Hanzade Ünuz, Fark Yaratanlar’da “İzmir’in Nazan Ablası” doktor Nazan Pedükcoşkun’la bugüne dek konuşulmayanları konuştu...
Kapı çalar.
Coşkuyla gülerek içeri girer.
İzmir'in Nazan Ablası'dır gelen.
Bir kitap, bir buket çiçek, çocuklara oyuncak, bir kutu çikolata, nazar boncuğu...
Yok yoktur çantasında, eli kolu hep doludur.
'Yardıma koşmak' fiilinin canlı örneğidir.
Derdinizle dertlenir, sevincinizle sevinir.
Gerçekçidir, çözüm üretir.
Faydalı olmak gibi bir derdi vardır.
Aynı bünyede bir doktor, bir avukat ve bir ekonomist taşır.
Nazan Pedükcoşkun...
Gerçekten de coşkun, sınır tanımaz kişilik.
Sarı Ebe Mübeccel Hanım'ın ele avuca sığmaz kızı.
Doktor Serdar Pedükcoşkun'un çok kıymetli eşi.
İzmir'in sevgili doktor Nazan Ablası.
Tıp doktorluğu kesmeyince aynı zamanda avukat ve ekonomist olmaya karar veren cabbar kişilik.
Kitap kurtları vardır ya...
Nazan Pedükcoşkun da tabiri caizse, meslek kurdu bir arkadaşımızdır.
Ünlü, başarılı bir plastik cerrah iken...
Hukuk ve işletme fakültelerinde okuyan, dahası bitirip mezun olan bir sınav canavarı.
'Girdiğim her sınavı kazandım', 'Ben hep farklıydım' diyor ya...
Çok haklı.
Çok zeki, çok renkli, çok neşeli, çok öfkeli, çok çalışkan, çok duyarlı...
Gümbür gümbür, fırlama bir kadın.
'Beni uçlar mutlu ediyor' diyen özgür bir ruh.
'İki santim için meme büyütülür mü' diye hasta reddeden, botoks sevmeyen doktor.
Akıntıya ters yüzen, eyvallahı olmayan kadın Nazan Pedükcoşkun.
Gizli duygusal...
'İçim titrer' diyerek açık verdiği 34 yıllık eşi doktor Serdar Pedükcoşkun ile özel bir ekip gibiler.
Odaklarına insanı koyan, insana dokunan işlere imza atan şefkatli ikili.
Bu söyleşi her ne kadar İzmir'in Nazan Ablası ile yapılmış olsa da, eşi Serdar Pedükcoşkun da elmanın diğer yarısı olarak haklı yerini aldı satırlarımızda.
'Ölümden başka her şeye çare var' diyen Nazan Pedükcoşkun sansürsüz geçen sohbetimizde bilinmeyenlerini anlattı.
Ben de can kulağıyla dinledim...
-Aile büyüklerinin öyküsü nasıl başlıyor?
PEDÜKCOŞKUN: Anneannem Manastır'dan gelmiş, altı lisan biliyordu. Annem de çocukken ele avuca sığmaz bir kızmış, hiç engel tanımayan bir tip. Çapa Tıp Fakültesi'nde ebe-hemşirelik okuyor. Annem çok güzel sarışın yeşil gözlü bir kadın, babam ilaç reprezidantı. İzmir'de aşık olup evleniyorlar. Annemin ilk görev yeri İzmir'de genelev sokağındaki dispanser, sonra Eşrefpaşa Hastanesi'nde hemşire oluyor. Annem ebelik yapmak istediği için yoksul mahallelere ebe olarak giderdi. O nedenle ben 5 yaşımda varoşlarla tanıştım. Hep uçları gördüm, en varlıklı aileler de ahbabımızdı, en yoksul mahallelere varoşlara da gidiyorduk annemle. Hep uç, beni zaten ortası mutlu etmiyor. Uçlar mutlu ediyor. Kendimi klasifiye etmeyi sevmiyorum, özgürüm ben.
-Sen de doğuma mı gidiyordun annenle?
