İsmi Karadeniz'di. 1905 yılında Hollanda'da inşa edilmiş tam tamına 4765 gros ton ağırlığındaydı.
Yüz yirmi metre uzunluğunda on dört metre genişliğindeydi.
Asıl rengi siyahtı ama Haliç'e çekilince beyazlara boyandı. Süslendi bir gelin gibi görücüye çıkacaktı.
Genç Türkiye'nin ilk 'PR çalışmasıydı'
PR günümüzde çokça duyduğumuz, pazarlamanın Psi, tanıtımın Tsi, reklamın Rsi aslında.
Plaza Türkçesinde 'Roadshow'
Öz Türkçemizle anlatmak gerekirse 'malını tanıtmak için yollara düşme işi'
Bu kimin aklına gelirdi?
'Dünyanın bize gelmesini beklemeyelim, biz Dünyaya gidelim'…
**Vizyon, hayal, hedef…**
Cumhuriyetin kuruluşundan yaklaşık 3 yıl sonra hayal inşa edilmeye başlandı. Geminin masrafları için o yoklukta Meclis 'yüz bin lira' ayırmaya karar verdi. İstanbul Ticaret Odası da beş yüz bin lira verecekti. Böylece finansman 'MİLLİ' kaynaklarla çözülmüş oldu.
Gemi 'Türk Malı' ürünlerle donatıldı. Hani çocukluğumuzda kutladığımız 'Yerli Malı Haftası' için okula götürdüklerimiz vardı ya: incir, üzüm, lokum gibi mesela.
Kütahya'nın Çinileri, Hereke'nin Halıları, Anadolu'nun bakırları, Ege'nin nakışları, Mardin'in telkarileri, Hacı Bekir'in gül lokumları, Avanos'un çömlekleri, Tekel'in halis tütünleri, İbrahim Çallı'nın resimleri, Karadeniz'in fındıkları, Çukurova'nın pamukları, Ankara'nın tiftik keçisi bile…
Genç Türkiye'nin ekonomik değerlerinin ve cumhuriyetle birlikte gerçekleştirdiği değişimin sergilendiği 'GEZİCİ FUARDI'
**Doğru bir hedefe, kısıtlı kaynakları doğru yönlendirerek ekonomik bağımsızlık savaşı…**
Kimin aklına gelirdi?
285 yolcusu ve 100 kadar mürettebatı ile 12 Haziran 1926 yılında İstanbul'dan yola çıktı. Yolcuları arasında dünürler, kuzenler, damatlar, yakın kart hamilleri yoktu.
Yolcuları o zamanın aydınlarıydı, tüccarlarıydı, sanatçılarıydı. İstiklal Marşı'nın bestekarı Zeki Öngör yönetiminde Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası 47 sanatçısıyla gemideydi. Demir atılan her limanda o ülkenin milli marşları çalınıyor sonrasında konserler veriliyordu. 12 farklı ülke, 16 şehir.
İspanya, İngiltere, Fransa, İtalya, Hollanda, Almanya, İsveç, Finlandiya, Rusya, Polonya, Danimarka, Belçika…
**Diplomasinin incecik ayrıntıları…Nezaket…**
Sergilenen tüm ürünlerin etiketleri dört lisanda yazılmıştı. Tüccarların işini kolaylaştırmak için 'lisan bilen' öğrenciler kurulan standların başındaydı. İş Bankası bile şube açmıştı.
Kimin aklına gelirdi? Savaştan çıkalı birkaç yıl, savaşın yaralarını sarmaya başlayalı birkaç yıl…
İşini bilenleri değil iş bilenleri taşıyordu Karadeniz. Amaç Türkiye'nin katma değerini artırmaktı, gemisini kurtarmak isteyenlerin değil…
İngiliz yetkililerin Londra'nın en ücra köşesinde demir atmasına izin vermesine rağmen Karadeniz 1 hafta içinde yirmi beş bin kişi tarafından ziyaret edildi.
Türkiye doğuydu. Doğudan gelen bu gemideki yolcuların bir 'Orient esintisi' olacağını düşünmüştü Avrupalı. Ama yanılmışlardı. Her liman aynıydı. Şaşkınlık en büyük tepkiydi. Kendilerine benzeyenler güverteden el sallıyordu Avrupalılara, üstelik Türkler onların marşlarını çalıyordu…
86 gün boyunca on bin mil kat etti. 16 farklı limana uğradı ve her limanda arkasında on binlerce 'Genç Türkiye' hayranı bıraktı.
'Karadeniz: Seyr-i Türkiye' belgeseli, genç Türkiye Cumhuriyeti'nin, bin bir fedakarlıkla Avrupa'nın büyük limanlarına yolladığı seyyar sergi gemisinin ibret verici öyküsünü anlatıyor. Yönetmenliğini Soner Sevgili' nin, yapım ve genel koordinatörlüğünü Gülay Orhan'ın üstlendiği, metnini Tannur Arat ve Nedim Olgun'un yazdığı 'Karadeniz: Seyr-i Türkiye' belgeseli, Garanti Bankası ve Netherlands Culture Fund sponsorluğu, Osmanlı Bankası Müzesi'nin katkılarıyla hazırlandı.
Belgesel için çalışan 12 kişilik ekip 24 ay süreyle Türkiye'den ve yurt dışından 176 arşiv, 600'e yakın kitap ve gazete, binlerce belge ve fotoğraf taradı, 128 kişiyle de görüşme yaptı.
Bırakın kargaları kovalamasını, rakısını, karısını…
Bunlarla anlatın Atatürk'ümüzü bize…
Bu hafta sonu saçma ve çakma dizileri, ne izleyelim triplerini bir kenara bırakıp ailecek bu tarihi belgeselimizi oturma odanıza davet edin…
Ve ölümünden 82 yıl geçmesine rağmen, O'nu neden hala dimdik ayakta, gözümüz yaşlı selamladığımızı anımsayın.
Neden hala sadece memleketin değil dünyanın dört bir yanında saygıyla hürmetle anıldığını anlayın.
Milyonlarca insan aynı gün aynı saat aynı dakika aynı anda aynı duygularla tüyleri diken diken, gözleri yaşla kulakları acı siren sesleriyle dolu neden hala yasta?
Dünyadan geçen binlerce lider, komutan, yönetici, siyasetçi, bilim adamı, kaşif, diktatör, devrimci, başkan, imparator, padişah varken neden hala…?
Bana bir tanesini gösterin! Neden hala?
Neden Atatürk, sebep Atatürk, sonuç Atatürk, çözüm Atatürk…
Belgesel önerisi : Karadeniz- SEYR-İ TÜRKİYE (https://youtu.be/TKPXyNuZjfo)