Ankara katliamını duyduğumda seyahat halindeydim, bir yandan haber kanalını dinleyerek, diğer yandan da twitter izleyerek geçti saatler… Başta ölü sayısı 20 deniliyordu, ardından 30 oldu. Bombaların patlamasından 6 saat sonra Sağlık Bakanı 86 olarak açıkladı. Pazar günü ise Demirtaş hayatını kaybedenlerin sayısını- canlı bombalar dışında- '128 yoldaş' olarak açıklıyordu…

Sağlık Bakanı'nın açıklaması bittiğinde 'demek ki twitler doğruymuş' dedim… Halbuki kısa bir süre önce bir grup gençle sosyal medya üzerine sohbet ederken, 'Artık bilgiyi doğru mu yanlış mı diye değil, tamamen doğru mu, tamamen yanlış mı diye sorgulamak gerekir. Sosyal medya, ana akım medya kadar kolayca kontrol altına alınmadığından bu sorgulamayı yapabilmeyi sürdürüyor' demiştim. İyi ki sosyal medya var dedim bir kez daha..

Tamamen doğru bilgiye nasıl ulaşacağız pekala?

Türkiye'de önemli olaylar olduğunda güvendiğim dünya medyasını harmanlıyorum… Mesela İtalyan basını… Ankara'daki katliamı yazan, Corriere della Sera gazetesinden Antonio Ferrari, '1 Kasım'a kadar daha kaç saldırı olacak?' diye soruyordu dünkü makalesinde… Antonio Ferrari 'Türkiye'deki cehennemin arkasındaki çözülmemiş düğümler' başlıklı bir analiz yapmıştı…

Meslektaşımız, 'Artan otoriterlik, Kürtlerle yaşanan gerginlik, Rusların yaptığı ihlaller yüzünden küçük düşmeler, NATO ile anlaşmazlıklar, uluslararası izolasyon… Yeni seçimlerin arifesinde daha da dramatikleşen durumun tüm nedenleri' diyordy

Demek ki konvansiyonel medyada da güvenilirlik hala mümkün… Kimin yazdığı önemli tabii ki

***

Bugünkü yazım için kafamda Çeşme Germiyan'da yaşadığım güzel anları, tanıştığım güzel insanları anlatmayı planlamıştım. Şimdi her şey o kadar anlamsız geliyor ki…

İnsanların acı çekmelerini önlemek için çaba göstermek, karşılıksız yardım eli uzatmanın çok önemsendiği sivil toplum kuruluşlarında çalışıyorum.

Toplumsal dayanışmanın önemini her gün konuşuyoruz, insanların birbirleriyle kavga etmelerini engellemenin, kavga edenleri barıştırmanın öneminden söz ediyoruz. Toplumsal barış için kutuplaşmanın önüne geçmek gerektiğini düşünüyoruz.

Kuran'ı Kerime göre 'Nifak' ağır bir günahtır ve birleştirici olmak insanın ahlaki bir özelliğidir. İnsanız ve farklı düşüncelerle, farklı inançlarla birlikte yaşamak zorundayız. Birlikte yaşamak, bir ortak varlığın parçası olmak demek. Kutuplaşmamak demektir… Dışlamamak demektir.

***

Türkiye hızla kutuplaşıyor, günlerdir 'Faşizm kutuplaştırır' sözünü ilk kimden okuduğumu düşünüyorum… Ankara'daki patlamaları dinlerken bir anda aklıma geldi. 'Faşistler oy sandığına giderken kafanızda düşman olmasını isterler' sözünü de ilk onda okumuştum.

10 sene önce okuduğum kitaba dönüp baktım yeniden… Robert O. Paxton- 'Faşizmin Anatomisi'- Çevirenler Hakan Atay-H. Demir Atay… İletişim Yayınları-2004…

Paxton, ABD'de Columbia Üniversitesinde görevli, özellikle Fransız faşizmi konusunda dünyanın en yetkin tarihçilerinden biri olarak kabul ediliyor. Paxton'un dünya siyasi literatürüne armağan ettiği bir deyimi de son yıllarda hepimiz kullanıyoruz: Paralel devlet…

'Faşizmin Anatomisi'nden altını çizdiğim bazı paragrafları paylaşayım:

'Faşist siyasetin iktidara yürürken en büyük saplantısının cemaat değerlerinin yitimi, aşağılanma, kurbanlaşma, vatanın elden gidişi olduğunu, bu 'eksikliği' birlik, enerji ve saflık kültleriyle telafi etmeyi amaçladığını yazar'.

'Faşistler devletçidir; milli bütünlük için araç olacak yegane örgütsel formun devlet olduğuna, ancak bu form ile mutlak iktidarın mutlak tekel altına alınabileceğine iman ederler. Faşist bir hareket ile insanları seferber edebilen liderlerin pespaye orta veya orta-alt sınıf lümpenler olduklarını, çoğunun bu atılım öncesi adi suç profiline sahip olduklarını, söyleyebiliriz'.

'Hitler, 1919'da yazılan Weimar Cumhuriyeti anayasasını yürürlükten kaldırıp yeni bir anayasa yapmadı. Ama kendisini de hiçbir zaman bu anayasa ile bağlı görmedi. Yürürlükteki bu anayasaya hiçbir şekilde uymadı'.

'Faşizmin 'istikrar' yalanı meşhurdur… Lider mutlak iktidara ulaşınca tarih de sona erer ve onun için mutlak hükümranlık ve şatafat, ülke için de istikrar dönemi başlar düşüncesi aslında yalandır… Gerçekte böyle olmuyor. Bütün faşist rejimlerin tarihi iç çekişme ve gerilim tarihidir. İç çatışma hiç sona ermez. Erkler, makamlar ve ganimetler paylaşılırken doruğa çıkar. Bu bir ahlaksızlık yarışıdır aynı zamanda.'

Paxton'a göre, lider, kurdurduğu ve rejim içinde sonu gelmez bir üstünlük mücadelesine girişen paralel organizasyonları kullanarak ana muhafazakar damarı ve normal devlet kurumlarını, onlarla açıkça karşı karşıya gelmeden pasifize eder. Çoğu militan düzeyindeki bu paralel organizasyonlar, liderin önceliklerine göre hareket etmek üzere otonomi kazanırlar.

***

Faşizmin ülkemizi daha da kutuplaştırmasına izin vermeyelim..