PEDÜKCOŞKUN: Evet tabii, beni kime bırakacak… Biz iki kardeşiz, benden 4.5 yaş büyük bir ablam var. Annem beni erkek bekliyormuş gerçi… O zamanlar evlerde doğum yapılıyordu. 'Sarı ebe' diye annemi çok severlerdi. Kadifekale, Gültepe, Çiğli taraflarına giderdik daha çok. Çok çocuk doğurttu annem, ben ambulansın içinde şoförle oturup beklerdim. Kız mı olacak, erkek mi olacak diye oyun oynardık. O nedenle benim hinterlandım çok geniştir. 50 sene öncesini anlatıyorum düşün, varoşları ben o yıllarda tanıdım.
-Çok becerikli bir kadınmış belli ki Mübeccel Hanım…
PEDÜKCOŞKUN: 20 yaşında kendi evini inşa etmiş annem. İşçilerin başında inşaat yapıyor, kabına sığmayan bir tip.
-Baban peki?
PEDÜKCOŞKUN: Babam kötü bir insan değil kibar, yakışıklı bir adam. Ama yakışıklı olduğu için kadınlar rahat bırakmıyor. 8 yaşımdayken de boşandılar zaten. Hep seyahatlerdeydi, babamla çok az vaktim geçti benim. Çankaya'daki Uranium Ecza Deposu'nun ortağıydı. Ben 5 yaşımdayken kimsenin evinde telefon yoktu bizde vardı, kimsenin evinde buzdolabı yoktu, bizde vardı.
'BOŞA DEDİK...'
-Huzur mu yoktu?
PEDÜKCOŞKUN: Hayır babam anneme çok da aşıktı. Ama annemi aldatıyor ve acı bir şekilde ortaya çıkıyor. Düşün ne büyük bir şok. Annem o şokla eve geldi, bizi karşısına oturttu. 8 ve 12 yaşlarında iki kız çocuğuyuz. 'Çocuklar babanız bir hata yapmış, babanızı boşayayım mı' diye sordu. Biz ablamla bakıştık ve 'Boşa' dedik. Bizim fikrimiz alıyor, düşünebiliyor musun? Ne demokratlık… Ben olsam almam. Roman gibi değil mi?
-İlginçmiş… Ondan sonra?
PEDÜKCOŞKUN: Ondan sonra bir celsede boşadı annem babamı. Bu arada annem iş hayatında daha da aktifleşti. Dolmuş aldı, kamyon aldı.
-Ebe hemşire bir kadının kamyonla ne işi olabilir?
PEDÜKCOŞKUN: Çalıştırıyordu, kiralıyordu. Balçova – Konak hattında minibüsü vardı. İnşaat yapıyordu, arsa alıp satıyordu. İki eczane açtı. Ebelikten emekli olduktan sonra tamamen ticaretle ilgilendi. Ta ki alzheimer oluncaya kadar…
BABAMI AFFETMEDİM
-Baba neredeydi, neler yaptı?
PEDÜKCOŞKUN: Babamı hiç affetmedim. Çocuklarına sahip çıkmadı, annem o kadar güçlüydü ki o nasılsa halleder diye düşündü belki.
-Çocuk sahibi olmayı istememende bunların etkisi var mı, çocuk yaşta hırpalanmanızın?
PEDÜKCOŞKUN: E var tabii ama ben öyle hırpalanan bir çocuk olmadım. Sonra annem de evlendi. Üvey babamı da çok sevdim, daha çok sevdim. Ama ben evlenmeyi düşünmüyordum. Her evlilik boşanmayla sonlanır diye karar vermiştim. 50 sene önce boşanmalar bu kadar çok değildi. Aslında benim çocuk yapmama sebebim, çok fazla anomali çocuk gördüm, ameliyatlarını yaptım. Ondan istemedim.
FARKLIYDIM
-Yine de farklı bir yaklaşım…
PEDÜKCOŞKUN: Benim farklı bir zeka yapım oldu hep. Farklıydım. Zaten toplumsal uyumsuzluğum vardı. Ben hep bir iki adım sonrasını görürüm. Boşanma olayından sonra ise çok çalışkan oldum. Babamla annem ayrılınca hep okul birincisi idim.
