Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde 11 yıldır süren AKP iktidarı, gerçek bir başarı öyküsü müdür?
Hiç tereddüt etmeden söyleyebilirim ki, 'Hayır, gerçek bir başarı öyküsü değildir; ama görece başarısı çok su götürür, tartışmalı ve sıkıntılı bir Erdoğan hikayesidir.'
1946 seçimleriyle başlayan ve elan süren sağın göreceli genel başarı öyküsünün en netameli bölümü olarak değerlendiriyorum, Erdoğanlı yılları.
1960'a dek süren Menderes-DP dönemi, doksanlı yıllara dek kesintilerle süren Demirel dönemi, hakeza Özal dönemi; sağ partilerin, 1950'den beri iktidarda kaldıkları bütün dönemlerde, kapitalist sistem içinde başarısından söz etmek mümkündür. Çünkü üretici güçleri geliştirmeyi başarmışlardır.
Ne ki, kısa süreli CHP iktidarlarını ve darbeler ile yaşanan kesintileri saymazsak, 'bu uzun iktidar döneminin en başarısız periyodu, Erdoğan dönemidir.
Böyle bir iddiayı dile getirmemin nedenine gelince;
Her şeyden önce, Türkiye'de sağın toplam oyu her zaman %55-%65 bandında seyretmiştir. Tek istisnası, 1977 genel seçiminde Bülent Ecevit'in %41.38 oyudur.
Türkiye'de toplumunun salt çoğunluğu siyasal tercihini sağ partilerden yana kullanır. Dolayısıyla sağın hazır oyunu almanın dikkat çekici bir başarı olarak değerlendirilmesi doğru değildir.
Erdoğan, geleneksel sağ oyları almaktan öte bir performans göstermemiştir. Onu kendisinden önceki liderlerden farklı kılan, izlediği Ortadoğu politikası ve İslamcı ideolojiyle güçlü bağları olmuştur. Başarısızlık da tam olarak bu politikalarla ortaya çıkmıştır. Toplumsal bir dönüşümü zorlamıştır ama başaramadığı gibi toplum üç parça olmuştur.
Ne Adnan Menderes ne Süleyman Demirel, ne de Turgut Özal, Cumhuriyet'in kuruluş ilkeleri ve laisiteyle bu denli sorunlu değildi.
İslam Cumhuriyeti dayatmasının yanı sıra, dönüştüreyim derken sistemi işlemez hale getiren Erdoğan ve arkadaşları, zücaciye dükkanına giren filden farklı değiller.
Dünyada giderek itibarsızlaşan Türkiye, hep korktuğumuz o Ortadoğu bataklığına hızla sürükleniyor. Önce Türkiye'nin batılı kimliği sorunlu hale getirildi, ardından da ülke boşluğa düştü.
Şu anda, Türkiye, iktidar kadrolarının tükenişi nedeniyle, yönetilemeyen bir ülke konumundadır.
Ülke, 11 yıldır yaşadığı değişimin altında kaldı; Bir çıkış aranıyor fakat Erdoğan çıkış yollarını tuttuğu için bunalım tırmanıyor.
Erdoğan ve çevresi, iktidarı ve iktidarı sayesinde ele geçirdiği zenginliği çok seviyor; hata üstüne hata yapacak ama gitmeyecek; üstelik o malum %43'e tutunmayı, iktidar olmanın yeter koşulu zannediyor. Oysa bugüne kadar iktidarı bırakmak zorunda kalan Ortadoğu liderlerinin arkasındaki destek %50'nin de üstündeydi.
İnsan hakları ve özgürlükler bağlamında ülkeyi ikinci sınıf bir Ortadoğu ülkesi konumuna getiren Erdoğan yönetimi yüzünden, Türkiye, uluslararası düzeyde artık o muameleyi görüyor. Batı dünyasında 90 yılda alınan yol, 11 yılda tüketildi.
Son olarak, Soma'da yaşanan felaket karşısında Hükümet'in çekimser tutumu ve Erdoğan'ın dizginleyemediği öfkesi gösteriyor ki iktidarlarının sonuna gelmişler.
Bununla birlikte, istifa kurumunu işletmeyecekleri apaçık ortada iken iyimser olmanın alemi yok.
Erdoğan'ın sorunlu başarı hikayesi son bulmuştur. Ülke, kifayetsiz bir muhteristen kurtulmak için ödeyeceği bedellere hazırlanıyor.
'Benden sonrası tufan' diyen bir zihniyetin ülkeye verebileceği zararın boyutlarını kestirmek çok zor; Ne ki geri sayım başladı, yönetim krizi giderek derinleşiyor. Türkiye çok zor bir sınavdan geçecek.