ: Şu an sol cenahta bir tehlike görmüyorsunuz o zaman?
SUSAM: Her tarafta her şekilde parti kurulabilir. İzmir'de CHP'nin aldığı oy, sol oy mu? Demek ki siz kendinizi doğru ifade ettiğiniz zaman, geçmişte sağa, başka kesimlere oy vermiş insanın da oyunu alabiliyorsunuz. Yani solda bir parti kuruldu, CHP nereye gidecek diye bakmıyorum olaya. Ben kendi vizyonumu, stratejimi ortaya koyarım, bunu Türk halkının beğenisine sunarım. Türk halkının geçen seçimde AKP'ye oy vermiş seçmeni, bu seçimde bana gelip oy verir.
SONSÖZ: Yine de böyle bir şey var ki, her seçim öncesi DSP ile ittifak yapılıyor, yapılmaya çalışılıyor.
SUSAM: Bizim DSP ile ilgili genel başkanın söylediği sözü bir hatırlarsanız, çok nettir. Genel Başkanımız, bu birleşmelerin bir katkı koymayacağını bildiğini ama halkın bizim bu konuda uzlaşmaz bir tutum içinde olmadığımızı göstermek için DSP'lilere listemizde yer vermiştir. Yoksa biz böyle bir birleşmeden, böyle bir yapılanmadan yana olduğumuz için olmadı.
SONSÖZ: Bütün il ve ilçelerde, delege seçimleriniz var. Geçmiş dönemlerden farklı olarak, bu dönem CHP'de ne göreceğiz? Uçan delegeler, kaçan delegeler, naylon üyeler, tartışmalar, partinin yarısının, diğer yarısıyla mahkemelik olduğu dönemleri gördük. Bu süreci, İzmir özelinde işin koordinasyon noktasında olan biri olarak, nasıl öngörüyorsunuz?
SUSAM: Ben çok fazla problem olacağını düşünmüyorum. Normal bir parti için seçim süreci işleyecektir. Ama siyasi partilerin hepsinde bu tür olaylar yaşanıyor, yaşanmaya da devam edecektir. CHP'de daha çok yaşanıyor. Normaldir.
SONSÖZ: CHP'nin daha demokrat olmasından mı diyorsunuz?
SUSAM: Demokratlığın yanı sıra, eleştirel bakan üye sayısının geniş olmasından. Ben size söyleyeyim, Ankara'daki kongreyi bir hafta erteleyip tek aday çıkaran Ankara il teşkilatından bir kişi gidip medyaya bir şey söyledi mi? Veya AKP İzmir'de salona gitmeyip oy atmayan insanların biri çıkıp da konuştu mu? Biz daha eleştirel baktığımız için her şeyimizi herkesle paylaşıyoruz, belki de ondandır. Bu da bir yanıyla CHP'nin dinamizmidir, bir yanıyla zafiyetidir.
SONSÖZ: Tüzük kurultayı yaptınız. Bizim bilmediğimiz bir şey, üye sayısı, delege süreciyle ilgili bir şey var mı?
SUSAM: Partiye üye olan herkesin bu süreçte, partide etkin noktada görev almak için talebi olursa, o talepler değerlendirilir bir şekilde. Talebi olanların demokratik bir şekilde mümkün olduğunca önünün açılıp o talepleri yerine getirilmesi için o ortamın sağlanması, parti içi demokrasinin geldiği düzey açısından önemlidir. Partimizin şu anki yönetimi de partililerin önünü açacak bir çalışma içinde olacaktır herhalde. Bence yeni kurultay 2011'deki seçimlerde, CHP açısından stratejisini çizmede önemli katkılar koyacaktır.
SONSÖZ: Baykal İzmir'e teşekkür etti ama CHP belki de daha fazlasını borçlu İzmir'e. Çünkü ekonomik krizin yangın yerlerinden biri İzmir. CHP'nin İzmir için ayrı bir açılımı var mı? İzmir'deki bu yangına, nasıl bir çare düşünüyorsunuz? Dinamikleri harekete geçirici ne yapıyorsunuz?
SUSAM: Bence İzmir'in kolektif bir iradeyle bu işin içerisinden en az yarayla çıkmasını sağlayabilecek geleneği olduğunu düşünüyorum. Bakın, ben İzmir'de oluşan bir sürü sivil toplum örgütü, bir sürü yöneticinin, diğer kentlerden çok daha vizyon sahibi, çok daha iyi yöneticiler olduğunu, kendi aralarındaki diyalogun tümüyle demesem de büyük oranda olduğunu görüyorum. Sanıyorum belediye başkanımız da burada kentin dinamiklerini bir arada tutmaya yönelik çabaları, seçildikten sonra da yapmaya çalışıyor.