-Derse verdin kendini…
PEDÜKCOŞKUN: Yetmiyordu, okul yetmiyordu. Öğretmenler yetmiyordu, okul değiştiriyordum. Ablam lisede ben ilkokuldayım, ablamın kitaplarını okurdum. Kütüphanelerde kitap okurdum, okuldaki bilgiler bana az gelirdi. Daha fazla bilgi öğrenip, hocaları sınardım (gülüyor). Ben 8 yaşımda gider, kendi gazetemi kendim alırdım.
-Nasıl kendi gazeteni?
PEDÜKCOŞKUN: Annem para verirdi, Cumhuriyet gazetesi alır okurdum. Kendi gazetemi kendim seçerdim, tiyatroya kendim giderdim. Annem çok özgür bıraktı beni. Kendi istediğim tiyatroya gidiyordum, ayakkabımı kendim alırdım.
HER ŞEY AZ GELİYORDU BANA
-Anlıyor muydun ki 8 yaşında Cumhuriyet gazetesini?
PEDÜKCOŞKUN: Ben ilkokuldayken bütün klasikleri okudum. Kırmızı ve Siyah'lar, Dosteyevski'ler… Akşamları kitap okuyorum diye annem kızardı, el feneriyle yorganın altında okurdum. Sonra da her şey az geliyordu bana. Liseyi 10 ortalamayla birincilikle bitirdim. Ama sokakta da oynayan bir çocuktum.
İMTİHANI SEVERİM
-Tek başına her şeyi başarmak isteyen bir kız çocuğu...
PEDÜKCOŞKUN: Ben ilk kadın kaymakam olmak istedim ama annem Ankara'ya göndermedi. 'Ben ölü çocuk istemiyorum' dedi. 75 yılında kafamızdan kurşunlar geçiyordu. Tıp fakültesi ikinci sınıfta okurken siyasalı yine kazandım ama gitmedim. Ben hayatımda girdiğim bütün imtihanları kazandım. İmtihanı severim, çıtam hep yüksektir.
-Hayat imtihanı?
PEDÜKCOŞKUN: Çok kötü değilim bu şartlarda… Ben de tilkilik, ayak kaydırma, pazarlama yoktur. Bunlar olmayınca gerçek hayatta çok para, çok büyük mevki olmuyor (gülüyor).
-Neden tıp fakültesini seçtin?
PEDÜKCOŞKUN: Tıp yazmasam hemşire de olabilirdim. Florence Nightingale'den çok etkilenmişimdir. Odağımda hep insan vardı. Hizmet etmek, insanlara direkt fayda sağlamak istiyordum.
KANUN YAPICI OLMAK...
-Tıptan sonra neden hukuk da okudun? Siyasetçi olmak ister miydin?
PEDÜKCOŞKUN: Bugünkü anlamda siyaseti sevmiyorum. Ama insanlara faydalı olabilmek açısından düşünebilirdim. Hukuk fakültesinde de o nedenle okudum. İnsanlara, hastalara, doktorlara yapılan haksızlıkları görünce, ben daha iyi kanunlar çıkarılmasına yardımcı olabilirim diye düşündüm. Kanun yapıcı olmak istedim.
EVLENMEYİ HİÇ DÜŞÜNMEDİM
-Sevgili eşin doktor Serdar Pedükcoşkun ile nasıl tanıştın?
PEDÜKCOŞKUN: Tanışmadım ki… Ben evlenmeyi de hiç düşünmedim. Serdar 8 sene bekledi beni. Ege Tıp Fakültesi'ne kayıt yaptırdığımız ilk gün ben siyasalı istediğim için beş karış surat asmıştım. Gözlüklü, bakımsız, saçlar taranmamış bir tipim. Seneye tekrar sınava girsem diye düşünüyorum. Üzerimde ise atlı bir bluz var. Serdar da atlara düşkün ya, atları görünce herhalde o dikkatini çekti. Çünkü beni o halde beğenmesi mümkün değil. 10 kişi bir grup olduk sonra sınıfta, hep beraber gezerdik.
-Ne yaptı sonra, çıkma mı teklif etti?
