İster tesadüf deyin, ister kader.
Geçen gece Gezi Parkı protestoları nedeniyle İzmir'de olayların tırmandığı, Kültürpark Lozan Kapısı alevler içinde kaldığı sırada oradaydım.
Saat geceyarısını geçtiği sıralarda protestonun tadı ve dozu kaçsın diye uğraşanlar da oradaydı.
Yaşları 16 bile olmayan gençleri, aralarına karışmış bazı abiler yönlendiriyorlardı.
Kaldırım taşlarını söktürüp yola barikat yaptırdıkları gençlere, TOMA'lara karşı nasıl savaşacaklarını gösteriyorlardı.
Öfkeleri körüklenmiş, çığrından çıkmış gençlere yolu nasıl kapatacaklarını söylüyorlardı.
Bir anda Kültürpark Lozan Meydanı'ndaki kapı ateşe verildi.
Lozan Kapısı gece karanlığında dev bir meşale gibi yanmaya başladı.
Bu bazı provokatif abiler gençleri alev alev yanan Lozan Kapısı'nın sağındaki Ahmet Piriştina'nın İzmirliler'i selamladığı resmine yönlendirdiler.
Yakmalarını istediler.
Ahmet Piriştina, 28 Mart 2004 yerel seçimlerinde ikinci kez İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı seçildiğinde henüz 10 yaşında bile olmayan bu delikanlılar 'Roma'yı da yakarım' çılgınlığıyla kavruldukları o an, aniden durdular.
Ahmet Piriştina'yı görünce durdular.
Kimse onları hatırlamadığı için hayata, herkese çok öfkeli olan bu gençler aramızdan 9 yıl önce ayrılan Ahmet Piriştina'yı hatırladılar.
İsyancı gençler sivil abilere karşı geldi.
Alevlerin Lozan Kapısı'nın üstünde yer alan Ahmet Piriştina'nın dev resmini sarmaması için büyük çaba vererek resim panosunu yanmaktan kurtardılar.
Bir şey onları durdurdu.
Bu gençler, Piriştina 'İzmir için ölürüm' dedikten kısa bir süre sonra 52 yaşında, Başkanlığının ikinci döneminin ikinci ayında hayata veda ettiğinde küçük, haylaz çocuklardı.
Bu gençler o yıllarda muhtemelen,
Yukarı yoksul mahallelerinde Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan çim sahalarda top peşinde koşturuyorlardı.
Hayatlarında ilk defa gerçek bir basketbol potası görmüşler, basketbol topuyla oynuyorlardı.
Belki oturdukları semte ilk defa yapılan çocuk parkında salıncağa biniyorlardı.
Belki de okulları onarılmıştı. Kaloriferleri, tuvaletleri, çatısı tamir edilmiş, öğretmenler odasına yeni mobilyalar alınmıştı. Temiz boyalı okul koridorlarında koşuşturuyorlardı.
Bu gençler belki sonra her şeyi yarım bıraktılar.
Şimdi işsizler, kimsesizler.
Paraları yok, sevgilileri yok, güvenleri yok, hayalleri yok.
Öfkeliler.
Ama vefaları var.
Kelimenin tam anlamıyla zıvanadan çıkmış oldukları sırada, etrafı yakıp yıkarken bir anda durdular.
Ahmet Piriştina'nın resmini görünce, çocuk gözleri hatırladı.
Belki sınıfta sırada yanlarına oturmuştu Piriştina. Keyiften gevrek bir kahkaha atmıştı sınıfın ortasında çocuk gibi.
Belki içlerinde biriyle sohbet etmişti mahallede. Başını okşamıştı.
Onlara kıymet vermiş gri saçlı, kocaman adamı hatırladılar.
Yıllardır İzmirliler'i gülümseyerek selamlayan Ahmet Piriştina'nın yakılmasına izin vermediler.
İsyancı gençler gecenin karanlığında eli sopalı polislerden kaçarak ara sokaklara daldığında, ben de alevlerin ışığında yanıp sönen Ahmet Piriştina'ya baktım.
15 Haziran'da aramızdan ayrılışının 9. yılına gireceğimiz Başkan gençlerin arkasından gülümsedi gibi geldi bana.