İzmir Ekonomik Kalkınma Ajansı yoluyla… Onun için biz İzmir'de bu konuda daha iyi adımlar atacağımızı biliyorum. Benim bir siyasetçi olarak tüm kurumlarla birebir ilişkilerim var. Belediye başkanımızın var, diğer vekil arkadaşlarımızın var. Onun için İzmir'de kolektif bir önderlikten daha iyi bir çıkış yolu olduğunu düşünemiyorum. Bireysel liderliğin İzmir'in yapısına çok uymayacağını düşünüyorum. Çünkü İzmir'de lider çoktur, İzmirliler bireysel lideri çok sevmezler.
SONSÖZ: Onursal başkanı olduğunuz esnafın durumuna ilişkin yorumlarınız nedir? Hipermarket yasasına ilişkin çok ciddi çalışmalarınız oldu, ne durumda bu yasa? 10 sene önceki esnafla, şu anki esnaf arasında nasıl bir farklılaşma oldu?
SUSAM: Rakamsal olarak söylemenin ötesinde, AKP'nin 7 yıllık iktidar döneminde küçük işletmeler, esnaf, sanatkar, Kobi işletmeleri yeterli desteği görmeyip hatta haksız rekabet nedeniyle ve uygulanan ekonomik politikalar nedeniyle çok ciddi darbeler aldığı bir süreç yaşanıyor. Bu uygulanan politikalar, uluslar arası sermaye gruplarının bu ülke üzerindeki beklentilerine hayli uygun olduğu için, pazarı ele geçirme mücadelesi olduğu için, burada haksız bir rekabet yaşanmış ve küçük işletmeler üzerinde ciddi bir sıkıntı yaratmıştır. Bu bir. İkincisi, AKP sanayileşme politikası bir ekonomik programını hiçbir şekilde Türkiye'de uygulanamamıştır. Yoktur zaten. Ve bundan dolayı da dünyada likitidetin bu kadar bol olduğu bir dönemde, Türkiye'ye bu kadar bol para girip, bu kadar borçlanabildiği bir dönemde, bu borçlanma ile Kobileri atağa kaldırıp Kobilerin üzerine, gelişen bir ekonomik kalkınma modeli kuramamıştır. AKP'nin en büyük günahı budur. Ve bu günahın çok önemli sonuçları olmuştur. Yani ben krizden etkilenmedim diyorsun, niye kriz oluyor? Çünkü Kobilerini yaşatamadın, ekonomik politikan onu yaşatamadı. İstihdamı oralarda yaşatırsın.
Onun için Türkiye'de AKP iktidarı hiçbir zaman esnafı sanatkarı, Kobiyi savunmadı, biz yine de parlamentoda iyi mücadele verdik. Arge, Kosgeb desteklerinde, kredilerde diğer konularda, esnafla ilgili her konuda, iktidarı zorlayabildiğimiz kadar zorladık. Ve belirli şeyler yaptırmayı başardık. Hipermarket yasasıyla ilgili mücadele de devam ediyor. Bu konuda sonuçta bizim bir yasayı mecliste görüşmeye indirip indirmememiz, iktidarın inisiyatifinde. Komisyona getirmek de onların inisiyatifinde. Biz parlamentoda 'hadi kardeşim bu yasayı görüşelim' dediğimizde, oylayıp oylamamak da onların yetkisinde.
SONSÖZ: Son sorumuz, aday mısınız yeniden? Kurultay sonrası biz Mehmet Ali Susam'ı nerede göreceğiz? MYK'da mı, CHP Genel Başkan Yardımcısı olarak mı?
SUSAM: Şu an milletvekili olarak görevimi yapıyorum. Bu görevleri yaparken, önüme bir hedef koymam.
SONSÖZ: Bir yıl önce Diva'da yaptığımız röportajın kasetinde de aynen vardı bu cümle! (kahkahalar)
SUSAM: Aynen böyle yapıyorum çünkü. Samimi söylüyorum. Tüm içtenliğimle söylüyorum bunu. Şu olur, bu olur diye bir şey asla düşünmüyorum.
SONSÖZ: Aday derken, bir dönem milletvekilliği tatmin etmemiş olabilir belki sizi. Belki yeterli görmüşsünüzdür, başka bir yol çizersiniz kendinize. Ben bir dönem daha yapmak istiyorum diyor musunuz?
SUSAM: Ben şu anda görevimi tamamlamak istiyorum. Şu görevim devam ederken… Bir daha dönem… Bunların hepsi o günkü koşullarında değerlendirecek şeylerdir. O günün koşullarında partimin yetkili organlarının değerlendireceği şeylerdir.
SONSÖZ: 6 ay kala diye bir düşünceniz yok yani? (kahkahalar)
SUSAM: Hiç öyle bir şey yok. Ben iyi bir milletvekilliği yapmaya çalıştım, çalışıyorum. Bunun sonucunu, bir dahaki milletvekilliği seçimlerinde görürüz.