PEDÜKCOŞKUN: Evlenelim dedi. 'Ben evlenmeyeceğim, profesör olacağım' dedim (gülüyor). Tabii ben o arada üçüncü sınıftan itibaren kendime bakmaya başladım. Artık okula da adapte olmuştum. Saçıma başıma, kıyafetime dikkat ediyordum üçüncü sınıfta. Biz on kişi başta lay lay lom diye geziyorduk. Sonra ben bir topuklattım bunları, hepimiz çok başarılı olduk.
SERDAR ÇOK ROMANTİKTİR
-Peki nasıl, ne zaman kabul ettin eşin Serdar'ın evlilik teklifini?
PEDÜKCOŞKUN: Hemen kabul eder miyim… Okul bitti, yine teklif etti. Sonra ben ortopedi uzmanlığını kazandım, bizim sınıfta ilk ben kazandım. Doğum günümde belli oldu sonuçlar, Bonjour'a gittik kutlamaya. Orada Serdar büyük bir peçeteye yazmış, 'İnşallah bir gün ayağım kırılırsa Allah sana gelmek nasip etsin' diye. Hala saklıyorum o peçeteyi. Çok romantiktir Serdar. Ben hiç değilimdir.
-Hala romantik mi?
PEDÜKCOŞKUN: Hep romantiktir, çok duyarlıdır. Şiirler yazar, şarkı okur. Sesi çok güzeldir. Benim çizimlerimi yapar. Duygusal zekası çok yüksektir Serdar'ın. Çok iyi degüstatördür, ona bir şey tattır içinde 40 şey varsa hepsini tek tek söyler. Ve ben hiç yemek yapmayı bilmem, evde hep Serdar yapar yemekleri. 34 senelik evlilikte 34 kere yemek yapmamışımdır. Her yemeği bilir, enginar dolması bile yapmayı becerir.
-Sen çok duygusalsın ama gizlemeyi beceriyorsun bana kalırsa…
PEDÜKCOŞKUN: (Susup önüne bakıyor) Bilmem… Ben bilmem. Serdar daha duygusal. Ben bir gün arkadaşlarla sohbet ederken 'Kadın doğumcudan koca olmaz' demişim. Hiç farkında değilim. Serdar da vazgeçti kadın doğumcu olmaktan, ortopediyi seçti. Ankara'yı kazanıp gitti. Ben de burada canhıraş başladım göreve. Tam 80 sonrası, kollar bacaklar kesiliyor felaket. O zaman Türkiye'de toplam 180 ortopedist vardı. Bana 120 yataklı koca bir klinik emanet edilmişti. Hastalar aylarca yatıyordu, hepsi hayta. Kadro açıldı, Serdar Bergama Zeytindağ'da çalışıyordu. Ben de Serdar'ı aradım, bak burada kadro açıldı diye.
BAKTIM EVDE KALACAÐIM...
-İrtibat halindeydiniz yani?
PEDÜKCOŞKUN: Çok değil, fazla görüşmüyoruz. Ben reddettim ya bunu, küstü gitti. Ama telefon açınca geldi, benim kıdemsizim oldu. Bir gün 27 Mayıs günü ortopedist bir abimizin nikahına gittik. Nikahtan çıkışta 'Gel Kordon'da bir şeyler yiyelim' dedi. 'Hah şimdi bana evlenme teklif edecek' dedim ve nitekim etti. O arada baktım arkadaşlarım evleniyor, beni isteyen kimse yok. Evde kalacağım (gülüyor).
-Önceliğin değilmiş evlilik…
PEDÜKCOŞKUN: Hiç değildi, hep mesleğimde iyi olayım diye düşünüyordum. Zaten şımarık davranıyordum, kapris yapıyordum ama baktım evde kalacağım… (gülüyor). Biz hiç el ele tutuşmamıştık, nikah davetiyesini dağıtırken el ele tutuştuk. Tam platoniktik.
İÇİM TİTRER
-Her şeye göğüs gerdi, zoru başardı yani Serdar…
PEDÜKCOŞKUN: Çözmüştü sanırım beni. Güçlükler kenetledi bizi hep. Çok severim tabii ki Serdar'ı, içim titrer. Şu anda içimden geçireyim mesela, 'Bir işkembe çorbası içeyim' diye, eve giderim bir bakarım Serdar 'Ben işkembe çorbası getirdim' der. Aramızda böyle bir telepati var, hep böyle olmuştur. Ben daha direkt, daha sertimdir. Duygusalsam da gizlidir. İfade etmeme gerek kalmaz, o anlar. Serdar daha romantik ve duygusaldır. O beni bilir, benim bir şeyi söylememe gerek kalmaz. Farklı karakterde olmamız bizi bütünlüyor.
-Her şeyini anlatır mısın eşine?
PEDÜKCOŞKUN: Anlar o, benim anlatmama hiç gerek yok. Bakışımdan, sesimin tonundan, eve girişimden anlar. Beni benden daha iyi çözer, 'Bugün şu olmuş' der ben daha anlatmadan.
41 KERE MAŞALLAH
-Doğru bir buluşma olmuş demek ki..
PEDÜKCOŞKUN: Evet… Doğru olmasa sürdürmezdim ki (gülüşmeler). Ben evlenirken hiç bu kadar uzun süreceğini tahmin etmedim, boşanırım herhalde diyordum. Bana hayattaki en büyük sürpriz Serdar'dır.
-Kaç yıllık evlisiniz?
PEDÜKCOŞKUN: 33.5 yıl. 83 Eylül'ünde evlendik, 8 yılda arkadaştık. 41 senedir tanışıyoruz. 41 kere maşallah (gülüyor)…
PİRE İÇİN YORGAN YAKARIM
-Sen daha zor gibisin…
PEDÜKCOŞKUN: Ben zorum, pire için yorgan yakarım. Hala öyleyimdir. Üç sene üç haftalık ortopedi ihtisasımı yaktım, plastik cerrahiye geçtim. İstifa edip Amerika'ya gittik. Sonra da döndük, ona üzülüyorum. Serdar benim yüzümden profesör olamadı.
-Amerika'ya gittiniz…
PEDÜKCOŞKUN: Annemin kuzeni vardı Amerika'da dekan, o çağırdı. Bu adamlarla uğraşılmaz dedi. 1984'de gittik. Kolay iş bulduk laboratuvarda. Sınavlara hazırlanıyorduk. Serdar askerliğini yapmamıştı. Dönmesi gerekti, beni de tek bırakamadı. Hayattaki tek pişmanlığım odur. Kalsaydık…
-Sonra?
PEDÜKCOŞKUN: Ankara Dış Kapı Hastanesi'nde pratisyen olmama rağmen plastik cerrahi de asistan gibi çalıştım. Serdar da askere gitti. Ben 90 lira maaş alıyordum, bir oda bir salon evimizin kirası da 90 liraydı. Serdar'ın asker maaşıyla geçiniyorduk. Ben bir yandan evde ders çalışıyorum, plastik cerrahiyi kazanacağım. Sonra ben gittim Ege'yi kazandım, Serdar da Dokuz Eylül ortopediyi kazandı. Muayenehane açtık, Serdar Amerika'ya omurga cerrahisi, çocuk ortopedisi için gitti. Sonra muayenehanede devam ettik.
BOTOKSU SEVEMEDİM
-Senin bir sözün var, gerekmedikçe estetik müdahale yapmam diye…
PEDÜKCOŞKUN: Ben o botokslara filan ayak uyduramadım, sevemedim. Yapamadım, yapsam çok para kazanırdım. Ben rekonstrüksiyon yaptım, üniversitede ilk plak ben koydum yüze, ilk el kol diktim plastik cerrahide. Ama kadınsın fazla yükseltmiyorlar.
-Günde kaç saat çalıştığın olmuştur?
PEDÜKCOŞKUN: Düşün, bir Cuma sabah giriyorduk hastaneye 40 derece sıcakta. Pazartesi akşam çıkıyordum. O zaman bir tost bile bulamıyorduk hastanede. Bana çok vaka gelirdi, benim listemde yer kalmazdı kağıt eklerdik hasta adı yazmak için. 12 saat ameliyatta kaldığım olurdu. O nedenle kilo aldım, ameliyatta elim ayağım titremesin diye yiyorsun. Ama güzeldi, başarma duygusu çok güzel. Bir gün bir genç kız geldi, kafa derisi olduğu gibi elinde. Ben o tip işleri seviyorum. Vücudundan hoşnut olmayan insana kızıyorum. İki gram memesini büyütmek istiyor diye bir kadına protez koymaya gerek yok bence. Ben bu hastaları hep reddettim, ikna edip yolladım. Ben bu güzelleşme, güzelleştirme trendini sevemedim. Kendimi hep o işin dışında gördüm.
HOLLYWOOD'DA SAÇ DİKİMİ
-Çok emek vermişsin ama manevi olarak tatmin oldun sanırım…
PEDÜKCOŞKUN: Gariban geliyordu, git ineğini sat gel desen satacak. Ben cebine yol parasını koydum, bundan da hoşnutum. Biz insana dokunduk, iyi niyetle dokunduk. Ne olacak? Evin var barkın var, ne olacak ki daha lüks evde oturacaksın. Ama ben hep özgürdüm, özgür kaldım. Yurtdışına çok sık gidiyordum kongrelere. 1991'de Almanya'da Lahns ile Würzburg'da plastik cerrahi, el cerrahisi, mikro cerrahi eğitimi yaptım. Beraber ameliyatlara girdik. Dört yılda bir plastik cerrahlara verilen bir burs kazandım, 1995'te ABD'ye Charlotte North Carolina'ya gittim. O yıllar saç dikme modası vardı, Hollywood'da bir doktor vardı saç diken ama yerinde de durmuyor. Özel uçağıyla geziyor bir gün orada, bir gün başka yerde. Ben adama yazdım, kabul etti gittim. Hollywood'da kabul etti bizi ve Amerikalı bir ortopedist doktora saç dikimi yaparken de işi öğretti.
-Dönüşte..
PEDÜKCOŞKUN: Geldim, burada gösterdim. Tabii kendime güvenim çok arttı. Ben giderken acaba ameliyat seyredebilir miyim diye gitmiştim. Ameliyathaneye bile sokmazlar diyorlardı burada. Gittim, evimden arabayla alıyorlardı. 'Open heart, smiley face' (cömert, güler yüzlü) diye tanıtıyorlardı beni. Çok donanımlı döndüm Türkiye'ye. Uzun yıllar muayenehanemizde çalıştık, kamudaki görevimiz de devam etti.
ÖRNEKLERE BAKMAM
-Hukuk fakültesi bu öykünün neresinde başlıyor?
PEDÜKCOŞKUN: Ben hukuk bilen tıpçı, tıp bilen hukukçu yok bu memlekette diyordum. Bu iş popüler olacak dedim. 1980 yılında tıp fakültesi son sınıfta okurken hukuk fakültesi sınavına girip kazanmıştım.
-Delilik değil mi bu, örneği var mı?
PEDÜKCOŞKUN: Bilmiyorum, ben örneklere bakmam ki. Ben kendim örnek olmak isterim. Bir örneği olsaydı belki yapmazdım (gülüyor). Demek ki 'A bu başarılabilecek bir şeymiş der' yapmazdım. Dokuz Eylül Hukuk kazandım, kayıt yaptırdım ama aynı dönemde ihtisası da kazanmıştım. Hukuk derslerine devam edemediğim için atıldım, yıllar sonra af çıkınca devam ettim. Yani ben hukuk fakültesini 25 senede bitirdim. 1981'de girdim, 2006'da bitirdim.
BİNER SAYFA HUKUK KİTAPLARI
-Doktorluk yaparken akşam da evde hukuk derslerine mi çalışıyordun?
PEDÜKCOŞKUN: Biner sayfa hukuk kitapları okudum, Serdar'da çay kahve yaptı. Bir yandan muayenehane devam ediyordu, bir yandan da Açık Öğretim İşletme okuyordum.
-İşletme nereden çıktı, iyi de işletmeyi neden okudun?
PEDÜKCOŞKUN: Seviyordum işletmeyi… Ekonomi istiyordum ya. Ama ben işletme okuduğuma çok memnunum. Ekonomiyi hep çok sevdim ben. Gazeteyi aldığımda ekonomi sayfasını mutlaka okurdum, TV programlarındaki terimleri anlamak çok hoşuma gidiyorum. Ama o kadar bilmek her zaman iyi değil, gözünde büyüttüğün insanlar küçülüyor.
HER ŞEYE ÇARE VAR, ÖLÜME YOK
-En çok neye kızarsın?
PEDÜKCOŞKUN: Tembelliğe kızarım, hiç tahammülüm yoktur. Bir de yalana… Çünkü yalancılarla mücadele edemem. Çok zor. Hiç sevmem yalanı. Bazen de patavatsızımdır, düşündüğümü direkt söylerim.
-Sen o patavatsızlığı mahsus yapıyorsun bence….
PEDÜKCOŞKUN: Tabii canım, biraz da karşımdakini zorlamak için yapıyorum. Karşımdakini samimiyete davet ediyorum. Karşımdaki de kendini gizleyemiyor o zaman. Bu da bir taktik (gülüyor). Benim için sınır yok, ölüm dışında her şeyin çaresi var. Ölüme çare yok.
-Onlarca dernekte de aktifsin..
PEDÜKCOŞKUN: Vaktimi değerlendirmeyi seviyorum, boş geçirmek istemiyorum. Ama hiçbir zaman derneklerde yönetici olmak istemedim. Dernekçilikte rekabeti sevmiyorum. Orada herkes yönetici olmak istiyor zaten. Ama hayatta rekabet olabilir.
AFERİNİ SEVERİM
-Rekabeti sever misin?
PEDÜKCOŞKUN: Hayatta rekabet var tabii. Ben hırslı olduğumu düşünüyorum ama Serdar sen hiç hırslı biri değilsin, hele para hırsın hiç yok diyor. Dışarıdan hırslı gözüküyorum sanırım. Benim başarı hırsım var. Belki alkış almak istiyor olabilirim. Aslan burcu övülmeyi sever (gülüyor). Aferini severim, herkes sever. Sen sevmez misin?
-Sen bir de inanılmaz eli açık birisin…
PEDÜKCOŞKUN: Vermek almaktan daha çok hoşuma gidiyor da ondan. Para benim için hiç önemli değildir, Allah bana ihtiyacım olan kadarını hep gönderiyor. Biliyorum bana göndereceğini, beni sıkmayacak.
'ADAM ŞİMDİ SENİ ÖPECEK'
-Biliyoruz ki sokakta yaşayan evsizlerle de çok iyi ahbapsın…
PEDÜKCOŞKUN: Çok yardım ettim onlara, Serdar gelecek şimdi seni öpecek bu adam diyor. Gelip beni şapır şupur öpüyor. Benim mahallenin kağıt toplayıcısının evini belediyeden temizletip yiyeceklerini, ilaçlarını götürüyordum ama adam çok asil bir adamdı. Ameliyatlarını yaptım. Teyzemin kızının ölümünde bir hafta ilgilenemedim, adam yok oldu. Her yeri aradım, mezarlıkları morgları aradım bulamadım. 2005 yılıydı, öldü gitti adam. Ama ne asil adamdı. Ben Edirne'ye giderken' Kızım orada Selimiye Camii'ne git' demişti. Hasta yatağında ona milli piyango bileti almıştım, kazanırsan ne yaparsın demiştim. Okul yaptırırım demişti. Ben böyle zenginleşiyorum, içim zenginleşiyor. En büyük mutluluk.
-Doktor olmak seni daha sosyal, daha şefkatli biri mi yaptı?
PEDÜKCOŞKUN: Ben doktorluğun sosyal yanını sevdim. Kaç kişiye de sigara bıraktırdım bilsen. Ben işçiyi severim, köylüleri çok severim ama gerçek köylüyü. Ameliyattan önce yaşlıysa sarılırım, okşarım öperim. Tabiatla savaşıyor, sabahın köründe kalıp süt sağıyor. Kolay mı? Ben çok saygı duyuyorum köylüye.
BİNLERCE NAZAR BONCUÐU
-Herkesin yakasına nazar bocuğu takman var bir de meşhur. O nasıl başladı?
PEDÜKCOŞKUN: Yurtdışına seyahatlerim için hediye olarak almaya başladım ilk olarak. Hastalarıma takıyordum, çok mutlu oluyorlardı. Binlerce kişiye nazar boncuğu takmışımdır. Herkesin ceketinde vardır benim boncuğum. Herkese hatırlatıyorum kendimi onunla. Benim özelliğim oldu nazar boncuğu, herkese takıyorum. Seviyorum ben nazar boncuğunu. Yurtdışında da mutlaka ülkemi tanıtırım, broşürler posterler götürürüm mutlaka. Bu özelliğimi takdir ediyorum bak.
-Diyalog kuramadığın insan yok...
PEDÜKCOŞKUN: Yok... Ben Muhsin Yazıcıoğlu'nun evinde de yemek yedim, kaşığı olmayan, bardağı olmayan sofralarda da oturdum. Herkesle konuşabilirim. Şimdi gideyim Obama ile Trump ile konuşabilirim. Özgüvenim de, merakım da var.
ARABULUCU – UZLAŞTIRICI OLDUM
-Hukuk Fakültesi'ni de bitirdin, doktorluktan emekli oldum diyor musun?
PEDÜKCOŞKUN: Hayır, kanun gereği avukatlık yaparken bağdaşmayan başka bir meslek yapamıyorsun. O nedenle şimdi ara verdim doktorluğa, dinleniyorum. Şu anda benim bütün hayatım ciddi rahatsızlık yaşayan annem. Anneme bağımlıyım. Doktor olarak çalışsam 24 saat ayırmam lazım, şu anda mola verdim mesleğime.
-35 yıllık doktor Nazan Hanım şimdi avukat Nazan hanım mı oldu?
PEDÜKCOŞKUN: Derin bir nefes aldık ve avukat arkadaşım Semra Marmara ile hukuk bürosu açtık.
-Şimdi arabuluculuk-uzlaştırıcılık yapıyorsun…
PEDÜKCOŞKUN: Arabuluculuk, uzlaştırıcılık yapıyorum. Yeminli bilirkişi ve avukatım aynı zamanda. Arabuluculuk için ayrı bir kursa gittim, yazılı ve sözlü sınava girdim. Dört hakim, bir psikolog yaptı sözlü sınavı. Biz Türkiye'deki ilk arabulucular olduk. Bana uygun bir iş olduğunu düşünüyorum, uzlaştırıyoruz. Türkiye'de biriken dosyalar, adliyedeki yük çok fazla. Davalar çok uzun sürüyor, insan hayatı çok kısa. Husumetler bu kadar uzun sürmemeli. Yüzde yüz haklılık diye bir şey de yok. Düşmanlık sürdürüleceğine hukuktan faydalanarak uzlaşmak önemli.
DÜNYAMI KAFAMDA BÜYÜTTÜM
-Balık gibiyim diyorsun bir açıklamanda. Akvaryumdaki değil, denizdeki balık gibi…
PEDÜKCOŞKUN: Suyun içinde özgür olacaksın, dünyanı kafanda büyüteceksin. Ben dünyamı kafamda büyüttüm. Evet İzmir küçük diyoruz, zaman zaman sıkıştığını hissediyorsun ama ben kafamda büyütüyorum. Hayallerim bitmiyor, bunu şimdi başardım daha başka yeni hayaller kurabilirim.
-Şimdi ne hayalin var?
PEDÜKCOŞKUN: Şimdi hayalim annemin kalkıp yürümesi, bizimle şarkı söylemesi, dans etmesi. Ama mümkün değil, artık göz kapağını açtığı zaman mutlu oluyoruz. Ben hukuk okurken ve dünyanın bu gidişatına baktığımda UNİCEF gibi, BM gibi uluslararası yardım kuruluşlarında çalışmayı düşünmüştüm. Ama onlar da emperyal güçlerin etkisi altında. Physicians For Peace - Barış İçin Doktorlar üyesiyim ben aynı zamanda. Dünyada lider sorunu olduğunu düşünüyorum, hepsinin birçok defekti var ve açgözlüler. Ben artık emperyal güçlerin etkisinden sıyrılmış, araya sızıntıların yaşanmadığı ve herkesin kendi gücünün farkında olduğu uluslararası bir yapıda çalışmayı, faydalı olmayı istiyorum.